NATO’nun Biden Ölümü

0
1040

Hamza Yalçın

NATO’nun beyinlerinden biri olan Biden “NATO’nun beyin ölümü”nü durdurdu. Dünyanın bu çok uzun ömürlü savaş örgütü 75’inci yaşını doldurmuşken Biden’ın çizgisi günden güne ölüyor. AB ülkeleri bundan tedirgin ve Trump’a yapılan suikast girişimi NATO’nun geleceği açısından yeni bir döneme geçişi hızlandırıyor. 

Trump’a suikast yapılabileceği tahmin ediliyordu. Bu tahmin ABD geleneklerine de uyuyor. ABD kişi başına 2’den fazla silah düşen ve yılda ortalama 40 bin insanın silahla öldürülüyor olduğu güvensiz bir ülkedir. Trump’a saldırı öncesinde ABD başkanlarına ya da başkan adaylarına 5’i ölümle biten 15 suikast girişimi oldu. Bekleniyordu çünkü Trump gelirse Ukrayna’da savaşın durdurulması ve Rusya ile ilişkilerin değişmesi olasılığı var. Rusya ile ilişkilerin kesilmesine muhalefet eden Slovakya Başbakanı silahlı saldırıdan ağır sakatlanmayla kurtulabildi. Trump gelirse ABD’nin kurulu düzeni ve dünyayla ilişkileri önemli ölçüde değişecek. 

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Kasım 2019’da NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini söylemişti. O sırada Trump iktidardaydı. ABD Ortadoğu’dan çekilmek istiyordu. Ancak ABD derin devleti direndi ve 2021 başında Trump’ın yerini Biden aldı. 1 yıl gibi bir zaman sonra Ukrayna savaşı çıktı. Daha savaşın öncesinde Avrupa ülkeleri NATO etrafında kenetlenmeye başladı. Finlandiya ve İsveç’in katılmasıyla NATO’nun üye sayısı arttı ve 32 oldu. Rusya’yı kuşatmayı amaçlayan NATO’nun Rusya’yla sınırları böylece olağanüstü genişledi. 

NATO yaşıyor fakat onun canlandırılmasında en büyük rolü oynayan Biden olağanüstü bir gelişme olmazsa bitmiş durumda. 82 yaşındaki bu bitkin adam 1972 yılında, 29 yaşında senatör oldu. 2009-2017’de 2 dönem Obama’nın Başkan Yardımcısı’ydı. 2021’den bu yana da ABD başkanıdır. 

NATO İkinci Dünya Savaşı sonrasında 4 Nisan 1949’da 12 devlet tarafından kuruldu. Amacı gelişmekte olan reel sosyalizm karşısında kapitalist dünyayı savunmaktı. Sosyalizmin dünyada prestijinin çok yüksek olduğu yıllardı. Nazizm, Sovyetler Birliği sayesinde yenilgiye uğratılmıştı. Dünyada sosyalizmin desteklediği anti-emperyalist ulusal kurtuluş savaşları gelişmekteydi. 1 Ekim 1949 tarihinde Çin’de Komünist Parti iktidarı ele geçirdi. Asya, Afrika ve Latin Amerika kurtuluş mücadeleleriyle kaynıyordu. Kapitalist dünyanın bir savunma yani savaş örgütüne ihtiyacı vardı. NATO bu ihtiyacın ürünü olarak doğdu. Sovyetler Birliği’nin sınır komşusu ve Karadeniz’in kilidi Boğazlar’ı elinde tutan İslam ülkesi Türkiye, NATO’ya 1952 yılında katıldı. 

