Atina’da Yaşanan Olay Hakkında Gerekçeli Karar

0
1840

ODAK dergisi ve Eğitim ve Dayanışma Hareketi olarak çalışmalarımıza mali destek için Atina’da bir lokanta açtık. Kamu malı olarak tasarlanan ve başlatılan işyerinin bir süre sonra bize hiç bir şekilde danışılmadan ve hiç bilgi verilmeden özel kişiler arasında pay edilmiş olduğunu öğrendik. Konuyu muhataplarıyla çözme yolundaki bütün girişimlerimiz başarısızlığa uğradı. “Devrimci harekete işyeri açacağım” diye bizden destek alan Ramazan Sadıkoğulları adlı eski bir ölüm orucu direnişçisinin içine düştüğü durum onun bize verdiği zarardan daha fazla ağırımıza gitmişti. Kendisini böyle bir duruma düşmekten kurtarmak için giriştiğimiz bütün çabalar başarısız kaldı. Olay saflarımızda çok derin üzüntü ve öfke yarattı. Çevremizden kimileri, söz konusu şahsın çok önceden beri çürümüş biri olduğunu göz ardı ettiğimizi ileri sürerek bizi kabahatli buldu. Gerek içimizden gerekse devrimci hareketlerden çok insan ise bu türden bir sorunun çözüm yolunun belli olduğunu söyleyip bizim başka yollar aramamızı yadırgadılar. Kimleri de bu durumdan hareketle devrimci hareketleri yıpratmaya çalıştı. Atina’daki Türkiyeli sosyalist örgütlerden yardım istedik. Amacımız sorunun solda bir örgütlülük ve kültür yaratılmasına katkıda bulunacak şekilde çözümü idi. Sosyalist örgütlerin hemen hemen tamamı, durumun çözümü yolunda yapacaklarımız konusunda bize anlayış göstereceklerini ifade ettiler.  Biz ise alışılmıştan farklı bir yol tutmaya karar verdik ve sorunun solda bir duyarlılık, örgütlülük ve kültür yaratacak şekilde çözümü için tarafların kabul edeceği bir heyet oluşturulmasını istedik. Heyetin alacağı karara uyacağımızı da belirttik. Heyet konuyu görüştü, tarafları dinledi ve bir karar aldı. Heyeti oluşturan insanlara, özverili çabalarından dolayı teşekkür ediyoruz. Kararda işyerinin devrimci harekete ait olduğu açıkça saptanıyor fakat işyeri orayı özel mülkiyetlerine geçiren şahıslara verilerek bundan sonraki benzeri davranışlar özendirilmiş oluyor. Kararda Selim ve Fehmi adlı kişilerin bu olaydaki açık sorumluluğunun saptanmamış olmasını büyük eksiklik görüyoruz. O insanlar Ramazan Sadıkoğulları’nın ne yaptığını hiç değilse sonradan öğrendikleri halde sorunun çözümü için bizimle anlaşmak yerine ısrarla Ramazan’ın yanında durdular ve onu bu konuda özendirdiler. Bizim için en önemlisi, kararda da belirtildiği gibi, bu gibi konularda solda bir örgütlenmenin ve kültürün oluşmasıdır. Her bir örgütün bu gibi durumlarda kendi hakkını savunması muhakkak ki meşrudur. Bu olayda başvurduğumuz metot siyasi hareketlerin, meşru müdafaa yolunda, elini kolunu bağlamayı amaçlamıyor. Ancak aynı zamanda bir devrimci örgüte, bir devrimciye ya da bir insana yapılan haksızlık hepimize yapılmıştır. Sol hareketin farklı örgütlere bölünmüş olması, bu gerçeği değiştirmez. Haksızlıklar karşısında hepimiz duyarlılık ve tepki göstermeliyiz. Sol hareketin birlik berberlik halinde göstereceği duyarlılık ve manevi tepki bütün diğer cezalandırmalardan daha etkili olacaktır. İtirazlarımıza rağmen, alınan kararı saygıyla karşılıyor ve onu tanıyoruz. Kararı devrimci kamuoyunun tartışması için yayınlıyoruz:

EDH VE RS ARASINDAKİ SORUNUN KARARA BAĞLANMASINA DAİR

TOPLANTI TUTANAĞINDAN NOTLAR

KARAR

GEREKÇE

Eğitim ve Dayanışma Hareketi (EDH) ile Ramazan Sadıkoğulları (RS) arasında, 2016 yılı şubat ayında Atina’da faaliyete geçen lokanta ile ilgili 2 yıldır süren ve çeşitli kişi ve kurumların araya girmesine rağmen bir sonuca bağlanamayan anlaşmazlığın çözümü için 24 Mart 2018 günü taraflar ve karar heyeti Atina’da bir araya geldi.

