Hamza Yalçın Röportajı

1
1976

Odak eski yayın yönetmenleri Hamza Yalçın ile Kemal Tufan’ın aldıkları cazalar Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onaylandı. Konu ile ilgili Hamza Yalçın ile görüştük.

İnisiyatifli Olursak Başarırız

ODAK: Silahlı örgütü sevk ve idare etmek iddiasıyla cezalandırılmanız hakkında ne diyorsunuz?

YALÇIN: Söz konusu cezayı politik bir karar olarak görüyorum. Dergi bürosuna yeni sayıya yazımı tamamlamak için geldiğimde içeriye karargah kurmuş ve dışarıyı tutmuş olan polislerin saldırısı sonucu gözaltına alınmıştım. Beni göz altına alan polisler sadece ismimi biliyor olmalıydılar ki kimliğimi gördüklerinde; “Sen Hamza Yalçın mısın; Direniş Hareketi’ne operasyon yapıyoruz, sen nasıl dergiye gelirsin?” gibi şeyler sormuşlardı. “Seni isteyeceklerini sanmıyoruz”, diyerek Vatan Caddesi’ne telefon açtılar. Telefondan; getirilmem talimatı gelmiş olmalı ki götürüldüm.
Vatan Caddesi’ndeki Sorgu Timinde suratlar asıktı. “Seni operasyonun dışında tutacaktık, niye dergiye geldin?” diye sordular. Yargısız infazlar dönemi idi. Sanıyorum kafalarında farklı bir plan vardı ve rahatsız olmuşlardı.
İçlerinden biri; “Ne yapacağız şimdi” diye bir de soru sorunca “Özür dileyin ve derhal serbest bırakın” dedim. Adamların niyeti zaten işkence yapmaktı. Sözlerim işkencenin başlamasıyla sonuçlanacak kısa bir tartışmaya yol açtı. Dövdüler, ters askıya aldılar, hayalarımı sıktılar vb. Şube’den sonra girdiğim muayenede işkence sonucu yanlış hatırlamıyorsam 15 gün iş göremez raporu almıştım. Kendim ve başkaları aleyhine ifade vermemi istediler. İşkence ve kötü muameleyi protesto ettim ve onlara ifade vermedim. İfade vermemiş olmamı da suçlama belgelerinde “örgüt üyesi olmak” iddialarına kanıt diye ileri sürmüşlerdi. Dergi için yazdığım yazı taslağını yasa dışı örgütsel belge olarak mahkemeye sunmuşlardı.
İlk duruşmada serbest bırakılmıştım.
İşte o davadan bana ceza vermişlerdi. Yargıtay da cezayı onaylamış. İşkence görmüş olduğum; doktor raporu ile sabit olduğu halde bu konudaki şikayetim sonuçsuz kalmıştı. Bana işkence yapan polislerin yüzünü görmüştüm ancak şikayetim sonrası teşhis için götürüldüğüm Vatan Caddesi’nde gösterilen resimler listesinde onlar yoktu. İşlerimizle çok meşguldüm. İşkencenin üzerine gidemedim.
1996 Mart’ı idi yakalandığımda. O dönem solda özel olarak saptadıkları insanları belli bir program dahilinde tasfiye etme planları olduğu anlaşılıyordu. 12 Eylül Darbesi öncesi ve askeri darbe yıllarındaki suçlamaları konu edinen Yargılandığım Üçüncü Yol davasından iki kez üst üste beraat etmiştim. Ancak karar Genel Kurul’a gitmişti. O beraat kararı 28 Şubat döneminde yani 1997 yılında bozuldu ve o davadan ömür boyu hapisle cezalandırıldım. 28 Şubat Darbesi sorumluları bugün galiba Ergenekonculukla suçlanıyorlar.
Beraat eden sanıkların polis sorgusunda işkence zoruyla alınan ve “şu şu eylemleri Hamza Yalçın ile birlikte yaptık” şeklindeki ifadelerine dayanarak bana ceza verilmişti. Ben hem polis sorgusu sırasında hem de diğer ifadelerimde suçlamaları reddetmiştim. Bir suç aleti ya da maddi delil de yoktu. Dosyayı o dönem AİHM’ne götüremediğim için hala kahırlanıp duruyorum. Şimdi benzeri duygular içindeyim. Bu davada da zorla alınan ifadelere dayanarak ceza verdiklerini gördüm. Aleyhimde somut bir ifade dahi yok.

ODAK: İlkin Ergenekoncu denen askerlerin insiyatifli olduğu dönemde mi ceza almıştınız?

YALÇIN: Evet. Sanıyorum ordu kökenli olmam ve özellikle de mücadeleye devam etmiş olmam dolayısıyla yetkililer bana öfkeliydiler. Bir dergi; bugünlerde hasta yatağında yatan Kenan Evren’in de bir ara ismimi vererek aleyhimde konuştuğunu yazmıştı. Cezalandırılmış olmamı o yaklaşıma bağlıyorum.

ODAK: Şimdilerde darbelerin rövanşı alınıyor deniyor.

