SOMA VE DAYANIŞMA

0
1637

Bir kaç hafta önce Galatasaraylı genç bir sporcuya yaptırdığı dövmeden dolayı ‘zehirlenirsin’ diyerek çıkışan Başbakan Erdoğan, 13 Mayıs gecesi Soma’da yaşanan facia nedeniyle hayatını kaybeden yüzlerce maden işçisinin ardından ‘madenciliğin fıtratında bunlar var’ demişti. Ahlakı ve vicdanı dillerinden düşürmeyen iktidar sahipleri, kimin nasıl yaşayacağı konusunda kendi hakları olduğunu düşünürken, hangi ölümlerin, kader veya doğal ölüm olduğunu söyleyebilecek kadar ileri gidebiliyorlar.

Maden Mühendisleri Odası tarafından da 21. yüzyılın en büyük madenci katliamı olarak kabul edilen Soma faciasının ardından, halkın acı ve öfkesini anlamak bir tarafa, ölen madencilerin anılarına saygı bile gösterilmedi. Hayatını kaybeden işçilerin yakınlarına ve Somalı insanlara uygulanan polis şiddetini, basın aracılığıyla birçok defa izledik. Tomalar ve gaz bombalarıyla yapılan polis şiddetini, bir kez de Soma’da gördük. “Hükümet istifa” sloganları atarak öfkesini dile getiren acılı insanlar, Soma’yı ziyarete giden Başbakan tarafından ‘hadi birde benim yanımda yuh çekin’ , ‘ahlaksızlar’ şeklindeki hakaretlere maruz kaldılar. Başbakan Erdoğan halkın gösterdiği tepkilere, Somalı bir kişiye tokat atarak cevap vermişti. Özel kalem çalışanı ise herkesin gözü önünde yere yatırılan bir madenci yakınına tekmeler savurmuştu.

Katliamın ilk saatlerinden itibaren hükümet yetkilileri ölü ve yaralı sayısı hakkında doğru düzgün bilgi bile vermedi. Soma’da neler olduğu konusunda haber almaya çalışanlar engellenirken, ölen ve yaralı çıkarılan madenciler hakkındaki bilgiler halktan gizlendi. Soma’da neler olduğu ve madende kaç kişinin kaldığı konusunda bazı bilgiler, gösterilen tepkiler nedeniyle ancak birkaç gün sonra paylaşıldı. Yaşananların gizlenmesi, madende hayatını kaybeden işçilerin sayısı konusunda birçok yorumun yapılamasına neden olmuştu.  Basına yansıyan kimi haberlere göre madenden çıkarılan işçilerin cansız bedenleri canlıymış gibi gösterilerek ölü sayısı gizlenmeye çalışıldı. Acele yapılan çalışmalar nedeniyle yine basında, bazı cenazelerin karıştığı ve yanlış yerlere gönderildiği haberleri çıkmıştı.
Olayın tek sorumlusu olarak gösterilen maden şirketi hakkında katliamdan ancak 4-5 gün sonra işlem başlatıldı. Facianın asıl sorumlusu olan hükümet, tepkilerin artmasıyla maden şirketini sorumlu gösterip, kendi sorumluluğunu gizlemeye çalıştı. Yakınlarından haber bekleyen öfkeli insanlar, somayı ziyarete gelen Cumhurbaşkanı ve heyetine ‘Bu kadar koruma niye? Bizim ciğerimiz yanıyor. Bize polis lazım değil, kurtarma ekibi istiyoruz’, diyerek tepki göstermişlerdi. Katliamın ardından Soma’da toplam 2.743 devlet personelinin bulunduğu açıklanırken, Sağlık Bakanlığı’ndan 405, Diyanet’ten 428 kişi, ve  Çevik Kuvvet’ten ise 1.125 polisin görev yaptığı belirtilmişti. Halka uygulanan baskı ve şiddet nedeniyle, yakınlarını kaybeden Somalılar, kaybettiği insanların yasını bile tutamadılar. Sonrasında yürütülen soruşturmada facianın yaşandığı maden ocağındaki işçilerin çok eski malzemelerle çalıştıkları, elektrik hatlarının maden boyunca tehlikeli şekilde açıktan çekilmiş olduğu ve madencilerin soyunma odalarının dahi harabe şekilde olduğunun altı çizilmişti. Aynı raporda yangın devam ederken içeriye su basıldığı için, dışarıya çıkarılan birçok işçinin bedenlerinin haşlanmış şekilde olduğu belirtilmişti. (http://www.odatv.com/n.php?n=bu-mu-ornek-madeniniz…-1607141200) Katliamın ardından maden havzası olan somaya ancak Zonguldak’tan ve çevre illerden kurtarma ekibi getirilmişti. Maden bölgesi olmasına rağmen, yaşanacak bir facia esnasında acil müdahale ekibi olmaması, madencilerin hayatlarına ne kadar değer verildiğini göstermesi açısından önemliydi.