Heyet, üyelerinin taraflarca seçildiğini, vereceği karara uyulacağına rıza gösterildiğini, heyetin bu şartla sürece dahil olmayı kabul ettiğini hatırlatarak ve tarafların onaylarını tekrar alarak toplantıyı açtı.

Heyet, tarafların, anlaşmazlığın ilerici insanlık ve hukuk değerlerinin öngördüğü şekilde çözülmesi amacıyla, meşru olarak kabul edilemeyecek yöntemlere başvurmadan, karşılıklı taleplerin tam olarak karşılanmama olasılığının bilincinde olarak böylesi bir mekanizmayı oluşturmalarını takdirle karşılamakta, karşılıklı uzlaşmazlıkların çözümünün, anılan değerleri savunduğu konusunda güven duyulan tarafsız ve bağımsız bir mekanizmada aranması yönteminin kurumsallaşmasının anlaşmazlıkların çözümünde, mevcut koşullar altında insani ve adil olacağı saptamasında bulunmaktadır.

EDH’NİN İDDİA VE TALEPLERİ

Taraflardan EDH adına toplantıya katılan E. ilk önce iddia ve taleplerini açıkladı.

E 2015 Ağustos ayından itibaren Atina’da RS ile, onun önerisi üzerine EDH yararına bir lokanta açılması fikrini tartışmaya başladıklarını, RS’nin, işyerinin EDH’nin ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulacağını söylediğini ifade ederek sözlerine başladı. Karşılıklı görüşmelerden sonra bu konuda anlayış birliğine varıldığını açıklayan E Ekim 2015’ten itibaren işyerinin maddi ihtiyaçlarının karşılanması için çalışmalar yapıldığını, ilk etapta 20 bin Euro’ya ihtiyaç duyulduğunun RS tarafından kendilerine söylendiğini heyetimize bildirdi.

Şubat 2016 ortalarında faaliyete geçen işyerinin ihtiyaçları için bu döneme kadar görüşmeler yapıldığını, 9 Mart 2016 tarihine kadar EDH olarak 13.260 Euro verdiklerini anlatan E.,  EDH’nin bir parçası olan RS’nin kattığı 5.000 Euro’nun da EDH’ye aidiyetinin kabul edilmesi gerektiği iddiasında bulundu. 

E 9 Marttaki toplantıda RS’nin, ilk defa, EDH’nin işyerinde ¼ oranında payı bulunduğunu, diğer üç eşit payın kendisine ve iki çalışana ait olduğunu, işletmenin ancak bu şekilde faaliyet yürütebileceğini, buna kendi inisiyatifi ile karar verdiğini söylediğini ifade etti. E, bunun kendileri tarafından kabul edilmediğini, tartıştıklarını ancak buna rağmen aynı gün 1.000 Euro daha ödemede bulunduklarını açıkladı.

E, bu tarihten sonraki bir hafta içinde gerçekleştirilen internet toplantısında RS’nintutumundan vazgeçmemesi üzerine para katkısında bulunmayı kestiklerini, verecekleri 4.000 Euro’yu vermediklerini, sonraki süreçte yaşanan tartışmalarda RS’ye, mülkiyetin kendilerinde kalması şartıyla EDH’nin % 40, diğerlerinin de % 60 kar ortağı olması önerisi getirdiklerini, ancak bunun RS tarafından kabul edilmediğini ifade etmiş ve daha sonraki süreçte kendilerinin kandırıldığını anladıklarını iddia ederek RS’den işyerini kendilerine devretmesini istediklerini belirtmiştir. 30 Haziran 2017 tarihli Odak dergisindeki yazıda da EDH’nin iki çalışanın borcunun ödenmesini kabul ettiği ve anlaşma yolu arandığı ifade edilmektedir.

Bu önerilerinin de kabul edilmediğini belirten E. gelinen aşamada heyetten, işyerinin kendilerine devrine, maddi ve manevi zararlara karşılık gelmek üzere 60.000 Euro tazminat ödenmesine karar vermesini talep ettiklerini açıklamıştır.

RS’NİN İDDİA VE TALEPLERİ

RS’nin süreçle ile ilgili aktarımları büyük oranda EDH ile örtüşmektedir.

RS Ağustos 2015’te yapılan kamp sürecinden başlayarak EDH ile Yunanistan’da, EDH yararına bir lokanta açılması fikrini paylaştığını, işletmenin EDH’nin olacağını ve amacının EDH yararına faaliyet göstermek olduğunu söylediğini belirtmiştir.

Tartışma ve görüşmeler neticesinde EDH de teklifi kabul etmiş ve Kasım 2015’ten itibaren RS’ye para aktarmaya başlamıştır.

RS aynı dönemlerde konuyu halen lokantada ortak olarak çalışan Selim ve Fehmi’ye ve o dönem Yunanistan’da bulunan Barış ve İsmail’e de açmış, birlikte bir yer kurulmasının koşullarını araştırmıştır.

