İsveç’in NATO süreci bizi de etkiledi

0
1231

Hamza Yalçın

İsveç devletinin 200 yıllık bağlantısızlık politikası Türkiye egemenlerinin laiklik politikasından çok daha kof çıktı. NATO’cular iktidardaki Sosyal Demokrat Parti’yi (S) Türkiye’de laikliğin bekçisi bilinen TSK’dan çok daha kolay teslim aldılar.

Ukrayna’da savaş başladığında İsveç’in Moderaterna (M) isimli ana muhalefet partisi NATO’ya katılmayı politik gündemin baş sorunu haline getirmeye çalışıyordu. Sosyal Demokrat azınlık hükümeti Başbakanı Magdalena Andersson ve Savunma Bakanı Peter Hultqvist ise İsveç’in bağlantısızlık politikasında ısrarlı olduklarını ileri sürmekteydiler. Partinin 2021 yılı Kasım ayındaki konferansı bu doğrultuda karar almıştı. NATO’cular özellikle medya yoluyla öyle şiddetli bir dezenformasyon yaydılar ki halk hem korkutuldu hem de Ukrayna’yla dayanışma adına duygusal bakımdan yoğun etkilendi. Kamuoyu yoklamalarında NATO’ya girilmesini isteyenlerin oranının arttığı ifade edildi. Aynı anda İsveç parlamentosundaki, devletteki ve toplumdaki NATO yanlıları seslerini yükselttiler. Benzer bir sürecin yaşandığı Finlandiya’da yöneticilerin NATO’ya daha hızlıca ikna edilmesi, İsveç hükümetinin 200 yıllık politikayı savunma iradesini kırdı. Finlandiya İsveç’in savunma konusunda en yakın ortağı idi. İsveç yöneticilerini ikna etmek maksadıyla NATO’cuların ayrıca şantajlar ve tehditler yapıp yapmadıklarını bilmiyoruz. Gerek İsveç Başbakanı gerekse Dış İşleri Bakanı hızla ağız değiştirdiler. Sosyal Demokrat Parti kendi içerisinde tartışma adına göstermelik toplantıların sonuçlarını bile açıklamaktan kaçınarak şaşırtıcı bir aceleyle NATO’ya katılma kararı aldı.

Fethullahçıların genelde İsveç’te ayrıcalıklı muamele gördükleri bilinmektedir. Ancak İsveç hükümetinin NATO üyeliği konusunda teamülleri fazlaca aşan tutumu Fethullahçı bir gazeteciyi bile tereddüde düşürmüştü. Abdullah Bozkurt isimli Fethullahçı bu süreçte politikacılara güvenilmeyeceğini ifade ediyordu.

Gerek basındaki olağanüstü dezenformasyon gerekse NATO’cuların baskılarına hükümetin şaşırtıcı şekilde teslim olması İsveç yöneticilerine karşı kuşkularımı artırdı. Savaş ve NATO karşıtı gösteriler ve itirazlar ise umut yarattı. İsveç halkına güvenim arttı. Laikliği savunmak Türkiye’de nasıl halka kaldıysa bağlantısızlığı savunmak ve savaş örgütü NATO karşı çıkmak da İsveç demokratik güçlerine kaldı.

Finlandiya ve İsveç egemenlerinin kararı AKP’ye fırsat yarattı. Durumu değerlendiren Erdoğan, İsveç hükümetine eleştirilerini ve taleplerini iletti. Talepler arasında İsveç’teki bazı muhaliflerin AKP iktidarına teslim edilmesi basında birden ön plana çıktı.

Yaşadıklarımı özetlememin yararlı olacağını düşünüyorum

Erdoğan’ın İsveç’ten istekleri medyada tartışılırken gazeteci Kurdo Baksi telefon etti ve basının görüşmek istediğini söyledi. İsveç ana akım medyanın konu hakkında kimlerle görüşeceğini galiba Kurdo belirledi. Kurdo, Dagens Nyheter (DN) isimli gazeteye yaptığı açıklamada (16 Mayıs 2022) “Hamza Yalçın’ın listede olduğunu sanmıyorum”, demişti. Ancak telefon konuşmamızda bunu hatırlattığımda, “Galiba varsın” diye yanıt verdi.

