ODAK Dergisi
2022 yılının umut yılı olacağını belirtmiştik. 2023 yılına girerken cesaret ihtiyacına dikkat çektik. 2024 yılında sorunlar ağırlaşırken ezilenler için mücadele olanaklarının hem dünyada hem ülkemizde artmakta olduğunu ileri sürüyoruz.
Savaşlar ve iki büyük olasılık
Yeni yıla iki çok önemli savaşa girdik. İlki 2022 yılında Ukrayna’da başlayan NATO ile Rusya arasındaki savaştır. Dünya halkları bu savaşın ağır ekonomik yükünü çekti. Yoksullar daha pandemi döneminden beri daha çok yoksullaştılar. 2023 yılında Ukrayna’da savaş şiddetlenerek sürerken Filistin’de savaş patladı. Filistin’deki savaşın İsrail’in Siyonist planları nedeniyle Lübnan’a, Suriye’ye ve bölgeye yayılmasından endişe ediliyor.
Ukrayna savaşı bir yandan iNATO’nun dağılmasını engeller ve genişlemesini dahi sağlarken savaş aynı zamanda NATO’nun güçsüzlüğünü gözler önüne serdi ve onun dağılması yönündeki eğilimleri kuvvetlendirdi. Rusya Batılı emperyalistlerin bekledikleri gibi ekonomik yaptırımlar ve savaş sonucunda çöküp dağılmadı. Filistin’deki savaş ise hem ABD’nin bölgedeki planlarını altüst etti hem de soykırımcı İsrail’e karşı tepkilerin dünya çapında yükselmesine yol açtı.
Ukrayna’daki savaşın esas nedeni ABD emperyalizminin NATO’yu güçlendirerek küresel egemenliğini yeniden tesis etmek iddiasıdır. Filistin’de patlayan savaş İsrail’in ırk ayrımcı, soykırımcı ve yayılmacı politikalarının sonucudur. ABD emperyalistleri fırsatını bulursa savaşı Kürtleri kullanarak Ortadoğu’ya yayacaktır. Özellikle Suriye’de bu yönde hazırlıklar yaptılar. ABD emperyalistleri Çin’e karşı da çatışmacı politikalar yürütüyorlar. Genişleyen savaş ve gerginlikler burjuva iktidarları şimdiden güçsüz düşürerek bir yandan faşizmin diğer yandan ise sol ve devrimci hareketlerin yolunu açmaktadır. Biz bu savaşlarda Batılı emperyalistlerin yenilmesini istiyoruz.
Batılı emperyalistlerin yenilmesini neden istiyoruz?
Batılı emperyalistlerin yenilmesini istiyoruz çünkü dünyada hem savaşları onlar çıkarıyor hem de özgürlükçülük ve liberal demokrasi adı altında emekçi düşmanı yeni-liberal politikaları onlar yürütüyor. Üstelik Batılı emperyalistler bu kirli politikalarını ezilen halkları ve ilerici güçleri yedekleyecek yürütmeye önem veriyorlar. Ukrayna’da ve Ortadoğu’da savaşları onlar çıkarıyor. Onlar Çin’e karşı da savaş çıkarmak istiyorlar. Kafkaslar ve Orta Asya’da hem dincileri hem de liberalleri kullanarak kendi egemenlikleri doğrultusunda karışıklar yaratma peşindeler. Suriye’de Kürt hareketini yedeklerine almış durumdalar. Gerek Batık Denizi’nde gerekse kuzeyde Arktik bölgesinde de Rusya’ya karşı saldırgan politikalar yürütüyorlar. İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin bu politikalarla yakın ilişkisi bulunuyor.
Batılı ülkeleri ABD emperyalizminin egemenliğine bağlayan Gladyo örgütünün dağılmasını istiyoruz. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Soğuk Savaş’ın bittiği, artık barış döneminin geldiği, Gladyo örgütünün dağıtıldığı ve artık NATO’ya gerek kalmayacağı ileri sürülmüştü. Ukrayna savaşı, Gladyo örgütünün 1990 sonrasında tasfiye edilmediğini ortaya koydu. NATO genişlemesini sürdürürken Ukrayna Savaşı gösterdi ki Batılı ülkeler hala gizli ve özel bir örgüt olan Gladyo tarafından ABD’ye bağlanıyorlar. Gladyo örgütü bugün Biden yönetiminin kontrolünde bulunuyor. ABD emperyalistleri bu sayede Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri hükümetlerinin Ukrayna’da kendi ülke çıkarlarına karşıt bir politikayı izlemesini sağlıyorlar. Bu örgüt Batılı medyayı kontrol ediyor. Ukrayna’da ve Gürcistan’da yaşanan renkli devrimler bu örgütün eseridir. Fethullah Gülen hareketinin Türkiye’deki demokratik güçler tarafından Gladyo’nun uzantısı görülmesi yerindedir. Türkiye’de demokratikleşme adı altındaki Ergenekon operasyonlarını bu örgüt koordine etti. Gladio örgütü dünyada sosyalist ve ilerici hareketleri sistematik olarak sabote ediyor.
