Ortadoğu’da Yeniden Paylaşım Savaşı- “Yaşamak Direnmektir”

0
1747

HAMZA YALÇIN

Aşağıdaki yazı Almanya Komünist İşçi Dergisi’nin düzenlediği “Her halkın esas düşmanı kendi ülkesindedir!” adlı XII. Konferans’ta yapılan (11 Ekim 2020) sunuma ve tartışmaya hazırlık amacıyla yazıldı- Odak Dergisi

Geçen yüzyılın sonuna doğru reel-sosyalizm denen sistem çöktü. 21nci yüzyılın başından beri Ortadoğu merkezli bir emperyalist yeniden-paylaşım savaşı sürüyor. Aşağıda Ortadoğu’daki gelişmeleri Türkiye ve Suriye ağırlıklı olarak ele alacak ve onları Avrupa’daki ve Almanya’daki mücadeleye bağlayacağım. Bölge hakkında bilgi vererek başlayayım. 

Bölgeye bakış 

Avrupalılar tarafından kendilerini merkez alarak oluşturulmuş Ortadoğu kavramı; Kafkaslar hariç Batı Asya ve Kuzey Afrika ülkelerinin içinde olduğu, çoğunluğu Arap ülkelerinden oluşan bir coğrafyayı kapsıyor. Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Filistin, Irak, İsrail, Katar, Kıbrıs, Kuveyt, Lübnan, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye, Umman, Ürdün, Yemen adlı ülkelerden oluşmaktadır. Bir de Büyük Ortadoğu kavramı var. Bu kavram ilkini Afrika’da Sudan, Cibuti, Somali gibi ülkeleri; Asya’da Afganistan ve Pakistan’ı, hatta Transkafkasya’yı ve Orta Asya’yı içererek genişletmektedir. Ben daha ziyade ilk kavramı kullanacağım. 

Asya, Avrupa, Afrika kıtalarının birleştiği Ortadoğu’da dünya ekonomisi ve özellikle Çin için çok önemli petrol ve doğalgaz enerji kaynakları bulunmaktadır. Rusya sıcak denizlere bu bölgeden çıkar. Bölgede Asya, Avrupa ve Afrika enerji ve ticaret yolları kesişmektedir. Akdeniz, Hint Okyanusu’na bağlanır. Doğu ile Batıyı birbirine bağlayan ticaret yolları ve kültürler burada kesişir. Çin’i Avrupa’ya bağlayan İpek Yolu Projesi buradan geçmektedir.

Bu bölge Sümer, Akad, Asuri, Babil gibi Mezopotamya uygarlıklarının eski Mısır, Yunan gibi ilk uygarlıkların; Yahudi, Hristiyan ve İslam dinlerinin; Asuri, Makedonya, İran, Roma ve Bizans, Orta Çağ İslam, Ermeni, Moğol, Selçuk, Safevi ve Osmanlı gibi imparatorluklar ile İngiliz emperyalizminin hüküm sürdüğü bir bölgedir. Bölgede son olarak ABD emperyalizmi hüküm sürmektedir. 

Arapça, Farsça, Türki dillerin yaygın konuşulduğu bölgede en önemli gelişmelerden birisi 1945 yılında Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Irak ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde büyük çapta petrol üretimine geçilmesi ve 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasıdır. İsrail bölgede emperyalizmin çıkarlarını koruması için kurulmuştur. Bölgedeki büyük din İslamdır. İslam dini birbirine rakip Şii ve Sünni mezheplerine ayrılmıştır. Şii mezhebin önde gelen temsilcisi İran’dır. İran yanlısı Şiilerle emperyalist ülkelerin arası pek iyi değildir. Sünni mezhebi, çoğunluğu kapsar. İngiliz ve ABD emperyalizmi bugüne kadar Sünnilik üzerinde daha güçlü etki yarattılar. Fransızların bölgede önemli etkileri oldu. Alman emperyalizmi bölgede Osmanlı Devleti yoluyla etkili olmaya çalıştı. Büyük oynadı ama 1 nci Dünya Savaşı’nda İngiliz ve Fransız emperyalizmi karşısında kaybetti.ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki mücadele 20nci yüzyılda bölgeye damgasını vurdu. Şimdi Almanya AB vasıtasıyla bölgede etkisini artırmaya çalışıyor. Ruslar Çarlık döneminde de bölgede aktiftiler. Şimdilerde Rusya bölgede Batı ittifakının karşısında dikkate alınan bir aktör konumundadır. Rusya ve İran ile ittifak halindeki Çin bölgeyle enerji ve hammadde kaynağı, pazar ve ulaşım yolu olarak çok ilgileniyor fakat politik ve askeri gelişmelerin içinde henüz aktif olmadı. 