Facianın hemen ardından hayatını kaybeden işçilerin yakınlarıyla dayanışmak için somaya gitmek isteyen birçok insan polis tarafından engellenerek geri çevrildi. Gerçekleri öğrenmek ve dayanışma için bölgeye giden birçok demokratik kitle örgütü, facianın yaşandığı madene ve hayatını kaybeden madenci yakınlarının yanına yaklaştırılmadılar. İnsanların halktan bilgi almaları ve katliama karşı gelişen tepkilere destek olmaları engellendi. Soma valisi halkın gösterdiği tepkilerin gelişmesinin önünü kesmek için, toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasakladıklarını açıklarken, soma halkıyla dayanışmak için orada bulunan bir çok insanın da ’Sadece provokasyon amaçlı buraya gelip, bir takım faaliyetlere girişen’ insanlar olduğu ima etti.

Çeşitli ülkelerden ve Türkiye’den insanlar, Soma halkıyla  dayanışma göstererek bir taraftan katliamı ve sorumlularını lanetledi, diğer taraftan madenci yakınlarının acısına ortak olmaya çalıştılar. Dayanışmayı engellemek için boş durmayan hükümet, her fırsatta polisi ve basını kullanarak, gelişen beraberliğin önüne kesmeye çalıştı. Soma halkına yapılacak ekonomik yardımları dahi kendi kontrollerine almaya çalıştılar. Bir köşe yazarının ölen madenciler için söylediği kötü sözler, bakanların ve başbakanın dilinden günlerce düşmedi.
Gündemi saptırmak ve Soma’daki katliamda kendi sorumlulukları yokmuş gibi, buldukları her fırsatı kendi lehine çevirmeye çalıştılar. Başbakan, köşe yazarının sarf ettiği o sözlerin ardından ‘Biz vicdan sahibi bir milletiz. Vicdan sahibi milletin elbette vicdan sahibi devleti olacak’ demişti.

Soma faciasının gezi direnişine yakın bir tarihe denk gelmiş olması, hükümet yanlısı bazı kimseler tarafından ‘zamanlama manidar’ şeklinde sözlerle yorumlandı. (http://t24.com.tr/haber/metro-turizmin-patronu-zamanlama-manidar-insallah-altindan-bir-sabotaj-cikmaz,258436.) Aynı bağnaz anlayış Boğaziçi köprüsündeki trafiğin yoğunluğunu, Marmaray’daki elektrik kesintilerini ve İstanbul’daki su problemini de ‘gezicilerin hükümeti yıpratma çabaları’ olarak yorumlamıştı. Bulduğu her fırsatta Meclisteki muhalefeti suçlayan AKP hükümeti, gelişen tepkiler nedeniyle soma konusunda diğer partilere “Milli Birlik” olunması yönünde mesajlar verdi. İktidarın yaptığı tek somut şey 3 günlük yas ilan edilmesiydi ve sonrasında madenlerdeki çalışma koşullarına ve hayatını kaybeden madencilere dair çoğu yerine getirilmeyen sözler verildi.

Egemenlerin ve Emekçilerin Dayanışması

Dayanışmanın birleştirici ve başka insanların acılarına, sorunlarına ortak olmamızı sağlayan insanlaştırıcı tarafı, hükümet ve yandaşları tarafından, gerçeklerin gizlendiği ve yaşanan faciayı ‘kader’olarak görmemizi istedikleri bir tarafa çekilmeye çalışıldı. Katliamın ardından dini telkinlerle halkın tepkisini azaltmak için soma dışından bölgeye gelen birçok cemaat üyesi, devlet yetkilileriyle görüşerek ev ev gezmişti. Resmi görevleri bulunmayan cemaat üyeleri gezdikleri evlerde halktan kaderine rıza göstermeleri yönünde davranmalarını istenmişti. Diyanetin 428 personelinin bulunduğu somada, cemaat üyelerinin siyasiler tarafından karşılanması ve halkı gezmesi insanların tepkisine neden olmuştu. Daha sonraki günlerde ölen madencilerin mezarlarına bırakılan ‘kazaya rıza, kadere teslim İslamiyet’in şiarıdır’ içerikli bildiriler basına da yansıdı. (http://www.milliyetsanat.com/yazar-detay/asu-maro/kazaya-riza-kadere-teslim/3985.)

