NATO, Erdoğan’dan Kurtulmak İstiyor

0
752

Aşağıdaki makale Global Research isimli bir internet sitesinden alındı. Yazar ABD’nin işbirlikçisi Erdoğan’ın şimdi Rusya ile de ittifaka girerek ikili oynadığını, bu durumun NATO’nun Rusya’ya karşı savaşını çok zorlaştırdığını ve NATO’nun Erdoğan’dan kurtulmaya çalıştığını ileri sürüyor. Bu değerlendirmenin Erdoğan’a bir meşruluk kazandırma riskini göze alarak yazıyı yayınlıyoruz. Bilindiği üzere Hüsnü Mahalli gibi bazı yazarlar ise aslında Batılı güçlerin hala Erdoğan’ı tercih ediyor olabileceklerini belirtti. Yazıda Türkiye’deki muhalefetin büyük kısmının NATO karşıtı olduğu, yolundaki saptamanın gerçeklerle bağdaşmadığı açıktır fakat Türkiye kamuoyunda NATO’nun seviliyor olmayışı da bir gerçektir. Profesör Michel Chossudovsky ”Yoksulluğun Küreselleşmesi” ve ”Savaşın Küreselleşmesi” kitaplarının yazarıdır. Yazıda koyu yazılmış ifadeler Global Research’e aittir.

Odak Dergisi

NATO içindeki Dile Getirilmeyen Bölünmeler “Düşmanla aynı yastığa baş koymak”

Bölüm II

Prof. Michel Chossudovsky 

Küresel Araştırma, 26 Ocak 2023

Son gelişmeler. Tehlikeli Bir Yol Ayrımındayız

NATO içinde bölünmeler varken, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (PACE- 25 Ocak 2022), Almanya ve müttefiklerinin [NATO] Rusya ile savaş halinde olduğunu doğruladı: 

Kasım 2022’nin ortalarında Der Spiegel, Bundeswehr’in Rusya ile savaşa hazırlandığını ortaya koyan, basına sızdırılmış bir Alman Savunma Bakanlığı belgesi  [68 sayfa] yayınladı.

“Silahlı Kuvvetler için Operasyonel Yönergeler” başlıklı gizli taslağı bizzat Almanya Genelkurmay Başkanı General Eberhard Zorn kaleme aldı. Daha fazla ayrıntı, belge ve analiz için ayrıntılı makaleye bakabilirsiniz (Prof. Michel Chossudovsky ve news.de, 27 Ocak 2023).

Türkiye hem “NATO Ağırsikleti” hem de “Rusya’nın Müttefiki”dir.

Beyaz Saray ve Pentagon’un yanı sıra Brüksel’deki NATO karargâhı için de bu çok açık olmalıdır: 

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün en büyük ikinci askeri gücüne sahip üyesi olan devlet “düşmanla yatarken” Rusya’ya karşı savaş kazanamazsınız.

Hem “NATO’nun ağır sikleti” hem de Rusya Federasyonu’nun sıkı bir müttefiki olan Türkiye’den bahsediyorum .

Bu yazının konusu olan “düşmanla yatmak” söylemi hiçbir zaman manşetlere çıkmadı ve bağımsız medya tarafından analiz konusu olmadı.

Türkiye, Rusya’nın “Son Teknoloji” S-400’ü lehine NATO’nun Hava Savunma Sistemini terk etti.

“2020 yılı itibari ile 36 adet ateş ünitesinden oluşan 4 adet batarya ve 192+ füze Türkiye’ye teslim edilmiştir. Türkiye, S-400 hava savunma sistemini insansız hava araçlarına ve F-16 savaş uçaklarına karşı alçak irtifada test etti.”

Rus askeri teknolojisinin satın alınması, eş zamanlı bir askeri işbirliği anlaşmasının ve Türkiye ile Rusya arasında Temmuz 2016’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a  yönelik ABD destekli başarısız darbenin hemen ardından kurulan bir ittifakın adımıdır.

Bunun ABD-NATO’nun suratına “reklamını yapmak istemediğiniz” bir tokat olduğunu söylemeye gerek yok.

ABD-Türkiye ilişkilerinin tarihini ve askeri ittifaklardaki bu değişimin nasıl gerçekleştiğini ele almak önemlidir. 

