1 Eylül Dünya Barış Günü’nde görünüm (*)

0
262

Ahmet Yaşaroğlu

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. 1 Eylül 1939’da Nazi orduları Polonya’ya girmiş, İkinci Dünya Savaşı resmen başlamıştı. Hitlerci Almanya, Sovyet halklarının kahramanca mücadelesinin tayin edici olduğu bir zaferle tarihin derinliklerine gömüldü. Daha sonra dünya halkları savaşa karşı barış mücadelesini unutmasınlar diye 1 Eylül, sosyalizm ve barış sever halklar tarafından Dünya Barış Günü olarak ilan edildi. Ama bugün dünya yeniden barıştan çok uzak ve savaşların kara bulutları dünya halklarının üzerine çökmüş durumda. Bugün barıştan söz eden yok.

Dünya üzerinde savaş ve çatışma bölgeleri azalmak bir yana sürekli olarak artıyor ve genişliyor. Ukrayna-Rusya savaşı tüm şiddeti ile sürüyor. Rusya işgaline karşı ülkesini savunma durumunda olan Ukrayna, ülkesini savunma çerçevesinin dışına çıkarak, ABD liderliğindeki Batı emperyalizminin Rusya’yı kuşatma ve çökertme planının koçbaşı olmaya soyundu. Bu nedenle savaş tehlikeli bir tırmanma eğilimi gösteriyor. ABD emperyalizmi Rusya’yı kuşatma ve boğma adımları atarken, Çin-Tayvan anlaşmazlıklarını da körükleyerek, Çin’i pasifik ve Uzak Doğu’da kuşatarak gelişmesine darbe vurma, kendi konumunu garantiye alma emperyalist stratejisiyle hareket ediyor.

Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya, Sahra Altı Afrika gibi bölgeler zaman zaman sıcak çatışmaların yaşandığı, tarihsel bazı anlaşmazlıkların emperyalistler tarafından kışkırtıldığı gerilimlere sahne oluyor. Tekellerin egemenliğindeki emperyalist sistem ve bu sistemin belli başlı temsilcileri olan emperyalist devletler, ham maddelere ve pazarlara egemen olmak, ticaret yolları üzerinde denetim kurmak, daha fazla güce ve egemenliğe sahip olmak, bu gücü rakipleri diğer emperyalistleri geriletmek için kullanarak, sert bir rekabet içine girmiş durumdalar. Birbirlerinin çıkarlarına darbe vurabilmek için bölgesel ve yerel savaşları, çatışmaları körüklüyorlar, silahlanmaya hız veriyorlar.

Merkezi Stockholm’de bulunan bağımsız araştırma kuruluşu Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre 2022 yılında silahlanmaya 2 trilyon 240 milyar dolar harcandı. Bu bir önceki yıla göre yüzde 3.7 artış anlamına geliyor. Dünya çapında tüm askeri harcamaların yüzde 39’u ABD tarafından yapılıyor. ABD emperyalizminin harcamaları sürekli olarak artıyor ve bu rakam geçen yıl 877 milyar dolar oldu. ABD aynı zamanda en büyük silah ihracatçısı durumunda ve en büyük silah tekellerinin yüzde 51’i ABD’de. ABD dünya silah ihracatında yüzde 33’lük bir yere sahip. ABD’nin hemen arkasında yıllık silahlanma harcamaları 300 milyar dolara doğru tırmanan Çin yer alıyor. Çin dünya silah ihracatında yüzde 5.9’luk bir yere sahip. Keza Rusya’nın silah ihracatında yüzde 25’lik bir payı bulunuyor. Bu veriler AB ülkelerini, özellikle Almanya ve Fransa’yı, ayrıca AB dışı İngiltere’yi, Japonya’yı vb. içerecek biçimde genişletilebilir. Ama bir eğilimi göstermek açısından burada bu kadarı yeterli olmalı.

Kapitalizmin dünyasında bugüne kadar yaşanan tecrübelerin kanıtladığı kesin bir gerçek var, o da şu; kapitalist-emperyalist sistemde kalıcı bir barışın sağlanmasının olanaksızlığı. “Barış” dönemleri, savaşlar arasındaki bir mola olarak yaşanıyor. Emperyalist politikalar zorunlu olarak savaşlara ve silahlanmaya yol açıyor. Emperyalist ülkeler için bu durum bir “tercih, yeğledikleri bir politika” değil, doğrudan zorunluluklardan kaynaklanıyor ve emperyalist devletler bu duruma mahkum durumdalar. Çünkü emperyalizmin dünyasında büyük ve ciddi sorunlar savaşlarla çözülüyor ve her biri gücü kadar pay alıyor. Örneğin ABD emperyalizmi liderliğini yaptığı savaş örgütü NATO’nun sürekli olarak silahlanması ve genişlemesi için saldırgan bir politika izliyor. ABD NATO ülkelerini ulusal gelirlerinin yüzde 2’sini silahlanmaya ayırması için zorluyor. Hedeflerinde ise Çin ve Rusya bulunuyor.

Geçmişte dünya politikasında nükleer silahların sınırlandırıldığı, bazılarının imha edildiği bir dönemde yaşandı. Ama bugün artık o dönem kapandı ve nükleer silahların kullanılabileceğine ilişkin cümleler daha fazla kurulur oldu. Emperyalist rekabet sürekli tırmanış halinde ve bu tırmanışın nerede duracağı konusunda kimse bir ön görüde bulunamaz. Ama kesin bilinen bir gerçek varsa o da bloklaşmaların, gruplaşmaların genellikle savaşa götürdüğüdür. ABD neredeyse Avrupa devletlerinin tamamını peşine taktı, Çin’e karşı Japonya’yı, Güney Kore’yi, Avusturalya’yı bir araya getirmeye çalışıyor. Almanya ikinci dünya savaşından sonraki en büyük silahlanma harcamasına yöneldi. Keskinleşen çelişkiler, giderek sertleşen bir mücadeleye doğru ilerliyor. Kapitalist emperyalizm dünyayı yıkıcı bir felakete doğru sürüklüyor.

Bu kötü gidişatı engellemenin elbette bir yolu var, yıkım ve felaket dünya halklarının kaderi değildir. Ama bunun için ciddi, kitlesel mücadeleler gerekiyor. Uluslararası işçi sınıfı ve barış sever dünya halkları tekellerin egemenliğindeki kapitalist emperyalizme karşı her bir ülkede verecekleri mücadeleyle emperyalizmin planlarını bozabilir, onu yenilgiye uğratabilirler. Elbette barış sever dünya halklarının yaygın ve güçlü eylemleri savaşçı güçleri bir süreliğine de olsa engelleyebilir. Ama barışı kalıcı olarak kazanmanın yolu kapitalizmin kökünü kazımaktan geçiyor. Bugünkü dünyada savaş çanlarının sesi daha fazla duyuluyorsa bu çanlara ot tıkamak da şimdilik güçlü bir hareketlenme içinde olmasa da uluslararası işçi sınıfına düşüyor.

(*) Bu yazı 1 Eylül 2023 tarihli Evrensel gazetesinden alınmıştır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.