İran operasyonu, Bahçeli ve “Türk-Kürt kucaklaşması”

1
414

Kerem Yıldırım

Bahçeli’nin muntazam olarak ifade ettiği “HDP/DEM kapatılsın” söylemi, TBMM’nin geçtiğimiz 1 Ekim’deki yeni yasama yılının açılışında son buldu. Bahçeli, sık sık “kapatılsın” dediği DEM Parti’nin Eş Başkanı Tuncer Bakırhan ve bazı milletvekillerinin elini sıkarak yakın çevresindekileri bile şaşırttı. Henüz kamuoyu bu şaşkınlığını atlatmadan, 22 Ekim’de Bahçeli, “Öcalan gelsin DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini ilan etsin” dedi.

Geldiğimiz aşamada ise Türk burjuva devlet kliklerinin her zaman sırlarını bir şekilde sızdırdığı kadim merci Perinçek ağzından baklayı çıkardı ve PKK’nin kongre topladığını söylemiş oldu. Ertesinde, başta DEM Parti olmak üzere meselenin muhatapları bu haberi teyit etti.

Buraya kadar ki süreç herkesin malumu. Biz esas olarak Bahçeli’nin ve Türk burjuva siyasetinin neden alelacele Kürt meselesini “çözmeye” karar verdiğini açıklamaya çalışacağız. Çünkü AKP-MHP rejimi, özellikle 2016’dan sonra, bütün siyasal motivasyonunu Kürt karşıtlığı üzerine kurduğu bir siyasal ortamda, bir asırlık bu sorunu nasıl oldu da aylar içinde nihayete erdirmeye karar verdi? Bahçeli ne oldu da taziye için yatağından kalkıp, Sırrı Süreyya Önder’in portresini okşamak durumunda kaldı? Esas olarak buna yanıt vermeye çalışacağız.

*** 

Yeni “açılım” ya da faşist diktatörlüğün deyimiyle “terörsüz Türkiye” sürecinin ulusal ölçekteki en önemli sonucu, iktidarın İmamoğlu operasyonuyla genel oy hakkına saldırdığı ve açık faşizm denediği bir durumda, Kürt hareketini fiilen Türkiye’nin demokratik güçlerinden koparması oldu. Ulusal çelişmeler düzleminden asıl sonuç budur.

Devlet, bir yandan Kürt hareketini masaya oturttu diğer yandan ise meydanlara sosyalist gençlerle omuz omuza çıkma potansiyeli olan Kürt gençliğini, meydanlara yeni aparatı Zafer Partisi’ni salarak durdurdu. 

Kürt hareketinin Türkiye demokratik güçlerinden koparılması hamlesi AKP-MHP faşist rejimi açısından, iç siyasette kritik bir hamleydi. Ancak Bahçeli’yi DEM sıralarına yönelten, parlamentoya Öcalan’ı davet etmesini sağlayan birincil neden iç siyaseti aşan bir dinamikti.

***

Geçtiğimiz 29 Eylül’de Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, 16 Ekim’de de Hamas lideri Yahya Sinvar İsrail tarafından öldürüldü. Bu trajik gelişmeler Siyonist saldırılar karşısında anti-siyonist direniş cephesinin fiziksel olarak yenilgisi (en azından şimdilik) anlamına geliyordu.

Tarih 9 Aralık’ı gösterdiğinde Esad devrildi, Şam’ın yönetimi IŞİD’in güncel sürümü olan HTŞ’ye geçti. ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizmi, İran’a uzanan Şia hilalini, Yemen’i hariç tutarsak dağıtmış oldu.

HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesiyle, Rusya Suriye’den çekildi. ABD ve Rus emperyalistleri Ukrayna-Suriye-İran üzerine bir pazarlık yaptılar ve bir anlaşmaya vardırlar. ABD Ukrayna’dan çekilirken Rusya’da Suriye’den çekildi. Henüz somut bir hamle olmadığı için net bir şey söylemek zor ama ABD ve İsrail’in İran’a yapacakları operasyon sırasında, Rusya’nın “tarafsız” kalması güçlü bir olasılıktır.

HTŞ kontrolündeki Şam esasen İsrail’in Suriye’deki etkinliğini zirveye taşıdı. ABD ve İsrail hem HTŞ hem Dürziler hem de PYD üzerinde tartışmasız bir etkiye sahip oldular. Bu nedenle, İsrail’in bu yeni koşullarda İran’a fiilen komşu olduğunu söylemek abartılı bir değerlendirme olmayacaktır.

