İnan Kaloğulları Yazdı: Küba Üzerine Bir Kitap: Sosyalizmde Eğitim , Küba

2
2893

“Sosyalizmde Eğitim, Küba” adlı kitap geçtiğimiz günlerde ayrıntı yayınlarından çıktı. Bu kitapta sosyalizmde eğitimin nasıl olacağı konusunda Marks, Engels ve Lenin’den alıntıların yer aldığı bir giriş bölümüyle başlıyor. Ardından Küba’yı çeşitli yönleriyle ele alarak bizlere sunuyor. Kitap özellikle Küba’nın yakın tarihine dair bilgiler verdiği için güncel bir içeriğe sahip. Yazar kitap aracılığıyla sadece Küba’nın eğitim sistemini ele almıyor. Küba’da yönetimin nasıl olduğu ve halkının yönetime nasıl katıldığı da detaylı olarak anlatılıyor. Küba halkının yaşam biçimine genişçe yer veriliyor. Kitabın yazarı olan Celil Denktaş, paylaştığı gözlemleri sayesinde ve konunun uzmanı olan kişilerle yaptığı röportajlar aracılığıyla Küba’yı daha yakından tanımamıza yardımcı oluyor. Kitap, adından da anlaşılacağı gibi asıl olarak eğitim üzerine yoğunlaşıyor. Yazarın verdiği örnekler, eğitimin halkın bilincini ileri taşıma konusundaki gücünü görmemizi sağlıyor. Ayrıca Küba’yı ilerici özellikleri bakımından öne çıkaran kaynağın altında nasıl bir eğitim sisteminin yattığını da açıkça gösteriyor. Küba’daki bilim ve sağlık alanındaki gelişmelerin, dayanışma, eşitlik ve özgürlükler konusundaki ilerlemelerin, kadın erkek eşitliği ve çocuk haklarının, etnik kimlik farklılıklarına saygının, kısacası insanca yaşamı içeren bütün ilerici özelliklerin arkasında, insanlaştırıcı bir eğitim sisteminin yattığını görüyoruz. Küba halkının yüreğindeki güçlü yurtsever duyguların en önemli kaynağının yine bu eğitim sistemine dayandığını anlıyoruz. Kısacası yazar, “Sosyalizm, Eğitimdir” sözünü kitapta verdiği örneklerle açıkça görmemize yardımcı oluyor.

Küba, Ezilen insanların gurur kaynağıdır.

Küba 1959 devrimin ardından yaşanan birçok soruna karşı köklü çözümler üreterek 58 yıllık bir zaman dilimi içinde sosyalizm adına büyük deneyimler biriktirdi. Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından insanların kapitalist sistemden başka seçeneğinin olmadığı düşüncesine karşı en güzel cevap yine Küba’nın varlığıydı. Che gibi Fidel Castro ve Küba devrimine önderlik eden devrimci liderler ile özgürlük mücadelesi veren insanlara ilham kaynağı oldular. Dünyadaki devrimci ve ilerici hareketler için Küba, taşıdığı özgürlük ideali bakımından umut veren güçlü bir esin kaynağı örneği oldu. Küba halkının başka ülkelerin ezilen insanlarına gösterdiği dayanışması ise, Che’nin veda mektubunda belirttiği gibi “Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazı çabalarımın yardımını istiyor” idealine uygun olacak şekilde, içten ve samimi düzeyde oldu. Bu gün ise Küba özellikle sağlık alanında büyük ilerlemeler sağladı. Kanser hastalığı ve tedavisi bulunmayan bazı hastalıklar konusunda çok önemli adımlar attı. Eğitim konusunda, inancına, ırkına ve rengine bakmaksızın okuma olanaklarından yoksun olan başka ülkelerin insanlarına kucak açtı. Ayrıca dünyanın birçok yoksul bölgesine giden gönüllü doktorlarıyla çaresizlikler karşısında gösterdiği dayanışma ile sosyalizm adına büyük saygınlık yarattı. Küba, kapitalist kötülüğün yeryüzünde kol gezmesine rağmen bu insancıl ve ilerici yönünü nereden alıyor sorusunu mutlaka sormalıyız. Çünkü Küba’nın bu konuda farklı deneyimlere sahip olduğunu biliyoruz.

