Erdal KUDİŞ
HDP’ye başından beri eleştirel yaklaştık. HDP’nin kuruluş amaçlarının önemli olduğunu ancak bunun bir Öcalan projesi ve amacının da Türkiye solunu kendisine yedeklemek olduğunu yazılarımızda belirttik. Öcalan ve PKK, Türkiye solunun bağımsız gelişmesini istemiyor. Hatta Türkiye’deki bütün kesimlerin temel önceliklerinin de kendileri olmasını bekliyor ve böyle olması için de çaba gösteriyor. Kürt ulusal hareketi bu anlayışla soldaki bağımsız gelişmeleri engelliyor.”
BDP’nin HDP’ye katılması ile birlikte HDP’nin solda birliği sağlayıp sağlayamayacağı üzerine tartışmalar yaşanıyor. Halkların Demokratik Partisi, tüzüğünde kuruluş amacını şu şekilde açıklıyor;’’Parti, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans) bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere bir araya geldiği, demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi partidir.’
HDP, bu sorunları temel alan sol ve sosyalist düşünceleri savunan çok insanı kendi etrafında topladı. Ancak ülkenin sosyal ve sınıfsal sorunları başta olmak üzere ezilenden yana politikalar yapmasını bekleyen bu kesimlerin önüne temel olarak Kürt sorununu koydu. Sol ve sosyalist bir parti tabii ki Kürt sorununa önem vermelidir ancak bu sorunu temel alırsa ve diğerlerini görmezden gelirse sol ve sosyalistliğinden şüphe duyulur.
Buradan bir sonuç çıkıyor. Bir partinin söylemleri önemlidir ama sırf söylemlere bakarak karar verilemez. Hatta partinin içine Marksist kökenli örgütleri almak ve vitrine Marksist soldan gelen isimleri koymak dahi belirleyici anlam ifade etmiyor. Söz konusu Marksist iddialı örgütler ne yazık ki ulusal hareketin yedeği haline getirilmişlerdir.
Birçokları eskiden ulema sınıfının yaptığının bir benzerini yaparak Marksist teoriyi de, peşinden gittikleri güç sahiplerinin güzel gösterilmesi yolunda kullanmaktadırlar.
Sorunun temelinde HDK’nin Kürt ulusal hareketi tarafından kurulmuş olması yatıyor. Türkiye solu ona bağımlı durumdadır. Kürt ulusal hareketi her şeyden önce fiilen bir devlettir. İkinci olarak bu hareketin esası devrimci eleştiriye değil biata dayanır. Dolayısıyla HDK içindeki solun Kürt ulusal hareketi ile aynı örgüt çatısı altında eşit konumda olmasına imkan yoktur. HDP çevresindeki sol, gücün peşine takılarak birleşmiş durumda. O güç çekilse “solun birliği” de kalmaz.
Sorun sosyalist güçleri, doğru temellerde birleştirerek, demokratik mücadelenin merkezi haline getirmektir.
Türkiye, işçi sınıfının örgütsüzleştirildiği ve köleleştirildiği bir ülkedir. 75 milyonluk ülkemizde sendikalı işçi sayısı 600 bindir. Sendikaların çoğu ise sarı sendika. 1980 yılında nüfusumuz 50 milyon iken sendikalı işçi sayısı 2,5 milyondu. O zamandan bugüne işçi sınıfının sayısı belki iki katı artmışken sendikalı işçi sayısı olağanüstü geriledi. Üstelik işçi sınıfı teşeronculuğun pençesinde can çekişiyor. Resmi rakamlara göre 5 milyon işsiz var. Gerçek sayı ise bunun çok üstünde. En son Soma’da korkunç bir iş cinayeti yaşandı. Her gün ortalama 4 işçi ölüyor ve bunların çoğu iş güvenliğinden yoksun taşeron işçi.