Ortadoğu’da kıyasıya bir emperyalist yeniden paylaşım savaşı yürütülüyor. ABD emperyalizminin 2001 yılında başlattığı savaş Arap halkları içindeki parçalanmayı derinleştirirken milyonlarca insanın hayatına maloldu. İsrail’in kurulmasıyla Sovyetler Birliği ile ittifak içinde yükselişe geçen Arap milliyetçiliği İsrail’in kurulmasıyla Mısır, Irak, Suriye ve Libya’da yükselen Arap milliyetçiliği önce Mısır’da 2000 sonrası ise Irak, Libya ve en son olarak da Suriye’de ezildi. Filistin topraklarının işgal edilmesiyle kurulmuş olan İsrail bölgenin yükselen gücüdür; nüfuz alanını ve hatta topraklarını genişletiyor. Arap milliyetçiliğinin birleştiği Filistin direnişi bölgede en zor dönemlerinden birini yaşıyor. İran bölgenin güçlü bir aktörüdür. Son otuz yıldır ise bölgede Kürt milliyetçiliğinin yükselişine şahit oluyoruz. Türkiye, Irak, İran ve Suriye devlet sınırlarında bölünmüş olan Kürtler Irak ve Suriye’de şimdiye kadar bazı kazanımlar sağladılar ve hatta Türkiye’de politik güçlerini artırdılar. Türkiye egemenleri ise son yıllarda en çok ses çıkaran fakat gerilemekte olan güçtür. 

Türkiye devrimcisi olarak bu gelişmelere Türkiye merkezli bakacağım.

ABD’nin amaçları ve Türkiye

Savaşı ABD emperyalizmi başlattı ve sürdürüyor. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri rejimlerinin yıkılması ardından ABD yakaladığı tarihi fırsatı değerlendirerek bir küresel imparatorluk kurmak istiyordu. ABD bu amaçla Batı Avrupa’yı ve Batılı ülkeleri yedeğinde tutarak, Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Bloku ülkelerinin parçalanmasını derinleştirmek ve Çin’in ABD’ye yetişmesinin önünü kesmek istiyordu. NATO en önemli araçlarından biri olarak görüldü. Ortadoğu ve İslam coğrafyası, merkezi operasyon alanı seçildi. Bölgede İsrail, ABD emperyalizminin en önemli müttefikidir. Atılan adımların İsrail’in etkinliğini artırmaya hizmet ettiği görülecekti. 

