Bir Köy Enstitüsü Geleneği 2- “Bireysellik değil toplum daha önemliydi”

0
336

Rize’nin Hemşin ilçesinde 11-12 yaşlarında iki çocuk Kars Cilavuz öğretmen okulu sınavını kazanır ve bir başlarına Hemşin’den yola düşerler. Sınavlara kasabanın öğretmen çocukları da girmiş fakat bu iki köylü çocuğu kazanmıştır. Anlatıdan çıkan sonuca göre, bugünkü gibi adım başı cami, tarikat ve dinci vakıf yurdu olmayan o zamanların adetlerine göre, sınavlar kayırmacılıkla değil hakkıyla kazanılıyormuş. Aileler küçük çocukları o kadar yola bir başlarına göndermekten korkmuyorlarmış. Okulda özel din dersi bile yokmuş. Bugünkü gibi dincilik yerine, toplumda daha çok ahlak, huzur ve güven varmış! Aradan geçen 60 yılda dünyada öğrenme ve öğretim bilimi ve teknikleri çok gelişmiş  olduğu halde Cilavuz öğretmen Okulu öğrencilerinin bugünkü öğrencilere kıyasla daha iyi öğrenim gördükleri sonucuna varmamıza yol açan anlatım bizi çok şaşırttı. Derslerde teori ile pratiğin birliği gözetiliyor. Türkçe dersinde öğrenciler ayda en az 1 kitap bitiyor. Öğrenciler okul yaşamına bugünkünden daha aktif katılıyorlar. Müzik ve beden eğitimi derslerine çok önem veriliyor. Öğrenciler okulda saygı görüyor ve onların yurt sevgisiyle, sorumluluk duygusuyla donanmış aydınlanma meşaleleri olarak yetişmesine önem veriliyor. Söyleşiye kaldığımız yerden devam ediyoruz. 

  • Sınavlar nasıl oluyordu?

Sanıyorum her dönem 3 yazılı 3 sözlü.

  • Not sistemi nasıldı? 

10 üzerindendi. Benim edebiyatta karneye 4,8 yapılmıştı. 5 yapılmamıştı. 

  • Kaldınız.

Kalmadım. İkinci dönem düzelttim. Fakat 4,5’tu 5 yapalım diye bir şey yoktu. 

  • Öğrencilerden yüzde kaçı sınıf geçerdi? 

Yüzde yüzün geçmesi lazım. İki sene üstü üste kalan okuldan atılıyordu. 

  • Sınıfta kalan oluyor muydu?

Olurdu. 100-200 kişi rahat ikmale kalırdı. 

Benim derslerim cebir geometri fizik hep zayıftı. Beni kurulda kurtarırlardı. Beden eğitimi öğretmenimiz kuruldan geçirirdi. 

Bizim dönemimizde kız çocukları pek okula gönderilmezdi. Toplum baskısıyla göndermezlerdi. Çalışsınlar, diye gönderilmezlerdi. O velilerin çocuklarını okula kazandırmak büyük bir başarıydı. Gittiğimiz her köyde her yerde bu sorun vardır. Bunu aşmak bugünden yarına olmaz. İkna etmek gerekir. Kız çocuklarının okumasının en az erkek çocuklar kadar önemli olduğunu anlatırdık. 

Eğitim ve öğrenimde aydınlanmanın en önemli neferi görülüyorduk. Gittiğin yeri aydınlatacaksın. Ders verip gideyim değil. Tek öğretmen olarak köye gittin. Sen o köyün ihtiyar heyetindesin. Muhtar dört aza bir de okul öğretmen vardı. Tek kişisin. Okul müdürüsün. Muhtar tabii söz sahibi. Ama öğretmen çok etkindi. Köyde salma diye bir şey var. Köyde diyelim bir iş var. Herkes belli bir oranda katkıda bulunacaksın. 