Bu konuya Eğitim ve Dayanışma Hareketimizin Koordinatörü olan Hamza Yalçın, grup çalışması sonucunda ortaya çıkan “Eğitim Ve Dayanışma Hareketimiz” adlı kitapta da sıkça değinir. Diyaloğu temel alan devrimci çalışmada devrimin iki insan arasındaki ilişkiden başlayarak gerçekleşeceği savunulur. Bunun için ise“Diyalog” yöntemini bir metot olarak önerir. Küba devriminin dayanışmacı, hümanist ve devrimci karakteri asıl olarak Che’nin “metalaşmış insan ilişkileri”nin karşısına koyduğu “yeni insan ilişkileri”ne dayanıyor. Küba insanının geliştirdiği bu bilinç, esas gücünü sevgiden ve bir birine karşı duyduğu sorumluluktan alıyor. Bu bilinç metaların insanı nesneleştirmesini ve metaların insan ilişkilerinin karşısına özne olarak koyulduğu piyasa egemenliğini reddediyor. Onun yerine insana inanmayı, güveni, sevgiyi ve insanların bir birine karşı duyduğu ahlaksal sorumluluğunu temel alıyor. Küba halkının geliştirdiği bu toplumsal ilişki “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” ilişkisi gibidir. Kendi coğrafyamızda yetişen Şeyh Bedreddin’in söylediği gibi “yarin yanağından gayrı her şeyde hep beraber” anlayışına benziyor. Eğitim çalışmalarında Hamza Yalçın, metalaşmış insan ilişkileriyle yeni insan ilişkileri ayrımına çok fazla dikkat çekmişti. “Meta fetişizmi” ve “Meta-İnsan” kavramını özel olarak tartışmaya açmıştı. Kitabın yazar Celil Denktaş, uzun yıllar yaptığı gözlemlere dayanak “Küba Devrimi’nin yetiştirmekte olduğu insan, her gittiği yerde övgüleri üzerinde topluyor; bilgisiyle, efendiliğiyle, yetenekleriyle sosyalizme inananlara gurur veriyor” diye belirtiyor.

IMG_2081Küba’nın nüfusu şuan 11.5 milyon civarında. İstanbul’dan daha az nüfusa sahip küçük bir ada ülkesi. Che, Küba timsah görünümünde olduğu için Fidel Castro’nun onu timsaha benzettiğini belirtir. Haritadan bakınca Küba bir timsahı andırır. UNESCO ‘nun yaptığı bir araştırmaya göre günümüzde insanların en çok görmek istediği ülkeler arasında ilk sırada Küba yer alıyor. Türkiye’den Küba’ya yaklaşık 15 saati bulan bir uçak yolculuğu yapılarak gidilebiliyor. Küba aynı zamanda dünyada en yüksek suç oranına sahip bir bölgenin tam içinde bulunuyor. Kadınların ve çocukların insan yerine konmadığı, insan haklarının çok gerilerde olduğu ve dünyanın en tehlikeli kentleri sayılan yerleşimlerin bulunduğu bir coğrafyanın tam ortasında yer alıyor. Tüm bunlara rağmen Küba, sokaklarında kimsenin dilenmediği evsiz ve açlıktan ölen insanların bulunmadığı bir ülke. Kitabın yazarı uzun yıllardır yaptığı gözlemlere dayanarak Küba’da suç oranının sıfıra yakın olduğunu ve insanların bir birine el kaldırıp şiddet uyguladığına hiç rastlamadığını belirtiyor. Bu gün Küba’da suç oranının yüz binde, beş oranında olduğu ifade ediliyor.

