SEÇİM ATMOSFERİ VE DEMOKRASİ ANLAYIŞI

0
1686

seçim-oy-sayisi-3

Erdal KUDİŞ

 

Türkiye yeni bir seçim sürecine girerken bütün kesimlerde hareketlilik üst düzeye çıkmış durumda.  AKP bu seçimde de milletvekili sayısını artırıp tek başına Anayasayı yapabilme gücü elde etmeyi ve ardından da gayri resmi olarak yürütülen Başkanlık sistemini resmileştirmek istiyor.

CHP ve MHP ise AKP’nin yükselişini durdurup öne çıkmaya çalışıyorlar. MHP’nin seçimlerde oylarını artırarak çıkması bekleniyor. CHP’de bir değişiklik olacağını sanmıyorum. Yine yüzde 25 civarı bir oy alma olasılığı yüksek. Bunun en büyük nedeni politik sığlıkları olmakla birlikte ideolojik duruşunu netleştiremediği için CHP’den de kopmalar çok olacak. Örneğin ulusalcı ve milliyetçi oylarda MHP’ye kayış olurken sol ve sosyal demokrat oylarda ise HDP’ye yöneliş bekleniyor.

Bu seçimlerde alacağı oy en çok merakla beklenen parti ise HDP. Çünkü eğer barajı aşarsa AKP oylarını artırsa bile, ki bu neredeyse olanaksız, istediği milletvekili sayısına ulaşamayacak. Yok HDP baraj altında kalırsa tersi olur; yani AKP oy kaybı yaşasa bile ki, büyük ihtimalle yaşayacak, milletvekili sayısında artış olabilir. HDP hem CHP’yi geriletme hem de AKP’nin çıkaracağı milletvekili sayısını büyük ölçüde etkileme bakımından önem kazanıyor. HDP bu seçimde AKP’nin Kürt seçmenlerinden oy alacak görünüyor.

Seçim sonuçları bizleri direkt ilgilendirmezse de sonuçların olumlu olumsuz yansımaları olacaktır. Örneğin AKP’nin tek başına iktidar olmasıyla baskıların daha da artması bekleniyor. Çünkü hem ekonomik olarak hem de politik olarak bir çıkmazın içine girmiş durumdalar. Buna karşı gelişecek halk hareketlerini ve protestolarını, ellerinden gelirse, sert bastıracaklar. Bu durum legal çalışma olanaklarını kısıtlayacaktır. Çıkarmaya çalıştıkları ve çoğu maddesi meclisten geçen Güvenlik Yasaları bundan sonra yapacaklarının bir belirtisidir.

Öyle ki yıllardır çözdük çözeceğiz dedikleri ve en çok övündükleri Kürt Sorunu Çözüm Projesinde bile geriye dönüş sergiliyorlar. Bir taraftan ortak açıklamalar yapılırken diğer taraftan en yetkili organları ve gayri resmi Başkanları Erdoğan hem son dönemde yapılan çalışmaları eleştirip yanlış bulduğunu açıklarken hem de Kürt sorunu yoktur diyerek kendisinden önceki hükümetlerin devamcılığına soyunmuştur. Bu demeçlerin seçime ve sağ oyları almaya yönelik olduğu söylense de Erdoğan’ın gerçek düşüncelerini içeriyor.

Kürt Ulusal Hareketi ise Öcalan nezdinde hükümete büyük güven besliyor. Gerçi Kandil ve HDP’den son dönemde farklı sesler gelse de süreç bu olumlu bakış açısı ile devam ediyor. Öcalan ile görüşmelere devam eden Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan 21 Mart Diyarbakır Newrozunda Öcalan’ın silahları bırakın çağrısını AKP ile girdikleri görüşmelerden olumlu sonuç ile dönecekleri inancı ile okuyorlardı.

HDP son iki seçimde farklı bir politik süreç izliyor. Önceki yıllarda genelde Kürtlerin oylarını almayı hedefliyordu. Son iki seçimde batıda sol ve sosyal demokratları çekecek bir politika izlerken Kürt illerinde ise daha farklı bir süreç işliyor. Örneğin PKK yıllarca aşiretlere karşı savaşırken şimdi aşiret liderleri HDP’den aday gösteriliyor. İslamcı ve hatta direkt şeriatı savunan adaylar da var. Bunun yanında Said-i Nursi etkinliklerine çelenk göndermeyi ihmal etmiyorlar.

Bu durum ulusal hareketi savunan bir parti için olağan karşılanabilir. Ancak içinde barındırdığı sol gruplar buna ne diyorlar merak ediyorum doğrusu. Bir Kürt ulusalcı parti olarak HDP Kürt illerinde İslamcı adaylar da çıkartabilir, Alevi adaylar da çıkartabilir; işçi , sendikacı , öğretmen, aydın, sanatçı vb. toplumun her kesiminden adayları olabilir. Çünkü o ulusalcı bir partidir ve içinde farklılıklar barındırabilir. Ancak Türkiye solundan bazı hareketlerin bir yandan Batı yanlısı ve sosyal demokrat ulusalcı bir partinin yedeğinde giderken diğer yandan devrime hizmet etmenin biricik yolunun bu olduğunu iddia etmeleri, kendileri gibi Kürt ulusal hareketinin hizmetine girmeyi reddedenleri ise şovenist olarak lanse etmelerini üzüntüyle karşılıyoruz.

 

POLİTİK HOŞGÖRÜSÜZLÜK

 

HDP Kürt ulusal hareketinin çıkarları doğrultusunda ilerliyor ve bu çerçevede Türkiye solunu ve aydınlarını da kendisine angaje etmiş durumda. Öyle bir angaje durumu yaşanıyor ki hepsi kraldan çok kralcı bir hoşgörüsüzlük içindeler.

