Metin Kayaoğlu*
ABD’nin açtığı yeni soğuk savaşın kullanışlı aptalları her yeni olay vesilesiyle bir bir ortaya çıkıyor. Geçen yüzyılın ikinci yarısı boyunca süren Soğuk Savaşın önemli gereçlerinden birini ahmak ya da hizmetkâr solcular oluşturuyordu. Böylece karşı safları bozmayı, felç etmeyi hedefliyordu düşman. İçinde bulunduğumuz yıllarda şiddeti artan yeni soğuk savaşın da bol miktarda kullanışlı aptalı ve hizmetlisi beliriyor.
İran’da kadınların örtünme baskısına karşı tepkisinin meşruiyeti tartışılamaz. Jina Emini’nin katli ardından patlayan “Jin Jiyan Azadi” ayaklanmasıyla eylemli olarak gösterildi bu gerçek. Ancak hiçbir meşruiyet, ABD’nin operasyon aracı olmayı haklılaştırmaz.
Ahoo Daryaei (Ahu Derya) adındaki kadın öğrencinin Tahran’da 2 Kasım günü okuduğu üniversite ve civarında iç çamaşırlarıyla dolaşması ve ardından gözaltına alındıktan sonra psikiyatri hastanesine yatırıldığının bildirilmesiyle başlayan gelişmeler, Batıdan yükselen soğuk savaşın yeni verimli malzemesi oldu.
Ahoo Daryaei’nin yaptığı bir protesto eylemi miydi, yoksa karşımızda İranlı yetkililerin açıkladığı gibi psikiyatriyi ilgilendiren bir vaka mı vardı?
Yayılan görüntülere İran devletinin yaptığı açıklamalar karşısında ağır kuşkular taşınması, Ahoo Daryaei’nin kadınların örtünmesine yönelik baskıya karşı bir direniş eylemi yaptığına ilişkin bir düşüncenin belirmesi gayet meşruydu. Baskıcı Molla Rejiminin sağlıklı insanları “delirtmesi” de ihtimal dahilindeydi. Nitekim, Batılı yayın kuruluşları dahil birçok yayın mecrasında Ahoo Daryaei’nin yaptığının bir protesto eylemi olmadığına ilişkin çeşitli haberler de yer aldı.
Bütün bu verilere karşılık, bize düşen, olayın gerçeğinin ne olduğunu araştırmak, bir dedektif titizliğiyle bu araştırmanın sonucunda tutumumuzu belirlemek değildir. Dışarıdan bakanlara, olayın etki ve sonucunu esas almak düşecektir. Ahoo Daryaei tamamen sağlıksız bir kişi de olabilir, ama yaptıklarının etkileri ve sonuçları geri döner ve bizatihi yaptıklarını sağlıklı bir politikanın başlangıç momenti haline dönüştürebilir. Dolayısıyla, biz nasıl Jina Emini sessiz sedasız ölseydi haberdar dahi olmayacak idiysek, ve Jina Emini’nin katledilmesiyle bir kadın ayaklanmasının tetiklendiği nasıl gerçek ve sağlıklı bir politik olay idiyse, Ahoo Daryaei’nin yaptığı da etkisiyle bizim tutumumuzu belirleyecekti.
Olay, bugüne kadar Emini örneğinde olduğu gibi bir patlamaya yol açmadı. Ama olayın Batılı mahfillerde kotarılan algısı, İran dışındaki solcular dünyasında neredeyse tam oturan bir karşılık buldu. Gerici İslamcı Molla Rejimi bir kez daha kadın özgürlüklerine karşı ne olduğunu göstermişti ve “özgürlükler dünyası”na düşen, karanlıkta çakılan bir kıvılcım gibi Ahoo Daryaei vesilesiyle Batılı modern değerlerin üstünlüğünü bir kez daha teslim etmekti.