Yazar arabaların arasında dolaşan, mendil satan ya da dilenen hiçbir çocuğa Küba’da rastlanmayacağını ifade ediyor. “Küba’da çocuklar sokaklarda sadece oyun oynarlar, okulun dışındaki tek işleri çocukluklarını yaşamaktır. Oldukça sağlıklıdırlar, üstleri başları ise daima temizdir” diye belirtiyor. Ayrıca, Küba’da 7 yaşına kadar olan her çocuğun günlük 1 litre taze süt hakkı olduğunu ve bunun ise titizlikle takip edildiğini de ekliyor. UNESCO’nun Eğitim, Bilim ve Kültür alanındaki çalışmalarının büyük kısmında Küba en gelişmiş ülkelerin bile ilerisinde yer alıyor. Amerika, Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde okuma yazma bilmeyen insanların sayısı milyonları geçiyorken Küba’da bu oran neredeyse sıfırdır.

IMG_2084Okuma yazma sorununa karşı gösterilen bu ilgi aslında devrimin ilk yıllarına kadar dayanır. Gerilla mücadelesine katılıp okuma yazma bilmeyen insanlardan beklenen en önemli gayret bu konuda kendilerini geliştirmeleriydi. Küba devrimine dair yazılan birçok kitapta bu konuya özel olarak değinilir. Che’nin, Fidel ve arkadaşlarının bu konudaki gayreti, onları anlatan belgesellerde ve filmlerde de sıkça konu edilir. Küba devriminin okuma yazmaya verdiği önem devrimin hemen ertesi yılının “Eğitim Yılı” olarak ilan edilmesinden de anlaşılır. Eğitim yılı olarak ilan edilen 1960 yılı, “Biliyorsan öğret, bilmiyorsan öğren” sloganıyla eğitimin en ücra Küba köylerine kadar ulaştırıldığı bir yıl olmuştu. Bu kampanyada ilkokul çocukları dahil on binlerce gönüllü insan, köylü halka okuma yazma öğretmek için seferber oldular. Eğitim konusunda gösterilen bu ısrarı ABD’nin Domuzlar Körfezi saldırısı dahi engelleyemedi. Çünkü Küba’da eğitimin, en çaresiz anlarda bile taviz verilmeyen çok önemli gereksinimlerden biri olarak görüldüğü ifade ediliyor.
Küba’nın Karacehalet ile mücadele etmek için geliştirdiği eğitim yöntemlerinin başarısı ise Latin Amerika ülkelerinin sınırlarını aşarak, okuma yazma konusunda mahrum bırakılmış insanların bulunduğu bazı yoksul ülkelerde dahi model olarak uygulanmış ve şuan hala örnek alınarak uygulanmaya devam ediyor.

IMG_2085Yapılan araştırmalar bu gün bile ülke gelirinin eşit dağılması, cehaletle mücadele, çocuk hakları, kadın hakları, barınma ve sağlık alanında Küba’nın, en gelişmiş ülke olarak ifade edilen birçok devletin ilerisinde yer aldığını gösteriyor. Dünyada eğitime en fazla payı Küba ayırıyor. Küba’da ülke gelirden eğitime ayrılan payın yaklaşık %18’i bulduğu belirtiliyor. Bu oranın bazı gelişmiş kapitalist ülkelerin eğitime ayırdığı paydan iki kat daha yüksektir. Sağlık alanında ise büyük bir başarı sağladıklarını artık dünyaya duyurmuş bulunuyorlar. Küba Mahallelerindeki her bloktan sorumlu aile hekimleri ile önleyici hekimlik hizmeti sunan doktorlar, hastalığın gelişmeden önlenmesi konusunda büyük başarılar sağlıyorlar. Bu gün Amerika’da her 400 kişiye 1 doktor düşerken Küba’da yaklaşık her 125 kişiye bir doktor düşüyor. Küba çeşitli yollarla ambargo ablukası altında tutulduğu için kişi başına düşen gelir birçok kapitalist ülkeden düşük olsa da insanların yaşam biçimi, giyim kuşamları, çocuklarına bakımları, sokak ve şehirlerinin temizliği hiç de kişi başına düşen gelirle orantılı değil.
Küba zorluklara rağmen ayakta kalmayı başardı

