BOLİVYA’NIN “KOMÜNOTER SOSYALİZM”İ VE “BUEN VİVİR”İ…[1]

0
1739

SİBEL ÖZBUDUN

“Dikensiz gül yoktur ama

gülsüz pek çok diken vardır.”[2]

 

Ağustos 2011’de, Yuracare, Moxeno ve Chiman cemaatlerine mensup 1000-1500 kadar yerli protestocu, Beni eyaletindeki Isibore Secure Yerli Teritoryası ve Ulusal Parkı’nı (TIPNIS) boydan boya kat ederek Beni eyaletini Cochabamba’ya bağlayacak otoyol inşaatı projesine karşı, Beni’nin merkezi Trinidad’dan başkent La Paz’a doğru yürüyüşe geçti. Protesto yürüyüşü, Bolivya’nın doğusundaki ovalık bölgede yaşayan 34 yerli halkı birleştiren Bolivya Yerli Halkları Konfederasyonu (CIDOB) ile 16 küçük yerli cemaatinin örgütlendiği Quallasuyu Aylluları ve Markaları Konseyi (CONAMAQ) tarafından destekleniyordu.[3] 25 Eylül 2011 günü göstericiler, Beni’nin Yukuma bölgesinde güvenlik güçlerinin şiddetli müdahalesiyle karşılaştı. Çok sayıda göstericinin ve polisin yaralanmasına yol açan çatışmaların ardından, göstericiler 70 günlük yürüyüşlerini Bolivya’nın başkenti La Paz’da sonlandırdılar.

Polis müdahalesi, yürüyüşe destek vermeyen toplumsal örgütlerin de protestolarıyla karşılaşacaktı, Bolivya’nın en önemli işçi konfederasyonu Bolivya İşçileri Merkezi (COB) bir günlük genel grev çağrısında bulundu, yolun yapımından yana olduğunu açıklayan Bolivya’nın en büyük köylü örgütü CSUTCB polis şiddetini kınadı, sol aydınlar Evo Morales’i kendi çevreci retoriğine ihanet etmekle, Brezilya alt-emperyalizmine[4] teslim olmakla suçlayan bildiriler yayınladılar. Kamuoyu yoklamaları, Evo Morales’in Ocak 2010’da yüzde 70’lerde seyreden popülaritesinin Ekim 2011’de büyük kentlerde yüzde 35’e düştüğünü gösteriyordu.[5]

Başkan Evo Morales polise saldırı emrini kendisinin vermediğini kesin bir dille açıklar ve saldırıdan dolayı protestoculardan özür dilerken bir bakan polis şiddetini protesto için görevinden istifa edecek, İçişleri bakanı dahil birkaç hükümet görevlisi, güvenlik güçlerinin zorbalığından sorumlu tutuldukları için görevlerinden ayrılacaktır.[6]

Morales hükümeti olayların ardından göstericilerle masaya oturdu ve bütün taleplerini kabul etti.[7] 24 Ekim 2011’de Bolivya’nın Çokuluslu Yasama Meclisi Isibore Secure Yerli Teritoryası ve Ulusal Parkı’nda her türlü yol inşaatını yasaklayan bir yasa yayınlayacak, ardından da hükümet, Bolivya’nın başlıca toplumsal örgütlerine, Bolivya Anayasası’nda öngörülen, yereli etkileyecek kararların yerel halklara danışılarak alınması ilkesine ilişkin bir çerçeve yasa taslağı hazırlaması için çağrıda bulunacaktır.

Ancak TIPNIS anlaşmazlığı, Bolivya’da, cocalero ve yerli devlet başkanı Evo Morales ile iktidar partisi MAS’ın (Movimiento al Socialismo = Sosyalizme Doğru Hareket) destek tabanı içindeki çatlakları açığa çıkarttı. Çünkü TIPNIS sakinlerinin protesto gösterisi ve hükümetin yol yapımından vazgeçmesi, Bolivya halkının ve yerlilerinin bir kesimi nezdinde derin bir hoşnutsuzluğa yol açmıştı. TIPNIS içinde yaşayan kimi yerli cemaatlerini ve yerleşimci yerlileri kapsayan Güney Yerli Konseyi (CONISUR) Aralık 2011’de yolun yapımı talebiyle bir karşı yürüyüş başlattı. Bu yürüyüş, ülkenin en büyük köylü örgütü CSUTCB’nin yanı sıra, petrol işçileri, kadın örgütleri, özellikle de koka yetiştirici sendikalarının desteğini kazanacaktı.

Bu desteğin nedenleri, çokyönlüydü: Hükümet, otoyol yapımını, bölge halklarının sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlere ve pazarlara erişimini kolaylaştıracağı gerekçesiyle öngördüğünü açıklamaktaydı. Koka yetiştiricileri ve topraksız köylüler, yol inşaatının kendilerine yeni tarım alanları kazandıracağını düşünmekteydi, madenciler ve petrol işçileri, bölgedeki bakir doğalgaz ve petrol yataklarının işletmeye açılmasının sağlayacağı yeni istihdam olanaklarının peşindeydi. Yoksullar, bölgenin işletmeye açılmasının getireceği vergi gelirlerinin sosyal harcamalara yönlendirilmesinin yaşam standartlarını yükseltmesi beklentisi içindeydi. Bolivya’nın doğalgaz rezervlerinin sanılandan düşük olduğunu açıklayan 2010 tarihli bir rapor, hiç kuşku yok ki Morales yönetimini tasarlanan yolun, kimi yerli cemaatlerin talep ettiği üzere TIPNIS’in çevresinden dolaşmasındansa park alanını kesmesi konusundaki ısrarında rol oynamıştı. Yol projesinin finansmanını üstlenen Brezilya’nın derdi ise, bölge doğal kaynaklarının işletmeye açılmasından sağlayacağı kazançların yanı sıra, Brezilya mallarını kuzeydoğudan güneybatıya, Şili’nin Pasifik limanlarına kolaylıkla taşınmasıydı kuşkusuz.[8]

TIPNIS sorunu, aslında ne kimi MAS çevrelerinin iddia ettiği gibi ABD/CIA ve/veya Doğu oligarklarının işbirlikçisi/maşası yerli önderlerinin provokasyonuna[9] indirgenebilir, ne de kimi “sol” çevrelerin savladığı üzere Morales’in (ve MAS’ın) “faşist” olduğuna işaret eder.

