Haftanın özeti

0
1173

Ülke bir süredir vahşi hayvanların kafesinden kaçıştığı bir sirk alanına dönmüş durumda. İntiharlar, cinayetler, vurgunlar, soygunlar, salgınlar, afetler… Biri bitmeden diğeri başlıyor. Acının, açlığın, hukuksuzluğun hatta ölümün sıradanlaştığı olağanüstü günler… Bundan 20 sene önce bugünlerde yaşananları birileri anlatsa “yok artık, o kadar da değil” diyeceğimiz günleri yaşamaya bu hafta da devam ediyoruz. Bununla beraber iktidarın, devleti ve toplumu değil, algıyı yönettiği, insanlar tarafından görünür hale geldikçe; savunma ve karşı koyma refleksleri de devreye girmeye başladı. Bu nedenle protestolara ve eylemlere bıçağın kemiğe dayanması ve yıkım politikalarına artık dur demek gerektiğinin bilince çıkarılması olarak da bakılmalı.

Yeni haftaya başladığımızda bu haftanın şaşırtan olaylarının çoğu çoktan gündemden düşmüş olacak ama biz en azından bazılarına not düşmeye çalışalım.

Ekolojik dengenin, Erdoğan’ın da büyük gayretleriyle, vahşi kapitalist sistem tarafından bozulmasının sonuçları olan afetlerin birisi bitmeden diğeri başlıyor. Bu haftanın “doğal afeti” şimdilik Isparta’da yarım metre kar yağışı oldu. Bilim dünyası uzayın derinliklerine gönderdiği uydularla evrenin başlangıcını araştırırken, bizim sirkte kar yağışı nedeniyle koskoca şehir Isparta, beş gün boyunca elektriksiz kaldı. “Bizden önce mumla yaşıyordunuz” diyenler şehre mum bile veremedi. İstanbul’da yaşanan afette iktidarın sorumsuzluk ve ihanetlerini İmamoğlu’nun İngiliz büyükelçisiyle yediği yemekle kamufle edenler; Isparta’da ise donarak ölen vatandaşı, çatısı çöken pazar yerlerini, çaresizlikten ne yapacağını bilemeyen binlerce kişiyi gözlerden kaçırarak, yağan karın bereketiyle halkı uyutmaya kalktı. Ancak 4’ncü gün zahmet buyurup Isparta’ya giden Enerji Bakanı Fatih Dönmez, çevre şehirlerden ekipman desteği talep ettiklerini söyleyerek halktan helallik istedi. Bu arada Antalya ve Burdur belediyelerinin yardım talebinin -CHP’li oldukları için olsa gerek- reddedildiğini de belirtelim ve Isparta’dan sonra, haftanın özetine, işçi haberleri ile devam edelim.

Motokurye eylemleri tüm yurda yayılarak devam ederken; birçok şehirde de farklı işkollarına bağlı sendikalı, sendikasız işçiler hak talebiyle eylemde. İktidar motokuryelerle ilgili bir düzenlemeyi on gün içinde çıkaracağını söyledi. Bilgi İletişim ve Teknoloji Kurumu, motokuryeleri taşeron sistemden kadroya geçirecek ve şirketlere yaptırım getirecek düzenlemeyi on gün içinde yapacaklarını açıkladı. Ancak hükümetin yaptığı yasal düzenlemeler genellikle çalışanların aleyhine olmaktadır. Bu nedenle çıkarılacak mevzuatın çalışanlara yarar sağlamayacağını söyleyebiliriz.

