İsveç’te korona felaketi ve kıssadan hisse

0
2801

Hamza Yalçın

Yaşam standartları bakımından Avrupa’nın ve hatta dünyanın iyi durumdaki ülkeleri arasında bulunan İsveç, koronayla mücadelede imajını kötü çizdirdi. Öyle ki bir ara Avrupa’da kötüler arasında birinci gelirken son bir itirazla en kötülerin dördüncüsü olabildi. İsveç gibi ileri teknik imkanlarına ve iyi eğitilmiş işgücüne sahip bir ülkenin, dikkatlerin üzerinde yoğunlaştığı koronayla mücadelede çok kötü not alması; ülkedeki gazetelerin başyazılarında “tarihsel felaket” ve “çöküş” olarak nitelendirildi. Sorun sadece  koronayla mücadele stratejisinin yanlışlığını değil sağlığa ayrılan kaynakları kısıtlayan yeni-liberal ve özelleştirmeci politikaların yol açtığı, yarattığı zafiyeti de gösterdi. Aşağıda koronayla mücadelede İsveç’teki gelişmeleri yer yer Türkiye’yle karşılaştırarak  tartışacağım. 

İsveç 11 Kasım’da Avrupa’da koronadan ölümlerde altıncı geliyordu. 20 Kasım’da İsveç haberlerine geçen bir OECD raporunda hastaları yoğun bakımdan kurtarmak, virüsün yayılmasını yavaşlatmak ve izolasyon gibi parametreler temelinde bir derecelendirmede koronayla mücadelede OECD Avrupa sonuncusu gösterildiİsveç sağlık yetkililerinin itirazı üzerine, OECD Raporu biraz düzeltildi. Ancak İsveç bu kez Bulgaristan, Hırvatistan ve Hollanda’nın ardından en kötü 4’ncü OECD üyesi Avrupa ülkesi durumuna geldi.

İsveç Halk Sağlığı Kurulu sözcüsü Anders Tegnell rapora kızdı ve onun gerçek durumu karşılaştıracak bir temelden yoksun olduğunu ileri sürdü.  

İsveç’te devlet kurumları üzerine birkaç söz

Yetkililerin rapora itirazı üzerine gerçekleşen küçük düzeltme İsveç gazetelerinde geniş yer bulacaktı. Çünkü İsveç’te basın, kendi kurumlarının kötü görülmesini ve gösterilmesini henüz kanıksamamış durumdadır. 27 Kasım tarihli internetten gördüğüm Aftonbladet, Dagens Nyheter, Expressen, Sydsvenskan, Folkbladet gibi gazetelerin tamamında OECD raporunun yanlışlıklar taşıdığı için değiştirildiği haberi vardı.

İsveç’teki kurumlar halkın gözünde hala bir prestije sahipler. Türkiye’de ise Bilim Kurulu ve Sağlık Bakanı muhalefet tarafından maalesef haklı olarak alaya alınmaktadır. Halkın devlet kurumlarına karşı eleştirici olması, onlara körü körüne güvenmemesi iyidir ama kurumlara hemen hiç güven olmayışı halkın yararına görülemez. Bu her şeyden önce kurumlar üzerinde halkın bir etkisi ve denetimi olmadığını gösterir. 

İsveç’te Halk Sağlığı Yüksek Kurulu gibi kurumların özerk taraflarının diğer ülkelere kıyasla daha güçlü olduğu bilinmektedir. Her ne kadar hükümetler bir yandan “İş ve İşçi Bulma Kurumu” (Arbetsförmedlingen) gibi sosyal kurumları özelleştirmelerle zayıflatıyor ve tasfiye ediyorsa da İsveç’te hala kurumların saygınlığı hissedilmektedir. Hükümet kurumlara görev verir ve onları doğrudan yönetmez. Kurumların verdiği raporları değiştirip yerlerine kendi raporlarını koymaz. Vergilerle finanse edilen özerk radyo televizyon kurumu (Svt ve Sveriges radio) başta olmak üzere medya devlet kurumlarının işleyişini kontrol eder. Dolayısıyla İsveç’te politik sistem, baştakilerin her şeyi belirledikleri Türkiye gibi sistemlere kıyasla, doğruları ve yanlışlarıyla daha ulusal bir nitelik taşımaktadır. Hatta genelde Avrupa ülkeler halkları bu anlamda belli bir ulusal gurur ve sistemlerini savunma refleksi taşımaktadır. Bu “ulusal gurur ve refleks” Türkiye’ye tatile giden gurbetçilerin hatta liberal aydınların, yaşadıkları Avrupa ülkelerini savunmalarından da görülebilir. 

