Örgüt kelime anlamıyla: “Belirli bir amaç ya da amaç grubuna yönelik, birbiriyle bağlantılı eylemlerin gerçekleştirilmesi için bireylerin önceden belirlenmiş davranış kalıpları, görevleri ve sorumlulukları çerçevesinde bir araya gelmesiyle oluşan, tamamlayıcı ve süreklilik gösteren toplumsal yapılanma” demektir. Sözlüklerde veya internette en basit aramalarımızda bu cevap ile karşılaşabiliriz.
Bu anlamıyla örgütün belirli amaçları vardır. Bu ticari amaçlı olabilir; sosyal-kültürel amaçlı olabilir; bunların yanında demokratik-toplumsal amaçlı da olabilir. Mesela; bir meslek kolunda ticari amaçla kurulan bir şirket, bir anlamı ile örgüttür. Mesela, bir yörenin kültürünün tanıtılması, yaşatılması ve geliştirilmesi amaçlı yan yana gelen köy dernekleri de bir örgüttür. Veya toplumsal-ekonomik sorunları dile getiren; devrimci ve demokratik amaçlar edinmiş, bu doğrultuda çalışmalar yapan ve bu yolda devrimci bilinç oluşturmaya çalışan bizim gibi bir araya gelmiş insan topluluklarına da örgüt denilir.
“Bizim gibi” demokratik-toplumsal amaçlı mücadele veren örgütler; hepimizin bildiği gibi halkın daha yaşanabilir ve insanca bir dünyayı hak ettiğini düşünür. Bu, içerisinde yaşadığımız sömürücü-gerici sisteme alternatiftir. Toplumun yaşama olanaklarını kısıtlandığından gerçek bir refah seviyesi düşünülemez. Bu anlamıyla örgütümüzün amacı da, bu refah seviyesini olabildiği en ileri noktaya getirmektir. Sistem öyle ki, kendisini sağlamlaştırabilmek ve halkı iyiden iyiye sömürebilmek için hem merkezi yapısını daha kapalı ve korunaklı hale getirirken halkın üzerindeki hegemonyasını da yasaları ile veya içerisindeki illegal yapılanmaları aracılığıyla yasadışı şekilde kurmaya çalışır. Bu sisteme alternatif hareketimiz de, sosyalist nitelikte olacaktır.
AKP hükümeti, iktidarı süresince çıkardığı yasalar ile, diğer taraftan da kirli oyunlarıyla toplum üzerinde baskı kurmaya çalışmaktadır. Mesela son yıllarda 4-C sürecini, referandumu ve şimdi gündemdeki “yeni anayasa” tartışmalarını örnek gösterebiliriz. Aynı zamanda bu sürecini de toplumun tüm kesimlerinin üzerinde ahlaksız ve çirkin oyunları ile örmeye çalışmaktadır. Tayyip ERDOĞAN artık açık şekilde “taraf olmayan bertaraf olur” demektedir. Yani ya Cemaat yanlısınızdır ya da düşman. Solcusunuz, CHP’li, MHP’li fark etmez. Attıkları her adımı kendi iktidarlarını perçinlemeye dönük atıyorlar.
Eskişehir’de “yasadışı örgüt operasyonu“ diye toplumda eğitim ve dayanışma hareketi yaratabilmek için çalışan ODAK okurlarının tutuklanması ile başlayan süreç; hızlı bir şekilde Halk Cephesi, Halkevleri, ÖDP gibi devrimci-demokrat kesimlerinin taraftarları üzerinde de hissedildi. Yasadışı telefon dinlemeleri artık kolay şekilde yapılabilmektedir. İnsanlar neyle suçlandıklarını bile öğrenemeden yıllarca cezaevlerinde yatmaktadır. İşte bu gibi dönemlerde veya dönemsel olaylarda, ani gelişebilecek toplumsal olaylarda; Devrimci Hareketimiz nasıl ki ani refleksler koyabilir ise, bu refleksi gösterebilecek toplumsal muhalefeti yaratabilmek için de görüşleri doğrultusunda örgütlenme çalışmaları yapabilir ve yapmalıdır.