RS’nin beyanlarına göre aynı süreç içinde, Ekim 2015’te Selim ve Fehmi ile de işletmenin açılışı ile ilgili görüşmeler yapmış ve onların ortak olarak burada çalışabileceğini kendilerine söylemiştir.

Selim ve Fehmi teklifi kabul etmekle birlikte RS’ye, bunu EDH ile paylaşması gerektiğini bildirmişlerdir. RS ise inisiyatif aldığını, bunun sorun oluşturmayacağını, bu tarz ortaklığı ve çalışmayı EDH’ye kabul ettireceğini, yurtdışına gittiğinde konuyu açacağını söylemiştir. Ancak RS 18 Kasım 2015’te Almanya’ya gitmesine rağmen konuyu EDH’yeaçmamıştır.

EDH’ninSelim ve Fehmi ile konuşulanları bilmeden teklifi kabul etmesiyle çalışmalara başlayan RS devir, tadilat, araç gereç vb. ihtiyaçlar için süreç içinde para sıkıntısı çektiklerini, EDH’den gelen dışında kendisinin de borç alarak ya da alacaklarını katarak (E.ye göre bu yaklaşık 4.000 Euro civarında) işletmenin açılmasına destek olduğunu açıklamıştır.

Ocak 2016 başında işletme eski sahibinden devralınmış, 17 Şubat’ta da lokanta faaliyete başlamıştır.

RS’nin kendi beyanlarına göre de RS, 9 Mart 2016 tarihindeki toplantıya kadar EDH’yeSelim ve Fehminin işletmeye ortak yapıldığını söylememiştir. Bu tarihte yapılan toplantıda konuyu açmış ve EDH’nin tepkisi ile karşılaşmış ve bunun kabul edilemeyeceği kendisine söylenmiştir. Bu tartışmaya rağmen RS kendisine aynı gün 1.000 Euro verildiğini ve tartışmanın sonraya bırakıldığını ifade etmiştir.

RS internet üzerinde yapılan görüşmelerde bu konuda mutabakata varılamaması nedeniyle kendisine para aktarımının kesildiğini, bundan sonraki süreçte işletmenin ihtiyaçlarını, giderlerini kendilerinin karşıladığını söylemiştir.

Bu tarihten sonra yapılan tartışmalarda EDH’nin kendisine hakaretvari yaklaştığını, kendisinin çeşitli suçlamalarla itham edildiğini, ezilmeye çalışıldığını “hırsız”, “hain” vb. olarak damgalandığını, bu üslubun da ortak tartışma ve çalışma ortamını ortadan kaldırdığını açıklamıştır.

RS bu süreçte EDH’ye iki teklif götürdüğünü, ya lokantayı kendilerine bırakarak 20 bin Euro’luk bir geri ödemeyi taksitler halinde kabul etmelerini ya da işletmeyi EDH’nindevralmasını, ancak kendi payını istememekle birlikte Selim ve Fehmi’nin emeklerinin karşılığı ile borçları peşin olarak ödemelerini talep ettiğini ifade etmiştir.

RS, EDH adına gelen H.nin çok sert ve kırıcı konuştuğunu, işletmeyi kendilerine devretmesini istediğini, borçları kabul etmediğini söylerken, HI’nın ise işletme kazanırsa borçları ödeyeceklerini, kazanmazsa ödemeyeceklerini, işletmeyi kendilerine devretmesi gerektiğini söylediğini bildirmiştir. RS EDH’nin bu tartışmalarda % 60 kar ortaklığı önerisi getirdiğini, ancak bunu kabul etmediklerini söylemiştir.

RS bu tartışmalar sırasında Türkiye’deki S gibi kişiler tarafından doğrudan tehdit edildiğini, Türkiye’deki D’nin ve yurtdışındaki S’nin psikolojik baskı ve ima yollu tehditler gerçekleştirdiğini, yurtdışı S’nin “öyle bir şey yapacağız ki her şeyinizi kaybedeceksiniz”, D’nin de “namusunla yaşa, intihar et” dediğini söylemiştir. EDH’nin mahkeme kuracağız, seni cezalandıracağız dediğiniEDH’nin lokanta aleyhine kampanya başlattığını, ekonomik sıkıntı nedeniyle işten çıkartmak zorunda kaldıkları işçileri kullandıklarını ve lokantanın çok kötü bir süreç geçirdiğini sözlerine eklemiştir.

RS Selim ve Fehmi’yi ortak etmekle art niyetli davranmadığını, onları maaşlı çalıştırmasının mümkün olmadığını, bu nedenle ortak olarak aldığını belirtmiş, bu kişileri ancak bu şekilde çalıştırabileceği savunmasında bulunmuştur.