Tarih: Kuzey Suriye’de ABD-Türkiye Askeri Çatışması

Mart 2011’in ortalarında Suriye’ye yönelik savaşın başlangıcından itibaren, İslamcı “özgürlük savaşçıları” NATO ve Türkiye Yüksek Komutanlığı tarafından desteklendi, eğitildi ve donatıldı. İsrail istihbarat kaynaklarışöyle yazdılar:

Bu arada Brüksel’deki NATO karargahı ve Türk yüksek komutanlığı, isyancıları, Esad rejiminin muhalefete yönelik baskılarında önemli rol oynayan tanklar ve helikopterlerle savaşacak silahlarla donatmak ve böylece Suriye’deki ilk askeri adımı atmak için planlar yapıyor.

… NATO stratejistleri, hükümetin zırhlı güçlerini geri püskürtmek için protesto merkezlerine büyük miktarlarda tanksavar ve uçaksavar roketleri, havan topları ve ağır makineli tüfekler yağdırmayı düşünüyor. (DEBKAfile, NATO isyancılara tanksavar silahları verecek, 14 Ağustos 2011)

Bu bağlamda Türkiye, Washington ve Brüksel ile yakın işbirliği içinde lojistik, silah tedariki, askere alma ve eğitim konularında merkezi bir işlev gördü.

Bu girişim, Sovyet-Afgan savaşının altın çağında CIA’nın cihadını (kutsal savaş) yürütmek üzere Mücahidlerin askere alınmasını anımsatan, binlerce cihatçı “özgürlük savaşçısının” örgütlü bir şekilde hizmete alınması sürecini içeriyordu.

Ankara hükümeti, cihatçı isyancıların ve erzakların sınırdan Kuzey Suriye’ye geçişini korumada da stratejik bir rol oynadı.

Kaynaklarımızın bildirdiğine göre Brüksel ve Ankara’da  ayrıca Orta Doğu ülkelerinden ve Müslüman dünyasından binlerce Müslüman gönüllüyü Suriyeli isyancıların yanında savaşmaları için askere alma kampanyası tartışılıyor. Türk ordusu bu gönüllüleri barındıracak, eğitecek ve Suriye’ye geçişlerini güvence altına alacaktı. (Debka, vurgu eklendi.)

Hem Türkiye hem de ABD başlangıçta IŞİD-DAEŞ ve Jabhat Al Nusra’yı gizlice desteklemek için işbirliği yaptı.

Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuzey Suriye’de ABD-NATO’nun onaylamadığı bölgesel emelleri vardı.

Bunlar Rojava’da Washington tarafından desteklenen ayrılıkçı Kürt YPG güçleriyle savaşmaktı.

Rojava, Körfez Savaşı’nın hemen ardından 1992’den beri ABD’nin kontrolünde olan Irak’ın Kürdistan Özerk Bölgesi’ne  komşudur.

Erdoğan’ın Kuzey Suriye’deki eylemleri,  2015 yılında ABD ve Orta Doğu’daki müttefiklerinden kapsamlı hava ve kara desteği alan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne (Rojava) bir tecavüz olarak görülüyordu.

Washington Erdoğan’ı alışılmadık bir sertlikle suçladı:

“[Erdoğan] en önemli amacı Kürtleri kovalamaktır. Bu maksatla o [Suriye’ye] silah tedarik etmeye de devam ediyor. IŞİD Erdoğan için ikincil önemdedir.”

ABD ile Türkiye arasındaki bu bölünme, Atlantik İttifakı’nın tam kalbine isabet etmişti. Washington, Erdoğan’ın Kuzey Suriye’deki toprak emellerine kesin bir şekilde karşı çıktı.

Obama yönetiminde, 2014 yılında IŞİD-DAEŞ’i desteklemek için Suriye ve Irak’a karşı büyük bir kampanya başlatıldı. ABD-NATO, hem Suriye’yi hem de Irak’ı parçalamayı ve Beşar Esad hükümetini istikrarsızlaştırmayı amaçlıyordu.

Buna karşılık, Washington’un Kuzey Suriye’deki stratejisi, Türkiye’ye karşı Kürt ayrılıkçı YPG’yi desteklemek ve kontrol etmekti.

Mayıs 2016’da Erdoğan karşılık verdi ve ABD-NATO’yu YPG güçlerini desteklemekle suçladı:

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt şehri Diyarbakır’daki bir havaalanı töreninde, “[ABD, NATO] YPG’ye (milislere) verdikleri desteği… kınıyorum” dedi.

Dostlarımız, NATO’da yanımızda olanlar… YPG amblemli askerlerini Suriye’ye gönderemezler, göndermemeliler.” (Ara Haber Ağı, 28 Mayıs 2016).