Egemenlerin sadaka kültürünü ve biat etmeyi geliştiren “yüce gönüllü” ekonomik yardımlarının karşısında, birlikte hesap soran bir dayanışmanın gelişiyor olması AKP’yi huzursuz etti. Soma dışından dayanışma için gelenlere ve hükümeti protesto edenlere başbakan, ‘kurt puslu havayı sever’ demişti. AKP iktidarına göre “istismarcı” ve “vicdansız” olanlar, işçileri insan pazarında can verecek derecede çaresiz hale getirmiş olanlar değil, sokaklarda bu katliamı lanetleyenlerdi. Katliamın hemen ardından bir televizyon programında konuşan Başbakan yardımcısı Hüseyin Çelik’in sarf ettiği ‘Fakirlere dağıtılan kömürü zenginler mi çıkarsın?’ sözleri, AKP iktidarının emekçilere nasıl baktığı göstermesi açısından önemliydi.

Buna karşılık sadece Türkiye’den değil Dünyanın birçok yerinden insanlar somayla dayanışma bağları kurdular. Çeşitli ülkelerin kömür ocaklarında çalışan maden emekçileri iş bıraktılar ve eylemler yaparak soma da hayatını kaybeden işçileri andılar. Doğusuyla, Batısıyla, Türkiye’nin birçok şehrinde katliamı protesto eden dayanışma eylemleri gerçekleştirildi. Mahalle forumları, devrimci kurumlar, partiler, emek ve meslek örgütleri, sendikalar, kadın örgütleri, üniversiteli ve liseli öğrenciler, LGBT bireyler, katliamı lanetlemek ve somayı unutturmamak için birçok etkinlik gerçekleştirdiler. Çeşitli ülkelerden sanatçılar, sinema oyuncuları, aydın ve yazarlar, siyasiler, futbolcular, şarkıcılar, futbol kulüpleri, somayla dayanışma mesajları yayınladılar. Dünyadan ve Türkiye’den birçok demokratik kitle örgütü, sivil toplum örgütleri, belediyeler, dini çevreler, televizyon kanalları, gazeteler soma için mesajlar yayınladılar ve katliamı haberleştirdiler.
Küba, Bolivya ve Venezuela’da maden işçileri, katliamından dolayı 1 günlük iş bırakma eylemi yaptı ve 3 gülük yas ilan ettiler. Onlarca ülkede Soma’daki katliamı lanetleyen dayanışma protestoları düzenlendi. Bazı emek ve meslek örgütleri greve çıkarak güvencesiz çalışmayı ve taşeronluk sistemini protesto ettiler. İnsanlar yakalarına, arabalarına ve iş yerlerine somayı simgeleyen siyah kurdeleler ve resimler astılar. Çocuklar babalarını kaybeden çocuklarla oyuncaklarını paylaştılar ve onlara mektuplar gönderdiler. “Soma için el ele” eylemleri düzenlenerek kardeşliğin, birlikteliğin ve mücadelenin önemine dikkat çekildi. Büyük şehirlerin merkezlerinde halkın desteğini alan geniş katılımlı gösteriler ve oturma eylemleri gerçekleştirildi. Bazı futbol maçları ileri bir tarihe ertelendi. Futbol kulüpleri kimi maçların gelirlerini somaya göndereceklerini açıkladılar. Taraftar gruplarının bazıları tribünlerde soma pankartları açarak katliamda sorumluluğu olanları protesto etti. Çarşı grubu kalabalık bir taraftar grubuyla somaya gitti. Ölen madencilerin mezarlarına kaşkol ve çiçek bırakan grup ‘soma bizim bir parçamız olacak’ açıklaması yaptılar. Yine birçok futbol takımı, basketbolcular ve çeşitli sporcular sahalara “Soma” yazılı tişörtler ve baretlerle çıktılar. Beşiktaş maçında taraftarlar ‘lütfen istifa’ pankartı açarken futbolcular ‘gözyaşın, alın terin, kirli çizmen şerefimizdir’ yazılı bir pankartla sahaya çıktılar.
Üniversite öğrencileri de soma için, üniversite işgalleri, protesto gösterileri düzenlediler ve somalı ailelere dayanışma ziyaretleri gerçekleştirdiler. Ege Üniversitesinin Yabancı Diller Bölümü ve İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi, öğrenciler tarafından işgal edildi. Ege Üniversitesinde polis öğrencilere sert şekilde müdahalede bulunarak öğrencileri üniversite binasından zorla dışarı çıkardı ve 39 öğrenciyi gözaltına aldı. İTÜ’de gerçekleşen direnişin dördüncü gününde, öğrencilerin kamuoyuyla paylaştığı talepler üniversite yönetimi tarafından kabul edildi. Soma holding sahibi Alp Gürkan’ın ve aynı holdingten İsmet Kasapoğlu’nun İTÜ Maden Fakültesi Akademik Danışma Kurulu üyeliklerine son verileceği açıklandı. Bir televizyon programında karbonmonoksit zehirlenmesinden bahsederken ‘Karbonmonoksitten ölüm çok tatlı bir ölümdür’ diyen Orhan Kural ‘Tüm İTÜ Ailesi’nden ve tüm öğrencilerimden özür dilerim’ dedi. Ege üniversitesi ve İTÜ’nün ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi’nde de işgal ve nöbet eylemleri yapıldı. Çeşitli üniversiteden öğrenciler üniversite işgallerini selamlayan açıklamalar yaptılar.( http://bianet.org/bianet/insan-haklari/155918-polis-ege-universitesi-isgalini-basti-39-ogrenci-dovulerek-gozaltina-alindi)

