Karayel “Örgütsel amaçlı iletişim suçtur, madem böyle bir şeyi tespit ettiniz, mektubu yollayan arkadaşım ve benim hakkımda soruşturma başlatıp ceza davası açın” talebiyle başvuruda bulundu. İnfaz hakimliği bu başvuru üzerine “Dava açılması da örgütsel iletişime yol açacağından soruşturmaya gerek yoktur” şeklinde gülünç bir karar verdi.
İnfaz hakimliğinin bu kararının kendi içinde bir mantığı olduğu görülüyor. Soruşturma açılırsa mektup dosyaya girerek resmi evrak statüsüne geçecektir ki o zaman hükümlünün mektubu alıp okuma hakkı doğacaktır.
Odak yazarı Murat Karayel, devrimci çalışmalarından dolayı müebbet hapse mahkum edilmiş olup 15 yıldır çeşitli tecrit cezaevlerinde yatmaktadır. Şu anda bulunduğu Kırıkkale F Tipi Cezaevi İdaresi, dergimiz yazarlarından Hamza Yalçın’ın Murat Karayel’e İsveç’ten posta yoluyla gönderdiği mektuplara “örgütsel iletişimi önleme” gerekçesiyle el koymaktadır. Murat Karayel bu konudaki şikayetini Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş bulunuyor.
Murat Karayel Kırıkkale Cezaevi’nde Hamza Yalçın’ın mektuplarına özel yasak uygulandığını belirtiyor. 1 yılı aşkın bir süre boyunca bir tek Hamza Yalçın’ın mektuplarının kendisine verilmediğini belirtiyor. Yalçın’ın son mektubu da gene “örgütsel amaçlı iletişim” iddiasıyla engellenmiş. Karayel “Örgütsel amaçlı iletişim suçtur, madem böyle bir şeyi tespit ettiniz, mektubu yollayan arkadaşım ve benim hakkımda soruşturma başlatıp ceza davası açın” talebiyle başvuruda bulundu. İnfaz hakimliği bu başvuru üzerine “Dava açılması da örgütsel iletişime yol açacağından soruşturmaya gerek yoktur” şeklinde gülünç bir karar verdi. İnfaz hakimliğinin bu kararının kendi içinde bir mantığı olduğu görülüyor. Soruşturma açılırsa mektup dosyaya girerek resmi evrak statüsüne geçecektir ki o zaman hükümlünün mektubu alıp okuma hakkı doğacaktır. Devrimciler arasındaki iletişimi önlemeyi yüksek sorumluluk bilen Hakimlik sırf Murat Karayel, Hamza Yalçın’dan gelen mektubu okuyamasın diye, “görevi ihmal” suçu işlemiş duruma düşmeyi dahi göze almaktadır. “Görev aşkı” dedikleri bu olsa gerek(!)
Yazarımız Hamza Yalçın’dan öğrendiğimize göre örgütsel yazışma iddiasına konu mektuplar Eğitim ve Dayanışma Hareketi’nden ve özellikle bu çerçevede Marks’ın Kapital adlı eserini okuma çalışmasından söz etmektedir. Eğitim ve Dayanışma Hareketi, elbette ki örgütlü bir Harekettir ama yasadışı dahi ilan edilmiş değildir. Yasadışı ilan edilmesi bu günkü baskı rejiminde bile zordur. Eğitim ve Dayanışma Hareketi çerçevesindeki örgütsel haberleşmenin yasadışı ve gizli bir tarafı yoktur.
Tekelci sermaye içinde bulunduğumuz dönemde bir yan-dan kendisi alabildiğine örgütlenirken diğer yandan ezilenlerin örgütlenmesine engel olmak için kitlelerde örgüt korkusu yarattı. Egemenler örgütlenince adına demokrasi deniyor ama ezilenler örgütlenince bunu öcü görüyor ve kendi bakışlarını ezilenlere empoze ediyorlar..