Ne yazık ki sosyalist hareketin yükselişinin ihtişamlı günlerinin de sonu yaklaşmaktaydı. 1960’lı yıllarda birbirine düşen uluslararası sosyalist hareket gerilemeye ve 1980’li yıllarda düpedüz çöküşe gitmeye başladı. Romanya’nın yıkılması ardından 3 Ekim 1990 yılında Doğu Almanya Batı Almanya’ya katıldı. 26 Aralık 1991 yılında Sovyetler Birliği dağıldı. Sovyetleri Birliği’nin ve Doğu Bloku’nun çöküşüyle Soğuk Savaş’ın bittiği ve dünyaya neredeyse ebedi barışın geldiği ilan edilirken, NATO eski sosyalist ülkeleri kendisine katarak hızla genişlemeye başladı. 12 Mart 1999 tarihinde Çekya, Macaristan; 29 Mart 2004’te Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya; 1 Nisan 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan; 5 Haziran 2017’de Karadağ; 27 Mart 2020’de Kuzey Makedonya NATO’ya katıldılar. Putin Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı 10 Şubat 2007 tarihli ünlü konuşmasında NATO’nun Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesine artık izin vermeyeceklerini açıkladı. Gürcistan’ın NATO’ya katılma teşebbüsü 2008’de arazisinin yüzde 20’sini kaybetmesiyle, Ukrayna’nın teşebbüsü Kırım’ı kaybetmesiyle sonuçlandı. NATO ile flört eden Ermenistan 2020 yılında Rusya’nın yol vermesi nedeniyle kontrolünde bulundurduğu bir kısım toprakları, Azerbaycan’a kaybetti. Rusya 4 Nisan 2023’te Finlandiya ve 7 Mart 2024’te de İsveç’in NATO’ya katılmasına engel olmak için özel bir çabaya girmeyecekti. 

Gladio 

Biden Avrupa’yı dize getirmek için Süper NATO adı verilen gizli örgütü çalıştırdı. Örgütün İtalya’daki ismi Gladio idi. Türkiye’deki adına Kontrgerilla dendi. Gladio ismi Süper NATO örgütünün genel ismi olarak da kullanılmaktadır. Örgüt başta NATO ülkeleri olmak üzere Avusturya, İsveç, Finlandiya dahil ABD egemenliğindeki bütün ülkelerde kurulmuştu. 1940’lı yıllarda kurulan bu örgütün Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ardından tasfiye edildiği ileri sürülmüştü. Ancak yukarıda adı verilen ülkelerin NATO’ya, Sorosçu renkli devrimler yardımıyla katılmaları Gladio örgütünün faaliyetleriydi. Süper NATO aynı zamanda Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan, Tacikistan ve Özbekistan’da da Sorosçu devrimler yoluyla etkin oldu. Türkiye’de AKP-Cemaat ittifakının başa getirilmesi bir Gladio operasyonuydu. 2011 sonrasında Arap Baharı adı verilen hareketler Gladio operasyonuydular. Bu operasyonlar NATO’cu “liberal demokrasi” ideolojisiyle yürütülmekteydi. Bu süreçte Süper NATO “liberal demokrasi” anlayışıyla ve Batılı fonlar yoluyla kitle hareketlerini kendi denetimine aldı ve dünya solunun içine çok güçlü bir şekilde sızmayı başardı. Türkiye’de Ergenekon operasyonları ve Fethullah Gülen Cemaati’nin sol harekete yönelik manipülasyonları Süper NATO yani Gladio  eylemleriydi. Bu liberal demokrasi anlayışı küresel sermayenin egemenliğine karşı her türlü itirazı faşistlikle damgalamaktadır. NATO’nun asıl toparlanması ise 2022 sonrası olacaktı. 

Biden bu yıllarda örgütü güçlü bir şekilde toparladı ve özellikle yoğun medya bombardımanı yardımıyla Avrupa ülkelerinin bağımsız davranma potansiyeline çok ağır darbeler indirdi. Avrupa hükümetlerinin ABD karşısındaki kölece tutumları dünyada şaşkınlıkla karşılanıyordu. Alman hükumeti ABD’ye boyun eğerek Alman kapitalizmi için olağanüstü önem taşıyan Rusya’dan ucuz petrol ve doğal gaz satın almaya son verdi ve Rusya pazarına veda etti. Hükümetlerin NATO’ya teslim olma sürecinin bir örneğini İsveç açısından izledik. Finlandiya ile İsveç Batı basınında verilen ve Türkiye’de de yutturulan görüntünün aksine Rusya’dan korktuklarından değil, ABD’nin baskısıyla NATO’ya katıldılar. İsveç’in Sosyal Demokrat Dışişleri Bakanı Peter Hultqvist, “Bu can bu bedende oldukça İsveç NATO’ya girmeyecek” anlamında söz etmişti fakat ABD onu bir iki ay gibi bir sürede “ikna etti”. Ukrayna savaşının patlak vermesi üzerine Rusya’ya uygulanan yaptırımlar yoluyla AB ülkelerinin Rusya ile başta ekonomik olmak üzere her türlü ilişkisi kesildi. AB ülkeleri ekonomisi ABD’ye bağımlılaştırıldı. Üst üste yapılan askeri tatbikatlarla ABD ordusunun AB üzerindeki etkisi de kuvvetlendirildi. 

