Mehmet Güzel
Suriye yönetiminin 8 Aralık 2024’te yıkılması Ortadoğu’da güçler dengesinin değişimi açısından nitel bir dönüm noktasıdır. Ortadoğu’da emperyalist-Siyonist egemenliğin genişlemesi açısından stratejik önemde bir adım olmuştur. Kurulduğu 1946’dan bu yana anti emperyalist, anti Siyonist duruşuyla güçlü bir kale olan Suriye yıkılmış ve bölgede emperyalizmin ve Siyonizm’in nüfuz alanlarını genişletmesinin önü açılmıştır.
Suriye’de eski yönetim yıkıldı ama yeni yönetim henüz kurulmadı. Yeni yönetimin kurulması kolay olmayacak gibi görünüyor. Suriye toplumunun tarihsel olarak çok güçlü bir anti Siyonist, anti emperyalist bilince ve davranış geleneğine sahip olduğunu göz önünde bulundurursak İsrail, ABD ve Türkiye uşağı yeni yönetimin öyle kolay kurulup sorunsuz işleyeceğini bekleyemeyiz. Suriye yönetimini ele geçirmiş olan selefi cihatçı güçlerin toplumdaki kitle desteği yüzde 10’u bile bulmaz. Kitle desteğinden yoksun bir yönetimin zorbalıkla sürdüreceği hakimiyetin ömrü, arkasına muktedir ülkelerin desteğini alsa da çok uzun süreli olamayacaktır. Bu selefi ve Siyonizm- emperyalizm işbirlikçisi zorba güçlerin Suriye toplumuna biçecekleri elbisenin modeli ne olursa olsun bu topluma uygun olmayacaktır. Ve bu toplum, kendisine bu güçler eliyle biçilen elbiseyi yırtıp atacaktır.
Ancak yakın gelecekte ve şimdilik ABD ve İsrail, Türkiye’nin de eş güdüm çalışması sayesinde Suriye’de rahatlıkla at koşturabilecekleri bir ortam yakalamış durumdadırlar. Suriye’de İran’ın ve Rusya’nın etkisi sıfırlanmış durumda. Lübnan ve Filistin direniş güçlerine Suriye üzerinden sunulan destek yok edildi. Suriye sahası Irak’taki Haşdi Şabi direniş güçlerine karşı ve en önemlisi de doğrudan İran’a karşı geliştirilecek olan saldırılar için bir zemin haline getirilmiş durumdadır. Türkiye kuzeyde işgalini genişletmeye ve Kürt hareketini ABD’nin izin verdiği kadar yok etmeye çalışırken İsrail de güneyde işgalini genişletmeye devam ediyor. Suriye bu haliyle İsrail’in yayılmacılığına ve emperyalizmin nüfuz alanına dikensiz gül bahçesi haline getirilmiş iken İsrail, kendisine tehdit teşkil eden diğer hedeflere rahatlıkla yönelebilecek.
Önce Yemen Sonra İran
İsrail, mevcut koşullarda kendisine tehdit olarak gördüğü Yemen’i hedefe koymuş durumdadır. 26 Aralık 2024 tarihinde 100 uçakla Yemen’e karşı gerçekleştirdiği geniş boyutlu saldırı ile bunu başlatmış durumda. İsrail, bu saldırıların devam edeceğini ve bu saldırının henüz bir başlangıç olduğunu açıkladı. Yemen ise İsrail’e karşı duruşunu ve Gazze’deki soykırım sona erinceye kadar İsrail’i hedef almaya devam edeceğini açıklayarak hipersonik füzelerle bu saldırılara karşılık verdi. Yemen cephesinin önümüzdeki günlerde çok daha fazla ısınacağı anlaşılıyor.
İsrail, Suriye’de elde ettiği zaferin rüzgarını arkasına alarak Lübnan’da Hizbullah’a ve Gazze’de Filistinlilere karşı daha pervasız davranmaya başlayacaktır. Gazze’de geçmişten bu yana sürdürdüğü soykırımı devam ettirecektir. Suriye ve Lübnan’dan lojistik destek olanaklarını yitiren Filistin direnişini tamamen yok etmeyi hedefleyecektir. Bunun yanı sıra Lübnan’da ağır darbeler vurduğu ve Suriye üzerinden lojistik destek kanallarını yitirmiş olan Hizbullah’a karşı sonuç alıcı saldırılara girişecektir. Yapılmış olan ateşkes kuralları gereği güney Lübnan’daki işgal bölgelerinden çekilmesi gerekirken çekilmemiş ve çekilecek gibi de görünmüyor. Hatta işgal ettiği bölgelerden çekilmek şöyle dursun, Hizbullah’ın direniş yeteneğini zayıf görürse işgalini Litani nehrine kadar genişletmek isteyecektir. Ancak her ne kadar lojistik destek kanallarını yitirmiş olsa da Hizbullah’ın direniş kapasitesi İsrail’e bu olanağı tanımayacaktır.
2025’te Ortadoğu’da, İran’ın hedefte olacağı nihai kapışmanın olması kaçınılmaz gibi görünüyor. Şimdiye kadar yapılan her şey bunun yol temizliği için yapıldı. Ve esas olarak cehennemin kapıları böylesi bir kapışmada açılmış olacaktır. Ocak 2025’te ABD’de görevi devralacak olan Trump yönetiminin hükümet kabinesi böylesi bir kapışmaya uygun olarak oluşturulmuş durumdadır. Kabine, Filistin’in bir bütün olarak İsrail’e ilhakını ve İran’a saldırıyı isteyen kişilerden oluşturulmuş durumdadır. Trump’ın yönetim kabinesindeki en kritik görevlere getirilen isimler sıkı birer İsrail dostu ve İran- Çin karşıtı isimlerdir. Bunlara örnek olarak Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, Dışişleri Bakanı Macro Robio, Savunma Bakanı Pete Hegseth sıralanabilir. Bunlara ek olarak Hükümet Verimliliği Bakanlığı’na getirilen Elon Musk da İsrail yanlısı ve Filistin- İran düşmanlığı ile öne çıkan bir isim olarak sıralanabilir.