İsveç radyosu P1, Kanal 4 televizyonu benimle görüştüler. Söylediklerim, NATO’yu ve İsveç hükümetini eleştiren ifadelerime yer vermemeye özen gösterilerek, yayınlandı. Yaşadığım eyaletin çok okunan gazetesi Kurdo’dan önce aramıştı. Söylediklerimi sansür etmeden haber yapan sadece o gazeteydi. Orada Fethullahçılar hakkında da sorulunca onların AKP’nin eski ortağı sağcılar olduğunu, bir ortaklığımızın olamayacağını belirttim. İsveç’te sürdürülen dezenformasyon kampanyasını eleştirdim, Rusya’nın İsveç’e tehdit oluşturmadığını belirttim, İsveç’in NATO’ya girmesine karşı olduğumu, İsveç’in bu gerginlikte ortalığı yumuşatmasının daha yararlı olacağını ve NATO konusunda en azından halk oylaması yapılması gerektiğini söyledim. “Erdoğan kendi iktidarı için itiraz ediyor ama itirazını sürdürse İsveç için iyi olur” dedim. Gazetecinin haberinde Odak Dergisi’nde İsveç’teki Amerikancı dezenformasyonu eleştirdiğim yazılara da bakmış olduğu görülüyordu.

Sonra da İsveç radyosu yerel kanalı P4 Halland görüştü. Canlı yayında bana ayrılan sürede diyeceğimi dedim fakat internet sayfasına konulan yayında, vermek istediğim mesajları çıkarmışlardı.

Kurdo Baksi ile görüşmemizden sonra durumumu araştırmak maksadıyla yetkililere sordum. 19 Mayıs’ta yazılı cevap veren bir Adalet Bakanlığı görevlisi İsveç vatandaşı olmam sebebiyle teslim edilmemin söz konusu olmayacağını belirtmekteydi. Aynı yazıda Türkiye’deki iktidarın beni 2016 Mart ayında İsveç makamlarından istemiş olduğu fakat talebin reddedildiği belirtiliyordu. E-posta yazışmasında Adalet Bakanlığı’nın bu konuda 31 Mart 2016 tarihli kararı belgesi de gönderilmişti.

Dikkatimi çeken bir cevaptı, çünkü 2016 yılında hakkımda uluslararası aranma kararı olduğu kulağıma çalınmıştı. Beni tesadüfen bilgilendiren kaynak hangi ülke tarafından ve ne sebeple arandığım konusunda bilgi vermeyip yaşadığım şehirdeki polise sormamı tavsiye etmişti. Polis binasına gittiğimde beni bir odada bekletip araştırdılar. Cevapları “İsveç’te bir aranman yoktur” şeklindeydi. Duyumumu söyleyip ısrar edince SÄPO’ya (İsveç’in MİT’i gibi bir kurumdur) sormamı istediler. SÄPO bir kaç saat sonra telefondan aynı yanıtı verdi: “İsveç’te bir aranman yoktur”. (Daha sonra İspanya’da hapisten çıkıp İsveç’e döndükten sonra 13 Ocak 2018’de katıldığım Konflikt isimli bir radyo programında gazetecinin talebi üzerine Interpol’a da telefon açıp sormuştum İnterpol de yanıt vermemişti.)

Evet, polisin ve SÄPO’nun eksik bilgilendirmesiyle çeşitli AB ülkelerine ve İspanya’ya gittim. İspanya’da kötü bir sürprizle karşılaştım: Türkiye hükümeti tarafından aranıyordum. Alındığım nezarette geceleyin benimle görüşen yetkililer aranma gerekçesi adıma bana yazılarımdan ve pedagojik çalışmalarımdan söz edince şaşkınlığım büyük olmuştu. Ordu hakkında Türkiye’deki yetkililere hakaret içerdiği ileri sürülen yazı ve pedagojik çalışma gerekçeleriyle bir AB ülkesinde İsveç vatandaşı kimliğimle göz altına alınıyordum! Söz konusu yazı İsveç ve İspanyol basınında dayanışma maksadıyla yayınlanacak, sonra da Türkiye mahkemesinde beraat edecekti. Pedagojik çalışmaların ise yargılanması dahi imkansızdı. Bunlar İnterpol kararının ne denli çürük temellere dayandığını göstermeye yeterlidir.

