Uyumlu İslam’ın AKP Pratiği

0
1614

Erol Zavar/ Mahmut Soner- 22 Haziran 2013-

2012-06-04_OzellestirmeIdaresi2001 krizi kitlelerdeki değişim ihtiyacının görmezden gelinemeyecek boyutlarda olduğunu, kitlelerin bir kaynama halinde bulunduğunu açığa çıkarmış, bunu iyi gözlemleyen AKP de aldığı desteği de iyi kullanarak, toplumun üçte birinin oyunu alarak iktidara gelmişti. Ekonomik krize müdahale için IMF tarafından eline tutuşturulan reçeteyle ülkeye gönderilen Kemal Derviş’in bıraktığı ekonomik programı harfiyen uygulamaya başlamıştı AKP. İşi görece kolaydı. Yoksul dindar kitle, nihayet kendini ifade edebileceği bir iktidara kavuştuğunu düşünüyordu. Yanıldığını, yaşadığı ekonomik yıkımla, kısa sürede anlasa da ehven-i şer diyerek suskun kalıyordu. Kalan kesim ise laikçilerin peşine takılmış, şeriat-laiklik ikilemi ve Kürt karşıtlığında debeleniyor ya da hiçbir şeyi umursamıyordu. Her durumda bu muhalefet tarzıyla, AKP istediği gibi hareket edebiliyordu.

AKP, neo-liberal politikaların en sıkı uygulayıcısı oldu. Dindar insanların ruhunu okşayacak söylemlerle, uyumlu İslam deyimiyle özetlenebilecek bir yapı oluşturdu. Bir yandan meydanlarda dini baskıdan yakınarak ahlaki üstünlük duygusu oluştururken, diğer yandan bunu örtü olarak kullanarak neo-liberalizmin bütün gereklerini yerine getirdi. İşe kendisinden önceki hükümetlerin ağır kaldığı özelleştirmeleri hızlandırarak başladı. Düne kadar sermaye birikimi için kullanılan KİT’leri tümden, yok pahasına tekellere devretti. Özelleştirme, aynı zamanda işsizleştirme ve sendikasızlaştırma demektir. Var olan sarı sendikaların zahmetsiz örgütlendiği yerlerdi bu KİT’ler. Tekellere ait alanlarda örgütlenmeyi esas alan sendikalar, özelleştirme sürecinde büyük güç yitimine uğradılar.

Özelleştirme yalnızca KİT’lerin satılmasıyla sınırlı kalmadı. İşçi ve emekçilerden alınan vergilerle düzenlenip ücretsiz sunulması gereken hizmetler, eğitim, sağlık, kent hizmetleri de büyük ölçüde paralı hale getirildi. Bunlara karşı oluşan tepkiler, tipik AKP demagojisi ve polis zoruyla bastırıldı. Neo-liberal politikanın esas sonucu budur. Yaşamın her alanı paralı hale getirilir. “Uyumlu İslam”ın, uyumlu kısmı işte bu neo-liberalizme uygundur. İslami kısmı ise toplum mühendisliğiyle yaşam tarzlarına müdahale, farklılıkların yok sayılması, baskı altına alınmasıdır. Mesela uyumlu İslam’da Alevilere, ateistlere, azınlıklara yer yoktur. Neo-liberalizm, emekçilerin boğazını sıkarken, İslami neo-liberalizm olan uyumlu İslam bu işi kara bir örtü örterek yapıyor.

Ekonomik Başarının Sırrı

AKP’nin yarattığı en büyük mit, ekonomik başarıdır. Klasik sağ popülist söylemdir bu. Kitleleri teskin edici bir hap gibi ekonomik göstergelerin ne kadar iyi olduğuna dair rakamlar verilir. Geniş kitlelerin günlük yaşam zorlukları bu göstergelere yansımaz, çünkü iyi olan yalnızca sermayenin göstergeleridir. AKP ekonomik başarı sağlamış mıdır? Bu soruya iki açıdan, burjuvazi ve işçi sınıfı açısından iki farklı cevap aramak gerekir. Burjuvazi açısından borçlu kaynak yaratma ve sıcak parayla, kırılgan da olsa bir istikrar sağlama bakımından başarılıdır AKP. Ancak sıcak paraya bağımlı ve durmaksızın sanayiyi tasfiye eden bir ekonomi diken üstündedir. Burjuvazi açısından esas başarı işçi sınıfı ve emekçilerin bastırılmasıdır. Ekonomideki “iyi hal”in esas nedeni budur.

