Ekin Asya Yazdı: HAZİRAN’DA ÖLMEK ZOR

0
1983

Ekin ASYA

“Maraş’ın Afşin ilçesi ortaokulunda 1950 sonuna kadar öğretmenlik yaptım. Halk sevdi beni. Ozanlar, dizinler söylediler benim için. Tutuklamalar başlayınca Göksun ilçesine sürdüler beni. Kasaba ayaklandı. Karları yara, yara at sırtında, Göksun’a gittim. Üç hafta sonra, bir gece yarısı basıldı evim. Tutuklandım. Hapishaneye konuldum. 141-142. maddelerden yargılandım. ‘’Mahkûm’’ edildim. Vatandaşlık hakkımı aldılar elimden. Dizinlerim, oyunlarım, notlarım, kitaplarım gitti!.. Meclis kararıyla Nevşehir Hapishanesi’ne götürüldüm. Bir Ermeni kilisesiydi bu. Taştı. Soğuktu. Dağ başındaydı. Barışseverler Derneği üyelerinden bazılarını ve Aziz Nesin’i getirdiler oraya. Tanıştık. Gece gündüz Maraş dağlarında kelepçeli yürütülmeler, gazyağlı paçavrayla yakma girişimleri, kaçıyor diye vurdurtma oyunları…

Hangisini niçin anlatayım?

O zaman yirmi üçtü yaşım. Kimsesizdim. Avukatım bile yoktu. Anamı bile göstermediler bana. Bir gecede ağardı saçlarım. Neyini anlatayım? Her türlü namussuzluğu gördük. Neyini anlatayım? Bir başka yıldıza atılmış gibi yalnızdım. Neyini anlatayım? Yıllarca işsizlik ve vatansızlık yaşadım. Neyini anlatayım? Karayollarına ‘amele’ yazıldım, üç gün sonra kovdular. Neyini anlatayım? Yirmi yedi ay er olarak, çanta sırtta, askerlik yaptım. Neyini anlatayım? Hapishaneden çıkarıp kışlaya gönderdiler. Neyini anlatayım? ‘’Okuması, yazması, görüşmesi, konuşması yasaktır’’ dediler. Neyini anlatayım? ” (H.Hüseyin Yaşam Öyküsü Türkiye yazıları, Sayı : 14)

Hasan Hüseyin sanatını yaparken halktan hiç bir zaman kopmamış Toplumcu Gerçekçi Akımın değerli bir şairidir. Yaşamı boyunca muhalif çizgisinden ötürü zorluklar çekmiş, çeşitli bedeller ödemiştir. 1979 yılında kaleme aldığı “Haziranda Ölmek Zor” adlı şiiri, -kendi gibi TMY’nın 141 ve 142 maddelerinden yargılanmış diğer şair arkadaşları- Orhan Kemal, Nazım Hikmet ve 20-21 Mayıs olaylarından dolayı idam edilen askerlere ithafendir. Olayların ve ölümlerin üzerinden geçen uzun yıllardan sonra, yazmasının nedenini, Hasan Hüseyin şu şekilde aktarıyor: “1963’lerde yaşananları ben, ancak böyle dökebildim 1976’larda şiire. On üç yılda özümsemişim o olayları; on üç yıl sonra damıtabilmişim”. Hasan Hüseyin, Orhan Kemal’in güzel anısına diye başladığı şiirinde, 1963 20-21 Mayıs olaylarında yer alan Albay Talat Aydemir ve Süvari Binbaşı Fethi Gürcan’a da dizelerinde şu şekilde yer verir:

“asacaklar aydemir’i
asacaklar Gürcan’ı
belki başkalarını
pis bir olta değmiş gibi sızlıyor
genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi”

Bu olayların ardından, 13 Haziran 1963’te başlayan yargılamalarda, 1459 Harbiyeli yargılanır. Yargılanma sonucunda, şiirde bahsi geçen askerler Aydemir ve Gürcan, 1964 Haziranında bir hafta arayla idam edilmişlerdir.