Facianın ardından gerçekleri öğrenmek ve kamuoyuyla paylaşmak için, içinde emek ve meslek odalarının, sendikaların, devrimci kurum ve partilerin yer aldığı ‘Soma İçin Adalet Komitesi’ oluşturuldu. ÇHD den avukatlar hayatını kaybeden işçilerin yakınlarına hukuki destek vermek için Soma’ya gittiler. Avukatların orada bulunmaları katliamın sorumlularını rahatsız ettiği için, kaldıkları öğrenmen evinin çevresi, provokasyon yaratmak isteyen yüz kişilik bir grup tarafından sarıldı. Ardından öğretmen evinin elektrikleri bir süre kesildi kaldı. Sosyal medyada ikinci bir Sivas olayı yaratılmak isteniyor, düşüncesiyle bu olaya bir çok tepkiler gösterildi. ÇHD başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın dışarıda birikenlerle diyalog kurmasının ardından olay yatıştırıldı. Avukatların, dayanışma için ve hukuki destek vermek amaçlı somada olduklarına ikna olan grup, ‘Bize terörist olduğunuzu söylediler, burada Gezi benzeri eylemler yapacağınızı söylediler’ şeklinde açıklamalar yapmıştı. ÇHD’den avukatlar daha sonra başka bir yerde polis tarafından tekmelenerek ve sürüklenerek gözaltına alındılar. (http://egeninsesi.com/153187somada_chdli_avukatlara_gozalti)

Dayanışmanın Yolu Birlikte Mücadele Etmekten Geçiyor

Soma’daki katliamın ardından da görüldü ki insanı özne gören gerçek dayanışma, yaşanan sorunlara birlikte çözüm aramak ve haksızlığın karşında birlikte durmakla mümkün olabiliyor. O acıyı yaşayanlarla “aynı koşullarda” olmadan, aynı duyguları hissetmeden, ya da onları anlamadan, insani bir dayanışma içinde olmak mümkün olmuyor. Elbette her dayanışma çabası önemli ve değerlidir. Fakat Soma’da yaşananları “elim kaza” ve “takdir-i ilahi” olarak gören, sorumlu aramadan “merhamet” duygusuyla sadece parasal yardımlarda bulunma anlayışı, dayanışmanın bir parçası olan maddi boyutunu oluşturuyor. Yeni işçi cinayetleri oluşmamasının tek yolunun, örgütlenmekten, ve mücadelede etmekten geçtiğinin üzeri örtülmüş oluyor. Sadece parasal yardımlarla sınırlı kalan ve sorumlu aramayan dayanışmalar, yeni işçi cinayetlerinin önünü açan ve sermaye sahiplerinin daha fütursuz davranmalarına neden olan sonuçlar yaratabiliyor. Toplumcu Psikologlar Grubu, medya tarafından ‘Soma’da destek gitmeyen Alevi köyü’ olarak magazinleştirilen, Elmadere Köyü’nde yaşananlarla ilgili bu konuya değinen bir açıklama yapmıştı. Psikologlar çocukların oyuncak sırasında beklerken ‘senin baban ölmedi oyuncak alamazsın’ diyerek bir birini linç etmeye kalktığı bir ortamda ‘insanların kendi yasını tutmalarına izin verilmeli’, dedikleri açıklamada şunların altını çimişlerdi: ‘Yapılan haberlerden ve ajitasyonlardan sonra; her “duyarlı” grubun, sermayedarların ve sermayeyle akrabalığı olan sivil toplum kuruluşlarının, dayanışmayı tek yönlü bir yardıma- sadaka kültürüne- indirgeyen insanların akın ettiği yer Elmadere oldu.