Öte yandan, hemen vurgulayayım: TIPNIS protestoları, ne “münferit”ne de ilktir. Son yıllarda Bolivya kentleri, emekçilerin, yerlilerin, köylülerin ana gövdesini oluşturduğu toplumsal hareketlerle bugüne dek yığınsal olarak destekledikleri MAS hükümeti arasındaki ilişkilerin “serinlemekte” olduğunu düşündüren bir dizi protesto eylemine sahne olmuştur. TIPNIS olaylarından önce, Aralık 2010’da, iktidarın doğalgaz sübvansiyonlarını kaldırma kararı üzerinde başlıca kent merkezlerinde patlak veren geniş katılımlı gösteriler, grevler, yol kapatmalar, yürüyüşler, hükümet binalarına saldırılar (“gasolinazo”), önce kamu emekçilerinin maaşına yüzde 20’lik bir zamla dengelenmeye çalışılmış; bu protestoların önünü kesmede etkili olmayınca, olaylar bir ayaklanmaya dönüşmeden hükümetin kararını geri almasıyla sonuçlanmıştı (31 Aralık 2010).[10]

2011 Ağustos’unda Bolivya’nın madencilik bölgesi Potosi de benzer çalkantılara sahne olmuş; yüz binler bölgeye daha fazla kaynak aktarılması talebi ile sokaklara dökülmüştü.[11]

Evo Morales’in dört elektrik şirketini “millileştirdiğini” ilan ettiği 1 Mayıs 2010 günü, aynı kalemde işçi ücretlerine yüzde 5’in üzerinde zam yapılmayacağını bildirmesi de benzer biçimde COB’un 24 saatlik genel grev çağrısıyla karşılanmış, öğretmenler ve maden işçileri sokaklara dökülmüştü.[12]

Örnekler çoğaltılabilir. Ancak bu kadarı dahi, neoliberal politikaların uygulayıcısı iki devlet başkanının ülkeden kaçmasına yol açan su ve gaz savaşlarının (2000-2005) sonucu cocalero Evo Morales ve partisi MAS’ın iktidara gelmesinin ardından sık sık patlak veren ABD destekli oligark ayaklanmalarına, 2010’dan itibaren MAS’a yığınsal destek veren[13] emekçilerin ve yoksul yerli-köylülerin hoşnutsuzluğunun eklendiğini göstermektedir.

Gerek TIPNIS olayları, gerekse Bolivya’da son yıllarda patlak veren diğer emekçi ve yerli protestoları, kanımca birbiriyle bağlantılı iki düzlemde baş edilmesi gereken ciddi soruları açığa çıkarıyor. Bu düzlemlerden biri, azgelişmiş ve yoksul bir ülkenin, “bağımsızlık” ve “halkçılık” savlarını, kapitalist ilişkileri lağvetmeksizin, devletçi/ kamucu uygulamalarla ne ölçüde hayata geçirebileceğiyle ilişkilidir. İkinci düzlem ise, azgelişmiş bir ülkenin çevresini koruma ile kalkınma/ sanayileşme arasında kurabileceği dengenin sınırları üzerine düşünmeye çağırıyor bizleri…

 

“Komünoter Sosyalizm” ya da MAS’ın “MDD”si

 

Bolivya halkının büyük çoğunluğunun desteğiyle iktidara geldiği 2005’ten bu yana, Evo Morales ve MAS’ın söylemleri ve uygulamalarındaki çelişkiler, uluslar arası sol kamuoyunda bu konuda, onları, “XXI. Yüzyıl sosyalizmi’nin öncüleri” olarak görmekten, “neoliberalizmin ajanları” ilan etmeye dek oldukça farklı tutumlara neden oluyor.

Aslına bakarsanız, bu çelişkiler Morales’in, 21 Aralık 2012 kış gündönümünde geleneksel giysileriyle bir yerli teknesi içinde Titicaca Gölü’nü kat ederek çıktığı Güneş Adası’nda kendisini bekleyen binlerce yerli karşısında okuduğu “Güneş Adası Manifestosu”nda açığa çıkmaktaydı. Morales, “Manifesto”sunda “kapitalizmle mücadelenin on yolu”nu şöylece sıralamıştı:

– Demokrasinin ve siyasetin yeniden inşası yoksullara güç aktarımı;

– İnsan gereksinimlerinin metalaşması yerine daha fazla insan ve toplumsal hak;

– Bir buen vivir (iyi yaşam) komünoter sosyalizmi inşa edebilmek için halkların ve kültürlerin dekolonizasyonu;

– Çevresel sömürgecilik ve yeşil ekonomiye karşı gerçek bir çevre politikası;

– Yeni-sömürgeci tahakkümden kurtulabilme ve halkların bütünsel gelişimi için doğal kaynaklar üzerinde egemenlik;

– Besin egemenliği ve besin hakkı;

– Müdahaleciliğe karşı halkların ittifakı;

– Herkes için bilgi ve teknolojinin geliştirilmesi;

– Halkların küresel kurumsal birliğinin inşası;

– İktisadî kalkınmanın hedefi sermaye birikimi ve kâr değil, bütünsel gelişme olmalı ve halkın mutluluğu ile Toprak Ana’yla uyumu hedeflemelidir.”[14]

Morales’in konuşmasında uzun uzun açımladığı bu on madde, daha ilk elde “komünoter sosyalizm”, “iktisadî kalkınma” ve Morales’in Bolivya yerli halklarının Pachamama (Toprak Ana) ile uyum içinde yaşama düsturu olarak buen vivir (iyi yaşam) arasında bağdaştırılması oldukça güç, farklı vektörlere işaret etmektedir.

Kalkınma-buen vivir/çevre(cilik) sorunsalını tartışmayı biraz erteleyerek, öncelikle Bolivya’nın “kalkınma” girişimlerini mercek altına alalım, dilerseniz.

Bolivya’nın madenlerin kamulaştırılıp kapsamlı bir toprak reformunun gerçekleştirildiği 1952 devriminden bu yana, çeşitli salınımlara karşın uygulanagelen “devlet(çi) kapitalizm(i)”, 1990’lı yıllarda, Harvard’lı iktisatçı Jeffrey Sachs’ın “şok tedavisi” reçetesini yürürlüğe sokan neoliberal hükümetler eliyle yapıbozumuna uğratılacak ve (ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan) yerlilere kısmî özerklik tanıyan önlemler eşliğinde temel kaynak, hizmet ve sanayiler hızla özelleştirilirken, işçi ücretleri ve sosyal bütçeler alabildiğine budanacaktır.

Bolivya Anayasası’nın Bolivya halkına ait olduğunu açıkça belirttiği yer altı ve yerüstü kaynaklarının çoğunun satışı Bolivyalıların “Gringo” adıyla tanımladığı neoliberal devlet başkanı Sanchez Lozada’nın ilk döneminde (1993-97) gerçekleşmişti. Lozada yönetimi yabancı çokuluslu şirketlerle, açtıkları kuyulardan çıkan doğalgazın yüzde 82’sine sahip olmalarına olanak tanıyan gizli anlaşmalar imzalamıştı. Böylelikle Bolivya doğalgazını ABD şirketlerine bin feet kübünü 70 cent’den satarken, işlenmiş gazın 300 feet kübü 2.70 ABD dolarından satın almaktaydı.

