Değirmen Taşı

0
559

Ümit Güler

Bir toplumu ayakta tutan ne kadar değer varsa hepsini alaşağı etmeye ant içmiş bir karanlık hala hüküm sürüyor. 

Bu hükümlerinin tartışmasız en büyük dayanağı ise 20 yılda 17 defa değiştirdikleri eğitim sistemidir. 

Öğretmenlik gibi saygı duyulan bir mesleği, hepimizin gözünde en büyük mertebelerden biri olan bu mesleği ayaklar altına alıp değersizleştirdiler. 

Bununla da kalmayıp yüzlerce öğretmeni intihara sürüklediler!

Binlerce öğretmen bir yandan geçim sıkıntısı yaşarken, psikolojik sorunlarla boğuşurken bir yandan da bir nesil yetiştirmeye çalışıyor!

Peki böylesine sorunlarla boğuşan bir insanın başka bir insana katabilecek neyi olabilir?

Ücretli öğretmenlik gibi ahmakça bir sistemin içerisinden nasıl bir nesil doğar sizce?

Toplumumuzun temel yapı taşı olan çocuklarımızı yetiştiren insanların yaşadığı, yaşayacağı her sorun hepimizin geleceğini etkiliyor.

Siyasi amaçlarla donatılan devlet okullarında çalışan öğretmenlerin sendika seçme özgürlüğünden tutun da, ne giyeceklerine, nasıl oturup-kalkacaklarına, inanç özgürlüklerine kadar her şeyin gözetim altında olduğu ve baskı unsuru yapılmak üzere arşivlendiği bir mekanizma içerisinde hangi insan işini layıkıyla yerine getirebilir?

Büyük bir kısmının salt ticari amaçlarla kurulup “işletildiği” özel okullarda da hor görülerek, “atanamayanlar” sıfatıyla düşük ücret ve yoğun çalışma koşullarında sömürülerek, hem okul sahipleri hem idari kadro tarafından yoğun bir baskı altında çalışmak zorunda kalan öğretmenler, bunlar yetmezmiş gibi öğrenciler ve veliler tarafından da saygısız ve küçük davranışlara maruz kaldıklarında, o mesleklerin kutsal amaçlarını ne kadar süre daha koruyacaklar sizce?

Reklam ve pazarlama çalışmalarına milyon liralar ayıran özel okullar, öğretmenleri için bir günde dağıttıkları broşür maliyeti kadar bile bütçe ayırmıyor.

18 kişilik tek bir sınıftan yol ve yemek masrafları hariç ortalama 2 milyon lira gibi bir yıllık gelir elde eden okul işletmesi, o 18 öğrenciyi yetiştiren öğretmene bütün yıl boyunca yine ortalama olarak sadece 150 bin lira ödüyor. Bu ücret, öğretmenin sırtından kazanılan paranın yüzde 10’u bile değil!

Bu rakamları bilen-gören bir insandan nasıl bir özveri bekliyorsunuz?

Öğretmenleri planlı ve kasıtlı olarak o kadar zor durumlara düşürdü ki bu iktidar, sonucunda karma karışık bir nesil ile amaçlarına ulaştılar. 

Okullarımızı kendilerine kadro yetiştirdikleri umutsuzluk pınarına dönüştürdüler. 

20 yıllık karanlık bir çalışma ile!

Yeşerip filiz verecek taneleri bir değirmen taşında un ufak eden bir sistem.

Bizim başımıza gelen işte tam olarak bu oldu. 

Çocuklarımızı güzel umutlarla, heyecanla gönderdiğimiz okullar, onların bütün azmini, şevkini, neşesini çalan karanlık kuyulara dönüyor.

Bütün bu olan biten karşısında yapabileceğimiz tek şey ama aslında en büyük şey kendi alternatif alanlarımızı yaratmak olmalıdır. Bunları konuşabileceğimiz arka sıralar, kapı önleri, kaldırımlar, kafeler, sokak araları yaratmak olmalı. Eşimizle, dostumuzla, kendimizle konuşmalıyız!

Nerede olursak olalım, bunları konuşmak için fırsat kollamalıyız.

Ahmed Arif’in şu dizeleriyle başlayalım:

“Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı.
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah, ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.