Gaziantep, İzmir, İstanbul, Mersin, Sivas, Mardin, Rize, Kocaeli gibi şehirler işçi eylemlerine sahne oluyor. Rize’de çay üreticileri ve mevsimlik ÇAYKUR işçileri, taban fiyat ve kadro talebiyle bu hafta eylemdeydi. Gebze’de tır şoförleri akaryakıt zamlarını protesto için 4 günlük kontak kapatma kararı aldı. Gaziantep’te tekstil işçileri (Elyaf işçileri, Rad çuval, Melike Tekstil, Ahmet Aslansoy Tekstil vb.), Adapak bardak işçileri elektriğe ve doğal gaza yapılan zamların geri alınması ve düşük ücret artışını protesto için iş bıraktı. Beşler Un işçileri düşük ücret artışı nedeniyle eylemdeler. İstanbul’da Migros işçileri yüzde 8 zam teklifine hayır dedikleri için eylemdeydi. İşveren işçilerin talebine işyerine polis çağırarak ve işten atarak yanıt verdi. Esenyurt depoda çalışan tüm işçilerin (250 işçi) iş akdini feshettiğini bildirdi. Eylem depo önünde devam ediyor. Lila Kağıt’ta sendikal örgütlenme nedeniyle İşten atılan işçiler fabrika önünde çadır kurarak direnişe başladı. Bursa’da Profilsan’da sendikalaştıkları için 9 işçinin işten atılması üzerine Türk Metal-Sen fabrika önünde eyleme başladı. Eskişehir Kıraç Metal’de işten atılmalara karşı çalışanlar iş bırakarak atılmaları engellerken, OEDAŞ işçileri de düşük ücret nedeniyle iş bıraktı. İşverenlerin tüm baskılarına ve iktidarın işçi düşmanı politikalarına rağmen işçi eylemleri dalga dalga yurdun dört bir yanına yayılıyor.

Bir yandan eylemler yayılırken diğer taraftan işten çıkarılma ve kazanım haberleri de gelmeye devam ediyor. Karınca Lojistik’te işçiler işverenin protokol sözü vermesi nedeniyle eylemlerini sonlandırdı. Hopa Liman işçileri de taleplerinin kabul edilmesi nedeniyle bu hafta işbaşı yaptı. İşçi eylemlerine baktığımızda son dönemlerde sadece ücret artışı değil, sendikalaşma taleplerinin de öne çıkarılması dikkat çekiyor. Ancak sınıf dayanışması ve sendikal örgütlenmenin zayıf olması, işçilerin direniş gücünü oldukça olumsuz etkilemekte.

Şimdiye kadar birçok yerde Atatürk büstlerine, anıtlarına saldırı yapılmasına, müfredattan Atatürk’le ilgili birçok konunun çıkarılmasına rağmen pek de ciddi tepkiler geliştirilmemişti. Ancak Kurtuluş Savaşı’nın en önemli sembollerinden sayılan Samsun’daki Onur Anıtı’na Kandil gecesi yapılan gerici cemaat bağlantılı planlanmış bir saldırı, laiklik ve Cumhuriyet savunucularının büyük tepkisiyle karşılaştı. Anıtta nöbet bu hafta da devam ediyor. İçişleri Bakanlığı’nın “suç dosyaları kabarık, sabaha kadar alkol almışlar” gibi gerçekleri gizlemeye yönelik söylemleri insanlara yutturulamadı. Aynı gece Edirne’de bulunan Adalet Anıtı’na yönelik saldırı için de saldırganın akli dengesinin yerinde olmadığı şeklinde benzer açıklama yapılması, cemaatlerin saldırganlığını gizlemeye yönelik çabalardır. Onur Anıtı’na yapılan saldırıya kuvvetli tepki gösterilmesinin nedeni sırf anıtı koruma refleksi değil; daha çok iktidarın dinci gerici uygulamalarına tepkinin dışa vurumu olarak algılanmalıdır. Önümüzdeki zamanlarda bu tür tepkiler artabilir.