Türkiye Devrimci Hareketi yaklaşık 100 senedir; demokrasi ve sosyalizm mücadelesi vermektedir. Geleneğimiz M.Suphilerin, Ş.Hüsnülerin, E.Nejatların, Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin ve Ömerlerin geleneğidir. Devrimci Hareketimiz bu anlamı ile beslendiği damar oldukça eskilere dayanan, birikimli bir haldedir. Hareketimiz; dünya ve ülkemiz devrimci hareketini köklü bir biçimde tartışıp, ülkemiz pratiğine uygun hale getirmeye çalışmıştır. Özelinde, Marksizm ve Leninizm’in ideolojik hattı temelinde Mustafa Suphiler ve Şefik Hüsnülerden Denizlere, Mahirlere, İbrahimlere ve Ömerlere uzanan bir geleneği benimsemiştir.
Hareketimiz Mayıs 1988 yılında; ülkemizde alternatif bir sol örgütün gerekliliğine inanarak ve ideolojik-politik hattını da bu alternatif anlayış paralelinde oluşturmuştur. Dünyada sosyalizmin tahrifi ve ülkemiz somutunda da Reel Sosyalist etkideki örgütlerin değerlendirilmesi ile, farklı bir bakış açısı geliştirebilmiştir. Bu haliyle, kendisini dönemin rüzgarına kaptırmamış, hem kendi geleneğine hem de devrimci hareketin geneline eleştirel bakabilmiştir. Yani “güç” ten etkilenmemiştir. Doğru bildiği yolda, marjinal olmaktan korkmayarak ilerleyebilmiştir. Hala, Türkiye Devrimci Hareketinin genelinde reel-sosyalizmin zaafları hakimken, Hareketimiz bu zaaflı yönlerin üzerine giderek aşmaya, alternatif ve solun yenilenmesine hizmet edecek devrimci ilişkiler ağı yani örgütü oluşturmaya çalışmaktadır.
Temel Zaafımız:
Tabii bu saydıklarımız; başlı başına güç oluşturmaya, devrimci bir ODAK oluşturmaya yetmemektedir. Anlayış ve metotsal anlamda doğru bir hat oluşturmamıza rağmen, hala çizdiğimiz şekillerde bir örgütü oluşturabilmiş değiliz. Bunların sebebinde pratik yanlışlıklar yanında; büyük anlamda gelişme ket vuran algısal yanlışlıkları da verebiliriz. Mesela, bazı ilkesel meseleler, reel-sosyalizmin hatalı yaklaşımına düşmeyeceğiz diye fazlaca es geçilmiş, sıradanlaştırılmış ve liberal bir hal alabilmiştir. İrade, liderlik ve birliğimiz; örgüte karşı açıklık bunların en başındakiler. Bürokratikleşmeye ve ilke ihlallerine karşı yaklaşım liberalizmle karıştırılıyor. Bu zaaflar devletin tepesinin 90’lı yıllarda sola uyguladığı tasfiye operasyonunu sonucu Hareketin liderinin yurt dışına çıkmak zorunda kalması sonrası daha da hissedilir hale geldi. Bilindiği gibi Hamza Yalçın iki kez üst üste beraat ettiği davadan 28 Şubat döneminde en ağır cezayı aldı. Burjuvazi kendi hukukuna bir kez daha saygı göstermedi. Arkadaş aldığı cezaya rağmen ülkede kalarak çalışmaya devam etti. Yurt dışına çıktıktan sonra bir süre ise hareketin liderliği operasyonlar ile dağıtıldı ve bir tasfiye süreci başladı. Kalanlar eski çizgiyi sürdürecek durumda değillerdi. Hatta bir süre sonra da Hamza arkadaş ile alttan alta güç mücadelesine girerek devletin tasfiye operasyonuna destek durumuna düştüler. Hamza Yalçın Türkiye’ye dönemesin diye bir şahsın yalan ifadesi üzerine bir kez daha ceza verildi. Arkadaşları, toparlanma yolunda hareketin liderine sahip çıkamadıkları gibi onun arkasından aleyhte tutumlar içine girdiler. Bu süreçte daha önceki yıllarda oluşturulmuş Direnişçi gelenek tasfiye oldu. Onun yerine disiplinsizlik, liberalizm ve küçük hesaplar öne çıktı. Hareket süreç içinde fiilen tasfiye olduktan sonra son yıllarda gençlere dayanarak yeniden toparlanmaya başladı.