ABD emperyalistleri NATO üyesi Türkiye egemenlerinden mevcut laikliği bırakıp Ilımlı İslam adı verilen bir sisteme geçmelerini ve Irak’ta Barzani Kürdistan’ını korumasını  istediler. Bir yandan Kürtleri denetimleri altına almak diğer yandan Ilımlı İslam vasıtasıyla Ortadoğu’da kendi egemenlikleri için daha garantili, ayrıca Rusya ve Çin’i bölgede ve hatta Büyük Ortadoğu coğrafyasında dışlayan ve istikrarsızlaştırmaya yarayan yeni bir düzen kurmak istiyorlardı. Türkiye’ye başta AB’ye girmesine yardım etmek üzere büyük vaadlerde bulundular. Irak, İran ve Suriye ilk hedefleri arasındaydı. Türkiye egemenlerine o zaman askerler (TSK) liderlik ediyordu. TSK Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak adlandırılan bu planı emperyalistlerin ve İsrail’in yedeğinde birleşik bir Kürdistan kurulması olarak okudu. Ilımlı İslam’ın da Türkiye’yi karışıklıkların içine sürükleyeceğini düşündüler. Türkiye Cumhuriyeti devleti, ordusu ve toplumu üzerinde büyük inisiyatif sahibi olan ABD emperyalistleri, anlaşamadığı ordu üst yönetimini değiştirdi, iş başındaki Ecevit koalisyon hükümetini koalisyon ortağı Bahçeli (MHP) vasıtasıyla yıkıp AKP’nin iktidara gelmesini (2002) sağladılar. Erdoğan liderliğindeki AKP bu maksatla kurulmuş ve daha 1 yaşındayken iktidara gelmişti. Her şey gürültüsüz, patırtısız ve şeklen demokrasi içinde gerçekleşti. İlerici kılığındaki Sorosçu liberal Türkiye aydınları da Erdoğan’ı canla başla desteklediler. Alman devleti Erdoğan’ın baş destekçileri arasındaydı. 

Türkiye demokrasiye gidiyor havası yaratıldı. AB ve Almanya bu süreci çok ateşli destekledi.  

Ilımlı İslam’ı en çok, 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi sonrası yasaklanacak olan, Gülen Cemaati temsil ediyordu. AKP ile ittifaka memur edilen Gülen Cemaat, CIA ve işbirlikçi Türk hükümetleri tarafından uzun yıllar desteklenmesi sayesinde dünyanın çeşitli ülkelerinde okullar açmış ve Türkiye’de polis başta olmak üzere çeşitli devlet kurumlarında çok önemli güce kavuşmuştu.  Cemaat’in lideri Fethullah Gülen 1965 yılında Komünizmle Mücadele Derneği kurucularından biriydi. Dernek çalışmaları ise Soğuk Savaş döneminin başlatılmasıyla aynı dönemde CIA yardımıyla başlamıştı. (Şimdi Almanya devleti çok sayıda Gülenciye sığınma hakkı tanıdı. Almanya bu İslamcıların etkili oldukları ülkelerden birisidir. Devlet kurumlarına, sivil toplum kurumlarına sızma konusunda çok büyük yetenek kazanmış Gülenciler muhalefete düşüp yasaklandıktan sonra insan hakları hareketinin içine girip güç kazanmaya ve Avrupa’da ilerici kamuoyunu maniple etmeye çalışmaktadırlar. Öyle ki Türkiye solundan çok insan onların ürettikleri propaganda materyallerini bilmeden yaymaktadırlar). 

Vaadler ve gerçekleşenler  

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından insanlık emperyalizmin ideologları vasıtayla Batı’da demokrasilerin sağlamlaşacağına ve dünyanın uzun sürecek olan bir barış ve huzur döneme girdiğine ikna edilmişti. Amaç ezilenleri sınıf bilincinden ve mücadeleden uzaklaştırmaktı. Sosyalist örgütlerin bir kısmı kendilerini bu yeni-liberal yalanlara uydurmaya başlamıştı. Dünyada sınıflar arasındaki eşitsizlikler tekelci sermaye lehine  alabildiğine gelişmişken, tekelci sermaye yeni-liberalizm politikalarıyla dünya çapında doludizgin çok keskin bir sınıf saldırısı yürütürken liberaller ezilenlere sınıf tahlillerinin, sınıf mücadelesinin, emperyalizm kavramının geçersiz olduğu propagandası yapıyordu. Ezilenler içinde bireycilik alabildiğine destekleniyor, ezenler var güçleriyle örgütleniyorken ezilenler örgütsüzleştiriliyordu. 