Neoliberal dalga, 1950’lerin radikal toprak reformunun tesis ettiği toprak rejimini de tersine çevirmişti: 100 kadar aile en verimli 25 milyon hektara sahipken, iki milyon kadar yerli çiftçi ancak 5 milyon hektar toprağı işliyordu.[15]

1990’ların radikal özelleştirmeleri, işten çıkarmalar, toprak yitimi ve kamu destek siyasalarının tasfiyesi sonucu Bolivya halkının yüzde 80’i yoksulluk sınırı altına gerilemişti. Başlıca gelir kaynaklarını ÇUŞ’lara kaptıran Bolivya’nın dış borçları 1996-2002 arasında GSH’nın yüzde 3.3’ünden yüzde 6’sına fırlayacak, bu da IMF’nin yapısal uyum programları dayatmasını devreye sokacaktı.

2000-2005 yılları Bolivya’da (önderliğini kalay fiyatlarının uluslar arası piyasadaki hızlı düşüşü ve madenlerin kapatılması sonucu işsiz kalarak koka yetiştiriciliğine dönen ve radikal sınıf mücadelesi geleneklerini bu kez cocaleros olarak sürdüren eski maden işçilerinin yaptığı) bir dizi ayaklanma gerçekleşti. Tarihe su ve gaz savaşları olarak geçen bu ayaklanmalar sonucunda, Cochabamba cocaleros’u ile radikal yerli köylülerin birleşmesiyle kurulan Movimiento al Socialismo iktidara gelecekti.

MAS iktidarının ilk dikkate değer uygulaması Başkan Evo Morales’in 2006 1 Mayıs’ında doğalgaz rezervlerini millileştirdiğini açıklaması oldu. Hemen ardından, Bolivya Dünya Bankası’nın Uluslar arası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi’nden (“Tahkim Heyeti” – ICSID) çekildiğini açıkladı (2007). Ancak “millîleştirme”lerin “kamulaştırma” içermediği, Morales hükümetinin “millîleştirme”lerinin, Bolivya’da doğalgaz ve petrol çıkartan çokuluslu şirketlerle sözleşmelerin, daha yüksek vergi ve fiyatlarla yenilenmesi anlamına geldiği kısa sürede ortaya çıkacaktı. Bu, Bolivya’nın gelirlerini kısa sürede hızla arttıracaktı. Böylelikle devletin bütçesi, 2005’te 678 milyon dolardan, 2009’da 2 milyar dolara çıktı.[16]

Morales yönetimi bu kaynakların bir kısmını yoksulların desteklenmesinde kullanmaktadır. Böylelikle, Bolivya devleti muhtaç yaşlılara (ayda 258 dolar ödenmesini öngören Renta Dignidad’la), okul çağındaki çocuklara (ilköğretimlerini tamamlayana dek yılda 29 dolar ödenmesini öngören Bono Juancinto Pinto) ve hamile ve emzikli kadınlara (tıbbî destek almalarını sağlamaya yönelik Bono Juana Azurduy ile) destek sağlanmaktadır. Bugün bu desteklerden yararlanan nüfusun oranının yüzde 31 olduğu hesaplanmaktadır.[17] Sağlık ve eğitim alanındaki kamu harcamaları 2005-2012 arasında dörde katlanırken, 2005’te yüzde 60.6’yı bulan yoksulluk oranı fonlar ve diğer sübvansiyonlar sayesinde 2011’de resmî rakamlara göre yüzde 45’e gerilemiş, aşırı yoksulluk oranı ise aynı süre içerisinde yüzde 38.2’den yüzde 20.9’a çekilmiştir. Kırsal yoksulluk oranlarındaki düşüş ise daha belirgindir: 2005’te yüzde 62.9’dan, 2011’de yüzde 41.3’e.[18]

Yanısıra, Bolivya son yıllarda tarihinde görülmedik büyüme hızı (yüzde 4-6) kaydederken,[19] döviz rezervlerini de rekor düzeylere ulaştırmasıyla, IMF ve Dünya Bankası’nın “takdirine” mazhar olacaktı.[20]

Morales’in Bolivya’sının, 1980-90’ların neoliberal rejiminin dizginsiz bıraktığı Çokuluslu Şirketlerin sınırları dahilindeki faaliyetleri üzerinde daha sıkı bir denetim uygulayan, lisans ücretleri ve vergilerdeki artışlarla kazançlarının daha yüksek bir diliminin ülkede kalmasını sağlayan “millîci” bir siyasa izlediği açıktır. Bu sayede dünyanın en yoksul ülkelerinden birisinin genel refah düzeyinde kaydadeğer bir yükselme olmuş, istihdam, okuryazarlık, bebek ölüm oranları gibi insanî kalkınma değerlerinde hissedilir bir düzelme yaşanmıştır.

Ancak MAS’ın uyguladığı rejim, Morales’in söylemiyle, “komünoter sosyalizm” midir?

Dilerseniz bunun yanıtını, 2006’dan beri Bolivya’da “And-Amazon kapitalizmi” adını verdiği bir çeşit “geçiş süreci”ni dillendiren Başkan yardımcısı Álvaro García Linera’ya[21] bırakalım.

“Bazen bu konuyu (And-Amazon kapitalizmi -b.n.) dillendirdiğimde Marksist ilkelerimden geri adım atmakla suçlanıyorum. Oysa sözünü ettiğim, Bolivya’nın gerçekliğidir. Olmasını isteyebileceğimiz ya da idealizmimizle inanmak istediğimiz değil, gerçekte olandır. Burası, küçük üreticilerin ve aile işletmelerinin ülkesi. Ama aynı zamanda, son altmış yılda zaafa uğramış olsa da, komünoter sistem ve ilişkilere gömülü bir ülke. Bunları güçlendirerek tedricen sosyalizme geçebileceğimize inanıyoruz.

İşçi sınıfının yalnızca yüzde 10’unun açık bir sınıf bilincine sahip olduğu bir ülkede sosyalizmi inşa etme çabasının gerçekçi olmadığını düşünüyoruz; çünkü proletarya olmadan sosyalizm inşa edilemez. Bu nedenle, ekonomide öncü rol üstlenen ve kaynaklarını cemaat örgütlerini ve komünal üretim biçimlerini güçlendirmede seferber eden güçlü bir devlet inşa etmeliyiz.”[22]

Latin Amerika’nın en örgütlü ve mücadeleci işçi örgütlerinden birinin, belkemiğini maden işçilerinin oluşturduğu COB’un (Central Obrera Boliviana = Bolivya İşçi Merkezi) anavatanında, hele ki onun mücadele geleneğini devralan yerli hareketinin beş yıl içinde birbiri peşisıra defalarca ayaklanarak iki devlet başkanını ülkeden kovup neoliberal politikalara “dur” dediği düşünülürse, Bolivyalı emekçilerin “sınıf bilinci”nden yoksun olduğunu öne sürmek, hiç kuşku yok ki, “bahanecilik”tir.