Nitekim, Türkiye’nin de solcularının büyük çoğunluğunun Ahoo Daryaei’nin başına gelenleri bu temel normları izleyerek duyurduğu görüldü. Haklı olarak, belleklerde Jina Emini vardı ve bir aksiyomdu Ahoo Daryaei’nin yaptığının niteliği…
Hava birkaç gündür durulmuş görünüyordu ki, 8 Kasım’da, özgürlükçü büyüyle sarhoş kulaklara, üstelik herkesin duyacağı tonda bir sufle ulaştı: “Ahoo Daryaei’nin sesi olun. Yaşamı tehlikede” diyordu alıcılarına ulaşan ses.
Oyuncular, duyar duymaz sektirmeden tekrarladı: “Ahoo Daryaei’nin sesi olun. Yaşamı tehlikede!”
Türkiye solunun çok sayıda yayın mecrasında yankılandı bu ses. Ne olmuştu; Ahoo Daryaei’yi bir kez daha selamlamaya çağıran ses nereden geliyordu? Jina Emini olayında olduğu gibi, İran’ın çeşitli kentlerinden kadınların sesi mi yükseliyordu bir kez daha?
Hayır; ses bu kez bambaşka bir yerden, ta okyanus ötesinden, geliyordu. Amerika’nın Sesi medya ağında çalışan İranlı Masih Alinejad’ın sesiydi yükselen. Adıyla sanıyla hiç kuşkuya yer yok, Amerika’nın sesiydi bu.
Bir yerden çağrışım yapıyordu bu ad. Birkaç dakikalık bir aramayla sesin sahibinin kimliği bütün açıklığıyla ortadaydı. Türkiyeli solcu mecraların “İnsan hakları aktivisti” diye tanıttığı Masih Alinejad’ın politik kimliğine ilişkin birkaç malumat şöyleydi.
9 Kasım’da Berlin Duvarı’nın yıkılışının 35. yıl dönümünü dünyanın dört bir yanından gelen insan hakları aktivistleriyle birlikte kutlamak üzere Berlin’deymiş Masih Alinejad. Şu sözlerle anlatılıyor solcularımızın çağrılarına pek değer verdiği insan hakları aktivisti: “Berlin’deki bir otel kafeteryasında Masih Alinejad sesini yükseltiyor ve Farsça şarkı söylemeye başlıyor. Garsonlar ve korumakla görevli üç Alman da onu izliyor. ‘Yaralarım ve yara izlerimle çiçek açıyorum,’ diye çeviriyor şarkı sözlerini. ‘Çünkü ben bir kadınım. Ben bir kadınım. Ben bir kadınım.’ ”
Bu yüce gönüllü insan hakları aktivisti, geçen aylarda İsrail’in İran’ı bombalama hakkı ve gereğinden de söz ediyordu. Özgürlüklerin dünyasının karanlıklar dünyasını yok etmesi kadar meşru bir istemin gerekçeye ihtiyacı var mıydı.
Masih Alinejad, sadece kadınları kapatan özgürlük düşmanı İran’a değil, Venezüella’ya, Rusya’ya ve aklımıza gelecek öteki ülkelere de efendisi ABD’nin müdahalesini savunuyordu.
Karşımızdakinin basit bir ideolojik soğuk savaş aparatı olduğu bütün açıklığıyla ortada. Peki, bu aparata kulak kabartan, onun sözlerini şevkle tekrar eden solcular nezdinde geçerli mi bu apaçıklık?
Bazı solcuların Masih Alinejad’ın kim olduğunu bildiğinden eminiz ve bu solcuları, basitçe “ABD’nin solcuları”, “İsrail’in solcuları”, “NATO’nun solcuları” veya biraz daha yumuşak bir sözle, “Batı uygarlığının solcuları” olarak çivileyebiliriz politikanın hedef tahtasına. Bu solcular −zayıflığımızdan dolayı, ne ağır bir gerçektir−, sosyal, kültürel ve çoğu zaman eylemsel olarak aramızda veya yanı başımızda, ama hiç kuşkuya yer yok, ideolojik ve politik olarak karşı tarafta yer alıyor.