TANIKLAR

KAMİL

K. olaya baştan itibaren tanık olduğunu, RS’nin EDH yararına bir işletme kurma fikrini kendisine açtığını, bunu destekleyeceğini söylediğini, ancak süreç içinde Selim ve Fehmi’nin ortak edilmesiyle sorunlar yaşandığını, her iki tarafın da sakin bir şekilde sorunu çözmesi için uğraştığını ama ortak bir noktaya varılamadığını açıklamıştır.

FEHMİ

Tanık FehmiBarış ve İsmail Yunanistan’dayken bu yerin açılması işini RS ile konuştuklarını, kurumla ortak olarak orayı açmak istediklerini, çalışarak kendi paylarını EDH’ye ödeyeceklerini, ancak EDH’nin bir süre sonra para vermediğini bunun da sorun oluşturduğunu, D’nin kamptayken RS’yi tehdit ettiğini, tartışmalar sırasında RS’nin “Ben payımı istemiyorum” demesi üzerine kendisinin de aynı tavrı gösterdiğini, ama bir çözüme varılmadığını ifade etmiştir.

DEĞERLENDİRME

Heyetimiz RS’nin EDH ile ilişki kurma tarzını sorunlu bulmuştur.

Ağustos 2015 tarihinden itibaren EDH ile bir işletmenin açılması noktasında görüşmeler yapan RS sürekli olarak bu yerin EDH’ye ait olacağını, amacının esas olarakEDH’ye ve eğitim çalışmalarına destek olduğunu ifade etmiştir.

EDH’nin bu teklifi kabul etmesiyle birlikte güven ilişkisine dayalı, yazılı olmayan bir sözleşme kurulmuş durumdadır. Buna göre EDH işletmenin sahibi olacaktır.

Tarafların bu konuda farklı beyanları yoktur.

RS işletmenin ancak tasarladığı şekilde, S ve F’nin ortak edilmesiyle yürüyebileceğini ifade etmesi tek taraflı bir iradeyi göstermekte olup, sözleşme ilişkisi içinde olduğu EDH’ninrızasının aranmaması sorunlu, hatalı bir tutumdur.

Maddi ilişkilere dair yazılı veya yazılı olmayan sözleşmelerde tek taraflı cayma olağanüstü koşullarda söz konusu olabilir. 

Mevcut ilişkide böylesi bir olağanüstü koşulun gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. Ayrıca RS Ekim 2015’te ve ile onların ortaklık konusunu netleştirmişken, hatta daha da önceki zamanlarda lokantanın çalışan diğer bireylerin ortaklığı ile açılması fikri kafasında mevcutken bunu EDH’ye açmaması, bildirmemesi, bu niyet ve kararını onlarla paylaşmaması samimi, güvenilir bir tutum olarak kabul edilemez.

İşletmenin mevcut yapısını EDH’ye bildirdikten sonraki tutumu da çözücü olmaktan uzaktır. RS’ninEDH’nin gösterilen türden bir tepkisellik içine gireceğini tahmin etmesi, kendisine dayatılan koşulları kabul etmemesinin beklenilebilir, anlaşılabilir bir tutum olacağını öngörmesi normal olandır.

Mart 2016’dan sonraki süreçte EDH’nin, özellikle bazı temsilcileri nedeniyle gerilimi olması gerekenden fazla tırmandırdığı söylenebilirse de EDH’nin temel yöneliminin sorunu, şiddet kullanmadan çözmek olduğu anlaşılmaktadır. EDH adına tartışmalara katılan H’nin kimi zaman gösterdiği aşırı tepkiler, hakaretler EDH’nin diğer temsilcileri ve üyeleri tarafından da eleştirilmiş, törpülenmeye çalışılmış, mümkün olmadığı zamanlarda H’nin tartışma dışına çıkması istenmiştir. EDH’nin tartışma sürecinde % 40 – % 60 kar ortaklığı önerisi yapıcı, olumlu, sorun çözücü niteliktedir. Bunun üzerinde daha fazla tartışılmaması ve önerinin dikkate alınmaması ilişkileri, ifade edilen ortak amaç birliğini zedeleyici olmuştur. 

Aynı şekilde RS’nin “İşletmeyi devralın, ama borçları ve ben hariç çalışanların emeklerini hemen ödeyin” önerisinin kabul edilmemesini karşı argüman olarak getirmesi de kendi içinde sorunlar taşımaktadır. Fehmi, tartışma sürecinde kendi alacağından vaz geçtiğini ifade ederek sorunun bir kısmını hafifletmiştir. Selim’in alacağı ve borçlar konusunun RStarafından devirin bir an önce gerçekleşmesi için ayrıntılı olarak tartışma masasına getirilmemesi, EDH’nin kar ortaklığı ya da “İşletme kazanırsa borçları öderiz” önerilerinin, adil ve her iki tarafı da tatmin edecek şekilde temel alınarak geliştirilmemesi yapıcı olmaktan uzak bir tutum olarak görülmüştür. Odak dergisindeki yazıya göre ise EDH çalışanların borcunu ödemeye hazır olduğunu zaten bildirmiştir.