Büyük patırtı 11 Eylül 2001 New York İkiz Kuleler saldırısıyla koptu. ABD emperyalistleri hazırlandıkları karşı-saldırıya gerekçe olması için El Kaide saldırısına  göz yumdular ve hemen ardından Afganistan’a saldırıyı başlattılar (7Ekim 2001). Şimdilerde yeniden barıştıkları Taliban rejimi yıkıldı. Ardından Irak’a operasyon başladı (20 Mart 2003) . Başkan Bush’un danışmanı Condoleeza Rice, Batı Almanya’yı 2nci Dünya Savaşı sonrası nasıl Avrupada istikrar odağı yaptılarsa Irak’ı da Ortadoğu’da öyle yapacaklarını yazıyordu. (7 Ağustos 2003, The Washington Post). Ortadoğu ülkelerine “Sizi Avrupa yapacağız” diyorlardı. Irak önceden planlanarak mahvedildi. İşgale yardımcı olan Barzani Kürdistan’ı güçlendirildi. Ardından Arap Baharı adıyla 2011’de başlatılan ikinci dalgada Libya gayet bilinçli şekilde yıkıldı ve kargaşa içine sokuldu. Saddam ve Kaddafi bile emperyalistlerin Ortadoğu’yu bile-bile kaosa sürüklüyor olduklarından emin görünmüyorlardı. Ilımlı İslam yolundaki çabalar Mısır ve Suriye’de Müslüman Kardeşler’le pek yürümedi. Dincilerle ilişki Suriye’de IŞİD, El Nusra gibi örgütlerle girişilen dolaylı işbirliği yoluyla sürdü. Ilımlı İslamın pilot ülkesi olarak tasarlanan Türkiye de adım adım dinci faşist bir rejim tarafından esir alındı. Yani dinci gericilik Türkiye’ye bu kez de Batı’dan geldi. 

Suriye direnince 

Irak, ABD emperyalistlerinin beklediği gibi onları ellerinde çiçeklerle karşılamadı ve saldırıya karşı direndi. Kimse bu direnişi görmezden gelmemelidir. Bu direniş ABD planlarının uygulanmasını zorlaştırdı. AKP iktidarına rağmen Türkiye egemenleri de saldırıya gönüllü destek olmadıkları için ABD’nin planları hızlı yürümedi. Türkiye egemenlerinin gönülsüzlüğünün faturası orduya çıkarıldığı için ABD orduyu (TSK) ezdi. Alanı emperyalist saldırıya daha iyi hazırlamak için Türkiye’de Ergenekon-Balyoz operasyonları yaparak Erdoğan-Cemaat iktidarını güçlendirdiler. Batı’da çok alkışlanan, kimi ilerici çevrelerin de umutlandığı Arap Baharı adı altındaki ikinci saldırı dalgası, 2011 temelde ABD operasyonlarıydı.

Suriye’nin direnişi Batılı medya tarafından genellikle gözardı edilir. Batılı medyanın etkisindeki sol çevreler de Suriye’nin direnişini genellikle görmezler. Oysa Suriye’de çok büyük ve çok önemli bir direniş gelişti. Emperyalistler Suriye’ye AKP liderliğindeki Türkiye egemenlerinin içinde olduğu geniş bir koalisyonla saldırmışlardı. İşbirlikçi Arap rejimleri İsrail ile birlikte saldırının içindeydi. Dünyanın yaklaşık 100 ülkesinden 300 bin civarında kana susamış yaratık Suriye’ye girdi. Erdoğan’ın esir aldığı Türkiye, karşı-devrimci çetelerin üssü ve hatta karargahı oldu. Suriye’nin kolayca yıkılacağını hesaplamışlardı. İsrail ikide-bir Suriye’yi bombaladı. Savaşta yaralanan cihatçıları tedavi etti.

Ama Suriye direndi. Suriye’ye saldırının kendisini hedef aldığını bilen İran onun yanında durdu. Rusya saldırının kendisini hedeflediğini biliyordu ve Libya’da olanların Suriye’de tekrarlanmasına izin vermedi. Suriye düşürülürse Kazakistan ve Orta Asya petrolü ve doğalgazı oradan Avrupa’ya aktarılarak Rusya’nın Avrupa ile ilişkisine darbe vurulmuş olacak.  Suriye ayrıca Rusya’nın Orta Doğu’da ve Akdeniz’deki biricik üssüdür. Suriye yıkılırsa İran ve Rusya büyük darbe alır. Bölgedeki gelişmeleri kendi lehine değerlendirmeye çalışan Kürt hareketi bile, hazırlıklı olmadığı için, Suriye yıkılırsa oluşacak kaos ortamından zarar görür. 