Elektrik ve doğalgaza yapılan zamların faturalara yansıması, can yakmaya, dolayısıyla protestoların gittikçe yayılmasına, artık dizginlenemeyen tepkilerin artarak sokağa taşmasına yol açıyor. Eylemlerde yalnızca zamların geri alınması değil; elektrik üretim ve dağıtımının kamulaştırılması talep ediliyor. Erdoğan’ın, “Sokaklara döküleceklermiş, ya siz 15 Temmuz’u görmediniz mi? Cumhur İttifakı sizi gideceğiniz yere kadar süpürecektir” tehdidinin ardından CHP yönetimi; halkın yoğun talebine rağmen sokak yolunu kapatmıştı. Ancak çaresizlikten bunalan halk, başta zamlar olmak üzere sokağı daha etkin kullanmaya başlayınca halkın gerisine düşen CHP, Çarşamba günü tüm Türkiye’de elektrik zamlarına karşı basın açıklaması yaparak zamlar geri alınıncaya kadar mücadeleye devam edeceklerini söyledi. Aynı akşam Kemal Kılıçdaroğlu evinden vatandaşlara seslenerek kendisinin bireysel olarak zamlar geri alınıncaya kadar fatura ödemeyeceğini söyleyerek, halka da faturalarını ödememe çağrısında bulundu. Halil Falyalı cinayetini tartışmaya değer bulmayan yandaş medya, Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısını tartışmaya açarak duyurunun herkese ulaşmasına katkı sağlamış oldu. Daha önce Kent Emekçileri Dayanışması’nın da yapmış olduğu bu çağrının toplumda karşılık bulmasını umalım.

Zamlardan herkes eşit derecede nasibini almıyor tabii. Örneğin TBMM sınırları içinde bir yer edinebildiyseniz 28 bin lira maaş alıp pazardaki bir kilo ıspanak parasına kuzu pirzola yiyebiliyorsunuz. Bir diğer şanslı alan da camiler. Başta camiler olmak üzere ibadethane kabul edilen alanların elektrik giderleri devlet tarafından karşılanıyor. Alevilere karşı ayrıştırıcı tutumunu açık etmekten geri durmayan iktidar, cemevlerini ibadethane olarak kabul etmediği gibi faturaları da ticarethane statüsünde düzenleyerek 30 bin liraya varan faturalar oluşturmuş. Alevi Dernekleri Federasyonu faturaları ödemeyecekleri açıklaması yaptı. Düşman hukuku uygulaması olarak değerlendirilebilecek bu saçmalığa güya açıklık getiren iktidar -Erdoğan’ın talimatıyla- bu durumu düzelteceklerini; cemevleri, dernekler ve vakıfların en düşük tarifeden faturalarını ödeyeceklerini açıkladılar. Böylece cemevlerini bahane ederek yandaş tarikat ve cemaat oluşumlarının elektrik faturalarını da devre dışı bırakmış olacaklar.

AKP’nin Alevilere karşı tutumundan cesaret alarak mı yoksa provokasyon amaçlı mıdır bilinmez, Kocaeli’nde Yakup Tilki denen bir yobaz, Alevilere ağıza alınamayacak küfürler ederek kişisel hesabından yayın yaptı. Halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten tutuklanan Tilki’nin bırakılıp bırakılmayacağını önümüzdeki günler gösterecek.

CHP’li 11 Belediye Başkanı da Salı günü bir araya gelerek “zamlar nedeniyle maliyetlerinin arttığını hükümetten yardım gelmezse zam yapmak zorunda kalacaklarını” bir bildiriyle açıkladı. Halk Ekmek büfelerine elektrik vermeyen, büfe önlerine barikat kuran, ihtiyaç sahiplerine yapılan yardımlara soruşturma açan, bebeklere dağıtılan sütü bile yasadışı bulan hükümetten destek istemek oldukça ironik elbette. Hükümetin kendilerine çıkardığı zorlukları halka şikayet etmek yerine, partilerine baskı yaparak halkı iktidarın benzeri saldırılarından korumaya yönelik politikalar geliştirilmesi sağlanmalıdır.