Aynı isimli şiirine konu olmuş ve “Usta” dediği Nazım Hikmet de, Hasan Hüseyin’in “ ne anlar acılardan / güzel haziran” dediği ayda 3 Haziran 1963’te hayata gözlerini yumdu. Şiirde ismi geçen Nazım Hikmet ve Orhan Kemal’i (asıl ismi Mehmet Raşit olup, bu ismi 1943’te mahlas olarak alacak daha sonra hep öyle anılacaktır) kuşkusuz yan yana getiren tek şey ölümlerinin aynı ayda olması değildi. Asıl sebep, iki edebiyat ustasının da topluma her zaman ışık tutmaya çalışması ve kavgadan hiç kopmayışlarıydı.

Raşit Kemali (Orhan Kemal), eski bakanlardan olan babası Abdülkadir Kemali Bey’in sürgün gittiği Suriye’de daha çocuk yaşta ortaokul öğrenimini yarıda bırakıp iş hayatına atılır. Orada bulaşıkçılık ve matbaacılık yapar. Bulaşıkçılığından bahsederken, “Ortalık yeni yeni ağarmaya başlarken, Niyazi’yle birlikte evden çıkardık. O saatte Beyrut’un yeşil tramvayları bile seyrek işlerdi. Yalnız işçiler, o, dünyanın her tarafında, herkesten az uyuyan, kadınlı erkekli çoluklu çocuklu kalabalık, onlar kümeler halinde ve yollarda olurlardı. Aralarına katılırdık… Tıpkı onlar gibi, ceketlerimiz omuzlarımızda, onların bastıkları parkelere basmak gururu içinde, iş-güç sahibi insanlardık.” diye yazan Kemal; matbaacılığından bahsederken ise, “Vazifem, kâğıt kesme makinesinde kol çevirmekti. Vişneçürüğü fesini daima sol kaşına doğru yıkan ustamsa, zayıf, uzun boylu, dehşetli şakacıydı. Herkese takılır, sık sık kahkahalar atardı. (…) Herkesten evvel işbaşı yapıyor, makinenin bir kenarına ilişiyor, evden getirdiğim esmer somunumu birkaç zeytinle yiyordum. Çok geçmeden öteki işçilerle mürettipler de geliyorlardı ve derhal iş başlıyordu.” satırlarını kaleme almıştı. Bir yıl kadar kısa bir süre sonra tekrar döndüğü ülkesinde de çalışmaya, fabrika işçiliği, kâtiplik gibi işlerle devam eder. Raşit Kemali hiçbir zaman masa başı yazarı diye tabir edilen yazarlardan olmamıştır. Halkın, emekçinin yanında olması, kendisinin de emekçi olmasından gelir. Hayatı boyunca yoksulluk çekmiş olan Raşit Kemali, dördüncü çocuğu Işık dünyaya geldiğinde şu satırları günlüğüne yazar: “1957 Türkiye’sinin pahalılığıyla alay eder gibi dördüncü çocuk babası olarak yeni güne giriyorum. Hayırlısı…”

1938’de Maksim Gorki, Nazım Hikmet gibi yazarları okuması da suçuna kanıt olarak gösterilen Raşit Kemali, N. Hikmet ve H. Hüseyin gibi T.M.Y’nın 141 ve 142. maddelerinden yargılanır. “Yabancı rejimler lehine propaganda yapmak ve isyana muharrik” suçlarından beş yıla mahkum olur. Hapishaneden, “Eşe dosta selam / inandığım doğruların adamı oldum / böyle yaşadım, karınca kararınca / bu doğruların savaşını daha çok sanatımla yapmaya çalıştım / Kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş geçmemiştir.” diye yazar. Raşit Kemali’nin ölümünün ardından yakın arkadaşı Kemal Tahir, “Elde kalem, boğuşurken öldü” demiştir. 1966’da tekrar komünizm propagandasından tutuklanacak olan yazarın büyük talihi, -Nazım’ın daha sonraları şiirinde ‘Bursa Kalesi’ diye geçirdiği-Bursa Hapishanesi’nde Nazım’la birlikte 3.5 yıl kalmış olmasıdır. 1940 yılında Çankırı Hapishanesi’nde Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı gibi isimlerle kalan Nazım, sağlık sorunları nedeniyle Bursa’ya nakil edilir. Nazım Hikmet’in geleceğini duyan Raşit Kemali bu olayı oldukça heyecan ve sevinçle karşılar. Aralık 1940’ta Nazım’la ilk karşılaştığı anı daha sonra “Nazım Hikmet’le 3,5 Yıl” adlı kitabında şu şekilde anlatır: “Müdürün oda kapısında çevik bir gıcırtı, kapı açıldı. Nefesimi kesmiş, gözlerimi kısmışım..(..) Bir an yüz yüze geliyoruz, sonra göz göze..Mavi mavi gülüyordu. Bu gülüş muhakkak ki bir çocuğu hatırlatıyor.. Temiz, taze, sıhhatli ve dost! Bir lahza şaşkın, bekledi. Galiba ne yapması lazım geldiğini ölçtü, yahut tanış bir yüz arandı..Sonra gözüne Necati ilişti herhalde, ona doğru yürümeye hazırlanırken, Necati ona koştu ve beni tanıttı. El sıkıştık. Ayaklarının topuklarını, hazır oldaki bir er gibi birleştirerek, kendisini teşrifata zorladığı aşikâr bir tarzda ciddileşmeye çalışarak: – Ben Nazım Hikmet! dedi.”