Suriye devleti yıkılmayınca koalisyon dağıldı. İhale Erdoğan’a kaldı. Erdoğan Suriye’ye gerici saldırıya varını-yoğunu koymuştu. Suriye’de batağa saplandıktan sonra 2013 yılında başlayan Gezi Direnişi Erdoğan iktidarının Türkiye’de halkta çok büyük direnişle karşılaştığını gösterdi. Sıkışan Erdoğan, partiyi (AKP) birlikte kurduğu eski arkadaşları ve Gülen Cemaati ile de kavgaya tutuştu. Erdoğan çok büyük yolsuzluklar ve hukuksuzluklar yaptığı ve özellikle Suriye’de savaş suçları işlediği için iktidarı bırakamayacak hale gelmişti. Erdoğan yalnızlaştıkça daha çok dincileşti ve daha baskıcı oldu.

ABD emperyalistleri bazı sonuçlar aldı

ABD emperyalizminin 2001 yılında başlattığı saldırılar ve hükümet darbeleriyle Ortadoğu’da kendilerine daha uygun bir sistemin yolu açılmış görünüyor. Bölgedeki iktidarlar İsrail lehine güçsüzleştirildi. Filistin’i destekleyen Arap  milliyetçisi Irak ve Libya rejimleri devrildiler. Filistin’i en çok destekleyen Suriye devleti nefes alamaz hale getirildi. Şimdi BAE ve Bahreyn İsrail ile teslimiyet anlaşması imzaladılar. Daha önceden Mısır (1979) ve Ürdün (1994) İsrail ile anlaşmıştı. Suudi Arabistan, Umman, Sudan, Fas ve Katar gibi ülkeler İsrail’e biat etmek için sıradalar. 

ABD emperyalizminin kurduğu barış, güç kullanarak dize getirmeye dayanıyor. Netanyahu bunu BAE ve Bahreyn ile “ barış anlaşması” töreninde şöyle ifade ediyordu. “Tarih bize gücün güvenlik getirdiğini, gücün müttefikler getirdiğini ve nihayetinde gücün barış getirdiğini öğretti.” (15 Eylül 2020). Trump İsrail’in işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri’nin ilhak edilmesini tanıyacağını ilan etti ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı. İsrail 1967 yılından beri işgal altında tuttuğu Batı Şeria’yı da ilhak etmeye hazırlanıyor. Filistin halkına destek olan Suriye başını “kaldıramıyor. Afrika’nın Müslüman ülkelerinde İsrailin etkisi artıyor. İsrail Mısır’ın su kaynağı Nil Nehri’ne Etopya’da baraj kurulmasını destekleyerek Mısır üzerindeki baskı gücünü artırıyor. İsrail diğer Müslüman Afrika ülkelerindeki etkisini de artırıyor. 

İsrail İran’ı Azerbaycan, Hindistan ve Pakistan üzerinden çevrelemişti. Bu ülkelerle İsrail’in güçlü askeri ilişkileri var. Türkiye’deki Malatya NATO askeri üssü de İsrail’i İran’a karşı desteklemek için kurulmuştur. Şimdi İsrail  BAE ve Bahreyn gibi İran’ın sınır komşularını İran’a karşı  yanına alıyor. İsrail Yunanistan ile ilişkisi güçlendi. Türkiye egemenleri İsrail ile yakın olmak zorunluluğunu hissediyorlar. Trump İran’ı İsrail’le barıştırmaktan söz ederken İran’ın teslim alınması hazırlıklarını açığa vurmuş oluyor.