Öğretmen bir köyde her şey. Şehirlerde kasabalarda da etkin olması beklenirdi. Ama köyde öğretmenin daha etkin olması beklenirdi. 

Çocuk okumuyor mesela. Neden ilgisiz, neden okula gelmek istemiyor. Öğretmen bunu çözmek zorundadır. Öğretmen veliyle işbirliği geliştirir. Öğretmen okullarında çocuk psikolojisi görürdük. Toplum psikolojisi var. Sosyoloji var. Eğitim metodu var. Eğitim sosyolojisi var. Felsefe var. Metot var. Tümdengelim tümevarım gibi. Uygulama var. Metot ve uygulama. Bunlar çok önemli. Bilmiyor, bu çocuk ilgisiz deyip de atamazsın. Gruplar yapardık. Biraz ileride olanların arasında diğerlerini koyardık. Onlar birbirlerine boş zamanlarda bilgilerini aktarırlar. 

  • Grup çalışmaları var mıydı? 

Grup çalışmaları var. Mesela herkesin grup çalışmaları var.  

Diyelim ki tarım dersine çıktık, dışarıdayız. Bize bir alan verilirdi. Bir grup. 8 kişilik bir grup. Şu bölümü siz temizleyeceksiniz. Patates, soğan nasıl ekilir? Nadasa nasıl bırakılır toprak.

  • Grup notu verilir miydi? 

Not deği de iyi hazırlanmış denirdi. Notlar bireyseldi. 

  • Öğrenciler arasında dayanışma olur muydu? 

Her zaman olurdu. 

  • O dayanışma okul tarafından ayarlanır mıydı? 

Hayır. Herkes birbirine yardım ederdi.

Günde kaç saat etüt olurdu? 

Sabah 1 saat. Akşam da bazen 2 saat olduğunu biliyorum. Birinci etütten sonra yemek. Sonra etüt ve yatma. Şimdi hatırlamıyorum. 

TEORİ-PRATİK İLİŞKİSİ VE EĞİTİME KATILMA  

Her deney her konu özellikle görebileceğin şekilde. Laboratuvarlarda deneylerle gösterebiliyordun. Fizik mesela. 

  • Tarım dersinin pratiğe uygulanması? Siz ekim yapar mıydınız? 

Görevliler vardı. Biz onları görürdük. Arıcılıkta mesela. Tavukçuluk. Fotoğrafçılık kursları vardı. Demir nasıl inceltilir? Atölyede tahtayı nasıl düzeltirsin? Tuval üzerinde resim çalışması. Müzik hangi enstrümana ilgi duyuyorsan onu çalışıyorsun. 

  • Tarım dersinde ziraat yapıyor muydunuz? 

Okulun süt ihtiyacını, peynir ihtiyacını görmek için inekleri vardı. Tavlası (atların konulduğu yer), atları vardı. Öğrenciler bu işlere belli oranda katılır. Öğrencilere nasıl yapıldığı gösterilir.

Bize bunlar öğretilirdi ki sen dağ başında bir köye gittiğinde köylüye bunları öğrenebilesin. Salt bir okul içinde kalmayacaksın. 

Son sınıfta uygulamada staj yaptırırlardı. Gözlemlendirirlerdi. Okullara verirlerdi bizi. Okulda öğretmen anlatırdı. Biz gözlemlerdik. Not alırdık. Notlarımızı sınıfa getirdik. Ondan not alırdık. Son senede ders verme uygulaması da yapıyordu. 

Yazarlarımız, sporcularımız çok çıktı. Dursun Akçam. Cilavuz’da okudu. Köy Enstitüsü mezunu.  Voleybolda basketbolda 5 Doğu birinciliğimiz var.

1960-66-67. Dursun Ali Pehlivan vardı. Balkan şampiyonu Nihat Kabanlı’yı yendi. Artvin’li. Bizim okuldan mezun. Değer verirlerdi. Müzik öyleydi. Olmazsa olmazdı. Bir öğretmen herhangi bir enstrüman çalmak zorundadır.

