İNFAZ YASASI DEĞİŞİKLİĞİYLE MUHALİFLER ÜZERİNDEKİ BASKI AĞIRLAŞTIRILIYOR

0
1362

Fazıl Ahmet Tamer

Ceza İnfaz Yasası dahil 9 ayrı yasada değişiklik yapan ve esas olarak kapasitesinin üzerinde mahpus bulunan cezaevlerinin kısmen boşaltılmasını, siyasi mahpuslar üzerindeki baskı ve denetimin artırılmasını, koşullu tahliye imkanlarının ortadan kaldırılmasını, yandaş suçluların serbest kalmasını hedefleyen 7242 sayılı torba kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 14 Nisan 2020 tarihinde kabul edildi ve 15 Nisan günü sabaha karşı cumhurbaşkanınca onaylanarak yürürlüğe girdi.

Yasalaşan kanun ile dünyada ABD’den sonra nüfusa oranla en çok mahpus barındıran, 233 bin kişi kapasiteli cezaevlerinde 40 bin kadarı siyasi 300 bin mahpus barındıran Türkiye’de yaklaşık 90 bin hükümlünün tahliye edilmesi hedefleniyor.

Başka MHP olmak üzere iktidar partileri bir yılı aşkın bir süredir kendilerine yakın adli suçtan, özellikle de organize suç örgütüne mensup hükümlü mahpusların tahliyesi ve cezaevlerindeki mahpus sayısının düşürülerek siyasi mahpuslara yer açılması için uğraş veriyordu.

Covid-19 salgını bu amaçlarını gerçekleştirmek için kendilerine iyi bir fırsat sağladı ve infazda eşitlik taleplerini içeren kampanyalara ve meclisteki muhalif milletvekillerinin çabalarına rağmen tasarı büyük oranda korunarak kabul edilmiş oldu.

İnfaz Hakimliği’nde Değişiklik

Yasanın getirdiği en önemli değişikliklerden biri İnfaz Hakimliği sisteminin güçlendirilmesi ve yetkilerinin çoğaltılmasıdır.

Bundan sonra İnfaz Hakimleri hükümlülerin cezalarına hükmeden mahkemelerin de yetkilerini devralarak siyasi mahpusların koşullu salıverilme, denetimli serbestlik kararlarına esas olan iyi hallilik kararlarını verecek, onların denetimli ya da koşullu tahliyelerinde son karar merci olacaktır.

Siyasi mahpusların iyi halli olması da eskiden olduğu gibi cezasının son dönemindeki disiplin durumuna bakarak değil bütün ceza süreci dikkate alınarak belirlenecektir. İyi hallilik durumunu belirleyecek olan ve cezaevi personelinden oluşan idare gözlem kuruluna siyasi suçlar söz konusu olduğunda cumhuriyet başsavcısı veya belirleyeceği bir Cumhuriyet savcısı başkanlık edecek, kurula ayrıca Cumhuriyet başsavcısı tarafından belirlenen bir izleme kurulu üyesi ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı il veya ilçe müdürlükleri tarafından belirlenen birer uzman kişi eklenecektir. Yani düşman yargılama pratiğine göre yargılanmış siyasi mahpuslara düşman gibi bakan devletin seçilmiş özel kişileri onların iyi halli olup olmadığına karar verecektir. Bu da yetmeyecek bu kararlar tıpkı DGM’ler, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ve Sulh Ceza mahkemeleri gibi özel yetkili hale getirilmiş infaz hakimleri tarafından onaylanacaktır.

Yani kurallara, yaptırımlara uymadığı, ıslah olmadığı saptanan siyasi mahpuslar cezalarının ¾’ünü değil tamamını cezaevlerinde geçirecektir. Bu düzenleme ile koşullu salıverilme hakkının siyasi mahpusların elinden alındığını söylemek mümkündür.

İnfazda ve Denetimli Serbestlikte Eşitsizlik

Siyasi mahpuslar adli mahpusların aksine cezalarının ¾’ünü cezaevlerinde geçirdikleri taktirde koşullu salıverilmektedir.

Adli mahpuslarda koşullu salıverilme oranı daha önce 2/3 iken yasal değişiklikle ½’ye indirilmiştir. Adli çete üyelerinin koşullu salıverilme oranı da ¾’ten 2/3’e indirilmiştir.

Öncelikle eski düzenlemenin de yeni değişikliğin de Anayasa ve uluslararası sözleşmelerdeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu söylemek gerekmektedir.