ABD emperyalizmi uzun yıllar Küba üzerinde çok yoğun bir ambargo ablukası yürüttü. Sosyalizm idealinin, yıkılan sosyalist blokla birlikte bittiğini ve tek seçeneğin kapitalizm olduğu fikrini yaymak için Küba devrimini boğmak istiyordu. Bunun için ağır ambargoların yanı sıra Küba’ya sayısız sabotajlar düzenlendi. Fidel Castro’ya düzenlenen yüzlerce suikastin ardından Kastro’nun esprili şekilde söylediği “Olimpiyatlarda suikastten kurtulma oyunları olsaydı, altın madalya benim olurdu” sözü Küba’nın emperyalizm için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu anlamamıza yetiyor. Fidel Castro’yu öldürmek için tamamı başarısız olan 638 suikast düzenlemişti. Küba bu gün ambargolarla yok edilmek istense de Latin Amerika ülkeleriyle kurduğu ilişkiler sayesinde o ülkelerdeki ezilen insanları etkileyerek büyük bir sempati topladı. Bu durum özellikle ABD tarafından Küba’nın daha büyük bir tehlike olarak görülmesini sağladı. Che’nin savunduğu Latin Amerika devrimi fikri, Che daha Bolivya’dayken tehlike olarak görülüp ABD tarafından Che ile birlikte ortadan kaldırılmak istenmişti. Küba devriminin yarattığı devrimci fikirler ve enternasyonalist mücadele ruhu Latin Amerikalı ezilen insanlara sirayet etmesin diye Che’nin ölü bedeni parçalanarak mezarı yıllarca gizli tutuldu. Che’nin katili olan ABD’liler, Batista’nın zamanında tutsak edildiği esnada Fidel Castro’yu öldürmemiş olmasının büyük bir hata olduğu söylemişlerdi. Bu nedenle Che’yi ortadan kaldırmak, Latin Amerika’daki devrimci ruhun yok edilmesi açısından önemliydi.

Sovyetler Birliğinin yıkılmasının ardından Küba’nın ayakta kalıp kalmayacağı sıkça tartışılan bir konu oldu. Bu tartışma son yıllarda daha fazla yapılıyor. Emperyalizmin egemen olduğu bir dünyada Küba’nın ayakta kalmasının zor olacağı düşünülüyor. Geçtiğimiz yıl Obama’nın ziyaretinin ardından ise Küba’nın piyasacı ekonomiye geçebileceği, sembol olarak görülen sosyalizmin son kalesinin de yavaş yavaş kapitalizme yenilebileceğinden bahsediliyordu.

IMG_2082

Küba emperyalizmin ambargosu altında olan bir ülkedir.

Emperyalizme tehdit oluşturduğu için yakın zamana kadar ABD’nin terörist ülke listesinde yer alıyordu. ABD Küba’yı her zaman ciddi tehlike olarak görmüştür. ABD Başkanı Obama’nın yaptığı ziyaret ile Küba üzerindeki ambargonun hafifletileceği söyleniyordu ki Trump’ın iktidara gelmesiyle Küba tekrardan “ halkına baskı yapan, demokratik hareketlere ve barışa saldıran” ülke olarak ilan edildi. Trump Küba’yı kastederek komünist barbarlıkla mücadele edeceğini söyleyerek “yakında özgür bir Küba’ya kavuşacağız” şeklinde tehditler savurdu. Obama’nın yaptığı ziyaret sırasında Raul Castro’nun omzuna elini atmasına Raul Castro’nun izin vermemesi Emperyalizmin Küba’da kolay kolay dost olarak algılanmayacağını özetler şekildeydi. Fidel Castro, Obama’nın ziyaretinin ardından onun için “mütevazi tavsiyesinin Küba siyaseti hakkında teori üretmemesi olduğunu” söyleyerek Amerikanın “yüce gönüllü” tavsiyelerine tepkisini dile getirmişti. ABD emperyalizminden bir beklentilerinin olmadığını belirten Fidel Castro “Ayrıca şunu da söylemeliyim. Halkımızın emeği ve zekası sayesinde, kendimize yetecek kadar gıda ve maddi zenginliği üretebilecek kabiliyete sahibiz. ‘İmparatorluğun’ bize vereceği herhangi bir hediyeye ihtiyacımız yok. Çabalarımız barışçıl ve yasal, çünkü bu gezegendeki tüm insanların kardeşliğine ve barışına hizmet ediyor.” açıklaması yapmıştı.
Küba halkı kendi devrimine sahip çıkıyor mu?
Küba, emperyalizm karşısında direnebilecek mi sorusuna cevap bulmak kolay değil. Fakat Küba devriminin zorluklara rağmen 58 yıl boyunca aldığı yolu, biriktirdiği tecrübeleri ve Küba halkının kendi devrimine sahip çıkma yürekliliğini ve zekasını hafife almamak gerekiyor. Kitabın yazarı Celil Denktaş uzmanlarla yaptığı görüşmelerde Küba’nın geçmişinde, bu günden daha zor sayılabilecek koşullarla karşı karşıya kaldığını belirtiyor. Halkın devrimi sahiplenme bilincinin çok yüksek olduğunu ve bu konuda büyük sınavlar verildiğini aktarıyor.