Bu nedenle RS’nin, çözümsüzlüğe gerekçe olarak gösterdiği gerginlikler esası belirleyici nitelikte kabul edilmemiştir. 

 Aynı şekilde EDH’yi doğrudan temsil etmeyen, çevre ilişkilerdeki kişilerin tehditleri de EDH’nin fiili tutumu ve temsilcilerinin aksi yöndeki sözleri dikkate alındığında çözümsüzlüğün bir gerekçesi olarak kendini ortaya koymamaktadır. 

EDH’ye yakın bazı diğer kişilerin ısrarla şiddetten kaçınacakları, sadece sol kamuoyunun takdir ve değerlendirmeleriyle baskı oluşturacaklarını internet ortamında ve dergi sayfalarında yazmış olmaları, süreç içinde EDH’nin sol içindeki hatır sahibi kişilerle görüşmeleri ve sorunu çözme noktasında destek istemeleri bu görüşümüzü desteklemektedir.

EDH’nin ortalıkta dolaşan kimi tehditlere sessiz kalması, bunları açıktan kınamaması, heyetimizin oluşturulmasında açığa çıkan olumlu anlayışı tartışmaların en yoğun olduğu anlarda da güçlü bir şekilde öne sürmemesi ve EDH çevresinden gelen aşırı sesleri sert bir şekilde dışlayan tutum almaması olumsuzdur. Ancak burada esas olarak EDH’nin temel tutumuna bakmak gerekmektedir. Temel yönelim tartışma, ikna, sol kamuoyunun desteğini isteme ve teşhir olarak görülmektedir. Facebook yazışmalarında, dergideki makalelerde, sol içi görüşmelerde şiddetten uzak durulacağı, bu yöntemin kabul edilmediği de sürekli olarak açıklanmıştır.

Bu nedenle var olan eksikliğin çözümsüzlük üzerinde belirleyici olduğu kanaati bizde oluşmamıştır. EDH’nin sürekli olarak şiddeti dışlayan tavır ve söylemi bir bütün olarak olumlu bulunmuştur. EDH’nin hataları geri dönülmez boyutlara varmamış, iki tarafı tatmin edecek bir çözüm olasılığı sürekli açık kalmış, heyetimizin sürece dahil olması da bu şekilde olmuştur.

RS’nin son süreçte, heyetimizi kabul etmesi, sorunun tek taraflı dayatmalar, sahip olunan avantajlarla değil tarafsız, bağımsız bir heyetle nihayete erdirilmesini kabul etmesi heyetimizce olumlu bulunmuş, bu anlayış ilerici sol ahlak ve değerlere katkı sunan bir tutum olarak görülmüştür.

Kast Unsuru

İster ceza hukukunu, isterse özel hukuku ilgilendiren anlaşmazlıklarda, sorunlarda kişilerin kastları önem taşımaktadır.

Cezanın, yaptırımın, tazminatın belirlenmesinde kişilerdeki kastın niteliği, yoğunluğu yasa metinlerinde tarif edildiği gibi, bu özellikler takdir hakkının kullanılmasında da önem taşımaktadır.

RS’nin yukarıda belirtildiği gibi EDH ile yapılan sözleşmeye aykırı davrandığı, güven ilişkisini zedelediği heyetimizce açıktır.

Bu tutumun iyi niyetle, işletmenin ve dolayısıyla EDH’nin çıkarı için alınmış olduğu RS tarafından ileri sürülmektedir.

EDH’ye göre ise yaşananlar çeşitli mecralarda yazılı olarak iddia ettiği gibi “Hırsızlık, Alçaklık, İhanettir”.

Bu noktada öncelikle belirtmek isteriz ki, RS’ninEDH’den uzun süre sakladığı ortaklığa ilişkin tutumunun sorun yaratacağını, büyük olasılıkla kabul görmeyeceğini bilmesi gerekmektedir.

RS, işletmenin açılması için olmazsa olmaz nitelikteki, EDH tarafından sunulan katkının önemli bir kısmını alana kadar fiilen devreye soktuğu ortaklık yapısını EDH’yebildirmemiştir. İşletmenin EDH için açıldığını, ona büyük katkılar sunacağını, tek amacının bu olduğunu söylemesine rağmen EDH’nin maddi ve manevi kayba uğraması sonucuna yol açmıştır. 