“Bahanecilik”tir, çünkü Linera’nın “And-Amazon kapitalizmi” formülü, ülkenin “öncelikle sınaî-kapitalist temelini geliştirmesi” gerektiği gerekçesiyle Bolivya’da sosyalizmin kuruluşunu “50-100 yıl sonrasına” ertelemektedir:

“Va’zettiği kapitalist model, piyasaya daha fazla devlet müdahaleciliğini öngörüyor. Bu formül, özünde daha güçlü bir devletin nihayetinde Bolivya’yı başarılı bir kapitalist kalkınma sürecine sokacak bir ulusal burjuvaziye dönüşecek küçük burjuvaziyi desteklediği kapitalist kalkınma anlamına gelmektedir. Bu ulusal burjuvazi yerli ya da “And-Amazon” olacaktır. Ancak bu uzun sınaî kapitalizm evresi olgunlaştıktan sonradır ki, sosyalizme geçiş olanaklı olacaktır.”[23]

Bu “aşamalı devrim” teorisi MAS’ın kadrolarının çoğunluğunca da özümsenmiş görünmektedir. Böylelikle örneğin Bolivya’nın Kanada büyükelçisi Edgar Tórrez Mosqueira, Jeffry Webber’le yaptığı söyleşide, “Bolivya’da toplumsal dışlanma, marjinallik, cehalet, yetersiz beslenme, yüksek ölüm oranlarıyla baş edilmeksizin ‘XXI. yüzyıl sosyalizmine çağrı çıkarma’nın erken olacağını söyler.[24]

“Sosyalizme geçiş”i belirsiz bir geleceğe havale eden “And-Amazon kapitalizmi” formülü, böylelikle özel teşebbüs ve ÇUŞ’ların faaliyetlerine devletin daha sıkı denetimi ve daha yüksek vergilendirme politikaları altında devam ettiği bir “denetimli piyasa ekonomisi modeli”nin sürdürülmesinde araçsal olmaktadır. Uluslar arası platformlarda “vahşi kapitalizm”e karşıtlığını sıkça ifadelendiren Evo Morales’in kapitalizmin kendisine karşı olduğunu aynı netlikle dile getir(e)meyişinin gerisinde, kuşkusuz ki bu durum yatmaktadır.

Ancak kapitalizm, kapitalizmdir ve “sosyalliği”nin bir sınırı vardır: Özellikle dizginsiz neoliberal vahşetin küresel ölçekte hüküm sürdüğü koşullarda, Bolivya’nın kapitalizmin “And-Amazon” versiyonu üzerindeki devlet denetimi, belirli bir ölçüye kadar işleyecektir.

Yukarıda gördüğümüz sosyal patlamalar da, genellikle bu sınırların aşındığı noktalarda baş göstermektedir. Böylelikle, Bolivya’daki “ekonomik istikrar”a övgüler düzen IMF çevrelerinin aynı kalemde “sübvansiyonların kaldırılması” yolundaki telkinlerinin son dönemde sıklaştığına tanık olmaktayız.[25] Bu “telkin”lerden birinin sonucu hükümetin doğalgaz fiyatlarındaki sübvansiyonları kaldıracağını ilan etmesinin 2010’da bir ayaklanmaya (“gasolinazo”) yol açtığını ve kararın alelacele geri alındığını yukarıda görmüştük.[26]

Benzer biçimde, ücret artışlarının yüzde 5’le sınırlandırılması girişimi de (1 Mayıs 2010) COB’un 24 saatlik genel grev ilanıyla karşılaşmış, sağlık emekçileri, öğretmenler, sokaklara inmişlerdi.[27]

Öyle görülüyor ki, Bolivya’da işçi ücretlerini sınırlandırma çabaları, yalnızca ücret artışları üzerindeki kısıtlamalardan ibaret değil. Evo Morales’in, 22 Aralık 2013’de ILO’nun çocuk işçiliğini yasaklama kampanyasına karşı çıkıp çocuk emeğini desteklemesi, yandaşlarını bir kez daha şaşırtacaktı. Çocuk emeğinin yoksul ailelerin gelirleri için zorunlu olduğunu söyleyen Morales, “ter atölyelerinde” çalıştırılmanın çocuklarda toplumsal bilincin gelişmesine katkıda bulunduğunu da ekleyecekti!

Bolivya’da işgücünün yaklaşık beşte birini oluşturan 850 000 çocuk emekçi, zaten Latin Amerika’daki en düşük asgarî ücrete (saatte 90 cent, ayda 143 dolar) sahip ülkedeki ücretlerin düzeyini daha da aşağı çeken bir basınç kaynağı oluşturmaktadır. Çocuk emekçiler, patronların militan yetişkin işçilere karşı başvurabileceği “yedek işçi deposu”dur.[28]

Emekçiler karşısında giderek “hasisleşen” Morales yönetiminin, ÇUŞ’lara karşı artan ölçüde “bonkör” davrandığı, sol eleştirmenlerce giderek daha sık dile getirilmektedir. Evo Morales rejimini “en radikal muhafazakâr rejim”[29] olarak tanımlayan James Petras, Bolivya yönetiminin özellikle madencilik ve tarımda geniş ölçekli yabancı yatırımları teşvik ettiğini ve bu alanda hiçbir ciddi “millîleştirme”de bulunmadığını vurguluyor. Petras, Morales yönetiminin “millîleştirmeler” konusunda ayak sürüyüşüne, daha iktidara gelmeden, Santa Cruz’daki, 40 milyar tonluk demir, 10 milyar tonluk magnezyum rezervine sahip (dünya toplamının yüzde 70’i) Mutún madenlerinin özelleştirilmesine yeşil ışık yakmasını örnek gösteriyor.[30] Mutún nihayetinde devletin elinde kalmıştır (Empresa Siderúrgica Mutún); ancak önceki işletmecisi, Hindistan şirketi Jindal ile anlaşmayı iptal eden iktidar, açtığı uluslar arası ihalede madenlerin yarısının özel şirketlerce işletilmesini öngörmektedir.[31]

Dahası, Mutún yalnız değildir. Morales yönetimi, uluslar arası devlerle ortak teşebbüslerin sayısını arttırmaya çabalıyor (Özellikle Brezilya şirketleri “verimli ortaklar” olarak görülmektedir[32]). Daha da vahimi, rezervleri düşerken, Bolivya’nın yabancı şirketlere birbiri ardı sıra tanımakta olduğu imtiyaz ve güvencelerdir. Böylelikle, örneğin eski toprak bakan yardımcısı Alejandro Almaraz devletin petrol şirketi YBFP’nin yabancı şirketlere yatırım kayıplarını telafi için 1.5 milyar dolar ödemeyi taahhüt etmesini ve çokuluslu Transredes’e “devlete karşı ağır suçlar işlemesine karşın” 250 milyar dolar ödenmesini şiddetle kınamaktadır. Beteri var: işlenmekte olan petrol yataklarındaki petrol seviyesi hızla düşerken, işletmeye açılmamış rezervlerin, bir başka deyişle ülkenin hidrokarbon rezervlerinin yüzde 80’inin petrol devleri Petrobras (Brezilya), Repsol (İspanyol) ve Total (Fransız) tarafından “kapatılmış” olması![33]

Morales yönetimi bir yandan da ülkenin doğu eyaletlerinde üstlenen yerel oligarkların “ürkmemesi” için gayret eder gözüküyor. Petras, Morales’in ilk kabinesindeki 16 bakanın 7’sinin sosyal hareketlerce “topa tutulduğu”nu vurgularken, bu isimlerin Morales’in Doğu oligarkları için bir güvence oluşturduklarını belirtiyor.[34] İşin kötüsü, zaman içerisinde kabinelerde görev alan sosyal hareket kökenli bakanların sayısı azalırken, içeride ve dışarıda piyasalar açısından güvence oluşturacak “teknokratlar”ın sayısının artma eğilimi göstermesidir.