Doların 13,5 TL seviyesine bağlandığı iddia edilirken, dolara bağlı ürünlerin hiçbirinin fiyatında düşme olmadığı gibi akaryakıt zamları otomatiğe bağlanmış şekilde artmaktadır. Her hafta olduğu gibi bu hafta da petrol ürünleri zamlardan nasibini aldı. Bu da önümüzdeki hafta birçok ürünün bu haftadan daha pahalı olacağı demektir. Pandemiye direnebilen esnafın elektrik ve doğal gaz zamları karşısında direnecek durumu çok zayıfladı. Birçok vatandaş yakıt paralarını karşılayamadığı için araçlarını trafikten çekmiş durumda. Faturaları işletmelerinin camlarına asan, sosyal medyadan paylaşan birçok esnaf elektrikli araçlarını çalıştıramaz durumda. Belki de dünyada tek olan bir uygulama ile bazı kafeler müşterilerinden ısınma ücreti almaya başladı. Bazı işletmeler müşterilerine zaman limiti koyarken, bazıları ise sipariş alt limiti koymaya başladı. Zamlar karşısında cıvıklıkta sınır tanımayanlardan biri olan yandaş gazeteci Turgay Güler, “Topluma kuru fasulye dağıtacağız. Herkes kendi gazını kendi üretecek” diyebildi. Numan Kurtulmuş ise, “Ağır bir fatura oldu, bunun farkındayız ama zorunlu, kaçınılmaz bir durumdu, faturaların yarısını devlet ödüyordu” gibi saçma sapan bir açıklamayla çetelerin halktan topladığı yetmezmiş gibi bir de kamudan aktarım yaptıklarını itiraf etmiş oldu.

Çaresizliği fırsata çeviren tipler de bitmiyor tabii. Sokak hayvanları için kilosu 1 liraya alınan tavuk artıklarını insanlar almaya başladığı için fiyatı yüzde 750 artarak 7.5 lira yapılması gibi ibretlik olaylara da bu hafta tanık olduk.

Zamlar karşısında AKP çevrelerinde pek görmeye alışık olmadığımız bir de onurlu çıkış geldi. AKP Muğla Milas yönetim kurulu üyesi Veli Ulaş “bu zamları vatandaşa anlatamam, oy isteyemem” diyerek partisinden istifa etti.

En çok sıkıntı yaşayan bir diğer emekçi grubu da sağlık çalışanlarıdır. “Oyalama değil, hakkımız olanı istiyoruz. Yaşama adanmış bir mesleğin mensupları olarak hakkımızı gasp eden bu bozuk düzene karşı alternatifsiz değiliz. Bize dayatılan bu çalışma koşulları, bu sefalet ücretlerin kader olmadığını biliyoruz… Taleplerimizin karşılanmaması durumunda daha uzun süreli g(ö)reve hazır bulunduğumuzu da buradan kamuoyuna bildirmek istiyoruz.” diyerek Salı günü bir günlük iş bırakma eylemi yaptılar. Van’da iş bırakma eylemine polis saldırdı. Saldırıda Van Hakkari Tabip Odası Başkanı Hüseyin Yaviç darp edilerek gözaltına alındı. İktidarın şimdiye kadarki uygulamalarından, diğer çalışanlar gibi sağlık çalışanlarına da pek sevecen bakmadıklarını biliyoruz. Bu da eylemlerin devam edeceği anlamına geliyor.

İktidarın pek sevmediği gruplardan birisi de öğretmenler. Öğretmenlerin 1739 sayılı kapsamlı bir meslek kanunu varken, güya meslek kanunu yok gerekçesiyle ucube bir meslek kanunu yasalaştı. Ta 2006 yılında getirilmek istenen hatta kariyer basamakları için sınavı bile yapılan bu kanun, öğretmenlerin yoğun tepkisi nedeni ile yasalaşmamıştı. 3600 ek gösterge şekeriyle yutturulan bu kanunla;
-Mesleğe alınma önceden MEB tarafından yapılırken artık oluşturulacak bir komisyona bırakıldı.
-Kaldırılmış olan güvenlik soruşturması yeniden getirildi.
-Aynı işi yapan öğretmenler farklı kariyer sınıflarına ayrılarak çalışma barışını bozacak ciddi sonuçların kapısı aralandı.
-Kariyer sınavlarına katılabilmek için eğitim zorunluluğu getirilerek yeni bir soygun alanı açıldı.
Bir sonraki basamak performans sistemini getirerek iş güvencesini kaldırmak olacaktır.