Köy Enstitüsüne ilk giren öğretmenlerimiz vardı. Emekli olmuş, yaşlı. Özellikle öğretmen okullarının kuruluş yıldönümünde törenlerde konuşturulur, dinlenir, onlardan örnek alırdık. Susuz’da Köy Enstitüsünde yetişmiş, emekli olmuş sanıyorum Karababa soy adlı bir öğretmeni hatırlıyorum. Okulun nasıl donatıldığını, su yollarının nasıl açıldığını anlatırlardı. 

Bizim zamanımızda cumartesi öğlene kadar ders vardı. O cumartesi okuldaki bütün faaliyetler… yemekhanelerde yemeklerin iyi mi kötü mü…kalorisi nasıl? Soğumuş mu? Soğuk mu geldi?  Öğrencisinden öğretmenine müdürüne kadar. Yarım gün. Eleştiri-özeleştiri olurdu. Acımasızca. İşte şu arkadaşımıza haksızlık oldu. Öğretmeni eleştirirdik. Yani öyle bir şey vardı. 

Gazete çıkaran arkadaşlarımız vardı. Okul gazetesi. Okul gazetesine haber niteliğinde yazılar yazılırdı.

  • Nasıl haberler? 

Okulda eksik ne varsa eleştirilir. Ortamın, yaşamın… eksik olan şeylerin düzeltilmesi bakımından. Bir haftalık okuldaki bütün etkinlikler. Öğretmenle öğrenci arasında yanlış görünen ne varsa. Onlar eleştirilirdi okul müdürünün karşısında. Eğitim şefi vardı. 4 tane eğitim şefi. Müdür yardımcısı bugünkü şeyiyle. Onlar hepsi bütün öğretmenler. Açık sahada.

Kışınsa kapalı spor salonu var. Orada. 

  • Ne kadar sürerdi?

Yani 9’dan 12’ye kadar. Öğlen yemeğine kadar sürerdi. 

Öğretmenler bazen derslerde gelir. Şaka yapardı. Kendisini savunma açısından. Kin falan besleme yok. İzah etmeye çalışırdı. Siz beni yanlış anladınız, diyenleri biliyorum. 

Cumartesi toplantıları öğrencilerin sesiydi yani. İdarecilere de görev veren.

Cumartesi toplantılarında çalışanlar bile eleştirilirdi. Mesela banyo, yemekler soğuk çıktı gibi. 

  • Ne kadarda bir çıkıyordu gazete? 

Her hafta. 

  • Kaç sayfa? 

Duvar gazetesi olarak çıkardı.

  • Neyle yazılırdı?

Duvar gazetesi el yazıyla. Bir de okul gazetesi çıkardı ki o öğretmen okullarına gönderilirdi. Mesela Hasanoğlan’a gönderilirdi, Yavuz Selime… 

  • Yazı yazanları öğretmenler mi belirlerdi? 

Seçici kurul vardı. Her yazı orda asılmıyordu. 

  • Öğretmen kurulda var mıydı?

Öğretmen olmuyordu. Tamamen öğrencinin inisiyatifindeydi. Öğretmen sen bunu niye yazdın, demezdi. 

  • Cumartesi toplantılarında öğrencilere derslerin nasıl olması soruluyor muydu? 

Dersler Milli Eğitim Bakanlığından gelirdi.  İçerisi çok sıcaksa öğrenciler derslerin dışarıda yapılmasını önerebilirdi. Öğrencilerin seçtiği Başkan var. Genel olarak bazı şeyleri öğrencilere bildirir. Mesela karşılaşmalarda şunu yapacağız. Gelen misafirlere şöyle davranacağız.

ÖĞRETMENLİK YAŞAMINDAN ANILAR 

67-68 de bitirdik. 

  • Ne kadar maaş alıyordunuz?