Küba Ulusal Meclis Dış İlişkiler

Komisyonu Başkanı olan Ada Martinez bu konuyla ilgili yazarla yaptığı sohbetlerde çok ilginç bilgiler veriyor. Örneğin Doğu Blokunun çözülmesinin ardından Küba’nın karşı karşıya kaldığı durumu “müthiş zorlu sorunla, daha önceden aklımıza gelmeyecek sorunlarla bir anda yüz yüze kaldık. Bu korkunç bir durumdu” diye belirtiyor. Küba’nın karşı karşıya kaldığı o dönemi Kübalı liderler “Özel Dönem” olarak adlandırmışlar. Küba o dönem büyük kısmını gıda ürünlerinin, petrolün ve temizlik ürünlerinin oluşturduğu alışverişinin yüzde seksenini Sovyet ülkeleriyle yapıyormuş. Sosyalist bloktaki çözülmeyle Küba ulusal gelirinin yüzde 35’ini bir anda kaybetmiş. Ülkeye giren petrol azaldığı için elektrik kesintileri baş göstermiş. Arabanın yerine bisiklet kullanımı yaygınlaşırken, hayati ürünleri üretmeyen fabrikaların bazılarını kapatmak zorunda kalmışlar. Gıda, ilaç ve daha birçok temel ihtiyaçlar konusunda çok büyük zorluklarla baş başa kalmışlar. Halkın o dönemlerde çok büyük yoksunluklar yaşadığı ifade ediliyor. Ancak Küba halkı bu zorluklara karşısında direnerek ve çözüm yolları bularak çaresizliklerin üstesinden gelebilmiş. Ada Martinez bu konuda şunları da ekliyor “ABD yönetimi Küba’nın devriminin sonunun geldiğini zannetti. Avrupa’daki sosyalist ülkeler çözüldüğüne göre Küba’da fazla direnemez diye düşündüler. Parlamento sürekli olarak meşguldü. Öneriler, görüşler üretiliyordu ve bunlar tartışılmak üzere halka götürülüyordu. Bu çözüm tartışmaları ülkenin en ücra köşelerine kadar taşındı. Bu yıllarda beş milyondan fazla insanın bu çözüm tartışmalarına katıldığı kayıtlara geçmiştir. Parlamentomuz bu yıllardaki yoğun ve fedakarca çalışmasıyla ‘işçilerin parlamentosu’ adını hak etti” diye belirtiyor.

Küba halkının zorluklar karşısında yürüttüğü bu tartışmalar ortaya yeni kararların çıkmasına da neden olmuş. Örneğin önceden tek para birimi kullanılıyorken Küba’da doların kullanımı yasal hale gelmiş. Küba’nın çok tartışılan turizm açılımı o kararların ardından gündeme gelmiş. Yine yasak olan özel sektör girişimlerine ise kişisel ve aile işletmeleri sınırı getirilerek izin verilmiş. ABD ise boş durmayarak bu zorlukları fırsata çevirmek için aldığı yeni kararlarla Küba üzerindeki ambargosunu daha da ağırlaştırmış.