İskandinavya’da uğranılan büyük prestij kaybı

Korona ile mücadele stratejisi bakımından İskandinavya ülkeleri arasında  en başarısız ülke, açık arayla, İsveç görünüyor. İsveç Halk Sağlığı Kurulu (FHM) sözcüsü Anders Tegnell ve Sağlık ve Sosyal İşler Bakanı Lena Hallengren İsveç ulusal televizyonundaki bir programda sorgulandı. Sorunu başından beri takip eden ve yetkililerle daha önceden bir kaç kez görüşmüş olan gazeteci onlara koronayla mücadelede “test, takip ve izolasyon” ağırlıklı sorular sordu. Programda Şubat ve Mart aylarında özellikle İtalya ve Avusturya’nın kayak bölgelerinden dönen 150 bini aşkın bir İsveçli kitlenin durumları kuşku uyandırdığı halde yetkililerin gereken testleri zamanında yapmadığı, virüs bulaşanları takip edemediği ve onların izolasyonunda çok gevşek davranarak salgının yayılmasına yol açtığı gösterildi. Bakan ve Halk Sağlığı Kurulu yetkilileri başarısızlığın sorumluluğunu İsveç’in birbiriyle zayıf koordineli 21 bölgeye ayrılmış olmasına yıktılar. Yetkilileri sorgulayan gazeteci ise başarısızlığın korona ile mücadele stratejisinden ileri geldiğini iddia etti. Özellikle Norveç ve İzlanda’nın bu konudaki tutumlarını örnek verdi. 

İskandinavya ülkelerinden Norveç’te koronadan 328 kişi, Danimarka’da 816, Finlandiya’da 393 kişi öldü. İsveç’te ise 6681 (29.11.2020, 02:55). Ölüm oranında İsveç Danimarka’nın 4 katından Norveç’in ise 10 katından fazladır. Bu ülkelerde oran şu şekildedir:

Norveç milyonda 61,7

Finlandiya milyonda 71,2 

İzlanda milyonda 76

Danimarka milyonda 140,8

İsveç milyonda 656,1

Danimarka ile Norveç’in İsveç’te korona ölümlerinin çok yüksek sayıda olmasını gerekçe göstererek sınırlarını İsveç’e kapatması hem ticareti zorlaştırıcı hem de İsveç halkının gururunu yaralayıcıydı. İsveç basınının durumu kızgınlık, üzüntü ve öfke yaratmamaya çalışarak verdiği görüldü. 

“Sağlıkta tarihi skandal”

İsveç’te koronadan ölümlerin yarıya yakınını yaşlı yurtlarındaki insanlar oluşturuyor. Bu durum basının dikkatini yaşlı yurtlarına çevirdi. Gazetelerin başyazılarında yaşlılara sağlık hizmeti hakkında ortaya çıkan durumu “tarihi bir sağlık skandalı” olarak geçti. Sağlık ve Bakım Müfettişliği’nin (Inspektionen för vård och omsorg- IVO) araştırmasında yaşlı  yurtlarında ciddi eksiklikler saptandı. İnceleme 85 yaşın üstündeki çok sayıda kişinin doktorlar tarafından ya muayene edilmediklerini ya da sadece telefon yoluyla üstünkörü muayene edildiklerini, sadece yüzde 7’sinin doktorla yüz yüze görüşebilmiş olduğunu gösterdi

Bu ihlallerin bazı bölgelerde çok daha yüksek olduğu bildiriliyor. 2 bin yaşlının daha 28 Nisan’a kadar ölmüş olduğu ve bunların yarıya yakınının yaşlılar yurdunda kaldığı saptanmış. Sonradan yapılan denetimler yaşlı yurtlarındaki önemli kısım personelin eğitimden ve teçhizattan yoksun oldukları için virüsü yaşlılara bulaştırdıklarını ortaya koymuş bulunuyor.