 

Kalkınma mı, “Buen Vivir” mi?

 

Aymara Evo Morales, bilindiği üzere, Bolivya’nın (ve Latin Amerika’nın) ilk “yerli” başkanı. Yerlilerin öncülük ettiği, ülkeyi derinlemesine sarsan beş yıllık ayaklanmaların sonunda iktidara geldi. Başkanlığıyla birlikte ülke nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan yerliler, örgütleriyle birlikte Bolivya’da ilk kez hem iktidar organlarında temsil edilir oldular. Dahası, 2009 başlarında kabul edilen yeni Bolivya Anayasası ülkenin yerli ve köylü halkları ve cemaatlerine geniş bir özerklik ve kendi kaderini tayin hakkını kabul ediyordu. Özerkliğin “sınırları” ise, 2010 yılında kabul edilen çerçeve yasada çizilecekti.

Bolivya Anayasası, araçsal, sömürgeci beyaz/Avrupalı “uygarlık” kavrayışının karşısına, “Pachamama” (Toprak Ana) ile uyuma dayalı bir çevreciliği esas alan “iyi yaşam” (buen vivir) düsturunu koymaktadır. Morales uluslar arası platformlarda, Bolivya Anayasası’nın da temelini oluşturan yerli cosmovisión’unun ana ilkesi sayılan çevrecilik bayrağını elden bırakmaz.

Ancak, “komünoter sosyalizm”de olduğu gibi, “buen vivir”de de, retorik başka, gerçeklik başkadır.

Başkadır, çünkü Bolivya halkının refahı, bugün eskiye oranla daha fazla hidrokarbon çıkarma endüstrilerine bağımlı hâle gelmiştir. Ülkenin, maden fiyatlarındaki düşüşe karşın büyüme hızını koruyabilmesinin sırrı, budur![35] Webber Morales’in, devrik neoliberal devlet başkanı Gonzalo Sánchez de Lozada’nın, Amazon yerlilerinin direnişiyle püskürtülen doğalgaz arama ve çıkartma alanlarını 13 milyon hektara çıkartma projesini (12 milyon hektar: 2009’daki alanların yaklaşık dört katı) 2011 sonunda yeniden canlandırdığını -ve Morales’in önerisinde bu alanın yarıya yakınının özel şirketlerce işletilmesinin öngörüldüğünü- hatırlatıyor. Böylelikle, maden çıkartma ve işletme alanlarını geleneksel madencilik alanlarını barındıran altiplano’nun (ülkenin batısındaki dağlık bölge) ötesine, Amazonlar’a taşımaya kararlı olan Morales hükümeti, Amazon yerlileriyle bu konuda -TIPNIS örneğinde görüldüğü üzere- sık sık karşı karşıya gelmektedir.[36]

Ne ki, Bolivya halkı, özellikle de Bolivya’nın yerlileri, Anayasaları’nda ifade ettikleri üzere türdeş ve beyazlarınkinden farklı bir cosmovisión’a bağlı tekil bir “tür” olmadıklarını, son yıllarda birbirleriyle sık sık karşı karşıya geldikleri çatışmalarda acıyla keşfetmektedirler. Olaylar, Garcia Linera’nın “Halk türdeş bir şey değildir. Sosyal sınıflar, kimlikler, bölgeler vardır. Halk çok çeşitlidir,”[37] ya da “Yerli dünyasının, Batı’nınkiyle taban tabana zıt, kendisine özgü bir cosmovisión’a sahip olduğu görüşü nevzuhur bir indigenist ya da STÖ görüşüdür. Temelde herkes modern olmak ister. 2000’deki Felipe Quispe isyancıları traktör ve internet istiyorlardı,”[38] uyarılarını olaylar haklı çıkarmışa benzemektedir.

Gerçekten de, yüzde 60’ı çeşitli yerli gruplardan oluşan Bolivya’nın 10 milyonluk nüfusu, yalnızca beyaz Doğu oligarklarıyla emekçi-köylü yerli çoğunluk arasında bölünmüşlük sergilemekle kalmaz.[39] Biraz açalım:

1952 millîci-halkçı devriminin ardından yürürlüğe giren Tarım Reformu Yasası (1953), gerek altiplano (La Paz, Oruro, Potosí) gerekse vadide (Cochabamba, Chuquisaca, Tarija) tarımsal alanların küçük üreticilere dağıtılmasını sağlamıştı. Ancak bu reform, tarımda yarı-feodal ilişkilerin yerini dinamik bir kapitalist tarım sektörüne bırakmasına yol açacaktı. Günümüzde Bolivya’nın tarımsal kapitalizminin odağı, pamuk, kahve, şeker ve kereste üretim ve ticaretinin merkezi, Santa Cruz’dur ve kırsal kapitalizm, toprakların yeniden birkaç kapitalist girişimin elinde yoğunlaşmasına yol açmıştır.

1980’lerin ortalarındaki neoliberal politikalar, tarımsal ürünlerin ihracatına sağladığı destekle Santa Cruz’un tarımsal-sınaî başatlığını güçlendirecek, bu durum ise, küçük çiftçilerin sonunu getirecektir. Böylece, 1963’te tüm tarımsal üretimin yüzde 82.2’sin küçük üreticiler tarafından gerçekleştirilirken bu oran 2002’de bu yüzde 39.7’ye düşmüştür.

Günümüzde Bolivya’da hayatta kalabilen 446 000 küçük çiftlik işletmesinden 225 000’i altiplano’da yer alırken, vadide (Cochabamba, Chuquisaca, Tarija) küçük ve orta boy kapitalist işletmeler başat durumdadır. Kapitalist ilişkilerin Bolivya kırsalına hızla yayılması, kentlere yığınsal göçü tetikliyor. (Kırsal nüfus 1976’da yüzde 59’dan 1996’da yüzde 39’a indi). Buna karşılık, aynı süreç, Bolivya kırsalının zengin, orta ve yoksul köylülük olarak ayrışmasını hızlandırıyor. Pazarlara erişimi olan küçük çiftçiler, topraklarını yitirerek proleterleşen köylülerin işgücünü istihdam olanaklarıyla birikimlerini genişletirken, küçük/orta ölçekli kapitalist işletmelere dönüşmektedir. Bu durum ise büyük çoğunluğu yerli olan kırsal nüfusu derin bir çıkar karşıtlığı içerisine sokuyor.