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı başarısız Temmuz 2016 Darbesi 

Erdoğan’ın 28 Mayıs 2016’daki “itaati reddetmesinden” iki aydan kısa bir süre sonra, 15 Temmuz 2016’da Türkiye bir darbe girişiminin hedefi oldu: 

…[İddiaya göre] hükümet binalarını bombalayan, yolları ve köprüleri kapatan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirme teşebbüsünde bulunan bu faaliyetler Türk ordusunun bir fraksiyonu tarafından yürütüldü”

Yukarıda alıntılanan NPR Raporu’nun bahsetmediği şey ise Darbe’nin Başkan Erdoğan’a yönelik bir CIA suikast planı olduğu suçlamasıydı. 

“… Erdoğan, Washington’ın onlara sadakatini bozmasından bıktığı için, CIA’yı kendisine suikast düzenlemeye ve CIA kontrolündesürgündeki Fethullah Gülen şebekelerini iktidara getirmeye yönelik bir darbe girişiminin arkasında olmakla suçladı. Darbe başarısız oldu ve raporlara göre Rus istihbaratı Erdoğan’a, hayatını kurtaran yardımlarda bulundu. Bundan sonra Moskova ile ilişkiler önemli ölçüde düzeldi. 

Ardından Erdoğan, Moskova’ya yanaşmayabaşladı. 2017’de Türkiye, Washington ve NATO’nun tekrar tekrar protestolarını görmezden geldi ve dünyanın en gelişkin sistemi olduğu söylenen Rus S-400 hava savunma füze sistemini satın almayı kabul etti. Aynı zamanda Rusya, Ekim 2016’da Türkiye’ye giden iki Karadeniz doğal gaz boru hattından ilki olan TürkAkım’ın inşasına başladı ve Ankara ile Washington’u daha da uzaklaştırdı (F. William Engdahl, Nisan 2021, vurgular eklenmiştir). (Aşağıdaki haritaya bakın.)

Ankara Moskova’ya Doğru Sürükleniyor

15 Temmuz 2016 başarısız darbesinden önce Rusya ile Türkiye arasında (ABD-NATO savaş gemilerinin Akdeniz’den Karadeniz’e girişini kolaylaştıran) gergin bir ilişki vardı.

Temmuz 2016’da Erdoğan’a karşı başarısız olan darbe girişimi, siyasi ve stratejik ittifakların yapısında önemli bir dönüm noktasına işaret etti ve neredeyse anında ittifakların yeniden düzenlenmesine yol açtı. Ankara’nın Moskova ile gelişen ilişkileri, özellikle boru hatları alanında ekonomik işbirliğiyle de birleşti.

Müttefiklerimiz”: “NATO ile Birlikte Çalışırken” “Düşmanla aynı yatağa girmek”.

Son gelişmelerde, Türkiye’nin Savunma Bakanı Hulusi Akar (eski bir dört yıldızlı general) çeşitli anlamlara gelecek şekilde açıklamalarda bulundu: 

“…[o] Kuzey ülkelerinin ortak başvurusuna Türkiye’nin itirazlarının ve Rusya ile dostane bağlarının ittifaka zarar verdiği yönündeki eleştirilere karşı, “Türkiye’siz bir NATO düşünülemez”, dedi. Şunları da söyledi:

 “Biz test edilmiş bir milletiz, denenmiş bir orduyuz ve Türkiye asla ittifaklarımıza aykırı hareket etmeyecektir [çoğul kullanmasını not alın]. Türk savaş uçakları NATO için Karadeniz semalarında devriye geziyor ve hükümet Ukrayna’daki savaş sırasında Rus savaş gemilerinin Boğazları kullanmasını engelledi. (FT vurgusu eklendi)

Hulusi Akar, “Türkiye’siz bir NATO düşünülemez” diyor. Kısmen katılıyorum.

Parçalanmış NATO, Karadeniz’in güney kıyı şeridindeki askeri ağırlığı “Düşmanla Uyurken”, yani Moskova ile işbirliği yaparken ve Recep Tayyip Erdoğan ile Vladimir Putin arasında yakın bir kişisel ilişki varken hiçbir şekilde Rusya’ya savaş açamaz. 

Türk savaş uçaklarının devriye gezmesi formalite icabıdır. Rusya’ya karşı değildir. 

“İttifaklarımız” diyor Hulusi Akar çoğul olarak: bu ne anlama geliyor? Biraz garip olacak ama o “Biz sadece ABD-NATO ile değil, Rusya ile de müttefikiz”, demiş oluyor. 

Türkiye tarafından İsveç ve Finlandiya’nın Atlantik İttifakı’na katılımını engelleme girişimi Rusya adına mı gerçekleşti?

Karadeniz jeopolitiği

Jeopolitik açıdan Türkiye ve Rusya şu anda Karadeniz’i kontrol ediyor (ve Ukrayna mallarının dışı Karadeniz’den geçisi konusunda da işbirliği yapıyorlar).

