Sopa Yeme Sırası Askerden Polise Geçti

0
1311

Ergenekon operasyonunda dinci rejim devletin iplerini ele almış ve toplumda derinleşmişti. Şimdi bütün gücün yürütmede olduğu, olağanüsü yetkilerle donatılmış ve yasal dokunulmazlık kazanmış MİT’in toplum hayatı üzerinde Ortadoğu rejimlerindeki gibi güçlü denetim sağladığı bir istihbarat devleti kurulmasına doğru gidiliyor. Bu sağlanabilirse bütün muhalefet odakları sıkı denetim altına alınacak ve Erdoğan bir Amerikalı yetkilinin belirttiği gibi ”sonsuza kadar başımızda” kalacak

20140805_263742

Nihayet başladı! Erdoğan aylardır ”inlerine gireceğiz” diyor, kimse adım atmıyordu. 22 Temmuz sabahı saat 2’de 22 ilde aralarında İstanbul eski İstibarat Şube Başkanı Ali Fuat Yılmazer’in de bulunduğu 22 polise Cemaat operasyonu yapıldı. Gözaltına alınma kararlarını veren hakim, 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınan 6 kişiyi serbest bıraktıran Hulusi Pur imiş. Ardından gözaltına alınanların sayısı arttı. Tutuklananlar ve serbest bırakılanlar oldu. Şimdi polislere Ergenekon operasyonunu çağrıştıran ve hükümeti devirmekten casusluğa varan suçlamalar var. Operasyonlar ”dalgalar” halinde sürecek görünüyor.

Cemaat’in sözcüsü Zaman gazetesi operasyonu önceden haber alarak aynı günün akşamından ilan etmişti.

Operasyona ilk tepkiler Ergenekon davasının ünlü savcısı Zekeriya Öz ile Cemaat’in tanınmış isimlerinden Hakan Şükür’den geldi. Zekeriya Öz Twitter hesabına ”Evindeki paraları sıfırlayamayanlar devletin ve milletin itibarını sıfırladılar. Şimdide masumlara iftira atıp onları da sıfırlamaya çalışıyor” diye yazdı. Operasyonla Gazze, IŞİD arasında bağ kurrarak ”İsrail’e bir şey yapamayanlar, IŞİDin elindeki rehineleri kurtaramayanlar, gündemi unutturmak ve hedef saptırmak için polise iftira atarak gene mazlum havalarına giriyorlar”, dedi. Ünlü eski futbolcu Hakan Şükür operasyonun ardından gene hırsızlıklara gönderme yaptı. Erdoğan ise ”onları sorguluyoruz” yerine olayları basından öğreniyormuş gibi ”izlemedeyiz” dedi. Erdoğan ilerleyen günlerde tarafsız görünme çabasını da bir yana bırakıp, açıktan, gözaltına alınan polisler aleyhine ifadeler kullanmaya başladı.

Ergenekon-Balyoz Operasyonlarıyla Benzerlikler, Farklar ve Tavrımız

Ulusalcıları hedef alan Ergenekon, Balyoz vb operasyonları darbeyi önleme gerekçesiyle yapılmıştı. Cemaat operasyonu da aynı gerekçeye dayanıyor. Ulusalcılara karşı operasyon Cumhuriyet mitinglerinin ardından, karşı saldırı olarak gelmişti. Cemaat operasyonu ise Cemaat’in poliste ve yargıdaki gücünü kullanarak hükümete karşı yaptığı 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarına karşı saldırı olarak gündeme geldi. Suçlamalar da birbirine benziyor. Gözaltıların geceleyin yapılması da ulusalcılara yapılan operasyonlara benziyor. Başbakan gene her zamajnki gibi mağdur pozlarında ve bir yandan meseleyi yargının takip ettiğini, kendisinin ise dışarından izlediğini ileri sürüyor, diğer yandan ise yer yer doğrudan devreye girip operasyon lehinde kamuoyu oluşturuyor (http://www.radikal.com.tr/politika/basbakan_erdogan_butun_pisliklerin_icinde_ali_fuat_yilmazer_var-1204152).

Her iki operasyon da devleti yeniden yapılandırmayla ilgili. Erdoğan görünüşte demokrasiyi savunuyor fakat gerçekte ise rejimi dincileştirirken kendi iktidarını perçinlemeye çalışıyor.

Her iki operasyonda da Erdoğan birileriyle ittifak yapıyor. Öcalan, Ergenekon operasyonlarında hükümetin yanında olduğunu ifade etmişti. Öcalan 17-25 Aralık yolsuzluk skandallarını da hükümete karşı darbe girişimi olarak niteledi ve bu konuda AKP’ye desteğini ifade etti. Erdoğan Cemaat operasyonunda başta İşçi Partisi olmak üzere ulusalcıların bir kısmını yanına almış durumda.