Bu yazının başında sözünü ettiğim TIPNIS sorunu da bu çıkar karşıtlıklarının boyutlarına işaret ediyor. Park’ın kuzeyinde geçimlik tarımla yaşamını sürdüren Mojeňo-Trinitario, Chimane ve Yuracaré cemaatleri, otoyol inşaatı ve bölgedeki kaynakların işletmeye açılmasıyla geçim temellerini yitireceklerinden kaygı duyarken, bir kısmı topraklarını yitirmiş, bir kısmı ise kapitalistleşerek birikimlerini genişletme peşindeki Aymara ve Quechualar otoyolun ve TIPNIS’in işletmeye açılmasının kendileri için yaratacağı yeni toprak, istihdam ve pazara erişim olanaklarının peşindedir. Bir başka deyişle, Bolivya’nın yerli cemaatleri, devlet destekli Bolivya kapitalizminin derinleştirdiği sınıfsal bölünmelerden kaçınamamaktadır. Ya da Guillermo Almeyra’nın deyişiyle, MAS hükümeti yönetiminde doğal kaynakların çıkartılması ve ihracata yönelik kapitalist tarıma dayalı bir ekonominin sürdürülmesi, yoksul ve topraksız köylülerin toprağa olan açlığı ile ormanları, doğal kaynakları, suyu ve biyoçeşitliliği savunmak için ayağa kalkan yerli cemaatleri arasında çatışmalara yol açmaktadır.[40]

 

Sonuç Olarak…

 

Aslına bakılırsa, öykü, sonlanmış değil. Ancak son derece öğretici… Hem dünyanın en yoksul ülkelerinden birinde, kapitalist mülkiyet ilişkilerinin esasına dokunmaksızın, sosyalizan bir “yeniden dağıtım” (ya da “sosyal devlet” mi demeli?) pratiği ve kapitalizmin “halkçı” sınırlandırılması ve denetlenmesine (??) dayanarak kalkınmanın ne ölçüde sağlanabileceğini göstermesi açısından… Hem de “sınırlandırılmış” ve “denetlenmekte” de olsa, kapitalist “kalkınma”nın çevresel ve kültürel haklarla ne ölçüde bağdaşabileceğine ilişkin sınırları tayin etmesi açısından.

Başkent La Paz’ın girişindeki Che Guevara heykelinin kaldırılarak yerine 1780’deki İspanyol sömürgeciliğine karşı yerli ayaklanmasının önderleri Tupac Katari ve karısı Bartolina Sisa’nın heykellerinin dikileceği açıklaması,[41] yönetimin Bolivya’nın bundan böyle “yerli” yolunu izleyeceğine dair simgesel bir mesajıydı, olasılıkla.

Ne mutlu ki Bolivya’nın yerlileri ve emekçileri, Katari-Sisa’nın mirasıyla Guevara’nın mirasına birlikte sahip çıkabildiklerini, 2000’lerin başlarındaki ayaklanmalarıyla neoliberal zorbalara karşı gösterdiler.

Aynı yetiyi “And-Amazon kapitalizmi” savunucuları karşısında sergilemeyeceklerinin de hiçbir garantisi yok!

 

12 Nisan 2014 08:22:31, Ankara.

 

N O T L A R

[1] Özgür Üniversite’nin 19-20 Nisan 2014 tarihinde İstanbul’da ‘Alternatif Bir Ekonomik Model Mümkün’ başlığıyla düzenlediği sempozyumun birinci oturumunda yapılan konuşma… Kaldıraç, No:157, Temmuz 2014…

[2] Arthur Schopenhauer.

[3] Federico Fuentes, “Bolivia: Challenges Along Path Of ‘Governing By Obeying The People’”, 20 Şubat 2012, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-challenges-along-path-of-governing-by-obeying-the-people-by-federico-fuentes/

[4] TIPNIS’den geçecek yolun yapım finansmanını Brezilya şirketi OAS üstlenmişti.

[5] Jeffrey R. Webber, “Revolution against ‘progress’: the TIPNIS struggle and class contradictions in Bolvia”, International Socialism, Ocak 2012, sayı 133.

[6] Kevin Young, “Bolivia Dilemmas: Turmoil, Transformation, and Solidarity”, 1 Ekim 2011, http://zcomm.org/zblogs/bolivia-dilemmas-turmoil-transformation-and-solidarity-by-kevin-young/

[7] Bu talepler, yol inşaatından vazgeçilmesinden, geleneksel teritoryalarındaki ormanları karbon telafi alanlarına çevirmeden dolayı yerli cemaatlerin uğrayacağı zararın tazmin edilmesine dek uzanmaktaydı. Ne ki, Fuentes TIPNIS sakinleriyle hükümet arasında ormanın “dokunulmazlığı” konusunda anlaşmazlık çıktığını aktarmaktadır. TIPNIS yerlileri “dokunulmazlık”ın yerli cemaatlerle 70 000 hektarlık bir bölgeyi işletmek üzere sözleşme imzalamış kereste ve ormana iki havaalanı açan turizm şirketlerini kapsamaması gerektiğinde ısrar ederken, hükümet bu şirketlerin de TIPNIS’i boşaltması gerektiğini savlamaktaydı. Federico Fuentes, “Bolivia: Rumble over Jungle Far from Over”, 21 Kasım 2011, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-rumble-over-jungle-far-from-over-by-federico-fuentes/

[8] TIPNIS otoyolu projesinin anlaşması, 4 Ağustos 2008’de Bolivya Otoyollar İdaresi ile Brezilya inşaat şirketi OAS ve Brezilya Kalkınma Bankası Banco Nacional de Desarrollo Económico y Social (BNDES) arasında imzalanmıştı. Banka, otoyol yapım ihalesinin bir Brezilya şirketine (nihayetinde OAS) verilmesi koşuluyla Bolivya Otoyollar İdaresi’ne 415 milyon dolarlık bir kredi vermeyi kabul ediyordu. (Jeffery R Webber, “Revolution against ‘progress’: the TIPNIS struggle and class contradictions in Bolivia”, International Socialism, sayı 133, Ocak 2012)

[9] Kuşku yok ki gerek ABD, gerekse Bolivya oligarkları hem TIPNIS anlaşmazlığı ve Bolivya’nın “en alttakiler”i arasında açığa çıkardığı görüş ayrılıklarını sevinçle karşılamışlardı. Ve yine kuşku yok ki, TIPNIS otoyoluna muhalefet eden yerlilerin bazıları ve bizatihi protestolara önayak olan kimi yerli örgütleri sağcı Santa Cruz eyaleti valisi ve eyalet iş çevrelerinden destek görmüşlerdi. Fuentes, Santa Cruz eyalet konseyinin CIDOB cemaatlerine 3.5 milyon dolar yardımda bulunduğunu aktarmaktadır. (“Bolivia: Challenges Along Path Of ‘Governing By Obeying The People’”, 20 Şubat 2012, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-challenges-along-path-of-governing-by-obeying-the-people-by-federico-fuentes/)

[10] Ben Dangl, “Governing by Obeying the People: Bolivia’s Politics of the Street”, 22 Şubat 2011, http://zcomm.org/znetarticle/governing-by-obeying-the-people-bolivias-politics-of-the-street-by-ben-dangl/