İnfazda bireysel değerlendirme yerine suçlar arasında ayrımda bulunmak ceza ile elde edilmek amaçlara, ceza adaletine aykırıdır. İnsan hakları savunucuları cezalandırmada artık dört duvara, yani cezaevlerine karşı olsa da bu noktada ifade edilmesi gereken, suç işleyen kişilere uygulanan yaptırımların (kapatılma, denetim altına alınma, kamu yararına çalıştırılma, belirli bölgelere girmeme vs.) onları suç eğiliminden uzaklaştırıp uzaklaştırmadığının işlenen suça göre değil, mahpusun kişiliğindeki değişimlere göre değerlendirilmesi gerektiğidir. (Siyasi mahpusların durumundaki önemli farklılık aşağıda incelenecektir).

Böylesi bir yaklaşım içine girilmediği gibi denetimli serbestlikte büyük bir ayrımcılık yapılmış, cezaevinde yatılması gereken sürenin son üç yılında hükümlülerin denetimli serbestlik ile salıverilmelerine imkan sağlayan düzenleme kapsamına siyasi mahpuslar alınmamıştır.

Yasadan Çiftlikbank ile binlerce kişiyi dolandırıp 1.5 milyar lira ile yurt dışına kaçan Mehmet Aydın gibi dolandırıcılar, Gezi olayları sırasında polis müdahalesi ile hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Abdullah Cömert’in davalarından mahkum olan sanıklar, Kürşat Yılmaz gibi organize suç örgütü liderleri, Soma’da 301 madenci, Ermenek’de 18 madenci, Çorlu tren kazasında 7’si çocuk, 25 kişi, yüksek hızlı tren kazasında 9 kişi, Aladağ yurt yangınında 10’u öğrenci, 12 kişinin ölümünden sorumlu sanıklar, hırsızlık, gasp, yağma, sahtecilik yapanlar yararlanacaktır. Cinsel suçlar, cinayet, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu, uyuşturucu imal ve ticaret suçlarını işleyenler hak ettikleri tarihten bir yıl önce açık cezaevlerine geçebileceklerdir.

Düzenlemeden suçlulukları hakkında kesin hüküm verilmiş hükümlüler yararlanırken suçları henüz kesinleşmemiş tutukluların yararlanmaması da ayrı bir eşitsizliktir.

Siyasi Mahpusluğa Yaklaşım

Yeri gelmişken siyasi suçlu olarak mahkum edilen kişilerin esasen var olan hukuka göre (pozitif hukuk) yani egemenlerin, siyasi mücadelede kazananların hukukuna göre “suçlu” ilan edildikleri, kazanmış olmaları halinde karşı tarafın “suçlu” olacağı ifade edilmelidir. 

Ancak burada vurgulanması gereken önemli nokta siyasi pratiklerin “suç” ile ilişkilenmesinde esas sorumluluğun tarihsel süreçte muhaliflerin siyaset yapma, demokratik yarış içinde çoğunluk olma hakkını engelleyen egemenlerde yani devletlerde olduğudur.

Bu nedenle kamuoyunda yürütülen ve siyasi mahpusların sadece kalem erbaplarının salıverilmesini hedefleyen kampanyaların eksikliği ve toplumsal bilinçlerde yaratacağı tahribatlar tekrar değerlendirilmelidir.

Hiç kimse insan hakları, özgürlükler, insanca, refah içinde yaşamı savunup da yaşamlarını ve bunlar dahil bütün haklarını kaybedecekleri bir şiddet sarmalına durup dururken girmez, İnce Memed misali kendini dağlara vurmaz. Eğer bu ülkede Kürtler, ilericiler, solcular şiddetin bir parçası olmuşlarsa bunun en büyük nedeni cumhuriyetin kuruluşundan bu yana onların varlıkları ve haklarını inkar eden, muhalefeti idamlar, işkenceler, yargısız infazlar, uzun mahpusluklar ve türlü türlü şiddet yöntemiyle bastıran, söz ve örgütlenme hakkını ortadan kaldıran devletin, hükümetler değişse de değişmeyen şiddet politikaları olmuştur. Öyle ki şiddet yöntemini asla kullanmayanlar, bunu yöntem olarak benimsemeyenler bile bugün olduğu gibi devletin haksız, şiddet içeren uygulamalarından kendilerini kurtaramamışlar, uzun yıllar hapishanelerde kalmışlardır, kalmaktadırlar.

