DİRENİŞÇİ BİR TUTUM ÖRNEĞİ: METAL İŞÇİLERİ

0
1739

metal_iscilerinin_direnisi_renault_3_yoneticisini_bursa_ya_gonderdi_h49260_7073b

20 Ocak günü daha önceden ilan edildiği üzere Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu 4 ilde 2200 işçi greve çıkmıştı. Grev kararı EMİS ile yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde işçiler lehine yeterli bir iyileştirme çıkmaması sonucu alınmıştı. OHAL döneminde patron yanlısı politikalarına hız veren dinci faşist AKP iktidarı, metal işçilerinin grevini “milli güvenliğe tehdit oluşturduğu” gerekçesiyle 60 gün erteledi. Ancak, AKP’nin ve EMİS patronlarının hesabı metal işçilerinin kararlı ve direnişçi duruşuyla boşa çıktı. Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin grev yasaklarına karşı direnişi sürdürme ısrarı, sendikanın daha aktif bir tutum almasına yol açtı. Sendika grev yasağını tanımadığını ve direnişe devam edeceğini açıkladı.sürecin sonunda ise metal işçilerinin kararlı mücadelesi patronları işçiler lehine daha avantajlı bir sözleşmeye imza atmaya zorladı.

Bu süreci yorumlayabilmek için iki önemli noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Birincisi, metal işçileri aslında grev ertelemesi deneyimi olan bir işçi grubudur. Daha önce yine Birleşik Metal-İş Sendikası’nın 2015’teki bir grevi milli güvenlik gerekçesiyle ertelenmişti. Ayrıca, metal iş kolunda 2015 yılının Mayıs ayında ciddi bir grev dalgası olmuştu. Bu sürecin bugüne ışık tuttuğunu ve işçileri önemli derecede etkilediğini görmek faydalı olur. Bunun yanında ülkenin halihazırda içinde bulunduğu kapsamlı ekonomik krizin etkileri metal işçilerinin mücadelesine de somut biçimde yansımakta. Ülkede Erdoğan’ın dinci diktatörlük anayasası tartışılıyor. Herkes için bir gelecek kaygısı oluşmuş durumda. İşçi sınıfı bu atmosferde süreçten belki de en çok etkilenen kesim durumunda. OHAL döneminde işçi kıyımları ciddi derecede arttı. En son açıklanan askari ücret açlık sınırının altında kaldı. Bütün bunların yanında ülkede giderek artan ölümler, kapsamı genişleyen faşist uygulamalar ezilen kesimler üzerinde daha ciddi etkiler yaratıyor.

İlk olarak metal işçilerinin bu grev yasağına direnişinin altında yatan tarihsel nedenlere değinmek bugünü daha iyi anlamak için faydalı olur. Bilindiği üzere metal işçileri 2015 yılından beri ciddi bir mücadele süreci ortaya koydu. 2015 yılı ilk önce Birleşik Metal’de örgütlü işçilerin grevine tanıklık etti. Grev, Bakanlar Kurulu’nun patronlar lehine aldığı erteleme kararıyla engellendi. Sermaye yanlısı politikalarıyla tanınan AKP iktidarının grev erteleme kararı metal işçileri tarafından tepkiyle karşılanacaktı. 2015 Mayıs ayında İşçiler yıllardır devam eden Türk-Metal diktatörlüğüne önemli bir tokat attı. Mayıs 2015’te Türk Metal-İş Sendikası’nın MESS üyesi patronlarla işçi aleyhine sözleşmeler yapması üzerine, birçok fabrikada işçiler Türk Metal-İş’i protesto etmek ve kendi haklarını savunabilmek için direnişe geçtiler. Yaklaşık 30000 işçinin Türk-Metal’den istifasıyla sonuçlanan grev dalgası işçi sınıfının sendikal bürokrasiye ve patron yanlısı sendikacılığa karşı geliştirdiği önemli bir direniş olarak kayda geçmiş oldu. Yaşanan bu tarihi süreç daha sonraki dönemlere ilham kaynağı olacaktı. En son 20 Ocak günü yaşanan grev iptaline karşı işçilerin kararlı duruşunu metal işçilerinin yakın geçmişte kazandığı direniş deneyimini göz önünde bulundurarak yorumlamak çok daha isabetli olacaktır. Geçmişten gelen ve metal işçilerine her koşulda kendi söz ve karar mekanizmalarını kurmanın gerekliliğini gösteren bu grev ve direniş deneyimleri, en son yaşanan 18 Ocak ve 20 Ocak grev iptalleri sürecinde de kendini apaçık gösterdi. 18 Ocak günü Asil Çelik’teki grevin yasaklanmasını işçiler tepkiyle karşıladı. Birleşik Metal-İş’in sürece dair tutumu da eleştirildi. Hemen ardından 20 Ocak’taki grevin “milli güvenliğin tehdit edilmesi” gerekçesiyle yasaklanması üzerine, işçiler hakları için direnmeyi tercih ettiler. Birleşik Metal-İş’e düşen görev ise, tabanın direniş talebine uyum sağlayarak grev yasağını tanımadığını ve direnişe devamedeceğini deklare etmek oldu.