[11] Zengin gümüş yataklarıyla bir zamanlar Avrupa’nın kalkınmasını finanse etmiş olan Potosi, bugün yoksul Bolivya’nın en yoksul bölgelerinden biridir. Dünya lityom kaynaklarının yüzde 50’sinden fazlasını barındıran bölgede bebek ölüm oranı, binde 101 ile son derece yükseklerde seyretmektedir. (Federico Fuentes, “Bolivia: Social Tensions Erupt”, 16 Ağustos 2010, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-social-tensions-erupt-by-Federico-fuentes/

[12] Federico Fuentes, “Bolivia: When Fantasy Trumps Reality”, 30 Mayıs 2010, http://zcomm.org/znetarticle/ bolivia-when-fantasy-trumps-reality-by-Federico-fuentes/

[13] Bolivya’nın ilk yerli devlet başkanı, koka yetiştiricileri sendikası başkanı Evo Morales ve partisi Movimiento al Socialismo (MAS), 2005 yılında oyların yüzde 53.7’sini alarak iktidara geldi. Bu, devlet başkanlarının genellikle yüzde 14-22 arası oyla seçildiği Bolivya tarihi için bir ilkti. Morales iktidarı, 9 milyonluk ülke nüfusunun yüzde 60 kadarını oluşturan yerlilerin başını çektiği ayaklanmalardan ve MAS’ın anti-neoliberal söylemlerinden paniğe kapılan, ülkenin dört doğu eyaletinde (Tarija, Pando, Beni ve Santa Cruz) üslenmiş Beyaz Bolivya oligarşisini, CIA’nin denetlediği USAID ve NED gibi “STÖ”lerin desteklediği bir dizi sabotaj, ayaklanma ve darbe girişimine sevk etti. Örneğin, yalnızca 2007 yılında Bolivya’da çoğu sol sendikalar ya da MAS bürolarına yönelik sekiz bombalama olayı gerçekleşmiş, 2008’de ise sağcı militanlar hükümet binalarını ve insan hakları örgütlerinin bürolarını yakıp Pando eyaletinde 20 kadar MAS yandaşı çiftçiyi katlettiler. (Ben Dangl, “Decolonization’s Rocky Road: Corruption, Expropriation and Justice in Bolivia”, 17 Mart 2009, http://zcomm.org/znetarticle/decolonizations-rocky-road-corruption-expropriation-and-justice-in-bolivia-by-ben-dangl/) Ancak Morales’e destek artmayı sürdürecek, 2009 seçimlerinde MAS oyların yüzde 68’ini toplayacaktı.

[14] Jean Ortiz, “Bolivia: Evo Morales’ ‘Manifesto of the Island of the Sun”, 1 Ocak 2013, http://truth-out.org/news/item/13643-bolivia-evo-morales-manifesto-of-the-island-of-the-sun . Ayrıca bkz. W. T. Whitney Jr. “The Promises and Challenges of Bolivia’s Socialist Government”, 15 Ocak 2013, http://zcomm.org/znetarticle/the-promises-and-challenges-of-bolivias-socialist-government-by-w-t-whitney-jr/

[15] James Petras, “Bolivia: Between Colonisation and Revolution”, Canadian Dimension, Ocak/Şubat 2004.

[16] Federico Fuentes, “Bolivia: Between development and Mother Earth”, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-between-development-and-mother-earth-by-Federico-fuentes/

[17] Federico Fuentes, “Bolivia: Nationalisation Puts Wealth In Hands Of The People”, 30 Mayıs 2013, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-nationalisation-puts-wealth-in-hands-of-the-people-by-federico-fuentes/

[18] Jeffry R. Webber, “Managing Bolivian Capitalism”, Jacobin, sayı 13, https://www.jacobinmag.com/ 2014/01/managing-bolivian-capitalism/

[19] 2006-2012 arasında Bolivya’nın büyüme hızı yüzde 4.8’dir. Bu oran yüzde 6.1 ile 2008’de zirve yapmış, 2009’da ise yüzde 3.4 ile en düşük seviyede kalmıştır. Bolivya büyüme hızını 2011’den itibaren maden fiyatlarının uluslar arası piyasadaki düşüşüne rağmen korumaktadır. (Jeffry R. Webber, “Managing Bolivian Capitalism”, Jacobin, sayı 13, https://www.jacobinmag.com/ 2014/01/managing-bolivian-capitalism/)

[20] “Gerek IMF gerek Dünya Bankası, Morales’in ‘sağduyulu’ olarak nitelendirdikleri makroekonomik politikalarından övgüyle söz ediyor. Morales Latin Amerika’nın sol cenahındaki yerine sapasağlam tutunuyor tutunmasına ama birçok ekonomik konuda da bölgedeki eğilime paralel olarak, ideolojik katılıktan uzaklaştığı bir gerçek. (…) Morales’in Dünya Bankası’na karşı tavrı, bankanın kinoa çiftçilerini destekleyen projesini açıklamasından sonra değişmiş görünüyor. Bankanın internet sitesindeki bir yayına göre Morales, ‘Dünya Bankası artık şantaj yapmıyor, bize bazı koşulları dayatmıyor,’ demiş. Üstelik bunu kutlamak için bankanın başkanı Kim Jong Kim’le de bir futbol maçı oynamış.” (William Neuman, “Bolivya Ekonomik İstikrara Kavuşuyor”, Sabah-NYT, 9 Mart 2014, s. 6).

[21] Bolivya devlet başkan yardımcısı Álvaro García Linera politikaya adımını 1979’da dictator Hugo Banzer’e karşı direnişe katılarak attı. Bir süre sonra Meksika’ya giderek burada matematik öğrenimi gördü ve Orta Amerika Dayanışma Hareketi’ne katıldı. Bolivya’ya döndüğünde, Bolivya kırsalında faaliyet gösteren Tupac Katari Gerilla Ordusu (EGTK) kurucuları arasında yer aldı. Örgüt 1990’ların başlarında, liderlerinin tutuklanması sonucu dağıldı. Beş yıl cezaevinde kalan Linera serbest kaldıktan sonra La Paz Üniversitesi sosyoloji bölümüne katıldı. Aynı yıllarda sol entelektüellerin çevresinde toplandığı Commune kolektifi üyeleri arasında yer aldı. Linera 2005 seçimlerinden sonra Başkan Morales’in yardımcısı oldu. (Linda Farthing, “Thinking Left in Bolivia: Interview with Alvaro Garcia Linera”, 3 Ağustos 2009, http://boliviarising.blogspot.com.tr/2009/08/thinking-left-in-bolivia-interview-with.html)

[22] Linda Farthing, “Thinking Left in Bolivia: Interview with Alvaro Garcia Linera”, 3 Ağustos 2009, http://boliviarising.blogspot.com.tr/2009/08/thinking-left-in-bolivia-interview-with.html.

[23] Jeffry R. Webber, “Revolution against “progress”: the TIPNIS struggle and class contradictions in Bolivia”, International Socialism, sayı 133, Ocak 2012.