Rusya, Kuzey ve Doğu kıyı şeridinin büyük bir bölümünü kontrol ederken, Karadeniz’in güney kıyı şeridinin tamamı ve Montrö Protokolü kapsamında Akdeniz’e erişim, Türkiye’nin yetkisi altındadır.

Tarihte geriye gidersek, Soğuk Savaş ABD-NATO militarizasyonu büyük ölçüde Türkiye’nin Sovyetler Birliği’ne karşı stratejik rolüne ve Türkiye’de muazzam bir ABD-NATO birikimine bağlıydı. Bu geride kalmış bir dönemdir.

Moskova ve Ankara ikili ve gayri resmi bir anlayış geliştirdi. Türkiye, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Karadeniz Havzası’nda ABD-NATO adına konuşlandırmıyor.

Mart 2022’de İstanbul’da başarısızlığa uğrayan Barış Girişimi’ne, Kremlin’le yakın işbirliği içinde olan Erdoğan hükümeti ev sahipliği yaptı.

Bu girişim hem Kiev hem de ABD-NATO tarafından sabotajlara uğrarken, umarım bir seçenek olarak kalır.

Sırada Ne Var: ABD Sponsorluğunda Bir Yeni Başarısız Darbe, Türkiye’de Rejim Değişikliği mi?

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Mayıs 2023’te yapılması planlanıyor:

“Dümende Recep Tayyip Erdoğan’ın olduğuTürkiye yeniden “Avrupa’nın hasta adamı” konumunda. Sayın Erdoğan’ın performansı sürekli olarak bölücü ve tehlikeli oldu. 
… Türkiye, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün bir üyesi ama müttefik gibi davranmıyor.” (WSJ)

Erdoğan’ın otoriter yönetimine sert bir muhalefet varken, çeşitli muhalefet partileri parçalanmış durumda ve anlamlı bir koalisyon oluşturamıyor.

ABD-NATO anlamına gelen Batı, “düşmanla yatan” “Avrupa’nın hasta adamı”na karşı seçimlere müdahale etmeye kararlı: Yine de, eğer Batı, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi iç muhalefetinin adil bir şekilde sarsılmasını sağlamak için cesur adımlar atarsa, durdurulabilme şansı var. Bunu yapmak için ittifakın [NATO] Ankara’nın üyeliğini kesme tahtasına koyması gerekiyor. İhraç edilmeyi şimdi düşünmek, ittifakın üyeliğinin artılarını ve eksilerini tartışmasına ve hem Türk seçmenlere hem de NATO üyelerine vurgu yapmasına izin verecektir… ”(WSJ, vurgular bize ait).

Yine de Batı’nın, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ülke içindeki muhalefetin adil bir seçim yapmasına yardımcı olmak içincesur adımlar atması halinde, onu durdurma şansı var. Bunun için ittifakın [NATO] Ankara’nın üyeliğini masaya yatırması gerekiyor. Üyelikten çıkarılmayı şimdi düşünmek, ittifakın üyeliğin artılarını ve eksilerini tartışmasına ve hem Türk seçmenlere hem de NATO üyelerine şunu vurgulamasına olanak sağlayacaktır…” (WSJ, vurgu eklenmiştir).

Ne bekleyebiliriz:

Washington’un amacı, Türkiye’yi Atlantik İttifakı’nın ağır topu olarak yeniden entegre etmek ve Ankara’nın Moskova ile ilişkisini bozmak için Erdoğan rejimini istikrarsızlaştırmaktır (örneğin renkli devrim, tasarlanmış protesto hareketleri, Lira’nın devalüasyonu, seçimlerin manipülasyonu, darbe?).

Özünde, Erdoğan’a karşı olası bir darbe daha mı? Sosyal kaosu tetiklemek vb. Ama işe yarayacak mı?

ABD-NATO, Karadeniz’in kontrolünü yeniden ele geçirmenin bir yolu olarak Türkiye’de rejim değişikliği peşinde koşuyor.

Türkiye’deki muhalefet partilerinin çoğu ABD-NATO’yu ve Türkiye’nin Atlantik İttifakı’na üyeliğini desteklemiyor.

Bu başarılı olacak mı yoksa ters teperek Atlantik İttifakı içinde daha geniş bölünmelere mi yol açacak?

Avrupa Birliği genelinde NATO’ya karşı kitlesel protesto hareketleri var.

Yozlaşmış hükümetler ABD-NATO’yu desteklerken, savaş karşıtı barış hareketleri Avrupa’ya yayıldı.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.