Alternatif hareket Mahir-Hüseyin-Ulaş tutumuyla yoldaşça bağlılıktan, örgüte açıklıktan ve iç birliğimizi tam anlamıyla oluşturabilmekten geçer. Mahir Çayan geleneğinden gelen insanların Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan tutumuna düşmemeleri gerekir. Hareketin reel-sosyalizme karşı Hamza Yalçın tarafından geliştirilmiş olan tezleri liberalizme dönüştürüldü. Lideri putlaştırmayacağız, örgütü idealize etmeyeceğiz diye; örgüt bilinci, direnişçilik ve lidere arkadaşça bağlılık bir yana bırakıldı.
Devrimci-demokratik amaçlar doğrultusunda mücadele veren kolektifimiz; yani örgütümüz de sıradan bir örgütte (mesela ticari bir amaç doğrultusunda kurulan bir örgütte) dahi var olan koordinasyon ve liderliğe karşı çıkmaz. Niyetlerimiz doğrultusunda adım atarken; keyfimize göre değil Leninist disiplinle ilerleriz.
Örgütsüz, normsuz ve disiplinsiz mücadele olmaz. Ayrıca bir devrimci hareket için davaya bağlılığı, kavrayışı, özverisi ve direnişçiliği ile pratikte tartışmasız bir şekilde öne çıkmış liderler birer şanstır ve olanaktırlar. Zaten devlet onları bu yüzden hedef alır. Bu yüzden onlar her türlü saldırının ilk hedefidirler. Liderlerine sahip çıkmayan hareketin devrimci olma şansı yoktur. Fikirleri, eylemi ve direnişçiliği ile yıllardır önde yürüyen liderine sahip çıkmayanların Mahirlere, Denizlere, Ömerlere sahip çıkma iddiaları boş laf kalır. Örgütü ve lideri yeri geldiğinde eleştirmek, putlaştırmamak; onları liberal bir biçimde ele almak değildir.
Kaldı ki liderlik özel vasıflar ister ve ağır sorumluluktur. Tabii ki lider hemen hemen en çok çalışandır. Emek sarf edendir. Ama maalesef; her çok çalışan, emek veren de lider olamaz. Gönül isterdi ki böyle olsun. Koordinasyon kuvveti, ileri görüşlülük, inisiyatif sağlamlık gibi kendine ait vasıfları vardır liderin. Bu vasıflar en azından uzun bir sürecin ürünü olarak gelişirler. Bu anlamı ile unutulmamalıdır ki, liderlik bir kurumdur. Bu kurum örgütün en önemli organlarındandır. Kimse güçlü ve birbirine bağlı bir grup oluşturmaksızın etkili liderlik edemez. Mahir Çayan gibi bir lider bile yanında Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan gibi insanların yoldaşça olmayan tutumları yüzünden liderlik edemedi. Devrimciler Mahir-Hüseyin-Ulaş sloganını yoldaşça bağlılığı ifade etmek için ileri sürdüler. Kimse devrimci eleştirinin üstünde değildir. bu hem örgüt hem de liderler için geçerlidir. Aynı zamanda örgüt ve liderler devrimin kalbi, aklı ve iradesidirler. Örgüte ve liderlere karşı açıklık ve samimiyetle bağlılık gerekir.
ÖRGÜTE BAĞLILIK
VE DEVRİMCİ YOLDAŞLIK
Şimdi bu ilişkileri amaçlarımız doğrultusunda tekrar ele almak ve düzenlemek gerekiyor. Maalesef bu önemli kurumun liberal bir biçimde ele alınışı içimizde bir gelenek halini almış. Değişmesi ve amaçlarımız doğrultusunda ele alınması ise yoldaşça ilişki, karşılıklı etik sorumluluk ve devrimci açıklık ile ilgilidir. Bu zamana kadar, hareketimizin görüşlerini savunabilmiş, her türlü zorluktan alnının akıyla çıkabilmiş, sol içi ilişkilerde gayet yapıcı davranabilmiş, hareketin hem militanlığını, hem teorisyenliğini beraberce götürebilmiş, gerçek anlamda direnişçi özellikler taşıyan insanlar, böyle oldukları sürece, tabii ki irademizdirler. Onları devrimci bağlılıkla sonuna kadar destekleriz.
Hareketimiz Türkiye soluna alternatif olabilmek için ortaya çıktı. Bu amacımızı hala koruyoruz. Tariflediğimiz hareketi henüz yaratamadık, yaratabilen de çıkmadı. Şimdi; seçim süreci ve sonrasında gelişen politik hava kuvvetli gözüküyor. Genel konjonktür solun gelişebileceği yönde. Türkiye’de solun gelişmesi de tutarlı ve eleştirel bir devrimci hareket ortaya koyabilmek ile mümkün. Hareketimizin tüm amacı budur.