İşte Bahçeli’yi DEM sıralarına yöneltip, başta burjuva siyasetler olmak üzere, bütün kamuoyunu şaşırtan birincil neden, ABD-İsrail önderliğindeki İran kuşatması öncesi pozisyon almaktır. Bahçeli tıpkı 2003’teki, Irak işgali öncesinde yaptığı erken seçim hamlesi gibi bugün de Öcalan’ı parlamentoya çağırma hamlesini yaptı. ABD emperyalizminin 2003 Irak işgali öncesi, Türkiye’de işgali doğrudan destekleyecek bir savaş hükümeti ihtiyacı vardı. Bahçeli erken seçim çağrısı yaptı ve “Irak’ta ABD askerlerinin duacısıyız” diyen AKP iktidara geldi.

Aynı Bahçeli bugün de Amerikan emperyalizminin ve İsrail siyonizminin İran’a karşı ihtiyaç duydukları “Sünni blok” için Kürtlerle “barış” pozunu kesmektedir. Şu çok açık ki, faşist iktidar blokunun “terörsüz Türkiye” planı kendi iradelerinin üzerinde bir iradedir. Bu sürecin başından itibaren CIA-MOSSAD tarafından işletildiği anlaşılmaktadır. Bahçeli de esasen, yine MHP’nin tarihsel rolünü oynamaktadır. 

Bahçeli bu süreci, doğrudan ABD emperyalizminin verdiği bir görevle başlattı ve an itibariyle görevini hakkıyla yürütmektedir. Kısacası Bahçe’yi iç siyasette, kendini siyaseten var ettiği temel siyasetlerin başında gelen Kürt düşmanlığı siyasetinden Sırrı Süreyya Önder’in portresini okşatan bir noktaya getiren Amerikan emperyalizminin bölgesel ihtiyaçlardır.

*** 

Elbette hem emperyalistler arası çelişkilerden hem de bölge devletleriyle emperyalistler arasındaki çelişmelerden doğan olanaklarla, ezilen Kürt ulusunun ulusal eşitlik mücadelesinde demokratik kazanımlar elde etmesi olumludur. Ancak bu meselenin bir tarafıdır ve nesnel koşullar/güç dengeleri gereği, kazanımların emperyalistlerin güvencesine dayandırılması oldukça sorunludur.

Meselenin belirleyici tarafı ise Türk burjuva devletini Kürt hareketi ile aynı masaya oturtan ABD ve İsrail saldırganlığının çıkarlarıdır. ABD emperyalistlerinin ve Türk burjuva devletinin Kürt ulusuna sundukları “çözüm” İran işgaline ABD, İsrail ve AKP-MHP rejimi ile aynı cephede katılmaktır. ABD ve İsrail’in, Türk ve Kürt uluslarına biçtiği rol; AKP-MHP kontrolünde, İran’ın işgalinde koçbaşılıktır.

ABD emperyalizmi, İsrail siyonizmi, Türk burjuva devleti ve Kürt hareketi ulusal eşitlik ve barış için, Türk-Kürt kardeşliği için değil; daha fazla ulusal savaş, daha fazla bölgesel kaos için bir araya gelmektedir.  Maalesef nesnel durum budur.

Amerikan emperyalizmiyle, İsrail siyonizmiyle ve AKP-MHP faşist blokuyla girilen bu yolda; Kürt’ün hesabına daha fazla ölüm, daha fazla kötülükten başka bir şey düşmeyecektir. 

Emperyalist işgal planlarında heba olan bir ezilen ulusun ne ulusal eşitlik hakkı ne de demokratik kazanımları kalacaktır. Kürt halk kitleleri yüzünü Türkiye sosyalistlerine, Türkiye’nin demokratik güçlerine dönmelidir; ABD emperyalizmine, İsrail siyonizmine ve ellerinde yüzlerce Kürt’ün kanı olan AKP-MHP faşist rejimine değil. 

Bu seçenek kısa sürede zor olanı seçmek gibi gözükse de Türkiye halklarının kurtuluşu da Kürt ulusal sorununun en adil çözümü de Kürt ulusunun; Türkiye işçi sınıfının ileri kesimleriyle, sosyalistlerle birleşmesinden, Türkiye demokratik güçleriyle dayanışmasından geçmektedir.

1 Yorum

  1. Yazının ana fikrine katılıyorum: Ancak Kürt ulusal hareketi yazıdaki mesajı Türkiye devrimci hareketi ve işçi hareketiyle birliği onları kendi inisiyatifinde birleştirerek hayata geçirdi.
    Türkiye solunun bağımsız temelde birliği meselesi de önemli.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.