Maaşım bana yetiyordu. Hatta memlekete harçlık da gönderiyordum. 

  • Annenize babanıza mı? 

Tabii.  Öğretmenler kolay geçiniyordu. 

Kolay kız veriyorlardı değil mi?

Ha onları biliyorsun. Öğretmense kız verirlerdi.

İlk tayin olduğum yer Antalya. Göndoğmuş. Toroslarda bir köy.

Mehmet Onay’ın ilk atandığı okul: Toros Dağları, Narağacı Köyü, Gündoğmuş Antalya

68’de TÖS’e kaydoldum. Öğretmenler Sendikasına. 69’da en katılımlı öğretmenler mitingini yaptık. Büyük Eğitim Yürüyüşü’nü yaptık. 16 Şubat 1969. 50 bin öğretmen katıldı. Tandoğan’da. 

15 Şubat 1969. Fakir Baykurt önderliğinde TÖS’ün düzenlediği Büyük Eğitim Yürüyüşü.

Öğretmenler pankartlarıyla katılmıştı. Fakir Baykurt başkanımızdı. TÖS başkanıydı. Öğretmenlerin sonra Haymana’dan bir muhtar konuştu. “Öğretmenlerimize sahip çıkıyoruz”. Maddi durumlarının iyileştirilmesi açısından. O ve ona benzer isteklerimiz vardı. Demirel hükümetiydi o zaman. Yakalarımızda Büyük Eğitim Yürüyüşü diye rozet var. 

15 Şubat 1969. Fakir Baykurt önderliğinde TÖS’ün düzenlediği Büyük Eğitim Yürüyüşü.

Resim albümümde durur. Yürüyüş resmi var. O yürüyüşte Cilavuz’dan öğretmenlerimle karşılaştım. Yürüyüşü Cemal Gürsel Meydanı’nda bitirdik. ODTÜ’lü öğrenciler de katıldı. Öğretmen arkadaşlarımız “Kızılay Kızılay!” diye slogan atmaya başladılar. Gençler önümüze geçti. Büyük pankartları vardı. Belli bir yere kadar geldik. Orada polisler üç koldan kestiler önümüzü. Öğretmenler “Polis yol ver” diye slogan attı. Polis cop kullandı. Dağıldık. Bir kısım öğretmen arkadaşlar ceza aldı. İstemlerimizin çoğu da yerine getirildi.

12 Mart dönemi

Ben Batman’daydım.

Batman- Birinci sınıfta öğrenciler. Ortada Koçero’nun oğlu Sırrı Kilit.

Site denen bir bölgesi var. Bekar arkadaşlarla birlikte kalıyoruz. TPO lojmanında 8 kişiyiz. Öğrencilerin etütlerine giriyorduk. Bedava kalıyoruz. Mehmet Yıldız. Orta okul müdürüydü. Lojmanı bombalandı. 12 Mart’tan bir gün önce… Rafinerine sabotaj yapılacak dediler. Sağlık ocağı doktorunu aldılar, bizim yanımızda. Lokalde. 

  • Solcu diye mi aldılar? 

Evet. 

Öğretmenler CHP, MHP, MSP gruplaşmıştı. Sürgünler yaşadık.

  • Siz de sürüldünüz mü?

Tabii. 

  • Nereye? 

Ben Koçhisar’dayken (Ankara Koçhisar) 42 öğretmeni Ankara’nın değişik ilçelerine sürdüler. Liseden, orta okuldan, köylerden… Miting yaptık. Oranın Çengel gazetesine göre, yerel gazete, 18 bin kişi toplandı. Koçhisar gibi bir yerde.  