ABD yeni sistemde Kürtler üzerindeki egemenliğe çok önem veriyor. Yaşanan süreçte Kürtler fırsatları değerlendirerek Irak’taki politik varlıklarını geliştirdiler. Türkiye kökenli PKK paralelindeki PYD, Suriye’nin İŞİD saldırıları ile iç savaşa sürüklenmesinden yararlanarak Suriye ile Türkiye sınırı arasında kontrol sağladı. Daha sonra PYD, ABD ile ittifaka girerek Kuzey Suriye’deki çok stratejik bir bölgede özyönetim kurdu. Suriye su ve tarım alanlarının yüzde 60’ının, petrol kaynaklarının yüzde 90’ının bu bölgede yer aldığı bildiriliyor. Kürt yönetiminin petrol üretimi için ABD şirketleriyle anlaştığı da bildirildi. ABD şimdi Sezar Yasası ile (17 Haziran 2020) Suriye’ye karşı çok ağır bir ekonomik abluka uyguluyor. Kürt yönetiminin ablukadan muaf olması için ABD bölgedeki irili ufaklı Kürt partisi ve örgütlerinin birleşmesini teşvik etti. ABD’nin hedefinin Kürtlerin hamiliğini üstlenmek ve Kürtleri bölgede İsrail’in stratejik ittifakı haline getirmek olduğu görülüyor. Bu ise bir yandan Türk, Arap ve İran devletlerinin istikrarsızlaşmasına ve parçalanmasına diğer yandan ise Kürtlerin Türk, Arap ve İran halklarıyla arasının daha çok açılmasına bağlıdır. Kürt hareketi hem bu duruma düşmekten kaçınmaya çalışıyor hem de o yönde maniple ediliyor. Kürt hareketi ABD emperyalizmi ile ilişkisini dengelemek için Rusya ile ilişkilerini de geliştirme çabasında görünüyor. 

Özetle ABD emperyalizmi 11 Eylül’ün ardından Ortadoğu’da başlattığı savaş ile amaçlarına kısmen ulaştı. AB’nin bağımsız bir güç olmasını bugüne kadar önleyebildi. İsrail vasıtasıyla hem Ortadoğu’da hem de Asya ve Afrika’da Müslümanların yoğun yaşadığı Büyük Ortadoğu adı verilen coğrafyadaki gücünü pekiştirdi. Irak ve Suriye’deki Kürtlerle ilişkisini geliştirdi. BAE ve Bahreyn gibi bölge ülkelerini İsrail ile ittifaka geçirdi. Böylece İran daha sıkı kuşatıldı. Bölgede Rusya ve Çin’in çıkarları şimdi daha çok tehlikede. Ama onlar da aktifler. Rusya, İran ve Çin de kendi aralarında ilişkilerini güçlendiriyorlar. Çin ekonomik gelişmesini hızla sürdürmeye devam ediyor

Ortadoğu Almanya ve AB emperyalizmi için stratejik önemdedir. Ortadoğu’ya coğrafi olarak en yakın emperyalist güç AB’dir. Ayrıca AB ülkelerinin Ortadoğu’dan aldığı kitlesel göç onları bölgeye daha çok yakınlaştırmaktadır. Almanya Ortadoğu’daki bu paylaşım savaşında AB’yi bağımsız bir güç olarak tutmayı başaramadı. Şimdi ABD’nin yanında yer alıyor ve ama rolünü sürekli artırıyor. Petrol ve doğal gaz yataklarıyla Ortadoğu, Almanya için enerji kaynağıdır. Almanya’nın Libya’daki güneş enerjisi kaynaklarıyla da özellikle ilgilendiği belirtiliyor. Dahası Almanya Türk, Kürt ve Arap kökenli göçmen nüfusuyla bir Ortadoğu’dur yani Ortadoğu’daki çelişkiler Almanya’ya da yoğun olarak yansıyacaktır. 