İsveç’te yaşanan Korona felaketi İsveç’in İskandinavya’da en kötü sağlık sistemine sahip olduğunu ortaya koydu. Konuyu tartışan bazı uzmanlar yaşlı yurtları için daha çok doktor ve hemşire alınmasını tavsiye etmektedir. Eskiden insanlar hastanede tutulmayıp evlerine gönderilirken güzün başlayan ikinci dalgada hastanede tedaviye biraz daha yer verildiği, yatak kapasitesinin genişletildiği, sistemin tecrübe kazandığı ve artık yoğun bakımdaki hastaların daha azının öldüğü bildiriliyor. Gene de sağlıkta radikal bir iyileştirme yapıldığına rastlamadım. İsveç bir zamanlar dünyanın en eşitlikçi ülkelerinden birisi görülürken artık İskandinavya’da gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu ve uzun süredir Avrupa’da gelir farklığının en hızlı arttığı ülke durumundadır. Her yıl bu konuda resmî rapor yayınlanır, gazeteler rapora yer verir ama gidiş ne yazık ki on yıllardır devam etmektedir. Aynı süreçte İsveç ekonomik gelişmede bayağı mesafe kazanmış. Sağlıktaki korona faciasını bu çelişki ile açıklamaya çalışanlar az değil. İsveç yetkililerinin paracı kaygılarla yaşlıları ve zayıf insanları bile bile feda ettiğini iddia edenler bile bulunuyor. Sol kesim ise sağlığa daha çok yatırım talep ediyor.

İsveç’te yıl sonuna kadar ölümlerin 7 bini aşması, ama Aralık ayı ortalarında hastalığın yayılmasının inişe geçmesi bekleniyor olsa da bugünkü (1 Aralık) haberlerde virüsün yayılmasının her yaştan insanları kapsayacak şekilde yükselişe geçtiği bildirildi. Devlet bütün yurttaşları kapsayacak şekilde aşı siparişi yapmış durumda. Ancak İsveç halkı aşının yan etkilerinden çekiniyor. Anketlerde, özellikle domuz gribi döneminde yaşanan yan etkiler nedeniyle, aşıya karşı olan halkın çoğunluğunun koronadan ölümler arttıkça fikir değiştirdiği görülüyor

Ayranı yok içmeye 

İsveç’teki Halk Sağlığı Yüksek Kurulu FHM, 2014 yılı başında kurulan 500 kişilik personele sahip bir kurumdur. Türkiye’deki karşılığı galiba Bilim Kurulu oluyor. Ancak Bilim Kurulu’nun FHM gibi özel bir inisiyatifi olmadığı, işlerin Saray’daki danışmanlar tarafından yürütüldüğü bilinmektedir. Hatta Sağlık Bakanı’nın bile kamuoyuna açıklanan rakamları Saray’dan servis edildiğine inanılıyor. Türk Tabipler Birliği ve muhalif belediyeler hükümetin Korona açıklamalarının doğru olmadığını defalarca bildirdiler. 

Bir dönem dünyaya koronayla mücadeledeki üstün başarısıyla övünmek amacıyla İsveç’teki Türk kökenli bir hastanın ayağına uçak gönderen Erdoğan iktidarı şimdilerde ise korona ile mücadelede uluslararası yardımlardan yararlanmak amacıyla virüse yakalananların sayısını birden 20 katına çıkardı. Türkiye’de tanıdıklarımın birçoğunun koronaya yakalanmış olduğu haberini alıyorum. Sosyal medyadaki çevremden sürekli ölüm haberleri yayınlanıyor. Hükümetin korondan ölümleri gizlediği bildiriliyor. Koronaya yakalanan bir yakınımın da “kalpten öldü” raporuyla gömülmüş olduğunu öğrendim. Ölüm sayılarının açıklanandan çok yüksek olduğunu İBB Başkanı İmamoğlu açıkladı. Arkadaşlar cenazemiz dolayısıyla İstanbul’daki bir gasilhane önünde beklerken şahit olmuşlar: 25 Kasım günü İstanbul’daki bir korona mezarlığına “yarım saatte en az 10 ölü” getirilmiş!