Amaçlarımız ne denli iyi olursa olsun; solun gelişmesi ne kadar olanaklı olursa olsun; bu pratik ile mümkündür. Henüz koordineli bir örgüt oluşturabilmiş değiliz. Devrimci mücadelenin belli başlı görevlerini yerine getirebilecek durumda değiliz. Eylem alanlarında varlığımızı hissettiremiyoruz. Kimse bu eksikliklerimizi istismar etmemelidir. Temel eksikliklerimizi aşabilmek için dediğimiz gibi öncelikli kendi içimizde tutarlı bir yapı oluşturmak lazım. Önde gelen arkadaşların militan bir şekilde mücadele edebilmesi lazım. Bu açıdan kuruma ve lidere açık olmak ise ayrı önemdedir. Kimse şahsi hesaplarla fırsatçılık yapmamalıdır veya duygusal incinmelerden hareketle Harekete zarar vermemelidir.
Şimdi solda çeşitli birlik arayışları geliştirmeye çalışılıyor. Amaca yönelmelerini ve başarılı olmalarını isteriz. Ama birlik anlayışımızın tamamıyla dışında yürütülen, tariflediğimiz birlik ile uzaktan yakından alakası olmayan yaklaşımlar bunlar. Biz birlik sorununun devrimci yenilenme ile gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Bu açıdan tutarsız birlik girişimleri ne yazık ki geçmişin tekrarı olabilir. ÖDP ve SDP deneyimlerinden iyi ders çıkarmak lazım. Bu soruna ilişkin, cezaevinden Murat KARAYEL arkadaşın geçen ay dergimizde yayınlanan mektubunu önemli görüyoruz.
Solun birliğinde etkin rol oynayacak Direnişçi bir örgüt olmak için önümüzde hala çok fazla temel sorun var. Son dönemde çalışmalarımızda genel olarak iyiye gidiyoruz. Geçtiğimiz yıl Hamza YALÇIN arkadaşımızın kitabı yayınlandı. “Eğitim ve Dayanışma Hareketimiz” adında. Kitap Türkiye Sosyalist Hareketinin sorunlarını, özellikle reel-sosyalist eğilimleri etraflıca tartışma amacı güdüyor. İşte kitap ile amacımız da; çevremizde, aydınlar ile, öğrenciler ile, sanatçılar ile, emekçiler ile yani toplumun tüm kesiminde bunu tartışabilmek. Bu noktadan geç de olsa adım atıyoruz. Genel anlamda devrimci hareketimizin etraflıca özeleştirisi yapılırken, alternatif bir eğitim ve dayanışma hareketi yaratmak istiyoruz. Bu, özünde solun birliğine hizmet edecektir.
İşte şimdi o tutarlı devrimci hareketi oluşturacağız. Birbirine yoldaşça bağlı arkadaşlık ilişkilerinin hakim olduğu, insanlarının devrimci mücadelemizi sırtlayıcısı-neferi olduğu hareketi. Bunun yolu ilk elde kendi birliğimizden geçer. Kendi içimizde bir durabilmek, tutarlı bir hareket olabilmek lazım. Arkadaşlarımız küçük burjuva ve aydın eğilimlerden arınmalı, militan olmaya çalışmalılar. Hamza arkadaşın son kitabı ve kitabın dağıtımı bu anlamda önemli. İlk elde yapacaklarımız; kitap ve dergi dağıtımına hız vermek bunun yanında pratiği örgütleyebilen eğitim grupları oluşturmaktır. Durumumuz şimdi daha iyiye gidiyor. Bir yıl evveline göre şimdi daha iyi haldeyiz. Şimdi disiplinimizi daha da arttırmalıyız. Devrimci çalışmalarımız diğer her şeyden önde olmalıdır. İnsan devrimciliği öne aldı mı, onu yaşam tarzı haline getirir. İçimizdeki bu anlamdaki küçük burjuva eğilimlere karşı savaşmalıyız.
Doğru bildiğimiz yolda direnişçi tutumla yürüyeceğiz. Bu anlamda bu işe gerçekten inanmış 3-5 kişi dahi radikal gelişmelerin önünü açar.
[…] *ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMIZI DAHA İYI GELIŞTIRMEK İÇIN… […]