Ada Martinez başka bir örnekte ise ABD’’den para desteği alan bir kişinin on bin imza toplayarak rejimi değiştirmeye kalkıştığına değiniyor. Bilindiği gibi Küba Anayasası milletvekillerinin, hükümet, bakanlıklar ve komitelerin, imza sayısı on bini bulan sıradan vatandaşların talebi üzerine değiştirilebileceğine dair bir ifadeyi barındırıyor. Küba halkı bu karşı devrimci çabayı on bin imzanın karşısında 8 milyon imza toplayarak teşhir edip savuşturuyor. Milyonlarca imzanın toplandığı bu kampanya aynı zamanda “Sosyalizm geri alınamaz, Küba kapitalizme geri dönmeyecektir” maddesinin onaylandığı bir kampanyaya dönüşmüş. ABD‘nin karşı devrimci çabasının ardından 2002 yılında Küba Anayasasına rejimden geriye dönülmeyeceğine dair bir madde eklenmiş.

Devrim öncesi ve Devrim sonrası Küba

Devrimden önce Küba’da ilkokul çağındaki çocukların yarıya yakını okula gidemez durumdaymış. Gidebilenlerin yarısı ise çeşitli nedenlerle okulu bırakmak zorunda kalmışlar. Yüksek okullarda okumak o dönem küçük bir azınlığın yararlanabildiği bir ayrıcalık olarak görülüyormuş. Topludaki cehalet oranı ise diktatörlerle ve yoksullukla boğuşan Kübalıların neredeyse üçte ikisini kapsayacak düzeyde olduğu belirtiliyor. Gerilla mücadelesini yansıtan film ve kitapların çoğunda köylü halkın en çok sağlık ve eğitim yönünden kaderine terk edildiği belirtiliyor. Gerillalar yoksul halka yaşadığınız yerde hastaneler, okullar olmasını istemez misiniz? Ekip biçtiğiniz toprağın sizin olmasını istemez misiniz? diyerek, halkın verdikleri mücadeleye destek olmasını ve o mücadeleye katılmasını istemişler.

Devrimden sonraki Küba’da ise o dönem halka verilen sözlerin çoğu tutulmuş. Bu gün Küba dünyada eğitime en çok bütçe ayıran ülke durumunda. Okuma yazma bilmeyen insanların sayısı ise sıfıra yakın düzeyde. Eğitim en ücra köylere kadar ulaştırılmış. 1960 yılında başlattıkları eğitim seferberliğinde kullandıkları Venceremos (Başaracağız) kitabı bu seferberliğin hem kaynağı hem gerçekçi bir sloganı haline gelmeyi başarmış. Küba halkı bu gün Emperyalist ülkeler gibi başka ülkelere silah ve asker ihraç etmiyor. Zayıf ülkelere askeri üsler kurup oraları sömürgeleştirmiyorlar. Onlar dünyanın birçok bölgesine eğitim ve bilim ihraç ediyorlar. On binlerce gönüllü doktorlarıyla yoksul bölgelere sağlık ve hayat götürüyorlar.

Küba’da eğitim: “Komünizmin öncüleriyiz, Hepimiz birer Che’yiz!”

Küba Anayasası’nda eğitim, Marksizme ve Jose Marti’nin ideolojisine dayanır, deniliyor. Anayasanın önsözünde Jose Marti’nin “Cumhuriyetimizin temel yasasının Kübalılara insan olmanın gerçek onurunun kazandırılması olmasını isterim” sözleri yer alıyor.