İşletmenin sahibinin EDH olduğunu kabul eden RS, işletme hakkındaki kararı, bu karar hatalı da olsa “sahibine” değil, kendisine bırakmıştır. Kendi bilincindeki adalet, yarar vb. kıstasları yasal olanakları ve hakları kullanarak sürece hakim kılmıştır. Kendisine ait olmayan bir yer hakkında fiilen sahiplik pratiğini sergilemiştir.

Burada kanımızca olması gereken, RS’nin, kendisinin de içinde olduğu EDH’ninkararını etkilemek için sağlıklı bir tartışma yürütmesi ve sonuçta çıkan kararı kabul etmesi; kendisine ve diğer kişilere bir haksızlık yapılıyorsa EDH içindeki hukuku, bunun yetmediği anda ise şu anda gerçekleştiği gibi daha geniş çerçevedeki hukuksal yapıyı kullanması ve çözüm aramasıydı.

RS bunu yapmamış, EDH’nin kendisi için yararlı gördüğü kararını kabul etmemiş, yarar ve adalet konusunda EDH’ye dayatmada bulunmuş, tartışmalarda ortak noktaya ulaşılamaması üzerine de kendisinin de içinde yer aldığı EDH dışı kişiler için bir yarar arayışına girmiştir.

Ancak Mart 2016 sonrası açıklanan bu yönelim, yukarıda tarif edildiği çerçevede, EDH’nin kimi olumsuz, sert tartışma üslubuna bir tepki olarak oluşmuş bile olsa kendisini haklı çıkarmamaktadır. 

Kolektif için, kolektifle birlikte çıkılan yolda, kolektifin birikmiş ve mevcut emeğine dayanılarak atılan adımda bireysel bir hedefe yönelinmesi heyetimizce kabul edilebilir bulunmamıştır.

Bu nedenle heyetimiz, bireyselliğin bir hak, tüm olgunluğu ile yaşanması gereken bir gerçeklik ve özgürlük alanı olduğunu, bireylerin saygı duyulması gereken, dokunulmaz temel haklara sahip bulunduğunu görmezden gelmeyerek, toplumsal yaşamda her bireyin mutlaka karşısına çıkan kolektif yararı gözetme zorunluluğunun ve sorumlulukların, verilen sözlere rağmen RS tarafından zedelendiğini, kolektif yararın yara aldığını kabul ediyoruz.

Kaldı ki RS’nin karşısında EDH gibi bir kolektif değil, bir birey de olsaydı değerlendirme çok farklı olmayacaktı.

RS’nin bir gerçeklik olan geçmiş emekleri, adanmışlıkları ya da geleceğe ilişkin sözleri EDH’nin, hatalı sonuçlara yol açacak olsa bile, karar verme, planlama yapma, kendi yararlarını belirleme, emeklerini değerlendirme haklarını elinden almayı meşru kılmamaktadır. Kolektif süreçler bireysel dayatmalarla yürümemeli, kolektif emeklerle sağlanmış olanaklar tek taraflı dayatma ve inisiyatiflerle bireysel yararlara hizmet edecek şekilde kullanılmamalıdır.

Heyetimizin vereceği karar basitçe maddi anlaşmazlığın çözümüne, maddi kayıpların tespit ve tazminine ilişkin değildir.

Karar aynı zamanda haklılıkların ve haksızlıkların tespiti olacak, sadece bu içeriğiyle dahi bir baskı anlamını taşıyacaktır.

Bu kavrayışla ifade etmek istiyoruz ki, RS kolektife ait değeri, birikimi tek taraflı irade beyanıyla kullanmış, kolektifin onayını almamış, kolektifin reddetme hakkını tanımamıştır. 

Kolektif hukuka, aradaki sözleşmeye ve verilen sözlere aykırı, sonuçta bireysel yararı öne çıkaran bir duruma varan olaylar dizisi basitçe bir yanılgı, süreci değerlendirememe olarak görülemez düşüncesindeyiz. 

RS’nin Ekim 2015’te netleşen gerçek niyetini Mart 2016’ya kadar EDH’ye açmaması yanıltıcı, aldatıcı davranış içine girmek anlamını taşımaktadır. Bir an böyle kast taşınmadığı kabul edilse dahi gerek yürütülen tartışmalarla gerekse araya giren kişilerin müdahalesiyle davranışların sonucunun bu olduğunu görmek ve bu hatayı düzeltmek her zaman mümkündü. Ancak RS böyle bir kavrama ve düzeltme içine de girmemiştir.

Bu nedenle RS’nin güvene dayalı, sözlü sözleşmenin kurulduğu andan 9 Mart 2016 tarihine kadarki kast ve niyetinin sorunlu, kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz.

9 Mart 2016’dan sonra ağırlaşan sürecin tepkisellikten mi, yoksa kendi çıkarını öne çıkarmadan mı kaynaklandığı noktasında şüpheden uzak saptamada bulunmak zordur. 