“İyi niyet, merhamet” gibi tehlikeli ve cüretli duyguların harekete geçirdiği yaklaşımlar, köyü bir tür ruhsal felce uğrattı. Babası öldüğü için “acılar içinde kıvranan” çocuklara dağıtılan son model bisikletler, köy meydanına yığılan oyuncaklar, hanelere dağıtılan yardım zarfları, giyecek ve gıda yardımları, tiyatrolar, psikolojik destekler, belediyenin göstermelik rehabilitasyon merkezleri, sermayedarlar tarafından verilen burs sözleri, balonlar, yüz boyamalar, bir mutluluk ve iyilik hali yanılsamasına dayanan ve yanılsamanın doğası gereği suni olan her tür teşebbüs, bu ruhsal felce hizmet etmiştir. Doğal olan bozulmuştur, yas tutmak insani bir ihtiyaçken ve ölümle baş etmek için binyıllardır bilinçli ya da bilinçsiz kullandığımız insani bir yöntemken, bir köyün yas tutmaması için ne gerekiyorsa onu yaparak, Simülasyondan farklı olmayan bir ortam oluşturulmuştur. Bu ortama bilinçli ya da bilinçsiz katkıda bulunan her grubun Elmadere’den çekilmesi ve Elmadere’nin yasını kendi kültürel doğallığıyla yaşamasına izin verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz”, demişlerdi.

AKP iktidarı, torba yasada yer alan olumsuz düzenlemelere sendikaların tepkisini azaltmak için, DİSK, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ gibi büyük sendikaların önündeki yüzde 3 olan toplu sözleşme barajını yüzde 1 e düşürdü. Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye konfederasyonlara üye olmayan işçi sendikaları için ise sözleşme barajı yine yüzde 3 olarak kaldı.
Soma’dan yola çıkarak siyasilerle görüşmek için Ankara’ya kadar giden madenciler, üzerlerindeki işçi tulumlarından dolayı meclise alınmadılar. Uygunsuz görülen kıyafetten dolayı meclis önünde yaklaşık yarım saat bekleyen işçiler, Meclis İdari Amiri ve HAK-İŞ in eski genel başkanı olan Salim Uslu’nun ‘yemekhanede yemek yiyebilirsiniz’ sözlerine tepki gösterdiler. ‘Buraya yemek yemeye gelmedik’ diyen madenciler, ‘Bu binayı dikerken kıyafet uygundu da girerken mi uygunsuz’ diyerek tepkilerini dile getirdiler. İşçiler, randevularına yetişmek için tulumlarını ve çizmelerini çıkarmak zorunda kalmışlardı.
(http://www.sendika.org/2014/07/meclise-isci-tulumuyla-girmek-yasak/)

Katliamın ardında verilen sözlerin arasında, Taşeronluk sisteminin kaldırılması, kimseye bu süreç içinde çıkarmamak, maaşların eksiksiz ve tam olarak ödenmesi, ücretlerin 2 bin tl den az olmaması, 6 maaş ikramiye, yeraltında 6 saat çalışma, ölen maden emekçilerinin sivil şehit sayılması, ailelerine TOKİ tarafından ev yapılması ve hayatını kaybeden madencilerin yakınlarından 1 kişiye istihdam sağlanması sözleri vardı.

Madenciler yaptıkları açıklamada verilen bu sözlerin hiçbirinin yerine getirilmediğini ve bunun için hiçbir girişimde bulunulmadığını belirttiler. Soma’da yaşanan katliamın ardından sözlerin tutulmamış olması, maden işçileri tarafından birçok kez dile getirildi. Facianın üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen işçiler aynı şirketler tarafından işten çıkarılmayla tehdit edilerek madene inmeye zorlandı. Soma için meclis bünyesinde kurulan komisyonlarda işçiler yararına doğru düzgün bir adım atılmadı. Torba yasanın görüşüldüğü komisyonda muhalefetin yaşam odalarıyla ilgili getirdiği öneri, içinde Çalışma Bakanı’nın da olduğu komisyon tarafından reddedildi. Ölen işçiler için “çok üzüldük” diyen ve “ne gerekiyorsa yapacağız” sözü veren hükümet yetkilileri, madenlerde yaşam odalarının zorunlu olmasını reddederek; işçi ölümleri karşısında ne kadar samimiyetsiz olduklarını da gösterdiler. AKP iktidarının bu tavrı yeni katliamların önünü açarken, biz emekçilere de ancak örgütlenirsek öldürülmeyeceğimizi, kendimizi koruma gücümüzün örgütlenmekten ve birlikte mücadele etmekten geçtiğini göstermiş oldu.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.