İspanya’daki süreç uluslararası dayanışma, arkadaşlarım ve avukatlarım sayesinde hem hakkımdaki uluslararası aranma İnterpol kararının kaldırılmasına, hem Türkiye egemenlerinden gelen İnterpol kararlarının Avrupa’da sorgulanmasına hem Barselona hapishanesi müdürünün değiştirilmesine ve hem de İspanyol yargısında iyileştirmeye yol açmıştı. Gerçekten sıkı mücadele ettik!

İsveç yetkililerinin ne o günlerdeki ne de bugünkü tutumunu kabul edemiyorum. Hakkımda tereddütleri varsa araştırmış olmaları normaldir. Fakat en azından sonrasında beni mutlaka bilgilendirmeleri gerekirdi. Zaman gazetesi yöneticisi Fethullahçı bir basın çalışanı benzer bir konuda kendisiyle görüşüldüğünü anlatıyordu. Ona Erdoğan iktidarı tarafından istenildiği söylenmiş. Süreçler farklı olabilir fakat yetkililer bana 2017 İspanya tutuklanması öncesinde bilgi vermediler. Çabalarıma rağmen teslim edilmemin istenip istenilmediğini bugün de öğrenemiyorum.

Durumumu öğrenmek maksadıyla yazıştığım Adalet Bakanlığı görevlisi ısrarım üzerine 23 Mayıs tarihli cevabında Dışişlerine (UD) sormamı tavsiye ediyordu.

2 Haziran’da (2022) UD’yi aradım. Cevap gelmeyince 8 Haziran’da bir kez daha sordum. 9 Haziran’da gelen yanıtta “İade sorunlarına savcılık bakıyor”, cevabını verdiler. Savcılığın bakıyor olması olumludur. Bana cevap verilmemesini ise olumsuzluk görüyorum.

Göteborg’da 22 Mayıs 2022 tarihinde katıldığım “Aetikrigsfilmforum” isimli savaş karşıtı bir toplantıda İsveç’te ana akım medyanın Ukrayna krizinde görülmemiş düzeyde dezenformasyon yaptığını belirttim ve hükümetin NATO’ya katılmak için tavizler vermeye hazır olmasını eleştirdim. Toplantıya katılan bazı İranlılar özel olarak görüşüp dayanışmalarını ifade ettiler. İsveç’in NATO’ya katılma kararını izleyen gelişmelerle ismi güçlü bir şekilde gündeme gelen Kürt kökenli milletvekili Amineh Kakabaveh eşime gönderdiği mesajda durumumu üzüntüyle karşıladığını belirtti.

Erdoğan’ın İsveç’ten asıl istediği bazı politik sığınmacılar olsaydı İsveç yetkilileri bir an önce NATO’ya katılmak için belki Gülencileri bile teslim edebilirdi. Bu İsveç geleneklerine uymaz fakat süreç de İsveç geleneklerine uymadı. Kaldı geçmişte hem İsveç hem Norveç hem de Finlandiya makamları PKK davasından Kürtleri defalarca teslim etti. Erdoğan’ın İsveç’le tartışmasında asıl istediği, kendi iktidarına garantilerdir. Esas muhatabı ise İsveç değil ABD-İngiltere ve biraz da AB’dir. İngiltere şimdiden silah satışı yasağını kaldırdı. Seçimlerden sonra İsveç de yasağı kaldırabilir. Uçak üretmeye çalışan AKP iktidarının İsveç teknolojisine ihtiyacı olduğu belirtilmektedir. Erdoğan’ın ayrca korku yaymaya ve prestije ihtiyacı var. Avrupa’daki bazı muhaliflerin Türkiye egemenlerine teslim ettirilmesinin kendisine prestij ve imkanlar kazandıracağını umuyor olabilir.

İsveç egemen güçleri Fethullahçılarla ilişkisinde başından beri ABD’nin Ilımlı İslam politikasına uygun davranmaktadır. Fethullahçılar İsveç burjuva medyası tarafından Türkiye’de demokratik muhalefet gibi gösterilmektedir. İsveç devletinin Kürt politikası ise ABD’nin Kürt politikası doğrultusunda yürütülmektedir. İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusuyla en çok sarsıntı İsveç iktidarının Amerikancı Kürt politikasında yaşandı. Bu konuya sonraki yazımızda değineceğiz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.