Nazım Hikmet, Raşit Kemali’yle 3,5 yıl boyunca her alanda ilgilenir. Nazım, Raşit Kemali’nin her okuduğu şiirine ‘’berbat’’ deyip, onu düz yazı, hikâye yazması konusunda ikna eder. Fransız klasiklerini orijinal dilinde okuması için ona öneride bulunur ve Fransızca öğrenmesine de katkı sunar. Rusça derslerine de başlamayı düşünürlerken Raşit Kemali’nin tutukluluk süresi biter ve hapishaneden çıkar. Nazım’ın, Kemal Tahir’e Hapishaneden Mektuplar (1968) eserinde geçen satırları şu şekildedir: “Raşit çıkıyor. Elbette seviniyorum, hem de çok. Fakat içime ayrılığın hüznü düştü. Ondan bir insan, bir arkadaş, bir meslektaş olarak hiçbir şikâyetim olmadı. Ona ne kadar alıştığımı ve ne kadar onu sevdiğimi şimdi daha kuvvetle anlıyorum.” Raşit Kemali’nin ise Nazım’ı ağlatan dizeleri şu şekilde olmuştur:

“Sen
Promete’nin çığlıklarını kaba kıyım gibi tütün piposuna dolduran adam,
sen benim mavi gözlü arkadaşım
kabil değil unutamam seni.
26 Eylül 1943
seni yapayalnız bırakıp hapishanede
bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken
koşacağım memlekete ”

Orhan Kemal çıktıktan sonra Nazım Hikmet 6 yıl daha hapishanede kalır. Nazım, 1925 (ilk yargılanması) ve 1938 (son yargılanması) yılları arasında 11 defa yargılanır. Suçları arasında esas olarak “Komünistliğe tahrik”, “Kanunun cürüm ettiği fiili övmek”, “Gizli örgüt ve yayın çalışması yapmak”, gibi sebepler vardır. Çeşitli tarihlerde çıkan af yasalarıyla 16 yıla yakın cezası infaz edilse de 13 yılını aralıksız olarak yatmıştır. 1950’de Sovyetlere giden Nazım, 1951’de Bakanlar Kurulunca, Türk Vatandaşlığından çıkartılmıştı…
Otobiyografi adlı şiirinde şöyle diyordu,

“…
hapishanelerde de yattım büyük otellerde de açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de… ”

Çok sevdiği ülkesini terk etmek zorunda kalan Nazım, büyük umutlarla gittiği Sovyet Rusya’sında ise hayal kırıklığı yaşamıştır. Bir yandan Türkiye basınında hakkında vatan hainliğine devam ettiği ve ülkesini kötülediği yazarken, öte yandan Rus Yazarlar Birliği şerefine verdiği yemekte yaptığı Stalin eleştirisi yüzünden Mustafa Kemal’in ajanı, Troçkist gibi söylemlere de maruz kalması, belki de bu denli büyük bir hayal kırıklığı yaşamasına neden olmuştu (Can Dündar-Nazım Hikmet Belgeseli).Tutarlı bir komünist için, tüm iyi yanlarına rağmen Reel Sosyalizm gerçekliği ile yüz yüze gelmek, Reel Sosyalizmin bu bürokratik tahribini doğrudan hissedebilmek, kolay olmasa gerekti.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.