Biden ile Trump farkı ve gidiş

NATO Rusya’ya karşı mücadele içinde canlandırıldı fakat hem Trump hem de Biden ABD için en büyük tehlike olarak aslında Çin’i görüyorlar. Biden ekibi Çin’in üzerine yürümek için önce Rusya’nın başına Putin yerine bir işbirlikçi getirmek, Rusya’nın çevresindeki ülkeleri egemenlik ve pazar ağına çekmek istiyor. Trump ise bir an önce ve mümkünse Rusya’yı yanına alarak Çin’in üzerine yürümeyi istiyordu. Biden ile Trump çizgileri arasında farklar var. Biden ABD hegemonyasını sürdürmek için ulusal çatışmaları kışkırtıyorken Trump ABD’nin dünya jandarmalığına gücünün olmadığını düşünüyor ve savaşı ticari alan yoğunluklu yapmayı istiyor. Biden LGBT, göçmenler vb. sorunların istismarını öne çıkaran Sorosçu liberal demokrasi anlayışıyla davranırken Trump bildiğimiz Ümit Özdağ milliyetçiliğini savunuyor. Sosyal haklar ve özgürlükler konusunda Trump Biden’dan çok daha olumsuz tutumdadır. Her ikisinin de Tayvan’ı Çin’e karşı kullanmak istediğini biliyoruz. Biden Kürdistan’ı da Ukrayna yapmayı isterken Trump’ın mevcut koşullarda bu konuda ne düşündüğünü bilemiyoruz.

Putin direnince Çin’e zaman kazandırdı. O süreçte Rusya ile Çin arasındaki ekonomik ve askeri ilişkiler çok gelişti. Sadece Şangay ve BRICS olarak değil ikili ilişkilerde de önemli ilerlemeler yaşandı. ABD ile Rusya ilişkilerinin Çin aleyhine değişmesi bundan böyle daha zordur. Arada adı konulmamış bir stratejik ittifak var. İki taraf da ABD’ye ve Batılı ülkelere güvenemeyeceklerini biliyorlar. 

Trump ABD derin devletini yıkmak istediğini belirtiyor çünkü 2020 seçimlerini kaybetmesinin sebebi ABD müesses nizamı ve özellikle derin devletiydi. Özellikle Covid-19 salgını devlet tarafından Trump’ı başarısız göstermek için kullanıldı. Türkiye tecrübesinin gösterdiği gibi onlar derin devleti tasfiye etmiyor kontrollerine alıyorlar. Trump iktidara gelirse eski sistemin aktörlerini tasfiye ederken aynı zamanda hukuk devletini de vuracaktır. O zaman bu konuda da Türkiye’de yaşananın benzeri yaşanacaktır.

Hem Trump hem Biden iktidarları AB ülkelerinin ABD’den bağımsız olarak birleşmesini zorlaştırdı. AB zor birleşir. Hızla silahlanmaya teşvik edilen Almanya’nın bir süre sonra Rusya’ya mı yöneleceği yoksa ABD egemenliğine mi sırt çevireceği belirsizdir. ABD’nin Çin’e karşı silahlanmaya teşvik ettiği Japonya’nın nereye gideceği de belirsizdir. Çok iddialı emperyalist potansiyele sahip olan bu iki ülke İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin sıkı egemenliği altına alınmış ve askerileşmeleri yasaklanmıştı.  