Kılıçdaroğlu, Anayasaya aykırı olmasına rağmen, Erdoğan’ın 3. kez aday olmasına karşı çıkmayacaklarını açıkladı. Tepkiler üzerine düzeltme yapmak zorunda kaldı. CHP’nin geçmiş uygulamaları ve Millet İttifakı adı altında etrafına sadece sağ partileri toplaması seçimler için büyük bir risktir.

Erdoğan’ın konfeksiyoncu Maliye Bakanı Nebati ise para bulmak için bu hafta Londra’da bankacı ve yatırımcıların üst düzey yöneticileriyle bir araya geldi. TL’nin değerini korumak için yastık altı altınları sisteme katmayı düşündüklerini açıklayan Nebati; ekonomi biliminin tüm kurallarını yara yara “Türk Ekonomi Modeli”ni anlatmaya çalışıyor. Nebati’nin “gözlerindeki ışıltı”nın Londra’da görülüp görülemediği ise en büyük merak konusudur.

Haftanın şimdilik (her ne kadar yandaş medya olayı görmemeyi tercih etse de) en çok ses getiren olayı ise Halil Falyalı’nın öldürülmesi oldu. Narkos dizisinin çok daha karmaşık versiyonu topraklarımızda yaşanıyor. Kendisi de iktidarın desteğiyle yıllarca yasadışı işler yapmış olan ülkücü mafya Sedat Peker’in intikam hırsı -iktidar aygıtının da bizzat içinde olduğu- sıradan insanların belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceği birçok kirli ilişkinin ortalığa dökülmesini sağladı. En özet haliyle Yalıkavak Marina-Mehmet Ağar-Süleyman Soylu ilişkisi, Paramount Otel-Sezgin Baran Korkmaz-Süleyman Soylu ilişkisi, Almanya Osmanlı Ocakları-Taner Ay-Mustafa Varank ilişkisi, Halil Falyalı-Erkam Yıldırım ilişkisi vb. Sedat Peker’in son paylaşımının Falyalı’nın elinde olan şantaj kasetlerinden birisi ve sanal bahiste 50 bin dolardan fazla para kaybedenlerin listesi olduğunu da hatırlatalım. Bu paylaşımdan sonra Peker’in twit bile atmasına izin verilmedi.
Halil Falyalı Kuzey Kıbrıs’ta, otelleri, kasinoları, petrol şirketi olan yardımsever iş insanı olarak tanınırmış. Aynı zamanda KKTC seçimlerinde Erdoğan’ın da şiddetle desteklediği Ulusal Birlik Partisi’nin üyesi ve sponsoru imiş. Sedat Peker’in Kıbrıs’la ilgili yayınladığı videosunda Erkam Yıldırım’ın Venezuela’dan getirdiği uyuşturucunun Kıbrıs ayağının Falyalı tarafından kontrol edildiği, bu işin içinde M. Ağar ve S. Soylu’nun da olduğu, Falyalı’nın elinde E. Yıldırım ile birçok siyasetçi ve ünlüye ait şantaj kasetleri olduğu, Kıbrıs’taki yasadışı bahis sektörünün Falyalı’nın elinde olduğu gibi birçok bilgiyi açıklamasıyla, sözde hayırsever işadamının KKTC’nin en büyük mafyası olduğu ortalığa dökülüverdi…