Emperyalizme bağımlılık çok önemli bir sorun. Dünün faşist iktidarları güçlerini emperyalizmden alıyorlardı. Dinci faşist rejimi de başımıza emperyalizm musallat etti. Türkiye emperyalizme bağımlı kapitalist bir ülke. Neredeyse Ortadoğu’da Amerika’nın üssü haline gelmiş pozisyonda. Türkiye’nin dört bir yanı Amerikan üsleri ile dolu. Muhalif basında her geçen gün, Suriye’li canice insan öldüren cihadcıların Türkiye’nin göbeğinde eğitim aldıkları, Türkiye’den lojistik ve maddi yardımlarla desteklendikleri haberleri çıkıyor.
Yolsuzluklara karşı mücadele, laiklik uğruna mücadele ve her geçen gün perçinlenen baskı rejimine karşı mücadele demokratik mücadelenin en temel sorunları arasında iken HDP bugüne kadar bu konularda varlık gösteremedi.
BDP’nin HDP’ye katılması ile birlikte Kürt sorunu temelli politikalar daha çok ön plana çıkacaktır.
Kürt sorunu demokratik mücedalenin temel sorunlarından sadece biridir. Bu sorunu çözmeyi esas alan temelli bir parti sosyalist olamaz, olsa olsa ulusalcı bir parti olur ki sosyalistlerin ulusalcılık gibi bir hedefleri olmamalıdır. Bizler ulusal mücadele verenler ile dayanışma içinde olabiliriz ancak onlardan biri olamayız.
HDP’ye başından beri eleştirel yaklaştık. HDP’nin kuruluş amaçlarının önemli olduğunu ancak bunun bir Öcalan projesi ve amacının da Türkiye solunu kendisine yedeklemek olduğunu yazılarımızda belirttik. Öcalan ve PKK, Türkiye solunun bağımsız gelişmesini istemiyor. Hatta Türkiye’deki bütün kesimlerin temel önceliklerinin de kendileri olmasını bekliyor ve böyle olması için de çaba gösteriyor. Kürt ulusal hareketi bu anlayışla soldaki bağımsız gelişmeleri engelliyor.
Bazıları HDP’nin Kürtleşmesinden neden rahatsızlık duyuyorsunuz diyor. Elbette BDP’den etnik bir rahatsızlık duymadığımız gibi, HDP’nin Kürt partisi olmasından da etnik bir rahatsızlık duymuyoruz. Ama o arkadaşlara madem HDP bir Kürt partisi olacaktı, neden baştan BDP’ye katılmadınız diye sormadan edemiyoruz.
Kürt ulusal hareketinin direnişçi yanına daima saygı duyduk, saygı duyuyoruz. Ona karşı dayanışmacı görevlerimizi yerine getirmekte bu güne kadar duraksamadık. Onlardan güç almayı da isteriz. HDK içindeki sol kesim içinde gerçekten iyi niyetli, dayanışmacı ve mücadeleci güçler olduğunu biliyoruz. Onlara eleştirilerimize rağmen, kendileriyle birlikte yapabileceğimiz çok şey olduğuna inanıyoruz. Marksist solun birliğini amaçlayan her hareket bu güçleri de mutlaka dikkate almalıdır. Arkadaşların Kürt ulusal hareketi ile girdikleri artçı ilişkiyi meşrulaştırmak için bizi Kürt düşmanı, şovenist, Kemalist gibi görmeye ve göstermeye çalışmalarının ise en çok kendilerine zarar vereceğine inanıyoruz. Biz Kürt ulusal hareketinin dostuyuz. Bunu pratiğinizle kanıtlamışız. İtirazımız artçılığadır.
Kürt ulusal hareketinin Türkiye solunu yedeklenmek istemesi normaldir. Asıl kabahat bizim kendimizde. Biz Türkiye solu olarak kendi içimizde sağlıklı birlikler kurma yoluna giremediğimiz sürece güce tapınmaya ve birlik adına güçlülerin attığı ağlara doluşmaya devam edeceğiz.