ABD emperyalizminin İkinci Dünya Savaşından sonra Sovyetler Birliği başta olmak üzere sosyalist dünyaya açtığı Soğuk Savaşın ideolojik argümanlarından önde geleni, halklarını ağır baskı koşullarında yaşamaya zorlayan totaliter komünist ülkelere karşı “Hür Dünya”nın mücadelesiydi. Bugünkü soğuk savaşın Türkiye’ye yansıyan tek farkı Arapça olan “hür”ü değil “özgür” sözcüğünü kullanmak oluyor. “Özgür Dünya”; Kuzey Kore, Küba, Rusya, Çin ve elbette İran gibi kasvetli karanlık rejimlere karşı halkların özgürlüğü için savaşacaktı artık.
Buna karşılık, aparat M. Alinejad’ın sesini yankılayan solcuların önemli kısmının, sesin sahibinin kimliği konusunda hiçbir düşünüme gerek duymadan, “kadın özgürlüğü” sözüyle yetindiğini ve gerisiyle ilgilenmediğini varsayıyoruz. Bu solculara soruyoruz: Sesin sahibinin niteliği sizde bir kuşkuya yol açtı mı?
Açtıysa birkaç adım daha atma hakkı doğuyor.
Hiçbir yüce ya da kutsal söz yücelik ya da kutsallığı soyut olarak taşıyamaz: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, devrim ve Marksizm ile niceleri…
Her bir sorumlu özne; nerede yaşadığını, hangi koşullarda olduğunu, düşmanları arasında olduğu kadar dostları arasında da ayrımlar yapmak zorunda olduğunu, hangi düşmana karşı nasıl ve nerede savaşması gerektiğini, kendi başını kendi omuzları üstünde nasıl tutması yani bağımsızlığını nasıl koruması gerektiğini, … somut olarak analiz etmek zorundadır. Aksi halde, zavallı basit bir aparat olan Masih Alinejad gibilerinin üçüncü dereceden aparatı konumuna düşmek işten bile değildir.
*
Ey sağını solunu bilmez solcular; özgürlük ya da kadın özgürlüğü şiarının ancak bir başlangıç olduğunu, bunun somut koşullarının somut çözümlemesini yapamazsanız şu ya da bu öznenin oyuncağı olabileceğinizi görmüyor musunuz!
İran halkına Netanyahu’nun da özgürlük vadettiğini duymadınız mı! Bu işlerde bir bit yeniği olabileceği hiç mi gelmiyor aklınıza.
İçeriği somut gerçekler tarafından oluşturulmayan kendinden menkul sözlerin ardına takıldığınızda; dünya halklarının baş düşmanının kullanışlı basit aletleri haline geldiğinizi fark etmiyor musunuz!
Rusya ile ABD arasında taraf tutmuyorsunuz güya; ama bari ABD yanında yer almayın.
Çin ile ABD arasında taraf değilsiniz, anladık; ama bari Yanki’nin alkışçısı olmayın.
Amerikan emperyalizminin gizli saklı değil açık bir görevlisinin özgürlük sözlerini onaylayarak İran ile ABD arasında tarafsız kaldığınızı mı sanıyorsunuz! Böylece İran Molla Rejimine karşı mücadele ettiğinizi mi sanıyorsunuz!
Açık Amerikan ajanının sözlerine, o masaldaki kavalcının ardına düşen çocuklar gibi kapılan solcular; siz Amerikan emperyalizminin ideolojik hegemonyasının rüzgârıyla dalgalanıyorsunuz ve bunun farkında bile değilsiniz.
Ahoo Daryaei protesto eylemi yapmış olsa bile bugün Amerika’nın Sesi Ahoo Daryaei’nin sesini bastırmış bulunuyor ve siz, kendinden menkul birtakım sözcüklerin büyüsüne kapılmış gidiyorsunuz düşmanın işaret ettiği istikamette.
*Bu yazı 13 Kasım 2024 tarihinde buradan alınmıştır.