Falyalı cinayetinin dikkat çekici bir yanı da cenaze töreniydi. Tabut üzerine KKTC ve TC bayrağı serilmişti. KKTC’nin neredeyse tüm yönetim kadrosu cenazeye katılarak olayı resmi bir tören havasına dönüştürdü. Cinayet yandaş medyada yer almadığı gibi Türkiye’den herhangi bir yetkili de cenazeye katılmadı. Ancak, T.C. mevzuatına göre sadece devlet büyükleri, şehitler ve topluma üstün hizmetleri bulunan kişilerin tabutuna Türk bayrağı örtülür. Falyalı, kimlere hizmet etmiş “Türk büyüğü”dür, sormak gerekir.

Falyalı’nın öldürülme nedenine yönelik senaryolar muhtelif. Deşifre olması nedeniyle, şantaj kasetlerinin yok edilmesi için, bağlantılarının silinmesi ve bağlantılı kişilere ulaşılmasının engellenmesi gibi seçenekler senaryolar içinde en çok dillendirilenler arasında. 1990’ların Ömer Lütfi Topal cinayeti ve Susurluk “kazası”yla benzerlik kuranlar da var, doksanların gelişerek bugüne gelmiş versiyonu diyenler de.

Burada mafyanın magazinciliğini yapacak değiliz. Ancak son dönemde ortalığa saçılan bilgiler, yaşanan gelişmeler ve işlenen cinayetler ile iktidar koltuğundakilerin bunlarla ilişkileri bir arada ele alındığında devletin mafyalaştığını, artık kanun devleti bile olmaktan çıktığını, yürürlükteki esas kanunun kanunsuzluk olduğunu görmek zorundayız. Bunca pislik ortaya dökülmesine rağmen Susurluk kazasında ortaya saçılan kirli ilişkilere gösterilen tepkinin kırıntısı bile bugün yoktur. Toplum nezdinde kanunsuzluğun sıradanlaşması, daha da ötesi iktidara gelince bu hukuksuzluk düzenine son vereceğini iddia eden sözde muhalefetin de bu olaylara tepkisiz kalması trajiktir.

Günlük elektrik ve doğalgaz kesintileri ve üretim sektöründe yaşanan sorunlar, ödenemez hale gelen faturalar, yatırım yapılmamasından kaynaklı, ödenemez hale gelen iç-dış borçlar, ekmek bile alamayacak hale getiren devasa zamlar, artık gizlenemeyen mafya-siyaset ilişkileri üzerinden iktidar eliyle nasıl bir tehdit, şantaj ve soygun düzeni kurulduğunun toplumca sorgulanması gerekiyor. Protestoların, sadece zamlara değil esas olarak soygun düzeninin kendisine yönelmesinin şart olduğunu görmek ve topluma göstermek gerekiyor. Özelleştirme adı altında devlet altyapısının çetelere peşkeş çekildiği, bu altyapı üzerinden tüketiciye ulaşan hizmetlerin bedelleri, vergiler vs. tüm masraflarının kullanıcılardan tahsil edildiği, 5 kuruş masraf yapmaksızın halktan toplanan milyarlarca liranın bu soygunculara aktığı görülmeden, halkın parasıyla yapılan yolların, köprülerin, havaalanlarının, hastanelerin lütuf gibi sunulmasına dur demeden, yani soygunun kendisine karşı çıkmadan sırf zamlara yönelik tepkiler sadece soygunun adını değiştirecektir ama soygunun hızını kesmeyecektir. Gene de zamlara karşı eylemler halkın sahneye çıkmasına olanak sağlamaktadır.

İşgal kuvveti gibi ülkeyi talan etme stratejisiyle yönetenlerin kurdukları düzenin yeni yeni sorgulanmaya başlaması çok geç kalınmış olmakla beraber hiç sorgulamamaktan iyidir ve umut vericidir. İşçi eylemleri umut kaynağıdır; desteklenmesi gerekiyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.