Bu nedenle bugün salgın hastalık, 80’lerin sonunda darbe yönetiminin geriye çekilmesi, 2000’lerde Kürt sorununda çözüm tartışmaları ve karşılıklı ateşkes gibi bütün toplumu etkileyen, dönüm noktaları olabilecek momentlerde cezaevleri, af, infaz sistemi vs. tartışılacaksa devletin yapması gereken, kendi şiddetinin yarattığı sonuçları gidermek için bütün siyasi mahpusları serbest bırakmak, siyasi suça ilişkin hükümleri mevzuattan çıkarmak, demokratik katılımın önündeki engelleri kaldırmak, zararları olabildiğince tazmin etmektir. Bunlar asgari yapılması gerekenlerdir. Bu tür ortamlarda devletlere düşen bir diğer sorumluluk da yaşattıklarından dolayı özür ve af dilemektir. Bunlar bizim ülkemizde şimdi hayal bile olamayacak talepler olsa da, toplumsal bilincin ilerletilmesi mücadelesine katkıda bulunmak için ifadesi zorunlu gerçekler arasındadır diye düşünüyorum.

Yayınlarda Kısıtlama ve Cezaevinden Sorguya Götürülme

Yasadaki düzenlemeye göre kurum disiplinini, düzenini veya güvenliğini bozan ya da tehlikeye düşüren, hükümlülerin iyileştirilmesi amacına ulaşmayı zorlaştıran yahut müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmeyecektir. Daha önce bu düzenleme sadece kurum güvenliğini bozan yayınlar şeklinde yürürlükte bulunmaktaydı. Ayrıca yine yasaya göre Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmî ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler de ceza infaz kurumuna kabul edilmeyecektir.

Her ne kadar taslaktaki hüküm iyileştirilerek resmi ilan ve reklam yayınlama hakkı geçici süreyle kesilen gazeteler yasak dışına alınmış olsa da mahpusların farklı görüşlere ulaşma imkanı yeni düzenleme ile kısıtlanmış durumdadır. Getirilen düzenleme düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması anlamını taşımaktadır.

5275 sayılı ceza infaz yasasının 92. maddesinde yapılan değişiklikle Terör ve örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak alınan bilgilerin doğruluğunun araştırılması bakımından zorunlu görülen hâllerde, hükümlü veya tutuklular, rızaları alınmak koşuluyla, ilgili makamın ve Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine sulh ceza hâkimi kararı ile geçici sürelerle ceza infaz kurumundan alınabilecektir. Her ne kadar yasa maddesi rızadan bahsetse de bu ülkede rızaların nasıl üretileceği iyi bilinmektedir. Bu madde zorla itirafçılığa, yeni işkence ve baskı uygulamalarına yol açma tehlikesini içinde barındırmaktadır.

Diğer Hükümler

Kadın, çocuk ve yaşlıların, maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği tespit edilenlerin cezalarının belirli sürelerini evlerinde geçirebilmeleri; 

aynı şekilde doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçen ve toplam üç yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan ya da adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen hükümlü kadınların ceza sürelerini evlerinde geçirebilmeleri;

kasten işlenen suçlarda toplam bir yıl altı ay, taksirle öldürme suçu hariç olmak üzere taksirle işlenen suçlarda ise toplam üç yıl veya daha az süreli hapis cezasının infaz hakimi kararı ile evde geçirilebilmesi;

Sıfır-altı yaş grubu çocuğu bulunan kadın hükümlüler hakkında denetimli serbestlik süresinin 4 yıla çıkarılması, buna yetmiş yaşını bitirmiş hükümlülerin de eklenmesi gibi olumlu kimi hükümler bulunsa da bunlardan siyasi mahpuslar yararlanamamakta, bu düzenlemeler yasanın, bir bütün olarak ayrımcılığı derinleştirme, siyasi mahpuslar üzerindeki baskıyı artırma özelliğini ortadan kaldırmamaktadır. 

Sonuç olarak söylenebilecek olan bu yasayla ülkedeki devlet şiddeti ve terörünün daha da artırılmış olduğudur.

Siyasi mahpusların cezaevlerine konulmuş olması devlete bir kez daha yeterli gelmemiş, muhaliflere yönelik nefret ve onları seslerini çıkartamaz, haklarını kullanamaz hale getirme isteği kukla meclis eliyle yeni, somut baskı mekanizmaları olarak karşımıza dikilmiştir.

Bu sistemden, meclisten hak, özgürlük, adalet, eşitlik, iyi niyet, vicdan beklemek mümkün değildir.

Sistem çıkmaza girdikçe ve halka verebileceği bir şey kalmadığı noktada baskıyı artırmaktan başka bir çareye sarılamamaktadır.

Yapılması gereken gerçekleri toplumun bütününe anlatabilmek; hakları, özgürlükleri ve ilerici hukuk ilkelerini hayata geçirecek yeni bir toplumsal düzeni yaratma mücadelesine toplumun emekçi tüm kesimlerini katabilmeyi başarmaktır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.