Geçtiğimiz yıllarda yaşananlar, OHAL’in yarattığı belirsizlik ve bunalım atmosferiyle birleşince metal işçisi açısından resim daha net görünmeye başlamış oldu. OHAL döneminde Erdoğan’ın/AKP iktidarının emek alanında patronlar lehine bir dizi adımları oldu. Bireysel emeklilik sigortası (BES) adı altında işçilerin maaşlarından zorunlu kesintiler yapılmaya başlandı. Aralık ayında açıklanan yeni askari ücret açlık sınırının bile üzerine çıkamadı. Türk Lirası’nın sürekli değer kaybetmesi en çok işçiyi vurmuş oldu. Bütün bunların da ötesinde kamuda ve özel sektörde birçok emekçi sudan sebeplerle işlerinden edildi. İşlerinden atılanların bir kısmı direnişe geçti. Ankara’da ihraç edilen öğretmenlerin günlerdir ortaya koyduğu direniş bu durumu örnekler nitelikte. Birçok defa polis tarafından gözaltına alınmalarına ve işkence görmelerine rağmen, Teslim olmak yerine direnmeyi tercih ettiler. Geliştirdikleri bu mücadele haksız yere işlerinden atılan diğer arkadaşları için önemli bir örnek oldu. Yine metal işçileri de atılan öğretmenlere benzer bir şekilde direnişi seçti. İptal edilen grevlerine sahip çıkarak fabrikalarda direnişi yükselttiler. Özellikle AKP’nin grev iptali ve gerekçe olarak “milli güvenlik” sorununu göstermesi işçilerde tepkiyle karşılandı. Fabrikaların bile yabancı şirketlere ait olduğu bir ortamda işçilerin kimin ve neyin güvenliği sorgulamasını yapmaları zor olamazdı. Ayrıca, özellikle AKP yanlısı işçiler için de tepki çeken bu grev yasağı temel hak ve özgürlükler için kararlı bir direnişi örgütlemek adına olumlu etki yapmış oldu. En son noktada işçiler kararlı tutumları sonucu EMİS patronlarına geri adım attırarak daha iyi bir sözleşmeye kavuştular.

Bu süreçte metal işçilerinin ve yetkili sendika olan Birleşik Metal-İş’in tavırları solda farklı şekilde değerlendirildi. Metal işçisinin profilinin daha çok ekonomik çıkarları adına direnen ve genel olarak da muhafazakar ve milliyetçi ögeler taşıdığını ifade eden bir kesim vardı. İşçilerin halen devrimci manada bir sınıf bilinci taşımadığı ve hatta genelinin devrimcilerle sosyalistlerle düşman tavırlara sahip olduğu doğrudur. Ancak, şu an Türkiye işçi sınıfının genel durumu ve solun sınıf hareketiyle bütünlüklü bir mücadele geliştirme düzeyini düşündüğümüzde süreci çok karamsar görmek doğru olmaz. Metal işçisi şu an için sendikal bürokrasinin her daim karşısında durmaya niyetli ve kendi hak ve özgürlükleri adına mücadele vermekten yana bir tavır içindedir. Bu çoğu iş kolunda göremediğimiz bir durumdur. Bu olumlu tarafının dışında, metal işçisinin ileride olası işten çıkarma ve sindirme yöntemlerine karşı direnişin çıtasını büyütme ve direnişi demokratik kesimlerin dayanışmasına izin verecek şekilde yürütme sorumluluğu da vardır. Bu da en başta metal işçisi içerisindeki ilerici, devrimci işçiler ve diğer işçilerin diyalogu yoluyla mümkün olabilir. Solun bu noktada metal işçisine sınıfsal bilinçten yoksun salt ekonomik çıkarlar içeren ve soldan uzak bir kitle muamelesi yapması hem süreci doğru tahlil edememekten, hem de metal işçisiyle diyalogu baştan koparmaktan başka bir şey değildir.