Bu bakış açısıyla konuya eğildiğimizde, en hafif olasılığı, yani tepkiselliği kabul etsek dahi bunun vardığı sonuçlar anlamında oldukça zarar verici olduğunu kabul ediyoruz.

Tepkisel tutum alışın, irade savaşının ötesinde sadece basit bireysel çıkarların güdüldüğü, olumlu değerlerin tamamen bir yana atıldığı konusuna gelince, planlı bir şekilde değerlere el koyma ve/veya haksız bir şekilde kullanma niyetiyle davranıldığı, tepkiselliğin bu tutumda örtü olarak kullanıldığı hususunda şüpheden uzak bir şekilde yargıya varmanın heyet olarak mümkün olmadığı hususunu belirtmek istiyoruz. Bu nedenle tutumu basit ve yok edici tarzda ve şüpheden uzak biçimde “hırsızlık, ihanet, alçaklık” olarak tanımlayamıyoruz.

EDH ise süreç içinde sorunu solda klasikleşmiş olumsuz yöntemlere başvurmama noktasında olumlu bir tutum takınmıştır. Gerek görüşmelerde gerekse de hareketi temsil edebilecek kişilerin internet mesajlarında olumsuz tutumdan uzak durulacağı, sol kamuoyunun baskısıyla yetinileceği hususu öne çıkarılmıştır. Hareketi temsil etmeyen bazı çevre ilişkilerin tehditleri bir bütün olarak EDH’ye mal edilebilir görülmemektedir. Ancak EDH’nin bu kişileri açıkça eleştirmemesi ve bu tutumun engelleneceğinin duyurulmaması eksiklik olarak kabul edilmelidir.

RS’deki olumsuz tutumu “hırsızlık, hainlik, ihanet” olarak değerlendirmek için ise şüpheden uzak, kesin kanıtlar tespit edemeyen heyetimiz, EDH’nin, bu saptamaların bağımsız bir heyet tarafından yapılmasını beklemeden, kurumsal mekanizmaların ağırlığını ve gücünü arkasına alarak tek taraflı açıklamayla gündeme getirmesini olumsuz bir durum olarak kabul etmektedir. 

EDH süreç içinde ısrarla böyle bir heyet kurulması için çalışmalı, bu arada karşılıklı uzlaşma ile çözüme varılamaması nedeniyle konuyu kamuoyunun gündemine getirmesi gerekiyorsa bunu da esas olarak bir tartışma şeklinde gerçekleştirmeyi, iddiaları sunup değerlendirmeyi kamuoyundan talep etmeyi tercih etmeliydi. EDH konuyu kamuoyuna ilk olarak sunarken, tartışma tarzını değil, kesin, net, ağır yargılarda bulunmayı yeğlemiştir. Hırsızlık, alçaklık, hainlik suçlamaları basit değerlendirmeler değildir. Ağır sözel, manevi şiddet anlamını taşımaktadır. Üstelik bu tutumun süreci net olarak bilmeyen, birkaç dergi yazışması, görüşme ile de bilmesi mümkün olmayan kişilerden beklemek, bu tutumu almayanları “onlar” gibi görmek kendini hem savcı hem de hakim yerine koymada aşırı boyutlara varıldığını göstermektedir. 

Herkesin, doğal olarak da kolektif yapıların da düşünce ve fikir özgürlüğü, kanaatlerini açıklama hakkı bulunmaktadır. Somut durumda tabii ki EDH’nin yaşananları hırsızlık, hainlik olarak görme, bunu iddia etme hakkı vardır. Ancak sol içi (hatta tartışılmaya değer tüm görüşten kişi ve çevrelere yönelik) eleştiri ve suçlamalar, bunların anlatıldığı kitlelere, tek tek bireylere iddia, gruba ait görüş temelinde sunulmalı, karar kamuoyuna ya da mevcut durumda olduğu gibi bazı hallerde en iyi çözüm olabilecek, güven duyulan bir mekanizmaya bırakılmalıdır. Üslup karşı tarafa söz hakkı verilmesi, karar vermesi istenenlerin de bu kararlarında özgür olduklarının teslim edilmesi, iknanın esas alınması şeklinde geliştirilmelidir. Her fırsatta konunun açıldığı kitlelerin, bireylerin bir yargılama yapma hakkına sahip olduğu görüşlerin savunusuyla beraber ortaya konulmalıdır. Böylesi süreçlerde iddiada bulunan tarafların beklentisi, etkilemek istedikleri kitlelerin kendilerini koşulsuz onaylaması değil, kitlelerin anlaşmazlık konusu olayları diyalektik yöntemlerle yeterince araştırarak ikna olmaları olmalıdır.