Devrimcilere haberleşme yasağı uygulayan düzenin en tepesindekilerin bile işlerini genellikle nasıl yasa dışı ve gizli yaptığı bir bir ortaya çıkıyor. Türkiye insanı Başbakan’ın, bakanların, oğulların, kızların, damatların, gelinlerin, dünürlerin, cemaatlerin, patronların, kalemi ve onuru beş paralık duruma düşmüş olan medya mensuplarının, polis şeflerinin nasıl ilişkiler içinde olduğunu izliyor. Bu ilişkiler mevcut faşist düzenin yasalarına ve resmi ahlakına bile uymuyor. Her birinin ailesi fesat örgütü durumuna gelmişken, polis örgütü, MİT örgütü ve ordu örgütü mensupları yürüttükleri yasadışı faaliyetler nedeniyle birbirleriyle silahlı çatışmanın eşiğine geliyorken onlar ezilenleri örgüt umacısıyla korkutuyorlar.
Ezilenlerin örgütü nedir? Suriye’deki çetelere silah ve cep-hane mi gönderiyoruz? Başka ülkelerde ABD ve AB emperyalistleri adına kirli işler mi çeviriyoruz? Herhangi bir devletle en ufak bir kirli ilişkiye mi girmişiz? Uçaklarımızla halkın tepesine bomba mı yağdırıyoruz?
Ahlaksal infazlar yapmak için insanları mı dinliyor ve gözetliyoruz? Çıkarlarımız için ABD emperyalizminin emrine mi girmişiz? Tekellerle birlikte ülkeyi mi soyuyoruz? Patronlardan rüşvet mi alıyoruz? İhale ve rant mı dağıtıyoruz? Örgüt dediğiniz, hayatını halkın mutluluğu için vermeye hazır alçakgönüllü ve samimi insanların haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı çıkmak için oluşturdukları birliklerden başka nedir?
Yanlış olan örgütlü olmak değil örgütsüz olmaktır. Örgütlü bir şekilde Marks’ın Kapital adlı eserini okuyoruz. Bunu günümüzdeki sömürü ve yabancılaşma ilişkilerini anlamak ve daha iyi bir dünya kuracak bir bilince ulaşmak için yapıyoruz. Cezaevine attığınız arkadaşlarımızı da, yurt dışına çıkmak zorunda bıraktığınız arkadaşlarımızı da bu çalışmada sahipleniyoruz. Onları tecrit etmenize alet olmayacak, boyun eğmeyeceğiz!
Hamza Yalçın Eğitim ve Dayanışma Hareketimiz (2013) adlı kitabının ikinci baskısına önsözde “Gizliliğe ve illegaliteye gerek görmeyen, açıktan ve yasal çerçevede yürütüldüğü için mesela geleneksel sol bir perspektifle ‘sağ sapma’ görülebilecek çalışma nedense ‘solcu’ hallerimizden daha fazla tepki çekti ve yasadışı terörist faaliyet gösterildi” diyor ve ardından Eğitim ve Dayanışma Hareketi’nin uğradığı baskıları anlatıyor. Orada anlatılanlara bir de Kırıkkale Cezaevi’nde yapılanın eklenmesi gerekiyor.
Cezaevi idaresi ve savcılığın yaptığı hareket, haberleşmeyi engellemektir. Haberleşmeyi engellemek suçtur. TCK bu durumu şöyle tanımlıyor:
5237 S.lı Türk Ceza Kanunu MADDE 124
(1) Kişiler arasındaki haberleşmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Kamu kurumları arasındaki haberleşmeyi hukuka aykırı olarak engelleyen kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi halinde, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunur.
Bu yasaya göre cezaevinde yatan bir insanın haberleşmesinin engellenebilmesi için söz konusu haberleşmenin kamu güvenliğine aykırı olduğunun kanıtlanması gerekir. Devrimciler demokratik hak ve özgürlüklerinin gasp edilmesine boyun eğmezler.
ODAK DERGİSİ / 03.03.2014