Her sene sonu sene başında eğitim seminerlerimiz olur. 3 gün, 1 hafta gibi. Bütün öğretmenler eğitim verir. Toplantı yapılır. O sene de benim çalışmalarımdan ötürü takdirname verdiler bana. Kaymakamlık, ilçe milli eğitimi ve müfettişlerin onayıyla. Ankara Koçhisar Kadıncık Köyü. 80 öğretmen arkadaşa “Gidin Mehmet Hocanın okulunu ziyaret edin” dediler. Kulağımda çınlar hala. Toplantıda söylendi. Beni örnek olarak gösterdiler. Aradan 2 ay geçti. Bir seçim yapıldı. İlçe belediye başkanı değişti Adalet Partisi seçildi. 1 ay geçti geçmedi. O zaman çoğu gözde öğretmenler sürgün edildi. 50 bin karşı imza toplandı. “Öğretmenlerimizi istiyoruz, vermeyiz”, diye. 18 bin kişi toplandı ama 15 gün içinde gitmek zorundayız. Gitmedin mi meslekten oluruz. Bizi Kalecik diye bir yere verdiler. 1975. MC dönemi. 1975-76. Biz 6 kişi. Kalecik’e sürmüşler. Ankara’nın bir ilçesi. Çok uzak bir köye vermişler. Daha ben gelmeden “Komünist geliyor köye, dikkat edin” demişler. Sonradan öğrendik. 6 ay kaldık. 6 ay sonra Kadıncık’a müdür olarak iade ettiler. 

  • Köye gittiğinizde halkla ilişkilerde zorluk çektiniz mi? 

Çok da sevdiler. Çünkü bir köye gittiğimizde ne yapacağımız bellidir. 

Gittiğim ilk gün muhtar bir ahır gösterdi. Ahırdan bozma bir ev. Muhtar “Yerimiz burası” dedi. Ben de gaz lambasıyla, elektrik falan yok, Kutsal Isyan’ı okuyorum. Hasan İzzettin Dinamo’nun. Bir de baktım bahçenin ötesinde “tak tak tak!” silah sesi. Komünist gelmiş ya. Gözdağı veriyorlar. 

Muhtar bana sahip çıkmadı. Kendi öğretmen arkadaşımız oradaki müdür de sahip çıkmadı. Halk iyi davrandı. 6 ay sonra Danıştay’dan eski görev yerimize eski görevimize iade ettiler. 

Beyaz saçlı Nur yüzlü adam “Hocam gitme dedi. Seni çok sevdik. Senin için, Komünist geliyor dediler”. 

Köylüler beni arabalarla karşıladılar. Traktör çok var köyde. Ekin biçiyorlar. Traktörlerle bütün yol boyunca akşam karanlık oldu, hep köyü geziyorlar. Şenlik yapıyorlar. “Öğretmenimiz geldi!” diye. Yol boyunca “Kahrolsun faşistler” gibi sloganlar da yazmışlar. Lojmanda başka arkadaş vardı. “Sen otur lojmanda ben müdür odasında idare ederim” dedim. Köye de telefon yeni bağlanmış. Sabah kahvaltı yapacağım. “Seni kaymakam çağırıyor, Kaymakam telefonda bir gelir misin?” Telefon da hemen sağlık ocağı var aşağıda. Bir de telefon, idare eden var. Memur. Kaymakam yardımcısı veya sekreter var telefonda. “Hocam bugün saat 2’de mi 1’demi ne, kaymakam bey sizi görmek istiyor” dedi. Gittim. “Hocam siz gelmişsiniz. Silah atmışsınız, dedi. Gençlere silah attırmışsınız. Slogan yazdırmışsınız”. 

“Kaymakam bey ben yorgundum. Yatağımda yattım. Gençler gezmişler. Slogan mlogan yazmışlar. Haberim yok. Silah sesini hiç duymadım. Kasıtlı olarak bilinçli olarak benim aleyhime kullanıyorlar. Siz buna inanır mısınız?”

Aynen şöyle dedi. “Hocam Biliyorum, biliyorum, dedi. Ama dikkat et”.