Ne kadar haklı olunduğu ileri sürülürse sürülsün ya da gerçekten öyle olunsun kamuoyunun tartışmaya ihtiyaç duyduğu, apaçık kesinlikten uzak (ki bu durumlar nadiren vardır) tartışmalı durumlarda kamuoyunun ya da bu tür anlaşmazlıklar için kurulu mekanizmaların olurunu, onayını almak esas olmalıdır.

Her ne olursa olsun üzerinde mutabık kalınan bir mekanizmanın verdiği ya da genel kamuoyunun ulaştığı kararı iyi niyetle beğenmeyenler, eleştirenler mutlaka olacaktır. Bu halde bu değerlendirme hakkına ve farklı kararlara da saygı göstermek gerekmektedir.

EDH, özellikle 6 Haziran 2017 tarihli Odak dergisinde yayınladığı görüşleriyle bu tutumdan uzaklaşmış, sağlıklı bir karar verme durumunda olmayan kamuoyunu baskı altına almış, üstelik aynı tutumu almayanları da suçlayacağını açıklamıştır. “Bize güvenin, fazla araştırma yapmayın, karşı tarafın dediklerinin önemi yok” tarzı bu yaklaşım demokratik, birey hak ve hukukunu gözeten bir tutum olarak görülemez.

Bunun karşısında RS’nin yanıt hakkının dergide yayınlanması belirtilen olumsuzluğun kısmen düzeltilmesinde önemli ve örnek bir adım olarak görülmektedir.

Heyetimiz kararın dergi sayfalarından yayınlanmasını bir sonraki adım olarak görecektir.

KARAR

Heyetimize yukarıda anlatılan gerekçelerle, yaşanan sorunda esas olarak RS’nintutumunu hatalı olarak kabul etmektedir.

EDH ile kurduğu ilişki yanıltıcı, aldatıcı, güven ilişkisine, verilen sözlere aykırıdır.

RS makul önerileri reddetmiş, EDH’deki kimi hataları tepkisel tutumuna gerekçe yapmış, burjuva hukukuna dahi uymayan bir tavır alışla işletmenin sahibi olan EDH’yi şekli hukuk kurallarına ve fiili duruma dayanarak süreçten dışlamıştır.

Bu davranışın EDH’nin değerlerine el koyma, onu haksız bir şekilde kullanma kastıyla, başından beri planlı olarak yapıldığı hususunda şüpheden uzak bir saptama heyetimiz için mümkün olamamıştır.

Süreç büyük oranda RS’nin işletmenin kurulması, sürdürülmesi sürecini iyi planlayamaması, kolektif hukuku içselleştirememesi, kolektif yararı gözetmedeki eksikliği ve son süreçte kolektif yarar ve temel hukuk prensipleri yerine tepkisellik, benliği öne çıkarma ve irade savaşı sürdürmesiyle gelişmiş ve devam etmiştir.

EDH bu süreçte kimi üyelerinin tutumları nedeniyle RS’yi tepkiselliğe sürüklemede bir yanıyla kışkırtıcı davransa da genel anlamıyla solun klasik yöntemlerinden farklı ve olumlu bir süreç izlemiş ve çözüm kapılarını açık tutmuştur. Ancak dergi sayfalarını RS’yeaçsa da kamuoyunun vermesi gereken bir kararı, tartışılmaz bir gerçeklik gibi sunması, görüşlerini ifade özgürlüğü sınırlarını aşmış, tutumu manevi şiddet niteliği almıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1) İşletmenin EDH’ye devredilme talebinin; açılmasının üzerinden iki yıl geçmesi, iki yıllık süreçte RS ve ortaklarının harcadığı emekler nedeniyle işletmenin EDH ile bağının zayıflaması ve mevcut ortakların emeğinin işletme içinde önemli ölçüde yoğunlaşması nedeniyle ve ayrıca işletmenin devri halinde EDH’nin burayı işletmesinin mümkün olmaması hususu dikkate alınarak reddine,
2) RS’nin 7.500 Euro’su hemen, 6.760 Euro’su da 15 Haziran 2018’de olmak üzere EDH’den aldığı 14.260 Euro’yu 2,5 ay içinde ödemesine,
3) RS’nin yukarıda belirtildiği çerçevedeki hatalı tutumu nedeniyle neden olduğu maddi ve manevi zarara karşılık olmak üzere 15.000 Euro tazminatı 7.500 Euro’su 15 Ekim 2018’de, 7.500 Euro’su da 15 Ocak 2019’da olmak üzere ödemesine,
4) Yorum, değerlendirme ve eleştirileri kendilerine ait olmak üzere kararın, RS ve EDH tarafından, daha önce bu amaçla kullanılan yayın araçları aracılığıyla kamuoyuna duyurulmasına oybirliği ile karar verilmiştir. 04.04.2018

Alaattin Badır​​Cengiz Mendillioğulları– Fazıl Ahmet Tamer

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.