Yükselen milliyetçilik, ırkçılık: Direnmek varolmaktır 

Yaşananlar dünya çapında milliyetçiliğin önünü açtı. Devletler ve ulusal topluluklar kendilerini tehdit altında hissediyor. ABD, AB, Rusya, İran ve Türkiye   Akdeniz-Karadeniz-Umman Denizi-Hürmüz Boğazı ile bölgede sürekli askeri tatbikatlar ve güç gösterileri yapıyorlar. Ortadoğu’nun çürümüş rejimlerinin İsrail ile teslimiyetçi ilişkilere girmesi Arap halklarda tepki yaratacaktır. Bu da Arap milliyetçiliğinin Rusya ve Çin’den destek alırsa yükselebileceği anlamına gelir. Arap milliyetçiliğinin, özellikle Suriye’deki gelişmeler nedeniyle, Kürt milliyetçiliğiyle karşı karşıya gelme riski yüksektir. Gelişmeler bölgede Türk, Fars ve Ermeni vb milliyetçiliğini de kışkırtmaktadır

ABD emperyalizminin başlattığı savaş Irak ve Suriye’den kitlesel göçlere yol açtı. Ortadoğu’yu göçlerle biraz daha kendi içine almış olan Almanya bu gerilimleri kendi ülkesinde de yaşayacaktır. Almanya’daki göçmen kökenli sol Türk, Arap, Kürt ve Fars milliyetçiliğinin birbirine karşı gelişmesini engelleyecek hareket geliştirmelidir. Milli düşmanlıklar ezilenleri tüketir. Birlik ve dayanışma çizgisi ise hem Almanya ve AB hem de Ortadoğu için devrimci güç yaratacaktır. 

Yeni-liberalizmin rehberliğinde faşizm yönünde baskıcı rejime doğru yol alan Avrupa sermayesi kitlesel göçün yol açtığı sorunları istismar ederek yabancı düşmanlığını körükleyecek kuvvet kazanıyor. Bu ırkçılık, sistemin yarattığı organize suçluluk gibi aşırılıklardan göçmenleri sorumlu tutarak Avrupa’yı adım adım polis devletine götürüyor. Onlar hem İslamcı aşırılıkları, hem de bu aşırılıkları kullanarak ırkçılığı körüklüyorlar. Böylece emekçileri ve ezilenleri bölüyor ve toplumda baskı tedbirlerini geliştiriyorlar. 

Kendisini anti-emperyalist gösteren Erdoğan gelişen ırkçılığa karşı Avrupa’daki Türkleri ve Müslümanları kendi tarafında örgütlemeye çalışıyor. 

Dünya çok büyük değişiklikler içerisinde. Sınıf mücadelelerinin, emperyalizme karşı mücadelelerinin gereği kalmadı, barış ve huzur geldi” dediler; gördük.  “Ortadoğu Avrupa olacak” dediler; gördük.   “21 yüzyıl Türklerin olacak” demişlerdi; gördük. İşte Türkiye’deki demokrat gösterilen Erdoğan rejimi, işte Ortadoğu, işte Suriye işte sınıf eşitsizliklerinin, ırkçılığın ve baskı önlemlerinin geliştiği Avrupa! 

En büyük düşman içimizdedir. Asla geldiğimiz ülkelerin egemenlerinin safında olmamalıyız. Yaşadığımız Avrupa’da asla ABD emperyalizminin ve AB egemenlerinin yedeği olmayalım. Çok kötü planları ve eğilimleri var. Almanya’daki Türkiye kökenli solun Alman solu saflarında baskılara ve ırkçılığa karşı mücadele ederek “Varız ve buradayız!” diyebilmesi gerekiyor. Bizler Almanya halkının Avrupa halkının bir parçasını oluşturuyoruz. Milliyetçi içe kapanıklıktan kurtulmalıyız. Avrupa işçi hareketini, Avrupa ilerici hareketinin aktif parçası olmak için yaşadığımız ülkelerin dilini öğrenmeliyiz. Almanya’da komünistler, sosyalistler ve ilericiler en yakınlarımızdır. 

Sermaye çok daha kötü şeyler yapma eğilimindedir. Direnemezsek her şey daha kötü olacak. Direnirsek bizim de var olduğumuz ortaya çıkacak. Direnirsek hesaba katılacağız, direnirsek onlar ayaklarını denk alacak. Direnirsek kazanacağız!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.