YALÇIN: Dincilerle tepeden inmeci laiklerin mücadelesi açısından bakarsak öyle bir süreç var. Dinciler tepeden inmeci laiklere Ergenekoncu adını taktı ve şimdi onlara günde üç öğün sopa çekiyorlar. Çuvalcı ABD bu kavgada dincilerin yanında.
Ancak demokratikleşme iddiasına kanıt bulmak zor oluyor. Gördüğüm; AKPci ve Fethullahçı dinciler devlet içindeki 28 Şubatçı geleneği kendi inisiyatifleri altına almaya çalışıyorlar. İki taraf da birbirine karşı mücadelede solu kendi saflarında eritmek istedi. Hem ezdiler hem de öğütmeye çalıştılar.
Aldığım cezanın önceden planlanmış olduğu görüşündeyim. İnfazımı da yakan özellik taşıyor. Dincisi de Ergenekoncusu da sola karşı aynı politikayı izliyor. Bizi ezmeye ve öğütmeye çalışıyorlar. Sola karşı önceden planlanmış ezme ve öğütme politikası AKP iktidarı ile de devam ediyor.

ODAK: Eski bir asker olarak Ergenekon davaları hakkında ne diyorsunuz?

YALÇIN: Ergenekon ABD tarafından kurdurulan kontr-gerilla örgütlenmesi. Şimdi o örgütlenme AKP’ye ve Fethullah Gülen’e çalışıyor. Örgütün geçmişteki sorumlularının bir kısmı ABD’nin planlarıyla ters düştükleri için şimdi alaşağı edildiler. Bu davaları ABD inisiyatifinin ürünü bir devlet darbesi görüyorum. AKP’nin ve Fethullahçı hareketin önünü açmak için yapıldı. Zannediyorum asıl korktukları, Cumhuriyet mitingleri idi. O mitingler devam etseydi Hükümet yıkılabilirdi. Sonuçta demokratik bir düzen gelmezdi ama Hükümet yıkılabilirdi. Öyle görünüyor ki Şener Eruygun vb mitinglere devam etmeye cesaret edemediler. Ordu içindeki bağlantıları tarafından devam etmemeleri yönünde kandırılmış da olabilirler. Sonuçta ellerine geçirdikleri inisiyatifi kullanamayıp kaptırdılar ve ezildiler.
Ergenekoncu denen Ulusalcıların eğilimi milliyetçi bir kitle hareketine dayanan diktaya çıkıyordu. Ancak iki anti-demokratik gücün birbirini yıpratmaları ve dengelemeleri sol için daha iyi olabilirdi.
Şimdi ABD’nin generallerle Fethullah Gülen Hareketi arasında bütünleşmeye yönelik bir kalıcı uzlaşma yaratmaya çalıştığını sanıyorum. Gülen Hareketi sanki Batılı çıkarlar esas alınarak ve hatta onların yönetiminde oluşturulmuş gibi. 12 Eylül ile 28 Şubat iktidarları Gülen Hareketi’nin önünü açtı. Gülen Hareketi’nin polis teşkilatında güçlü olduğu biliniyor. Kuvvetli istihbaratları var. Mahkemeleri de kontrol altına alıyorlar. Eğitim sistemine damga vuracak hale geliyorlar. Yurt dışındaki okullarında Türk milliyetçiliğini ve İslamı; ABD emperyalizminin yedeğine verecek bir anlayışla ele alıyorlar. ABD’nin İran’a, Rusya’ya ve Çin’e karşı mücadelesi için hazırlanmışlar sanki.
Gülenciler gözetim toplumu haline gelen ülkemizde herkesi gölge gibi izliyorlar. Karşılarına aldıkları insanların özel hayatlarını karıştırıp şantaj malzemesi toplamaları dikkati çekiyor. AKP’nin kapatılması davasında muhalif yargıçlar terörize edildiler. Gazeteler 2003 yılından bu yana orduda yükselme olasılığı güçlü insanlar oldukları söylenen 11 general ve amiralin birden istifa ettiğini yazdı. Bu insanların çoğunun dinci anlayışa uygun olmadıkları için şantaj yoluyla istifa ettirilmiş olması mümkündür. Ordu ile Cemaat uzlaşmasının yolu bu şekilde açılıyor galiba.

ODAK: Bir numaralı sanığı olarak hüküm giydiğiniz Üçüncü Yol davasından Mehmet Kanbur’un son mektubu bulundu. O mektubu nasıl karşıladınız?

YALÇIN: Arkadaşların ölüme giderken hayata ve mücadeleye bağlılıkları hayranlık uyandırıcı bir şey. Ölüme çok moralli gidiyoruz, bizi anlamaya çalışın, diyorlar. Aileler üzerinden arkadaşlarına ve halka çok güçlü mesaj vermişler. Verdikleri müthiş mesajı devrimci gençliğin, aydınların ve halkın yorumlaması için aracı olmalıyız.
Türkiye solunun o devrimci samimiyet ve mücadele azmi ile toparlanmasını, kendisini düzeltmesini, eksikliklerini tamamlamasını ve burjuva kamplardan hiç birine alet olmadan kendi yolunu yaratmasını mümkün görüyorum. Başarının çok uzağında olmadığımızı zannediyorum. Dünyada egemenlerin hesaplarının tutmasını zorlaştıracak çok hızlı değişmeler yaşanıyor. İnisiyatifli olursak başarırız. Mücadelemiz boşa gitmeyecek.

1 Yorum

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.