12 Eylül dönemi. 

12 Eylül’de ben Yenimahalle’deydim. Kütükçü Ali Bey Ortaokulu’nda öğretmendim o zaman. Üç bölüm. Ben akşam 6 buçukta ders bitiyordu. 7 buçuk 8 gibi Yeni Mahalle’ye geliyorum. Bekarım. Orda kalıyorum. Aldılar beni. Bağladılar gözümü. Eve geldiler. O dönem ölmeler öldürmeler çok. Tutuklamalar. Bir gün önce gece gelmişler. 12’yi geçtiği için eve girmemişler. Ben bekarım. Dersten çıkınca nişanlımın yanında Yenimahalle’de  yemek yiyor eve öyle gidiyordum. 

  • Yaşınız kaçtı? 

Yaş 12 Eylül, hesap et. 31-32 yaşındayım. 

Kitaplara bakıyorlardı. 16 gün Dal’da kaldım. İşkencenin, ölümlerin, intiharların, çıldıranların olduğu DAL’da. Her gece 2’de işkence başlardı. İşkencelerin birinde kendimi kaybettiğimi biliyorum. Askıya aldılar. Filistin askısına aldılar. Eşlerinin yanında kadınları çırılçıplak soyup işkence yapıyorlar. Külçe gibi atıyorlar işkenceden sonra. Zaman mart. Ankara’nın martı. 21 Mart. 22’sinde aldılar. Soğuk su var. Elektriği duyarlı yerlerine takıyorlar. Kollarından ters bağlıyorlar. Çıldıran, sakat kalan, ölen…. Gece 2’de başlar. Sabaha kadar. Sesi duyuyorsun, kötü etkiliyor.  Bir gece. Filistin askısı. Bir de baktım ki yerdeyim. Kaybetmişim kendimi, bayılmışım. 

  • DAL’dan sonra ne oldu?

Mamak’a gittim. A Blok Zemin 4. Türkiye’nin beyni oradaydı. Orada 2-3 ayda sıra geldi bana. “Hemşerim imzala yoksa öleceksin” dediler. Mahkemeye çıkınca red edersin.  Mamağa öyle götürdüler beni. Sıram geldi. Mahkemeye gittim. Mahkemede tahliye ettiler. Mahkeme 5 yıl devam etti. Askeri mahkeme. 1984-1989. 

  • Görevden alındınız mı?

Beş sene 1402 sayılı yasayla görevden aldılar ve işsiz. Ne yaparsan yap. 

Tanıyanlar “Bu adamda bir şey var ki aldılar” diye düşünür. Beş sene sonra beraat ettim. Birinci İdare Mahkemesi’ne dava açtım. Hasan Üre. TÖB-DER avukatı. O takip ediyordu. Mamak’tan çıkınca da ilk defa nizamiyede Uğur Mumcu ile karşılaştım. Uğur Mumcu gelmişti. Hasan Üre’yle. Mahkemeye gelmişti. Bir şapka aldılar bana. Şapkası duruyor. Uğur Mumcu’nun hediyesi. Arabasıyla gitmiştik. Samanpazarı’nda şapka almıştık. Saçımız kesilmişti ya. 

  • Ne olarak başladınız göreve? 

Öğretmen olarak. Ama yerin belli değil. 5 yıl yüzde otuz faiziyle hakkını vereceksin, kararı çıkardı avukatım.

  • O zaman zarfında nasıl geçindiniz? 

Elimde çanta okul okul gezdim. Kitap sattım. Ansiklopedi sattım. ABC dergisi sattım. 

  • Cevaplarınız için çok teşekkür ediyoruz. Son olarak belirtmek istediğiniz var mı? 

Gerek Köy Enstitüsü’nde gerekse sonrası öğretmen okulunda öğrencilere dürüst olmak, çalışkan olmak, ailesine-çevresine-ülkesine yararlı olmak, giderek dünyaya yararlı olmak bilinci verilirdi. Bireyselliği çok önemsemediler. Toplum daha önemliydi. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.