Diğer yandan ise birisi Ankara diğeri İstanbul olmak üzere bildiğim iki yaşlılar yurdunda koronaya karşı tedbirlerin sıkı olduğunu öğrendim. Türkiye’de Bilim Kurulu Üyeleri ısrarla ilaç tavsiye ediyorlar. Türkiye’de Korona hastalarına çok sayıda ilaç verilirken İsveç’te genelde hemen hiç ilaç verilmiyor. Baş ağrısı için eczaneden reçetesiz ilaçlar satın alabiliyorsun. Özel durumlarda hastaya kan inceltici ve kortizon veriliyor. Eğer hasta çok özel zorluk çekmiyorsa evde yatması tavsiye ediliyor. Geçen ay koronadan hasta yatarken (yaklaşık 80 bin nüfuslu bir şehirde yaşıyorum, sokaklarımız tenhadır) telefon eden sağlık yetkilisi evde kalmamı istedi, dışarı çıkmam yasaklanmadı, sokakta insanlarla mesafeye dikkat ederek gezebileceğim belirtildi. Maske tercihe bağlı ve çok az insan tarafından kullanılıyor. Korona teşhisinden 20 gün sonra iyileşip iyileşmediğimin netleşmesi için muayene olmak istediğimde, “Gerek yok, vücut zaten antikor üretmiştir” dendi. Özel çabamla muayene olabildim. Yetkililerin tavsiyelerine herkesin sıkı sıkıya uyacağı düşünülürken özellikle Stockholm’de yabancı kökenlilerin bir kısmının aykırı davrandıkları da saptandı. Bu yüzden koronadan ölümlerde yabancı kökenliler yoğun yer tutuyor. Almanya’da da benzer bir durum var ve Türkiye kökenliler arasında ölümlerin fazlalığı dikkat çekiyor. 

Batılı ülkeler örnek alınacak durumda değiller 

Korona salgını, ABD ve AB ülkelerinin sağlık sistemlerinin ne denli zayıf hale gelmiş olduğunu gösterdi. Türkiye sağlık sisteminin Batı’dakinden sandığım kadar kötü olmadığını gördüm. Mesela Türkiye’de yoğun bakım yatak sayısı Almanya, Fransa, İsveç gibi ülkelere göre daha iyi durumda görünmektedir. Bu durumu Batılı ülkelerin insana ve sağlığa verdikleri önemin hızla gerilemiş olmasına yorumlamak ise daha doğrudur. 

Sözü şöyle bağlayayım: Türkiye’nin ilerici aydınları Türkiye halkına Batılı ülkelerin sistemlerini örnek gösterirken abartıyorlar. Batılı ülkelerin ve özellikle İsveç’in sistemlerinde daha iyi durumda olan bir çok şey var. Ancak beğenilmeyecek şeyler hiç de az değil ve giderek artıyor. Hele ki Batılı egemenler Türkiye egemenlerinden daha “cici” değil. Çünkü hiçbiri cici değil. Yeni-liberalizme tutsak düşen Avrupa, sosyal haklarda felakete gidiyor. Bu yazının konusu değil ama Avrupa’da, ırkçılıkta felakete doğru bir gelişme var. Kaldı ki yeni-liberalizm Türkiye’ye Batı’dan geldi. Hatta köktendinci İslam’ı bile bize Batılılar empoze etti. Şoven milliyetçilik virüsünü onlardan kaptık. İçimizdeki etnik düşmanlıkları onlar körüklüyor. 

Sonuç olarak Türkiye ilerici hareketi Batı’ya da örnek oluşturacak bir ülke yaratmayı hedeflemelidir. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.