İran’ın hedefe alınacağı saldırılar çok yönlü gelişecektir. Emperyalist ülkelerin Demokrasi değerlerini Demokrasiye karşı, İnsan Hakları değerlerini de İnsanlığa karşı birer araç olarak kullandıkları bilinen bir yöntemdir. Bu anlamda karıştırmak istedikleri ülkelerde doğal olarak var olan çelişkileri kullanmak, başvurdukları en yaygın yöntemdir. İran’da 2022’de başlayıp 2023’e kadar devam eden Mahsa Amini protestoları, Kasım 2024’te yaygınlaştırılmaya çalışılan, Tahran’daki Azad Üniversitesi’nde bir kadın öğrencinin soyunarak çıplak dolaşması şeklindeki protesto eylemleri buna benzer emperyalist odakların yaygınlaştırarak kullanmak istedikleri eylemlere örnektir. Masum protestolar olarak ortaya çıkan veya belki de kurgusal olarak planlanan bu eylemleri insanlık değerlerine aykırı, kendi emperyalist amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanıyorlar. Ve ne yazık ki sırf “molla rejimine karşıtlık” saikiyle, olayın önünü ardını düşünmeden dünyanın birçok ülkesindeki en soldan en sağına kadar her tondan politik yelpazedeki insanlar emperyalist merkezler tarafından yaygınlaştırılan bu oyunlara alet oluyor. Bu tür senaryolara bir başka örnek de 2022 Ocak ayında Kazakistan’da başlatılan madenci isyanıydı. LPG’ye yapılan zammı protesto şeklinde masum bir emekçi halk direnişi gibi görünen eylemi emperyalist odaklar 2014’te Ukrayna’daki faşist darbe benzeri bir eyleme dönüştürmeye çalıştılar. Önümüzdeki süreçte de İran’a karşı böylesi provokatif eylemlerin yaygın olarak tekrar devreye sokulma ihtimali çok yüksektir. Kadın özgürlüğü, Kürt Sorunu, İnsan Hakları görünümlü olan ve İran toplumsal yaşamındaki doğal çelişkilerinden beslenen sorunları işleyerek toplumsal ayaklanmaları körükleme ihtimali çok yüksektir. Bunun yanı sıra Azeri ve Beluci sorununu araç olarak kullanıp ülkeyi çatışmaya sürükleme potansiyeli de bulunuyor. Bütün bu ihtimaller dışında veya bunlarla beraber yürüyecek olan, doğrudan emperyalist ülkeler ve İsrail eliyle İran’a saldırılar söz konusu olabilecektir. Bütün bunlar, emperyalizme ve Siyonizm’e karşı pozisyon almış olan İran’ın tehdit unsuru olmaktan çıkarılması için yapılacaktır. Bu da Ortadoğu’da ABD-İngiltere liderliğindeki emperyalist kampın hakimiyetinin sağlanması, bölgede İsrail yayılmacılığının önündeki engellerin temizlenmesi için yapılacaktır.
Devrimci Görevimiz
Emperyalizmin ve Siyonizm’in bölgemizdeki hakimiyetinin gelişmesi bölge halklarının tümünün olduğu gibi Türkiye halklarının da çıkarlarının aleyhinedir. Bu tahakküm, daha fazla esaret, savaş, ölüm ve acı demektir. Bütün bu olumsuzluklara ek olarak emekçi halkların daha fazla sefalete mahkum olması demektir. Bu nedenle hangi görünüm altında olursa olsun emperyalist- Siyonist tahakküm ve yayılmacılığına hizmet edecek olan her gelişime karşı direniş geliştirmek devrimci bir görevdir. Gerek İran’a gerek Yemen’e gerekse de Filistin veya Lübnan’a karşı geliştirilecek saldırı veya provokasyonlara karşı durmak gerekir. Emperyalist Siyonist saldırganlığa karşı halkların dayanışmasını geliştirmek ve mücadelemize anti emperyalist, anti Siyonist ilkeyi güçlü olarak hakim kılmak kaçınılmaz görevimiz olmalıdır. Dünyanın neresinde olursak olalım her türlü araçla bu mücadeleyi yükseltme ve direnişi geliştirme misyonuyla sorumluyuz. Filistin ve Lübnan’da Siyonist katliamlara karşı direnişin safında dayanışmayı yükseltme sorumluluğumuza şimdi de Suriye’deki katliamlara ve İsrail, ABD ve Türkiye’nin yayılmacılığına karşı durma sorumluluğu eklenmiş durumdadır. Özellikle Suriye’deki Alevi ve diğer inanç kesimlerinin katliamlarına karşı durmak ve direniş göstermek günümüzün en acil ve can yakıcı sorumluluğudur. Bunun yanı sıra Yemen’e ve olası İran saldırılarına karşı anti emperyalist tutumu yükseltmek gerekir. İran yönetiminin kimi olumsuzluklarını ön plana çıkartıp emperyalist müdahalelerin yanında durmak veya sessiz kalmak emperyalist projelere hizmet etmek anlamına gelecektir. Bu da sonuç itibariyle karşı devrimci bir tutum anlamına gelecektir.
29 Aralık 2024