Aşırı İsrail yanlısı Trump’ın İsrail’in güvenliğini sağlamak için Kürtleri kullanmaya ne derecede önem vereceğini bilmiyoruz. Trump Başkan iken Kudüs’ü İsrail’in başkenti, Golan Tepelerini İsrail’in toprağı ilan etmiş ve Abraham Antlaşmalarıyla İsrail karşısında Arap ülkelerini dize getirmişti. Abraham anlaşmaları İsrail’in Kürtleri kullanma ihtiyacını azaltıyordu. Biden döneminde ortam değişti. Hatta Suudi Arabistan, BAE ve Mısır; Çin ile Rusya’nın çok etkin oldukları ekonomik örgüt BRICS’e girdiler. 7 Ekim Filistin savaşıyla ise İsrail dünyada tecrit olurken bu ülkeler İsrail’den uzaklaşmak zorunda kaldılar.

Emperyalist dünyada çok kutuplu bir yeni düzen kurulurken NATO’nun geleceği belirsizdir. Canlandırılmış NATO; kuruluşunun 75’inci yılında Washington’da yapılan zirvede (9-11 Temmuz) doğrudan etkinlik alanını küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda tüm dünyaya yayma kararı almış durumda. Öte yandan ise Afrika ülkelerinde anti-emperyalist bir milliyetçilik gelişiyor. Latin Amerika’da anti-emperyalizm hala canlı durumda. Arap milliyetçiliğinin önümüzdeki dönemde anti-emperyalist temelde gelişmesi olasılığı da güçlenmektedir. ABD emperyalizminin Rusya’ya karşı kullanmak istediği Türk milliyetçiliğinin de hangi yönde gelişeceği net değildir. Trump gelirse ne ABD’de ne de Batılı ülkelerde sular durulur. Trump’ın silahlı saldırıya uğraması ABD’nin bir röntgenidir. ABD’de egemen güçler arasındaki kutuplaşma o kadar keskin ki ülkede iç savaş olasılığından ve hatta ABD’nin çöküşünden bile söz ediliyor.

Geçmişte iyi anlaştıkları görünen Trump ile Erdoğan’ın önümüzdeki dönemde iyi anlaşmalarının önünde de zorluklar bulunuyor. Türkiye burjuvazisinin Çin ile ticari ilişkilerini hızla geliştiriyor olması ABD’nin baskılarına sebep olacaktır. AKP iktidarı ABD’nin Rusya ve Çin politikalarına AB ülkeleri kadar kişiliksizce yamanmadı. AKP iktidarı Batılı güçlerle Rusya-Çin blokunu dengelemeye çalışıyor. Rusya’dan çok elverişli koşullarda enerji satın almaya, birlikte nükleer santral kurmaya, ticaret hacmini geliştirmeye çalışıyor. Çin ile giriştiği yatırımlarla Orta Asya ve Afrika pazarlarına daha güçlü girmeyi amaçlıyor. Bilindiği gibi bu dengeleyici çizgi AKP iktidarı öncesindeki egemen siyasal güçlerin çizgisiydi. AKP Türkiye’yi ABD safına çekmek üzere iktidara getirilmişti. Şimdi o role yıllardır Biden iktidarından güç almaya çalışan ve bir türlü başaramayan burjuva muhalefet talip durumda. Türkiye’de halkın olağanüstü artan ekonomik sorunları AKP iktidarının ayakta kalması için önemli bir zorluktur. 

Biden Türkiye’de iktidar değişikliği yaratmak istiyordu. Başaramadı. Erdoğan olağanüstü kötü ekonomik duruma ve partisindeki sorunlara rağmen muhalefetin zayıflığı nedeniyle iktidarda kalmaya devam ediyor. Umutlarını Biden’a bağlayan burjuva muhalefet ise ağır sorunlarla karşı karşıyadır. Umudunu Biden-Soros demokrasisine bağlayanların işi zor. Avrupa ve Türkiye’de sol akımların önemli bir kısmı uzun süredir kendisine Biden demokrasisi ekseninde yer seçiyordu. Biden’ın liberal demokrasi anlayışıyla Trump faşizmi aynı madalyonun iki yüzüdür. Dünyada artan savaş tehlikesine karşı barışı ve devrimi hedefleyen anti-emperyalist solun gelişmesi gerekiyor. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.