[24] Jeffery R. Webber, “Bolivia under Evo Morales: The Pace and Depth of Social and Political Change”, 13 Aralık 2009, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-under-evo-morales-the-pace-and-depth-of-social-and-political-change-by-jeffery-r-webber/

[25] Jeffry R. Webber, “Revolution against “progress”: the TIPNIS struggle and class contradictions in Bolivia”, International Socialism, sayı 133, Ocak 2012.

[26] Eski hidrokarbon bakanı Andrés Soliz Rada, “Gasolinazo petrol şirketlerinin ülke üzerinde yeniden denetim kurduğu duygusunu yarattı,” diyor ve bunun altı yıl önceki hidrokarbon millileştirilmesinin etkilerini neredeyse nötralize ettiğini belirtiyor. (Raul Zibechi, “Bolivia After the Storm”, 5 Nisan 2011, http://zcomm.org/ znetarticle/bolivia-after-the-storm-by-raul-zibechi/)

[27] Federico Fuentes, “Bolivia: When Fantasy Trumps Reality”, 30 Mayıs 2010, http://zcomm.org/ znetarticle/bolivia-when-fantasy-trumps-reality-by-frederico-fuentes/

[28] James Petras, The Most Radical Conservative Regime: Bolivia under Evo Morales”, 30 Aralık 2013, http://petras.lahaine.org/?p=1968

[29] James Petras, “The Most Radical Conservative Regime: Bolivia under Evo Morales”, 30 Aralık 2013, http://petras.lahaine.org/?p=1968

[30] James Petras, “Evo Morales/Bolivia: Populist gestures and neo-liberal substance”, Rebelión, 29 Aralık 2005.

[31] Patricia Rey Mallén, “Bolivia Announces Partnership Offer For Mutun Iron Mine, Biggest In Country, After Indian Company Jindal Pulls Out”, International Business Times, 4 Eylül 2013. http://www.ibtimes.com/bolivia-announces-partnership-offer-mutun-iron-mine-biggest-country-after-indian-company-jindal

[32] “Brezilya’nın günlük malî gazetesi Valor’a (26 Aralık 2005) göre Lula devlet kredileri açarken Evo’nun ‘yatırımlar için istikrar iklimi oluşturması’nda ısrar etmektedir. Dev Brezilya şirketi PETROBRAS, uluslar arası düzeylerin çok altında fiyatlarla günlük 25 milyon metreküp doğalgaz              çıkarımında yüzde 15’in altında vergi ödemektedir. Lula ‘yardım’ın Brezilya ÇUŞ’unun değerli enerji kaynaklarının düşük maliyetli işletimini derinleştirip yaygınlaştırmasını umuyor. Bu arada La Paz’da gaz, Sao Paolo’dakinden üç kat pahalıya satılıyor.” (James Petras, “Evo Morales/Bolivia: Populist gestures and neo-liberal substance”, Rebelión, 29 Aralık 2005.)

[33] Raul Zibechi, “Bolivia After the Storm”, 5 Nisan 2011, http://zcomm.org/ znetarticle/bolivia-after-the-storm-by-raul-zibechi/

[34] Örneğin bu kabinede yer alan Bayındırlık Bakanı Salvador Ric Riera Santa Cruz’lu mülti-milyoner bir iş adamıdır ve para aklamakla suçlanmaktadır. Sağcı parti UCS’den son dakikada MAS’a transfer olan ve Madencilik Bakanı olan Walter Villarroel, dünyanın en büyük demir madenlerinden birini yöneten Bolivya Madencilik Şirketi’nin özelleştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Devlet havayollarının özelleştirilmesinde rol alan Walker San Miguel Rodriguez Savunma Bakanlığı’na, IMF, Dünya Bankası ve Inter-Amerikan Kalkınma Bankası ile bağlantılarıyla tanınan ve yapısal uyum programlarının uygulanmasında görev alan Luis Alberto Arce Maliye Bakanlığı’na getirilmiştir… (James Petras, “Inside Evo Morales’s Cabinet”, http://​www​.coun​ter​punch​.org/​p​e​t​r​a​s​0​2​0​4​2​0​0​6​.​h​t​m​l)

[35] Ocak-Mayıs 2013 arasında Bolivya’nın doğalgaz ihracatından edindiği gelir, 5 milyar doları buldu; bu tutar, 2012’nin aynı dönemindeki gelirden yüzde 15.6 daha fazladır. Ulusal İstatistik Enstitüsü verilerine göre doğalgaz ihracatı 2013’ün ilk dört ayında toplam ihracatın yüzde 52.8’ini oluşturuyor. (Diğerleri sırasıyla sınaî mamuller: yüzde 24.2; madenler (yüzde 17.2) ve tarım (yüzde 4.5). (Jeffry R. Webber, “Managing Bolivian Capitalism”, Jacobin, sayı 13, https://www.jacobinmag.com/ 2014/01/managing-bolivian-capitalism/)

[36] “Meksika’dan Şili’ye diğer mülksüzleştirme vakalarında olduğu gibi, Bolivya’da, tarımsal-sınaî ürünlerin yetiştirilmesi olduğu gibi (ki bunun çoğunluğunu Brezilya sermayesinin denetimi altındaki soya üretimi oluşturmaktadır), gaz ve maden çıkartımını yaygınlaştırmak üzere el atılan coğrafyalar, sınaî ve ticarî faaliyetten göreli arî son bölgeler olan, koruma altındaki biyo çeşitlilik alanları ya da yerli teritoryalarıdır ve bunlar şimdilik ekolojik açıdan sürdürülebilir ekonomilere tabidir.” (Jeffry R. Webber, “Managing Bolivian Capitalism”, Jacobin, sayı 13, https://www.jacobinmag.com/ 2014/01/managing-bolivian-capitalism/

[37] Aktaran: Federico Fuentes, “Bolivia: Challenges Along Path Of ‘Governing By Obeying The People’” 20 Şubat 2012, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-challenges-along-path-of-governing-by-obeying-the-people-by-federico-fuentes/

[38] Aktaran: Federico Fuentes, “Bolivia: Between development and Mother Earth”, http://zcomm.org/znetarticle/bolivia-between-development-and-mother-earth-by-Federico-fuentes/

[39] Kuşku yok ki, Bolivya’nın hâlen üstesinden gelemediği temel sınıfsal çelişkisi budur: Büyük çiftlikler (haciendalar) Bolivya topraklarının yüzde 90’ına sahipken hemen tümü yerli olan milyonlarca küçük çiftçi ve topraksız köylü toprakların yüzde 10’undan geçinmeye çalışmaktadır. Kabaca 400 aile verimli toprakların yüzde 70’ini elinde tutarken, 2.5 milyon topraksız köylü, açlık sınırında yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

[40] Jeffry R. Webber, “Revolution against “progress”: the TIPNIS struggle and class contradictions in Bolivia”, International Socialism, sayı 133, Ocak 2012

[41] Ben Dangl, “Decolonization’s Rocky Road: Corruption, Expropriation and Justice in Bolivia”, 17 Mart 2009, http://zcomm.org/znetarticle/decolonizations-rocky-road-corruption-expropriation-and-justice-in-bolivia-by-ben-dangl/

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.