Bir Eğitim Çalışması Raporu

0
1849

ASENA

Yaklaşık altı yıldır her pazartesi saat 20:00’de toplanıyor, gündeme ait görüşlerimizi, fikirlerimizi konuşup tartışıyoruz. 19 Mart tarihli toplantımızda ise, AVM’de 11 işçinin yanarak can vermesinden çıkış yaparak “işçi sorunları” hakkında konuşmaya karar kılmıştık.

 

Başkanlık eden arkadaşımız öncelikle işçi sınıfına dair bir konuşma ile başlattı toplantıyı. İşçi sorunlarıyla ilgili ise şunlara değindi:

 

“İşçi sınıfı üretim araçlarına sahip olmadan, üretimi bizzat kendileri yapmaktadır. Üretimi kendileri yapmalarına rağmen, yine de sefalet içindedirler… Bugün Türkiye’ye bakacak olursak, işçileri düşük maaşla ve güvencesiz olarak çalıştırıyorlar…” Arkadaşımız konuşmasına ilave olarak, yaptığı ufak çaplı araştırmadan anekdotlar verdi bizlere; “Ekimde istihdam edilen 24 milyon 486 bin kişiden, 10 milyon 236 bininin kayıtdışı istihdam edilmiş. Ekim, itibariyle son 1 yıllık dönemde istihdam edenlerin sayısı 1 milyon 514 bin kişiye ulaşırken, bunun 240 bin kişisinin kayıt dışı istihdam edilmiş…”
Yani zaten yeterince zor olan çalışma şartlarından, bu hayat pahalılığının yanında aldığı -701 TL- asgari ücret maaşı yetmiyor gibi bir de çoğu iş yerinde risk altında olan çalışma koşullarına rağmen işçiler, sigortasız şekilde çalıştırılıyor demekti bu. Maaşı asgari ücretten fazla olan işçinin de sigortası yapılıyorsa, sigorta kurumuna maaş olarak gösterilen para; işçinin gerçek maaşı değil, asgari ücret oluyor çoğunlukla. Yani işveren seni istihdam ederim ama etinden, sütünden faydalanmadan bir de üstelik canından etmeden bırakmam diyor.

 

Pazartesi toplantısına hazırlık yapan arkadaşlarımız, toplantı öncesinde Kot Taşlama İşçileri hakkında TOZ filmini diğer arkadaşlara izlemesi üzerine göndermişlerdi internet üzerinden. Takriben otuzsekiz dakika süren filmde kimyasal maddelerle herhangi bir işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbiri alınmadan çalıştırılan kot taşlama işçileri, tedavisi olmayan silikozis nedeniyle ölüme mahkum ediliyor, yaşadıklarına isyan eden işçiler, “Kotlar Beyazlıyor, Hayatlar Kararıyor”diye haykırıyorlardı.Toplantıda bir çok arkadaş, filmden çok etkilendiğini ve işverene bu noktada şiddetle öfke duyduğunu söyledi. Toplantı esnasında arkadaşların ön çalışma olarak dört işçi arkadaşla yaptıkları röportajı da izledik. İlk işçi, kadın temizlik işçisi idi. Günlük yevmiye alarak; sigortasız, yol parası almadan, canını tehlikeye atarak nasıl çalıştığından bahsediyordu. İkinci işçi ise Maraş ‘ ta tekstil fabrikasında çalışan bir işçi idi. Çalışma anında hiç bir maske, gözlük kullanmadıklarından, iş güvenlik uzmanının sadece kayıt üstünde gelip kontrol etti gösterildiğinden bahsetti. Yetersiz maaşla çalıştığına da değinen fabrika işçisi, geleceği konusunda bir umudunun olmadığını, bu şekilde çalışabildiği yere kadar çalışacağını söyledi. Üçüncü işçi arkadaş, kamu sektöründe çalışan bir taşeron işçi idi. Kamu sektörü olduğu için özel sektörde çalışan bir çok işçiye göre nispeten daha iyi olsa da koşulları, aldığı maaşın insan onuruna yakışacak seviyede alınması gereken meblağdan uzak olduğunu söyledi .Teşoronlaşmaya yönelik ise; kendi çalıştığı taşeron firmanın tek işçi üzerinden kazandığı paranın 500 TL gibi bir miktar olduğunu ve o firma bünyesinde en az elli işçi arkadaşının olduğuna vurgu yaptı. Yani firma tabiri caizse parmağını oynatmadan işçinin alın teri üzerinden on binlerce lira kazanırken, işçi az bir maaş için bir ay hiç durmadan çalışıyordu. Taşeron çalışma düzeninin artık tamamen ülkemizde oturtulduğunu söyleyen işçi arkadaşımız, bu durumun kaldırılmasının artık çok zor olduğundan bahsetti. Taşeron firmalar ihalelere giriyor, çoğu firmada zaten bir devlet yetkilisinin tanıdığı, akrabası olduğu için ihaleleri kazanıyor böylelikle devlet eliyle biraz daha perçinleniyordu bu sistem. Son işçi arkadaş ise, lokantada çalışan bir usta idi. Aylık 1.500 TL ücret aldığını, buna karşılık ise on altı saate yakın mesai saati olduğunu, izin yaptıkları zaman maaşlarının kesildiğini bu yüzden bir yıla yakın hiç izin yapmadan çalışan olduğundan, çalıştığı yerde hiç kimsenin sigortalı olmadığından bahsetti. Geleceği konusunda o da fabrika işçisi arkadaş gibi bir umut duymuyordu. Evlenmek istesem, bu şartlar altında onu bile yapamam. Nereye kadar gider bilemiyorum diyordu.