Batılı emperyalistlerin yenilmesini istiyoruz çünkü onlar neo-liberalizm ve postmodernizm tarafından pompalanan ve dünyadaki en büyük gericilik olan bireyciliğin başını çekiyorlar. Bireycilik ezilenlerin bir toplumsal kurtuluş olanağı görmesinin, bu amaçla örgütlenmesini ve mücadele etmesinin en önemli engelidir. Bireycilik sosyalist mücadelenin önünde dincilikten ve milliyetçilikten çok daha büyük bir engeldir.
Batılı emperyalistlerin mücadeleyi kaybetmesini biz dünyada gerçek demokratik özgürlükler uğruna mücadelenin ve işçi sınıfı hareketinin önünün açılması için savunuyoruz. Neo-liberalizm ve Batılı güçlerin dünya egemenliği için kullandıkları ideoloji olan “liberal demokrasi” iflas ettikçe sol hareketlerin gelişme olanağına kavuşacağını görüyoruz.
Emperyalizmin “liberal demokrasi” anlayışını karşımızda görmemiz faşist hareketleri liberal demokrasiye karşı müttefik gördüğümüz anlamına gelmemelidir. Ezilenlerin örgütsüzlüğü nedeniyle sürecin ABD’de, İtalya’da, Almanya’da, Fransa’da, Hindistan’da, Arjantin’de ve başka bir çok ülkede görüldüğü gibi faşist gelişmelere dönüşmesi dinamiği sol dinamiklerden ne yazık ki daha güçlüdür. Bireyci ideoloji ve neo-liberalizmin sebep olduğu dünya çapında artan umutsuzluk, kapıları faşizme açmaktadır. Sürecin sol bir gelişmeye dönüştürülmesi dünya çapında koordineli ve etkili çabaları gerektirmektedir. Devrimci mücadeleyi engelleyen bireyciliğin ve umutsuzluğun kendi kendine aşılmasını beklemek sisteme ve faşizme teslimiyet olacaktır.
Değerlendirmemizde Türkiye’ye geçerken 2023 yılında yaşanan deprem felaketi ve seçim yenilgilerine değinmek istiyoruz.
Deprem felaketi ve izleyen seçim yenilgileri
6 Şubat 2023’te Maraş Pazarcık’ta başlayan deprem süratle bölgeye yayıldı ve özellikle Hatay’da çok büyük yıkım yarattı. Japonya’da bu yılın başında meydana gelen 7,6 şiddetteki deprem 100 civarında can kaybına yol açarken Türkiye’de yaklaşık aynı şiddetteki depremde resmi açıklamalar göre 50 binden fazla insan öldü. Gerçek sayının çok daha fazla olduğu ileri sürülmektedir. 11 ili kapsayan depremde 300 bini aşkın bina yıkıldı. Bu tarihsel felaket karşısında halk saflarında çok güçlü bir dayanışma gelişti. Muhalefet bu güçlü dayanışmayı depremlerin felakete dönüşmesini önleyecek bir halk seferberliğine dönüştürme yoluna gitmedi. Onun yerine iktidarı suçlamakla ve depremzedelerle acil dayanışmayla yetindi. AKP ise yandaş zenginleri daha çok zengin edecek konut projeleriyle büyük felaketi, kendi iktidarını perçinlemek için kullanmayı başardı.
Başta CHP olmak üzere burjuva muhalefet 2023 yılında yaptıklarıyla AKP’yi güç verdi. Mayıs ayındaki seçimler CHP eski Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun sağa daha çok yanaşarak AKP’yi iktidardan düşürme planlarının tümüyle iflasını gözler önüne serdi. CHP; AKP’den ayrılan Davutoğlu ve Babacan’ın partilerinin içinde olduğu kendisinden daha sağdaki 6 partiye çoğu CHP’lilerin oylarıyla 39 milletvekili kazandırdı. Bu politika AKP’nin öncülüğündeki ittifakın Meclis’te güçlenmesine yol açtı. Ardından da cumhurbaşkanlığı seçimleri kaybedildi. Süreç Kılıçdaroğlu’nun parti genel başkanlığından düşürülmesiyle sonuçlandı.