HDP parti olarak en geniş bir birlikten ziyade en geniş bir kendine bağlılığı istedi ve bu yönde de adım attı. Gerekçe ise AKP’yi durduracak tek gücün kendileri olduğu düşüncesi. Bu düşünce toplumda öyle bir ruh hali yaratmış ki bunun tersini söyleyebilmek bile büyük cesaret istiyor.

Sadece seçimler ile ilgili değil genelde de Kürt Hareketine yönelik hiçbir karşı söz söylenemiyor.

Sanki demokrasinin savunucusu ve koruyucusu olarak sadece onlar var ve onlara söylenecek bir söz demokrasiye saldırı olarak algılanır duruma geldi. Örneğin BHH (Birleşik Haziran Hareketi) seçimlerde hiçbir partiyi desteklemeyeceklerini; demokrasi mücadelesinin seçimlere angaje edilemeyeceğini, seçimlerde bağımsız bir tutum içinde olacaklarını buna karşın demokrasi mücadelesi içindeki kişi ve kurumlar ile dayanışma içinde olacaklarını belirttiler.  Bu kararlara en büyük tepki Kürt ulusal hareketinin yürütücülerinden değil ona angaje olmuş kralcılardan geldi. Başta PKK yöneticilerinden Cemil Bayık ve HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere BHH’nin kararına saygı duyduklarını ilan ettikleri halde “kralcılar” ise BHH’e karşı devrimci, Kemalist, ulusalcı vb yakıştırmalar ve karalamalar ile kampanya başlattılar. Geçmişte Kürt ulusal hareketinin en zor günlerinde onu desteklemiş olan Direnişçiler ve Odak Dergisi, Kürt ulusal hareketinin Türkiye solunu kendisine biat etmeye çağıran tutumunu eleştirdiği için uzun zamandır şövenist ilan ediliyor.

Kürt ulusalcıları Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cephe taraftarlarına yasakçılık yapıyorlar diye saldırmıştı. Bugün Grup Yorum’a da saldırmaya başladıklarını öğreniyoruz. Bunun nedeni ise Rojava’daki direnişe bakış açısı. Grup Yorum’a karşı-devrimci, Kemalist, Esadcı, Ulusalcı gibi yakıştırmalar yapıldı. Keşke bu söylemleri söyleyenler önce geçmişlerine bakabilseler. Bakabilseler de ondan sonra bu yaftalarda bulunabilseler.

AKP ve devletin anti-demokratik ve faşizan politikalarını eleştirip onlara karşı durduğunu ve hatta savaştığını iddia edenlerin bu anti-demokratik ve hoşgörüsüz tutumları ile nasıl bir dünya yaratacakları düşündürücüdür.

Bu durum biraz AKP’nin iktidara geldiği donemi hatırlatıyor. Ergenekon, KCK ve Balyoz operasyonlarını yaparken toplumu kamplaştırmıştı. AKP kendisini demokrasinin bekçisi ve savunucusu ilan etmiş ona destek vermeyenleri de karşısına almış ve ezme yoluna gitmişti. Tıpkı ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden düzenlerken yola çıktığı gibi. Onlar da ya bizdensiniz ya da ”teröristlerden” yanasınız diyordu.

Ya HDP’yi desteklersiniz ya da karşısında olursunuz mantığı. Yoksa karşı-devrimci, Kemalist ve ulusalcı oluyor. Sol bağımsız bir kulvarda mücadele edemez deniyor. Ya da sol düşünceyi sadece kendilerine mal edip kendileri gibi düşünmeyenleri karşı devrimci ya da çürümüş ilan ediyorlar. Böyle bir mantık ile özgürlüğe gidilmez.

Devrim iki insanlar arasındaki devrimci diyalog ile başlar diyoruz. Bu ilişki karşılıklı hoşgörü ve anlayışı barındırmazsa orda birlik ve devrimci ilişki gelişmez. Gelişmediği gibi devrim de olmaz.

AKP faşizmine karşı duracak bir birlik ancak karşılıklı hoşgörüyü ve devrimci eleştiriyi içinde barındırırsa gerçekleşebilir. Kalabalık olanın daha zayıf olanı kendisine tabi kıldığı ya da küçük olanın var olabilmek için daha büyük olanın gölgesinde politika yaptığı bir ortamda devrimci ilişki olmaz. Aynı şekilde birilerinin gölgesinde ve koruyucu şemsiyesi altında devrimci ahkâmlar kesip devrimcilik öğretenler de kendilerine bir baksınlar.

Devrimcilik öncelikle devrime olan inançla ve kendine güvenle başlar. Kendine güvenmeyenler gidip başkanlarının şemsiyesi altında politika yaparlar. Birliği savunurken hiç bir zaman birilerine tabi olmayı tercih etmedik birilerini de kendimize tabi kılmaya çalışmadık. İlkeli birlikleri savunduk ve girdiğimiz birliklerde ilkeli durmaya çalıştık. Bize dayatmaların olduğu yerlerde ise durmadık.

Seçimlerde umut bağlayacağımız bir parti görmüyoruz. Özgürlük, Türkiye solunun güçlü gördüğü Kürt ulusal hareketinin peşine katılmasıyla gelmeyecek. Kimseyi boykota çağırmıyoruz. Demokrat ve sosyalist adaylar desteklenebilir. Türkiye solunun bağımsızlığına karşı çalışan adaylara ise oy verilmemelidir.

 

 

 

 

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.