İşçi arkadaşların çoğu aslında gelecek endişesine bağlı karamsarlık yaşıyor. Bir yandan uzun mesai saatleri, bir yandan ücretlerde yetersizlik, sigortasız çalışma gibi başlıca nedenler işçiyi bu karamsar hale sokuyor.  Bir süre sonra hayatını devam ettirmek için çalıştığını unutan işçi, günlük hayatta kendine hiç zaman ayırmadan sadece çalışıyor. Lokantada çalışan arkadaşımız bu durumu kurmalı bir robata benzetiyordu. “Tek lüksüm halim kalırsa eve geldiğimde içtiğim bir bardak çay, onu da bir an önce uyumak istediğim için çoğunlukla yapamıyorum” diyordu. İşçi arkadaşların konuşmalarının yanı sıra bir arkadaşımız, tersane işçilerine de değindi. Güvenlik önlemleri alınmayan işçilerin çoğu tersanelerde can veriyor dedi. Ardından diğer meslek gruplarının ayrıca zorluklarından ve buna karşılık alınan ücretlerden bahsedildi. 2012 Şubat ayı açıklanan açlık sınırında (973.58 TL) olan ve yoksulluk sınırına (3.171.27 TL) ulaşamayan maaşlar onca emeğe rağmen reva görülüyordu işçilere. Bir arkadaş ‘Dünya Türkiye Sosyalizm’ kitabını okurken işçi sınıfı bölümünde; işsizliğinde -kapitalizmin yedek işçi ordusu niteliğinden dolayı- işçi sınıfının mücadelesinin önüne engel olduğu hakkında okuduklarını paylaştı bizimle.

İşçi sorunlarının ardından, başkan arkadaşımız tarafından; sendikaların bu sorunlara eğilip eğilemediği konusunda bizlere soru yöneltildi. Bu konuda bir arkadaş, Türkan Albayrak’ı göstererek, “Sendikaya üye olduğu için bile işten atılan işçiler oluyorsa, sendikaların işvereni korkutacak bir niteliği var” dedi. Diğer bir arkadaş ise bu gün sendikaların ‘sarı sendikacılığa’ dayandığını ve bu noktada işçi sorunlarına dair çözüm üretemeyecek noktada olduğunu düşündüğünden bahsetti. Toplantıda görevli olan arkadaşlarımız sendika sorunlarıyla ilgili Kartal Emekli-Sen’de görüştüğü İlhami Arkadaşla yaptığı röportajı izletti bizlere. İlhami Arkadaş, öncelikle yeni işçi tipi olarak taşeronlaşmayı işaret ederek, işçi sınıfının mücadelesine bu işçi tipini engel gördüğünden bahsetti. Taşeron işçilerin de sendikalı olmasının diğer işçilere nispeten daha zor olduğuna da değinen İlhami arkadaş sendikaya dair; sendikaların işçi örgütlemekte zorluk çektiğinden bahsetti. Günümüzde ki sendikaların, geçmişte olduğu gibi büyük eylemler yapamadığını söyleyerek, sendikaların işçi sınıfına örgütlülük bilincini vermekte de eksik kaldıklarından söz etti. Akabinde de bu durumun kırılması gerektiğini söyledi.

İzlediğimiz videodan sonra toplantıya başkanlık eden arkadaşımız, bizlere “İşçi sorunları ile ilgili biz ne kadar ilgiliyiz?” diye soru yöneltti. Bir arkadaş konu ile ilgili, “Şu an ülkemizde yaklaşık yirmi tane lokal direniş var ama bunları birleştirmekte ve yükseltmekte sol güçsüz kalıyor” dedi. Katılımcı arkadaşların genel olarak yorumları ise birbirine yakın çizgide idi. Çıkan sonuçta ise, sol siyaset içerisindeki insanların, işçi sorunları ile ilgili güçlü bir hareket oluşturamadığı, bu noktada işçilerden kopuk bir yerde durduklarından bahsedildi. Bir arkadaş konu üzerine “İşçi arkadaşlarımız ile birlikte plan çıkarıp, hareket etmek yerine sol olarak içine düştüğümüz zaaf, özgün stratejiler geliştirmek değil; model göstermek oluyor” diyerek özeleştiri yaptı. Bir diğer arkadaşımız ise “İşçi sınıfı çalışmasının gelişmesi için, öncelikle tutarlı bir sol hareketin gelişmesi gerekiyor” dedi.

Konuşmalarımızın ardından toplantı süremizi de fazla geçirmemek adına konuyu toparlayıp bir sonra ki haftanın konusu ve başkanını belirlemeye karar kıldık.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.