Bilindiği gibi İşçi Partisi ile PKK birbirine çok uzak görünürler. Biri Türk milliyetçisidir diğeri ise Kürt milliyetçisi. Karşıtlığa rağmen milliyetçilik her ikisinin de ortak yanıdır. Ayrıca hem Öcalan hem de İşçi Partisi lideri Perinçek kurulu düzenin egemenleriyle hiç bir sol örgütün aklının alamayacağı kadar çok kolay ittifaklara girebilen insanlar. Her iki lider ve arkalarındaki güçler de birbirini düşmana satılmakla suçlarlar. Görüşümüzce iki taraf da düzen güçleriyle girdikleri ittifaklarda kendi çıkarlarını sıkı sıkıya gözetirler.

İki operasyon arasındaki farklar için ise şunlar denebilir. İlkinde AKP ile Cemaat birlik halindeydiler ikincisinde ise karşı karşıyalar. Bu yüzden her iki tarafın da işi zor. Çünkü Cemaat hem devlet içinde hem de toplumda örgütlü bir güç. Üstelik şimdilerde CHP ile MHP’yi birden yanına almış durumda. AKP de örgütlü ve kendisine fanatik bir kitle tabanı yaratıyor. Cemaat’in AKP ile birlik halinde astığı astık-kestiği kestik olduğu günlerde cezalandırdığı bir kısım güçler şimdi Cemaat’e karşı Erdoğan’la birlikte. Aradaki bir farklılık da hükümetin bu kez liberallerle solu eskisi gibi yanına alamamasıdır.

Ergenekon operasyonunun arkasında ABD vardı. Cemaat operasyonu öyle görünmüyor. ABD’nin taraflar arasında önemli bir ayrım yaptığını sanmıyoruz. Çünkü hki taraf da ABD politikalarına itirazsız hizmet ediyor. AKP de ABD’ye mecbur Cemaat de. CHP, MHP gibi diğer burjuva partileri zaten ABD emperyalizmine hizmetlerini sunmak için sıraya girmişler. ABD’nin çıkarlarını tehdit eden bir durum yok. Ergenekon, Balyoz vb operasyonlarında ABD’nin Ilımlı İslam ve Kürt çözümüne karşı muhalif olan güçlerin safdışı edilmesi durumu vardı.

Ergenekon operasyonunda dinci rejim devletin iplerini ele almış ve toplumda derinleşmişti. Şimdi bütün gücün yürütmede olduğu, olağanüsü yetkilerle donatılmış ve yasal dokunulmazlık kazanmış MİT’in toplum hayatı üzerinde Ortadoğu rejimlerindeki gibi güçlü denetim sağladığı bir istihbarat devleti kurulmasına doğru gidiliyor. Bu sağlanabilirse bütün muhalefet odakları sıkı denetim altına alınacak ve Erdoğan bir Amerikalı yetkilinin belirttiği gibi ”sonsuza kadar başımızda” kalacak. Ancak durum Cemaatçıların halkı korkutmaya çalıştığı gibi ümitsiz değil. Erdoğan artık ciddi yara almış, dinci rejim çatlamış durumda. Bütün mesele halk hareketine destek olacak bir sol odak yaratmakta.

Hükümetten dayak yeme sırası şimdi askerden polise geçti. İşler iyi giderse sıra bir kısım askere de gelebilir. Çünkü Ergenekon operasyonları Cemaat’in ordu içindeki gücünün önünü bir hayli açmıştı. Cemaat’in ordudaki gücünün kuvvet komutanlığına kadar yükseldiği, albay kademesinde ise çok sayıda taraftarlarının olduğu iddia ediliyor. Bu konu basında gündeme getirildi fakat üzerine gidilemedi.

Bu, dincilerin bir paylaşım kavgasıdır. İçeri alınan insanlar gerçekten kirli insanlar. Cemaatçılar özel olarak bize de zarar verdiler. Eğitim ve Dayanışma Hareketi’ni daha oluşum aşamasındayken baltalamışlar ve bu satırların yazarını özel olarak hedef almışlardı. Buna rağmen ”oh olsun!” diye sevinmemiz zordur. Çünkü hükümetin derdi, yolsuzluklarının ortaya konulmasını cezalandırmak. Bu paylaşım kavgasında ne AKP’nin tarafını tutabiliriz ne de Gülencilerin. AKP, Gülencileri kendi iktidarının önünde engel gördüğü için yargılıyor. AKP bu operasyon ve yargılamaların birlikte işledikleri suçlara ulaşmaması için her şeyi yapacaktır. Hükümet şu anda insiyatifi elinde tutuyor olsa da Cemaat hala örgütlü bir güç.

Görevimiz kimsenin yedeği olmadan bu iktidar çatışmasını değerlendirerek düzeni teşhir etmek, Hareketimizi geliştirmek ve solun birliği yolunda adımlar atmaktır.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.