Sendika meselesine gelirsek durum yine metal işçisinin güncel durumuyla açıklanabilir. Solda son süreçte Birleşik Metal-İş’in tutumuna dair olumlu ve olumsuz görüşler ortaya çıktı. Birleşik Metal-İş’i övmek ya da yermek şu an için bu yazının temel konusu değildir. Ancak, tarihsel bir gerçekliğin hakkını teslim etmek gerekiyor. O da şudur ki, 12 Eylül darbesiyle birlikte sendikalar önemli bir erozyona uğratıldı. Bugün sendikalı işçi sayısı oransal olarak çok düşük bir seviyededir. Ayrıca, taşeron çalışma şeklinin yerleşmesi örgütlü mücadeleyi doğrudan etkilemiştir. Ek olarak yeni dönemde kayıt dışı çalışma yollarının da gelişeceği bir süreç yaşayabiliriz. Bu manada sendikaların birtakım yasal, ekonomik, siyasi sorunlarla yüz yüze olduğu bir gerçektir. Sendikal mücadele açısından bu kötü tabloda çözüm yine işçi sınıfının kendi öz iradesine dayanmaktadır. Son süreçte ve daha başka dönemlerde sendikaların aldıkları tavır, tabandaki yansımalarıyla ölçülmelidir. Mesela, bu seferki grev yasağına karşı sendikanın greve devam şeklindeki açıklamaları görüldüğü üzere tabanın önemli ısrarı ve yasağa karşı tepkisi sonucu alınmıştır. Elbette Birleşik Metal-İş’in bir sarı sendika olmayışı da bu tepkilere kayıtsız kalınmasını önlemiştir. Ancak, sendikanın tavrını belirleyen asıl etken işçilerin birlik ve mücadeleden yana tavrı olmuştur.

Sonuç olarak 20 Ocak grevinin AKP tarafından yasaklanmasına karşı işçilerin direnişe geçerek haklarına sahip çıkma yönündeki tavrı ilerisi adına umut vericidir. Metal işçisinin ortaya koyduğu mücadele ilerici bir mücadeledir. Dinci bir diktatörlük rejimini tartıştığımız ve her gün yeni baskı ve sindirme politikalarıyla yüz yüze kaldığımız bir ortamda kazanımla sonuçlanan bu grev pratiğine daha sıkı sarılmalı ve bu gibi örneklerin çoğalması için çabalamalıyız. Sol açısından önümüzdeki süreçte başta metal işçisi olmak üzere Türkiye işçi sınıfının güncel taleplerini daha yakından kavramak önemli bir eşik olacaktır. Bu süreçte geçmişten gelen eksiklerimizi kapatıp işçi sınıfıyla daha yakın ve sıcak temaslar kurabilmek çok önemlidir. Burjuvazi solun zayıf kaldığı dönemde elindeki en gerici politikaları ezilenler üzerinde uyguladı. Düzen her alanda gericiliği halkın tekrardan egemenlere baş kaldırmaması için kullandı. Buna rağmen metal işçisinin ortaya koyduğu direnişçi tutum dikkate alınmalı ve ileriki adımlarımız için dikkatle gözden geçirilmelidir.

Çağrı Gökçek

30 Ocak 2017

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.