Suya Hasret Canlılar

0
512

Ayşe Karataş

Su, yaşamın ilk başlangıcı ve bütün canlıların en büyük gereksinimidir şüphesiz.

Güneşin sıcaklığını en fazla ve en hararetle hissettiğimiz sıcak yaz mevsiminde penceremizin önündeki bir boynu bükük çiçekten, toprakta öbek öbek biriken karıncalardan, sokaktaki hayvanlardan, ağaçlardan ve yavrusunu doyurmak için kanat çırpan kuşa kadar bütün yaşamsal hayat aynı kaderi paylaşır kuraklık olduğunda…

Sadece bir fark var ki burada insanın rolü şüphesiz dünyanın kaderini değiştirecek kadar önemli unsurlar içerir.

O önemli detay kendini diğer canlılardan daha zeki kabul den insandır.

Peki insanların hemen hepsi bu kadar zeki ise denizleri, soluduğumuz havayı, çevreyi kirleten, ağaçları katleden, orman yangınlarına sebep olan ve hiç de zeki görünmeyen canlı kimdir?

Bu noktada insanın bitmek bilmeyen egosu, tüketim çılgınlığı, empati duygusunun yeterince gelişmemiş olması, bütün canlılar için ve hatta kendi türü için bile bir tehlike oluşturur.
“Su kadar aziz ol” diye bir söz vardır ya hani, su gibi aziz olmayan insanların empati duygusundan yoksunluğunun göstergesidir bu.

Afrika Kıtası’ndaki gibi su yoksunluğundan çamurlu su için bile uzun süre kuyruklar oluşturan çocuklar varken yeryüzünde, evlerinde her gün duşunu alıp, çamaşırını, bulaşığını yıkayan ve su ihtiyacı karşılanan büyük dünya nüfusunun çoğunluğu suyu hoyratça kullanırken ne kendi türünü ne de sokaklarda dili dışarda ve nefes nefese gölgeliklere bir fazlalıkmış gibi sığınan kedileri, köpekleri, kısaca hayatı paylaşmak zorunda olduğumuz bütün canlıların yaşam hakkından çalmak değil midir?

Açık ve net olarak söyleyelim su olmazsa hayat olmaz.

Bizden sonraki nesillere bırakılabilecek en muhteşem miras nedir diye sorsalar ben “su” derdim.

Siz hiç asfalt taşından süzülmüş ve ardından su izi gibi bir ıslaklık bırakmış serinliği kana kana su içermiş gibi yalayan bir kedi gördünüz mü? Ben gördüm.

Bu yüzden pet şişeler, plastik kaplar benim için sadece bir geri dönüşüm demek değildir. Onlar benim için bir kedinin, bir köpeğin, kuşun, böceğin cehennem sıcağında bulduğu bir cennettir.

Su, susuz her canlıya cennettir. Bu yüzden yanımda mama taşımakla kalmaz çokça da su bırakırım ağaç diplerine, kıyılara, köşelere…

Bıraktığım kapların kimi çalınır, kimine ise izmaritler ve çöpler atılır. Kimi ise bitiverir hemen. Bir canlının boğazını serinlettiyse “ne mutlu” der geçerim.

Kimileri oraya koyma alışırlar der, kimisi de bana “cennetliksin” diye iltifat eder. Buna karşı çoğu zaman cevabım şöyle olur: “O zaman siz de olun cennetlik”

Bir canlıya su vermek için illa bir çıkar mı gözetmek gerek? Cennet dediğimiz şey anne kedinin kendi yemediği lokmayı yavrusuna yedirdiği sevginin ta kendisidir.

Bizler diğer canlılardan daha zekiyiz ya nasıl oluyor da duymuyor kulaklarımız? Bas bas bağıran canları, patileri asfaltın sıcağında yanmış yalpalayan bir köpeğin gözlerinden okunan susuzluğu nasıl görmüyoruz?

Neden kimimiz internet sayfalarında kalbimize dokunan o anne köpeğin cansız bedeninde yaşama tutunmak için bas bas bağıran yavrularını göremiyor?

Bilenler bilir anne köpeklerin gözleri bir okyanus gibidir. Bir damla su olmak yakışırdı biz insanlara.

Su kadar mucizevi yaşamsal bir kaynak bütün canlıların en doğal hakkıdır. Börtüsünden böceğine kadar…

Bu yüzden yağmur suları biriktiririm. Yarısı içilmemiş pet şişeleri çekinmeden isterim lokantalardan, kafelerden vs. yerlerden.

Dolması gereken ölçüde dolmadan bulaşık makinasını çalıştırmam. Ya da üç beş çamaşır için makine çalıştırmam. Terasımı da eskisi gibi şakır şakır yıkamayalı epey bir zaman oldu.

Saksıları kıpırdatmamaya itina ediyorum, çünkü kelebeğe dönüşecek kozalara ev sahipliği yaparlar onlar.

İnsanlar, hayvanlar, bitkiler…
Her birimiz bu doğanın birer parçasıysak ne toprağı kurumuş bir ağaca, ne gözleri okyanus olup bedenleri susuzluktan kurumuş olan hayvanlara arkamızı dönemeyiz.

Ki kedileri ve köpekleri açlıktan çok susuzluk etkiler. Tüyleri kirlenmiş bir kedinin ciddi susuzluk çektiği için kendini temizleyemediğini birçoğumuz biliriz.

Kaçımız onların önüne su koyarız bilemiyorum. Bildiğim en önemli şey gereksiz o kadar su harcanırken o suyun küçük bir miktarının bile bir kalbin durmasını engelleyebildiğidir.

O kalp belki Afrika’da bir çocuk, belki bir kedi, bir köpek, belki kalbi olmasa bile başka türlü hayata tutunmaya çalışan saksısı kurumuş o çiçektir.

Kalp diyorum…
Kaçımız yastığa başını koyduğu zaman hayvan dostlarımıza su vermenin gönül rahatlığıyla serinletmiştir kalbini?

Ben çocuk yaşlardayken kulağıma çalınmış bir söz vardı. Su verince büyüklerimize “su verenleriniz çok olsun” derlerdi.

Yastığa başını koyduğu zaman kalbi serinlemiş insanlar, su verenleriniz çok olsun.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.