Küba’da ilkokullarda her ders günü Che andıyla başlar. “Komünizmin öncüleriyiz, hepimiz birer Che’yiz!”. İlkokullarda dersler bir buçuk saati bulan kahvaltı ve oynan oyunların ardından devam ediyor. İlkokullarda çocukların sabah kahvaltıları, öğlen ve akşam yemekleri okul tarafından karşılanıyor. Ortaokul ve liselerin gündüz bölümlerinde de bu benzer şekilde böyle. Eğitimin üzerinde titizlikle duruluyor. Ders saatleri örneğin liselerde 12 saati bulabiliyor. İlkokul ve ortaokullarda da çocuklar oyunlarını oynayıp yemeklerini yiyerek uzun saatler ders görebiliyorlar.
Küba’nın pedagojik yaklaşımının eğitim-iş, yani eğitim ve çalışma üzerine kurulu olduğu belirtiliyor. Devletin vatandaşlarını sonuna kadar okutmakla yükümlü olduğu da belirtiliyor. Eğitim alanındaki uzmanlar öğrencilerin eğitim konusundaki yönelimlerini açığa çıkarmada kendilerinin sorumlu olduklarını ifade ediyorlar. Küba’da Öğretmenlerin öğrencilerin evlerini ziyaret etmeleri rutin bir olay olarak karşılanıyor. Çünkü Öğretmenler öğrencilerinden okul dışında da sorumlu olarak görülüyor. Velilerden ise okula giderek çocuğunun aldığı eğitime katılması teşvik ediliyor. Latin Amerikalı öğrenciler arasında Fen dallarında yapılan bilgi yarışmalarında Kübalı gençlerin yanına hiç kimsenin yaklaşamadığı belirtiliyor.

Küba’da fiziksel ve zihinsel engelli öğrenciler için özel olarak düzenlenmiş okullarda eğitim veren her öğretmene 2 ya da 3 öğrenci düşüyor. Bu oran dünyadaki en gelişmiş engelli eğitimi veren ülkelerin okullarından çok daha ileridedir.
Kaba bir hesaplamayla ilkokullarda bir öğretmen başına 7 öğrenci düşüyor. Ortaokullarda sınıflardaki öğrenci sayısı ise 15 kişiyle sınırlı tutuluyor. Üniversitelerde sıkı bir eğitim uygulandığı için öğrencilerin aldığı notlar 100 üzerinden 95 olması gerekiyor. Liselerde Tarih, Matematik ve İspanyolca derslerinin not ortalamalarının 100 üzerinden 98 ortalamasında olması bekleniyor. İlgi ve eğilime göre kimi öğrenciler Politeknik okullara giderek eğitimlerini teknik okullarda devam ettirebiliyorlar. Küba’da herkesin okuması özel olarak teşvik ediliyor. Bu gün yüksek okullar da dahil Küba’da eğitim tamamen ücretsizdir. Eğitim, anayasada “geriye dönüşü olmayan” temel bir hak olarak ifade edilir.
Küba’daki eğitimin en önemli yanının gençlere onların kendi başlarına düşünmesini öğretmek olduğu ifade edilir. Fidel Castro, gençlerin aldığı eğitimi “biz böyle davranıyoruz sen de buna uy” demek olmayacağını söylüyor. “bizim yapabileceğimiz onlara dünyada nelerin olup bittiğini olduğu gibi göstermektir. Gençler kendilerini nasıl savunacaklarını kendileri belirlerler” diye ekliyor.

IMG_2083Küba’da yönetici olmak ayrıcalık kazandırmıyor, fedakarlık gerektiriyor.

