Rusya ve Ukrayna üzerine

0
893

Mustafa Kumanova

Uzun zamandır savaşın eşiğinde gezinen Rusya ve Ukrayna üzerine pek çok analiz yapılıyor. Ve benzer durumda olan pek çok ülke üzerine de… Suriye, Afganistan, Kazakistan gibi… Tüm analizler de diplomasideki en önemli unsur olan güç dengesi üzerinden yürütülüyor. 

Oysa, uluslararası ilişkilerde güç dengesi ve milliyetçilik iç içe geçer. Taraflar birbirinin içine geçen çelişik güçler olarak görülür. Tarihsel gelişimi göz önünde tutulduğunda Ukrayna ve Rusya buna güzel bir örnektir.  Uluslararası ilişkiler teorisinin temelinde realizm felsefesi vardır. Tam da bu yüzden uluslararası ilişkilerde güç merkeze konur. Diğer bir ifade ile büyük güç sistemde sahiplerine daha büyük bir pay ve bu pay için daha geniş bir hareket etme kabiliyeti verir. Dış ilişkiler bu güç dengesi üzerinden yürütülür. Öte yandan milliyetçilik her zaman savaşı teşvik eder ve bu güç dengesini etkiler. Bir devlet sisteminde -ulus-devletin kutsal bekası adına- çok sesliliğe karşı üretilen tek kimlik söylemleri ve çoklu dönüşümler ile şekillendirilen tekil bir milliyetçilik ifadesi, özünde bir olan sadece dilsel ve kültürel farklılıklar gösteren halkları birbirine düşman etmede kullanılarak aslında halkların en büyük düşmanı olan milliyetçilerin gerçek yüzünün ortaya çıkmasını da engeller. 

Ve milliyetçiler açık bir düşmanlıktan çok daha tehlikeli bir şekilde halkların tüm sosyo-kültürel ve ahlaki ideallerini yok edebilirler. Türkiye ve birçok ülkede bu acılar yaşanmıştır. Ya var olan kültürler yok edilmiştir ya asimile edilmiştir ya da baskı ve zulme maruz bırakılmışlardır. Milliyetçiler tarafından ortak yaşam alanlarına verilen bu zarar ise halkları birbirine düşürerek onları savaşlarda perişan etmiştir. 

Ve her ne kadar ulusal politikalar, savunma stratejileri, demokrasi ya da diğer kavramlar ön plana çıkartılsa da aslında tüm bunlar politik, ekonomik, askeri emperyalist amaçlar adına yapılmaktadır. Bu bir emperyalist güç oyunudur. Ve milliyetçiler bu emperyalist oyunun yöneticileridir. Putin Rus milliyetçisidir. Biden Amerikan milliyetçisidir. Macron Fransız milliyetçisidir. Ve hepsi de kendi egemenlerinin ve kendi devasa şirketlerinin çıkarlarını savunurlar. Nihayetinde, egemenlerin düşünce şeklinin ideolojik plandaki bir yansıması olarak dünyayı “uygarlaştırma” iddiası -aslında sömürgeleştirme tasarımı- merkezleri emperyalist ülkelerde bulunan bu devasa konglomeratların (holding) -uluslararası sermayenin- bölgesel ve küresel düzeyde karşılaşacağı engelleri ortadan kaldırmayı da hedefler.

Bu yüzden milletleri ve onların ilişkilerini göz önüne alırken tüm bu döngüyü yaratanın tarihsel oluşumu içerisinde milletlerin kendisi değil tam tersine onları yaratan milliyetçiler olduğu gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. Çünkü yarattıkları millete olan tutku başkasına duydukları nefretten daha yıkıcı olabilir. Aşkın yıkıcılığı gibi… Şu anda Putin’de olan gibi… 

Putin gibi otoriterlerin saltanatlarını sürdürmek için gerekli gördükleri güç gösterisi temelde halkın/halkların gerçek ve yalan arasındaki farkı ayır edememesi üzerinden ilerlemek zorundadır. Bunun yolu ise yanlış tarih yazımından geçer. Tarih yazımına insanlığın kuruluşundan bugüne kadar egemen sınıf hâkim olduğundan ezilen ve sömürülen halkları kandırmada ve yönlendirmede bu etkin silah milliyetçi sahtekarların elinde bir yalandan bir gerçeğe dönüştürülür. Ve böylece millet tapılması gereken bir kutsala dönüşürken onun uğruna ölme ve öldürme insanlığın tartışılmaz bir yazgısına dönüşür. Çünkü millet ebedi ve ezelidir. Çünkü millet her türlü birey ve sınıfın üzerine konur. 

Sonuç olarak, uluslararası ilişkileri değerlendirirken bunu milletler üzerinden değil o milletleri yaratan milliyetçiler üzerinden yapmalıyız. Burada masum olan ezilen halklar, onları felakete sürükleyen ise milliyetçilerdir. Eğer milliyetçilerin sahtekarlığını teşhir edebilirsek milliyetçiliğin gerçek yüzünü de ortaya çıkarıp milletlerin bir yazgı değil milliyetçiler tarafından yaratılan bir uydurmaca/yalan olduğunu ve “insanlığın kardeşliği ve dayanışmanın bir gün, savaşın ve yıkımın kanlı çizgilerini ufuktan sileceğini” (Emma Goldman), tüm ezilen halklara gösterebiliriz. Aksi halde insanlık kendi kanında boğulmaya devam eder. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.