Yeni CHP yönetimi yer yer aktif çıkışlar yapmakla birlikte Kılıçdaroğlu CHP’sinden daha iyi çizgide görünmüyor. Halk sola yönelmedikçe ve sosyalist sol güçlenmedikçe CHP’in sola yönelmesi beklenemez. CHP sola yönelik gelişmelere öncülük etmek için değil gelişmelerin önünü almak için çalışmaktadır.
Sosyalist hareket 2023 yılında karşısına çıkan gelişme olanaklarını değerlendirmekte çok yetersiz kaldı. Sosyalist hareket her şeyden önce 6 Şubat depremi karşısında ülke çapında halk saflarında ortaya çıkan olağanüstü yüksek dayanışma azmini değerlendirerek depremlerin felakete dönüşmesine karşı yurt çapında tarihsel bir seferberliğe öncülük edebilmek için koordineli ve bir davranmaya kalkışmayıp gruplar temelinde davranarak ülkeye ve halka hizmet için çok önemli bir tarihsel fırsatı kaçırdı. Ardından da çok sayıda örgüt Mayıs seçimlerinde NATO’cu burjuva muhalefetin arkasına takılarak halkın şartlandırılmasına sebep oldu. “Ya seçimleri kazanacak ya da mahvolacağız” şartlandırması sol güçlerin çok büyük yenilgi almasıyla sonuçlandı. Bu konuda yapılan uyarılar dikkate alınmadı. Haliyle solda ağır bir umutsuzluk yayıldı.
Sosyalist hareket
Türkiye’de sosyalist hareketin güçlerini bağımsız temelde birleştirmeyi düşünemez durumda olması en büyük sorunumuzdur. Türkiye solunun önemli bir kısmı Kürt siyasal hareketi etrafında, ona bağımlılık ilişkisi içinde bir araya gelmiş durumda. Bağımsız tutumdaki sol örgütlenmelerin çoğunun mücadeleye bakışları ise grup perspektifiyle sınırlıdır. Bu grupların etkili bir koordinasyon sağlama eğilimleri çok zayıf. ÖDP ve Haziran Hareketi örneklerinde yaşandığı gibi çoğunlukla esas olarak kısa vadeli pragmatik amaçlarla bir araya gelinmektedir.
Halbuki farklı örgütlerden ve eğilimlerden solun birliği stratejik bir konudur. Bunun için solda grupçuluğun aşılması gerekmektedir. Gruplar içindeki yoldaşlık ilişkilerinin güçlendirilmesi, kitle çalışmasında grup egemenliğini esas alan anlayış yerine kitle inisiyatifinin teşvik edilmesi ve gruplar arasında rekabetçiliğe karşı dayanışmacalığın ve yoldaşlık ilişkilerinin geliştirilmesi çok önemli adımlar olacaktır. Her ne kadar bu yönde etkili çabalar henüz ortaya konamamış olmakla birlikte bazı olumlu gelişmeler vardır. Deprem günlerinde kurulamayan birliğin Hatay Defne’de kurulması solda birlik yolunda küçük de olsa olumlu bir gelişmedir. Sosyalist hareketlerin birbiriyle üstünlük yarışı niteliğindeki kısır polemiklerden kaçınılmasını, dayanışmacı birlikte öğrenme temelindeki tartışmalara doğru bir gelişme olarak görüyoruz. Yerel seçimlerde sosyalist solun ittifak çabalarını da olumlu bir gelişme görüyoruz. Bu ittifakların depremlerin felakete dönüşmesini önleme amaçlı bir dayanışmayı da gündemlerine almaları gerekir.
Sosyalist hareket içinde Türkofobi adını verdiğimiz Türk alerjisinden uzak durma ve Türk halkına yaklaşma çabalarını da olumlu görmekteyiz. Sosyalist hareket nasıl Alevi, Kürt, Arap kimliklerinin sosyalizme uygun hale gelmesi için başarılı çalışmalar yaptıysa benzerini Türk ve Müslüman kimliği için de yapabilir ve yapmalıdır.
2024 yılında umudu güçlendirmek için en büyük ihtiyacımız döneme uygun devrimci mücadele cesareti, azim ve kararlılığıdır. Kurtuluşun yolu örgütlü ve aktif mücadeleden geçiyor. Türkiye solu olarak emperyalizmin solu etkisizleştirmek için körüklediği liberalizmi ve solu bölmek için körüklediği grupçuluğu sorgulamamız gerekiyor. Halk güçlerinin zayıf olmasının en önemli sebebi solun zayıflığıdır. Solun zayıflığı da devrimcilerin bilinçli ve cesurca çabalarıyla aşılabilir.