Küba’da yöneticiler kapitalist sistemde olduğu gibi türlü ayrıcalıklara sahip değildirler. Tersine Küba’da yönetici olmak fazladan yük almak ve fedakarlık yapmak anlamına geliyor. Çünkü yönetici olmak için yoğun bir emek harcamayı göze almak gerekiyor. Küba’da Doktorların, Profesörlerin ve Hukukçuların maaşı devlet başkanının maaşından biraz yüksektir. Milletvekilleri ise milletvekili olmadan önce ne kadar maaş alıyorlarsa aynı maaşı almaya devam ederler.
Küba Ulusal Meclisinde yer alan milletvekilleri profesyonel milletvekili değillerdir. Vekillik görevleri çerçevesinde yaptığı işleri çalıştıkları yerden izinli sayılarak yürütürler. Profesyonel vekilliği olanlar ise çeşitli komisyonlarda yer aldıkları için zamanlarının tam günlerini bu komisyonlardaki işlerine ayırırlar. Bu vekiller milletvekili olmadan önce çalıştığı yerlerde hangi maaşı alıyorlarsa yine aynı miktarda maaşı almaya devam ederler. Komisyon üyelikleri sona erdiklerinde ise aynı işlerindeki hakları ne ise tekrardan aynı haklarına geri dönerler. Aday belirleme konusunda önceden rolü olan Komünist partisi 1992 deki bir yasa değişikliği ile vekil adaylarını belirleme konusundaki rollerini kaybetmişler. Değişiklikten sonra Komünist partisi milletvekili adayı çıkaramıyor ve adaylar arasından tercihini belirtemiyor. Parti içinde aday olanlar ise parti kimliklerini öne çıkarmadan aday olabiliyorlar. Adaylığın belirlenmesinde kişilerin kendi kendilerini aday olarak önermeleri Küba halkı arasında pek kabul gören bir davranış olarak görülmüyor. Ayrıca kişiler kendi başlarına aday olup bunun çalışmasını yapamıyorlar. Bu ancak halkın onayıyla gerçekleşiyor. Adaylığı kabul edilenler ise propaganda amaçlı toplantı yapma girişiminde bulunamıyorlar. Bunun için seçim komisyonları çalışma yaparak seçmenlerin isteği doğrultusunda adayları herkese açık alanlarda bir araya gelmesini sağlıyor. Adayların seçmelerin rahatlıkla ulaşacağı bir konumda olmaları gerekiyor. Milletvekili adayları, adaylıkları onaylandıktan sonra seçmenlerin oylarının yüzde ellisinin oyunu alarak meclise girebiliyorlar.

En küçük yasama birimi olan Belediye Meclis adaylarını ise o bölgede çalışan sendikalar, kadın federasyonu, çiftçi birlikleri, lise ve üniversite öğrenci birlikleri, devrim savunma komiteleri ve halk konseylerinin temsilcilerinden oluşan seçim komisyonları tarafından ortak şekilde belirleniyor.

Küba’da seçimlerde sandık nöbetlerini iki saatlik değişimlerle ilkokul ve ortaokul öğrencileri tutuyorlar. Sandıklar Türkiye’de olduğu gibi çok sayıda insanın yer aldığı kurul ve ekipler tarafından korunmuyor. Halkın seçimlere gösterdiği ilgi çok yüksek düzeyde. Küba’da oy kullanma oranının hiçbir zaman yüzde 95 in altına düşmediği ifade ediliyor. Seçimlerde kadın kotasının ise Küba’da hiç uygulanmadığı belirtiliyor. Cins ayrımını önemli ölçüde aştıkları için buna gerek olmadığını düşünüyorlar. Bu gün Küba parlamentosunun neredeyse yarısını kadınlar oluşturuyor.
Küba yakın zamanda Fidel Castro’yu kaybetti. Bu kayıp sadece Küba halkının kaybı olarak görülmüyor. Bu kaybı dünyadaki tüm ezilen, ilerici, devrimci insanlar yaşadı. Çünkü Fidel Castro, arkadaşlarıyla ve halkıyla birlikte tüm ezilen insanlar adına çabaladı. Emperyalizm Fidel Castro’dan korkuyordu, çünkü Fidel yaşamını Küba halkına ve insanlığın mutlu yaşamasına adadı; ezilenler için konuştu ve çabaladı. Fidel Castro’nun emperyalizm karşısında kükreyen gerçek bir insan olarak yaptığı konuşmalar asla unutulmaz. O birçok devrimci gibi hep gülen yüzü, kararlı bakışları, yorulmayan devrimci yanıyla aklımızda yer edecek. Onun devrimci yanı her zaman çok güçlü bir esin kaynağı olmaya devam edecektir.

10.07.2017

İnan Kaloğulları

2 YORUMLAR

  1. Merhaba, Gazetenizle yeni tanistim.Hani insanin temel ihtiyaclari vardir ya yasamak icin, tamda buna benzettim.
    Son derece donanimli.Kose yazilarinizdan, kultur sanata kadar.Cok tesekkur ederim.Emeginize saglik.
    Bu arada, Sosyalizmde egitim kitabina erismek istiyorum
    bana yardimci olana tesekkur ederim.
    Selamlar.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.