İnan Kaloğulları
1 Mayıs kapitalist sömürü altında zulme uğrayan emekçilerin 8 saatlik çalışma hakkı için verdikleri mücadele sonucu ortaya çıktı.
1880’li yıllarda işçiler fabrikalarda yoğun bir beden gücü ve 14-15 saati bulan feci sömürü koşulları altında çalışıyorlardı. Küçük çocukların bedenleri en acımasız haliyle birer “emekçi” olarak o yıllarda yaygın şekilde kullanıldı. Kadın emeği ise yine o yıllarda sömürü için çok işlevsel bir araç olarak görüldü.
Günümüzde işçi sağlığı ve güvenliği olarak adlandırılan kavramlar o yıllarda şehirlerde ve fabrikalarda yığılan emekçi insanların hayatında yok denecek gibiydi. Fabrikalarda çalışan ve sefalet koşullarında can çekişen insanlar en fazla 35-40 yıl arası yaşayabiliyordu.
Emekçilerin örgütlenme ve grev yapma hakları zorba yasaklarla ihlal edilmişti. Berbat ve insanlık dışı yaşam koşulları burjuva sınıfın üzerinde yükseldiği zenginliği ise giderek büyütüyordu.
Çarklar işliyor, fabrika bacaları tütüyor; egemenler sınırsız zenginliklere ulaşırken emekçi insanlar çocuk ve kadın demeden insanlık dışı sömürüye maruz kalıyordu.
Mücadele ise yükseliyordu.
1881 yılında yüz binlerce işçiyi temsilen kurulan Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu, 8 saatlik iş günü talebini güçlü şekilde ABD geneline yaydı. O yıllarda Şikago’da 40 bin tekstil işçisinin 8 saat çalışma hakkı için yaptığı eylem kanla bastırıldı. Bölge genelinde greve çıkan binlerce insan işten atıldı. Emekçilerin geliştirdiği bu grevler silahlı saldırılarla bastırılmak istendiği için 4 işçi öldürülmüştü.
8 saatlik iş günü talebiyle gelişen gösterilerde çok sayıda işçi gözaltına alındı ve tutuklandı. Olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam talebi istemiyle dava açıldı. Dört yiğit işçi önderi Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesine önderlik ettikleri için idam edildi.
Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme karşısında yiğitçe şu sözleri söyledi: “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
1 Mayıs 1886’da ABD ve Kanada’da 350 bin işçi greve çıkmıştı. Saldırılar emekçilerin mücadelesini geriletmedi, tersine yükseltti. Emekçilerin insanca yaşam talepleri karşısında büyüttükleri mücadele giderek güçleniyordu.
1889 yılında toplanan 2. Enternasyonel, 1 Mayıs’ı tüm dünyada Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olarak ilan etti.
Ülkemizde 1 Mayıs’a emekçilerin büyük zorluklara karşı göğüs gerdiği günlerde giriyoruz. Emekçi insanlar hem umutsuzluğu hem de umudu içinde barındırıyorlar. Emek hareketinin birleşip güç kazanamıyor olması umutsuzluğa neden olurken, halkın hayatında yoğun şekilde hissedilen açlık, sefalet, işsizlik ve yaşanan çeşitli rezaletler biriken öfkeyi daha da arttırıyor.
Türkiye’de 1 Mayıs her zaman emekçi halkın gücünü ve kararlılığını gösterdiği şanlı bir geçmişe sahip oldu. Birliğin, dayanışmanın ve mücadelenin güç kazandığı dönemlerde emekçilerin kendilerine duyduğu güven her zaman daha güçlü oldu. Yaşanan sayısız örnek, ülkemizde emekçilerin olanaklar ortaya çıktığında mücadele etmeye ve kendi davalarına sahip çıkmaya daha açık hale geldiğini gösteriyor.
1 Mayıs emekçilerin birliğini, mücadelesi ve dayanışmasını öne çıkaran bir isyan olarak ortaya çıktı.
1 Mayıs ülkemizde ilk olarak 1906 yılında kutlanmaya başlandı. Ardından 1921 yılında işgal altındaki İstanbul’da tersane işçileri 1 Mayıs’ı kutladı.
1923 yılında ise İstanbul’daki tütün işçileri, askeri fabrika işçileri, demiryolu işçileri, fırıncılar ve posta ve telgraf çalışanları “8 saatlik iş günü ve hafta tatili”, “serbest sendika ve grev hakkı” ve “yabancı şirketlere el konulsun!” talepleri etrafında gösteriler yaptılar.
1925 yılında çıkartılan Takrir-i Sükûn yasasıyla birlikte 1 Mayıs yasaklandı ve yapılan gösterilerde insanlar çoğu zaman gözaltına alınarak tutuklandı.
Çok uzun yıllar boyunca baskılarla engellenen 1 Mayıs yasal olarak 1976 yılında 150 bin üzerinde insanın katılımıyla Taksim’de kutlandı. Ardından düzenlenen 77 1 Mayıs’ı Türkiye’de devlet eliyle gerçekleştirilen katliam nedeniyle hem “Kanlı 1 Mayıs” hem de 500 bin üzerinde insanın katıldığı “Şanlı 1 Mayıs” olarak tarihe geçti. 12 Eylül’e giden yolu açmak için ABD’nin elinin de olduğu belirtilen provokasyonda panik yaratılarak emekçilerin birbirini ezmesi planlanmıştı. Katliam sonucu 37 insan kurşunlanarak ve panzerler altında ezilerek can verdi.
Bu katliamla ilgili açılan davada emekçiler ve sendikacılar dışında yargılanan olmadı. Sorumluları açığa çıkartılmadı ve gizlendi. Çok uzun yıllar devam eden dava zaman aşımına uğratılarak üstü kapatıldı.
Ülkemizde 1 Mayıs’ı tüm yasaklara ve devlet eliyle geliştirilen çeşitli zorbalık ve katliamlara rağmen engelleyemediler. Emekçilerin insanca yaşama talepleri mücadele açısından her zaman güçlü bir karşılık buldu. Çeşitli işçi direnişlerinde de görüldüğü gibi emekçiler bir araya gelmeye ve sorunları etrafında birlikte mücadele etmeye açık haldeler.
Bu yıl giderek zorlaşan berbat hayat koşullarına karşı emekçiler ülkemizin çeşitli şehirlerinde sokaklara çıkarak taleplerini haykıracaklar. İşçi ölümlerine son verilmesi, insanca yaşanacak ücret talebi, iş güvencesi, sendikalaşma hakkı, işçi sağlığı ve güvenliği, çocuk işçiliğinin son bulması, kadın emeğinin istismar edilmemesi, taşeronlaştırma, kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı, hayat pahalılığı, yoksullaşma ve bunlar gibi çok önemli sorunlara karşı bir araya gelecekler.
Yaşasın 1 Mayıs!