AKP’nin Bozuk Düzeninin “Bozuk Doğa”sı

0
1664

Cemil AKSU

Karadeniz’de her yağmur sonrası sel ve heyelan oluşması haberleri artık “normal” olmaya başladı.

Geçen sene de sel felaketi yaşanan Araklı’da geçtiğimiz ay içinde yine sel ve heyelan yaşandı ve 10 insan (kimse ölen hayvanların listesini tutmuyor!) can verdi.

Yönetimler yağmur öncesi uyarıda bulunmaktan başka bir şey yapmıyor tabii ki. Sanki insanların evlerini barklarını terk etme imkanları varmış ya da heyelana göğüslerini gerebilirmiş gibi.

“Karadeniz’de haftada iki defa yağmur yağar, biri dört diğeri üç gün sürer.” derler. Ama bu da eskidendi. Şimdi de Karadeniz’de iki defa yağmur yağıyor ama birinde üç günlük diğerinde dört günlük yağmur birden yağıyor. Peki ne oldu da yağmurun düzeni bozuldu? Neden dereler yataklarında rahat edemiyor?

Yaşanan felaket ne “doğal”dır ne de “Allah’ın takdiri”. Yaşanan felaketin “yerli ve milli” nedeni, AKP’nin 17 yıllık kalkınma politikalarıdır. AKP’nin “neoliberal kalkınma” anlayışı, vadilerimizi, derelerimizi, ormanlarımızı, parklarımızı, tarım alanlarını, meraları, sermaye için bir  “kaynak” haline getirmektir. 

“Su boşa akıyor.” diyen AKP’nin ilk icraatı, başta Karadeniz olmak üzere ülkenin bütün derelerini, nehirlerini enerji şirketlerine satmak oldu. Memleketin her yerini şantiyeye çevirmekle övünen AKP, Karadeniz’in vadilerinde, bir dere üzerine kimi yerde onlarca HES inşa ederek, tam bir talan gerçekleştirmiştir. Örneğin son sel felaketinin yaşandığı Trabzon’da 51 adet HES inşa edilmiştir. 5 adet HES yapım aşamasında. 27 HES projesi için lisans ve önlisansı verilmiş durumda.


Karadeniz 12 Eylül’le beraber yürürlüğe sokulan baskı ve neoliberal politikaların en büyük tahribatının yaşandığı yerdir. Baskı politikaları ile Karadeniz, her türlü gericiliğin, milliyetçiliğin ve mafyavari ilişkilerin “milli parkı” haline getirildi. Karadeniz Sahil Yolu Projesinden başlayarak, HES’ler, turizm yatırımları, Yeşil Yol Projesi, havaalanı, taş ocakları gibi sadece ve sadece Karadenizli müteahhitlerin, inşaat şirketlerinin kârlarını arttırmayı esas alan “yatırımlar”la Karadeniz’in doğası bozuldu. Kontrolsüz patlatmalarla vadilerin jeolojik yapısı bozulmuş, açılan yan yollar ve iletim hatları için açılan yollar ile hem ormanlar tahrip edilmiş hem de yüksek eğimli vadiler adeta dilimlenerek heyelana kapı aralanmıştır. Şimdi ceremesini çekiyoruz. 

Fakat Karadeniz’de yaşanan felaketlerin tek nedeni AKP değildir. 200 yıllık kapitalizmin dünya üzerinde yarattığı tahribatın bir sonucu olan iklim krizi ve ekolojik kriz de küresel nedendir. Kapitalist üretimin yeniden ve genişletilmiş yeniden üretimini sağlaması, sermayenin sürekli büyüyen oranlarda kâr elde etmesini sağlayacak şekilde kendine yeni alanlar, yollar bulması, insanın ve doğanın azgınca sömürüsüne dayanır. Sermaye insanı ve doğayı sömürerek, onu aslında yok ederek büyür, devleşir. 

Milyarca yıllık doğa tarihinde kapitalizm, son iki yüzyılda yarattığı dönüşümle büyük bir ekolojik yıkım ve yokoluşa sebep oldu. İklim krizi, sanayi devriminden beri, özellikle fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, endüstriyel tarımsal etkinlikler ve sanayi süreçleri şehirleşme gibi çeşitli faaliyetler ile salınan sera gazlarının atmosferdeki birikimlerindeki hızlı artışa bağlı olarak, doğal sera etkisinin kuvvetlenmesi sonucunda, yeryüzünde ve atmosferin alt katmanlarında saptanan sıcaklık artışı olarak tanımlanmaktadır. İklim krizi, hidrolojik dengeleri yoğunlaştırarak fırtınalar, deniz seviyelerindeki sürekli artış, kutuplarda erime, çölleşme gibi felaketlerle iklim bölgelerini de değiştirmeye devam ediyor.

İklim krizinin etkisi sıcaklıklardaki artıştan ibaret değil. Dünyanın bazı bölgeleri su altında kalıyor, seller meydana geliyor. Önünde ardında ne varsa götürüyor. Bazı kesimler ise su kıtlığı yaşıyor. Su kıtlığı yaşanılan bölgelerde, 2030 yılına kadar 700 milyon kişi yurtlarından olacak. 

İklim krizine bağlı olarak Türkiye, bugün Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalacağı öngörülmektedir. Türkiye iklim değişikliği birinci ulusal bildiriminde (8) ise, gelecekte Türkiye’nin güneybatı kıyılarında ciddi bir yağış azalmasının (özellikle kışın), Karadeniz sahil şeridinde ise yağış artışının olacağı öngörülmektedir. 

Artık her türlü hava değişikliğini “iklim değişti” diye tanımlıyoruz. Evet, gerçekten iklim değişiyor. Hem de şimdi bu değişimin olumsuz etkilerini yaşıyoruz. İklim krizi fi tarihinde gerçekleşecek bir olay değil. Bu nedenle hâlâ çok zamanımız var diye düşünüyorsanız, büyük bir gaflet içindesiniz demektir.

İklim krizinden, diğer bütün krizlerde olduğu gibi, en fazla toplumdaki adaletsizlik ve eşitsizlik pramidinin en altındaki yoksullar, kadınlar, çocuklar etkilenecek. Türkiye hâlâ kömür madenciliğine ve termik santral projelerine teşvikler vermeye devam ediyor. Diğer taraftan da hâlâ iklim krizine karşı tek tedbirimiz olan ormanların yok edilmesi süreci hızla devam ediyor. Karadeniz’deki ormanların yokoluşunu hızlandıracak olan Yeşil Yol Projesi bütün itirazlara rağmen devam ediyor. Artvin’de ekolojik değeri açısından mutlak korunması gereken orman alanlarından biri olan Cerattepe’de maden şirketi darbesi devam ediyor. Marmara’da Kuzey Ormanlarının talanı da. Ege’de bütün Menderes havzasını zehirleyen JES projelerine yenisi ekleniyor.

Halklar iklim krizine karşı gezegenin kurtarılması için çare ararken, şirketler kârlarını daha da arttırmanın derdinde. Keçi can derdinde kasap et derdinde yani. Bundan kurtulmanın tek yolu da, ünlü filozof Zizek’in dediği gibi, dünyanın sonunu düşünmek yerine kapitalizmin sonunu düşünmek. En azından ezilenlerin başka çaresi yok.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.