Bu “iyi ekonomi”nin işçi ve emekçilere yansıması açlık ve sefaletin yatay ve dikey olarak yayılmasıdır. Bir kişinin yoksulluk sınırı Türk Kamu Sen’in verilerine göre aylık 1787 liradır. Asgari ücret ise 770 lira civarındadır. Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi üzerinden hesaplanması gereken asgari ücret, bir kişinin asgari geçim haddinden dahi düşüktür.

Genel Sağlık Sigortası kapsamında bütünleşik Sosyal Yardım Hizmeti Bilgi Sistemi’ndeki veriler ise ekonomik başarıya dair her zaman, hemen diğer tüm konularda olduğu gibi, “hangi sınıf için” sorusunu sormanın gerekliliğini ortaya koyuyor. Zira zenginlik, ancak ve ancak, işçi ve emekçilerin yoksullaşması sonucu oluşur ve yoksulluğu derinleştirerek büyür. Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemi Bülteni’ne göre 4 Ocak 2013’te aylık geliri 326 TL’nin altında olan insan sayısı 10.401.410 kişi iken, dört ay sonra 23 Nisan tarihinde 1.053.027 kişi artarak 11.454.437 kişiye ulaşmıştır. Aynı bültendeki bir diğer veri ise, 2012 yılında 23.668.942 kişinin sosyal yardım ve ödeme alarak, en asgari düzeyde yaşamaya çalıştığıdır. 76 milyon nüfusu olan ülkede, nüfusun üçte birine yakın bir kesimi, yani her üç kişiden biri açlık ve yoksulluk çekiyor. Buna bir de kıt kanaat geçinenleri eklediğimizde, neredeyse nüfusun yarısından fazlasının yoksulluk içinde yaşamlarını sürdürmeye çalıştığı görülür. Milli gelirin 15 bin dolara ulaştığı söylenen ülkede, ekonomik gösterge tabii ki burjuvazi için iyi olacaktır. Yoksullar için ise tek gösterge, her geçen gün biraz daha yoksul kalmaktır.

AKP’nin ekonomik başarısı budur. Açlık çeken, yoksulluk içinde yaşayan her insan hayat boyu sağlıktan, özgürlükten yoksundur. Yurttaşlık hakları yoksullar için ulaşılabilir değildir. Bu nedenle aç ve yoksul insanlar kendilerine güvenden de yoksundurlar. İşçi ve emekçilerin örgütsüzlüğe ve AKP ya da benzer burjuva parti ve cemaatlerine mahkûm oluşlarının nedenlerinden biri de budur. Ülke nüfusunun yarısından fazlası geleceksizlik içindedir. Kişi başı milli gelirin yıllık 15 bin dolar olduğuyla durmadan övünen AKP ve başbakan için ekonomik başarı nüfusun yarısından çoğunda, o 15 bin doların 8-12 bin dolarını gasp etme başarısıdır. Diğer yarısı için de yine büyük miktarı gasp edilmektedir. Küçük bir azınlık, oluşan değerin büyük çoğunluğuna el koymaktadır, bunu işçiden artı değer olarak sızdırır.

babalar-gibi-atarimAKP, son dönemde en çok 13,5 milyar dolarlık IMF borcunu sıfırlamakla övünmektedir. 11 yılda 13,5 milyar dolarlık borcun ödendiği doğrudur ancak ülke bugüne dek hiç olmadığı kadar borçlandırılmıştı bu 11 yılda. 2012 yılsonu reel borç, 400-500 milyar dolar arasıdır. Bu borcun yükü düşük ücretler, enflasyon, yüksek dolaylı vergiler ve temel hizmetlerin paralı hale getirilmesiyle işçi ve emekçilere yıkılmaktadır. Ekonomik başarının bir yönü de budur. Yüksek miktarda borç al, bunu tekellere kaynak olarak aktar, karşılığında ormanları, gölleri, tarım arazilerini, maden ve HES’ler için peşkeş çek, borcun ödenmesini de işçi sınıfının sırtına yık.

AKP Devlet Partisidir

AKP serbest piyasacıdır. Devlet gücünün korunması ve yaygınlaştırılmasını savunur. Serbest piyasa için bu elzemdir çünkü ilk bakışta bunda bir çelişki varmış gibi görünse de çelişki yoktur. Çünkü günümüz devletinin esas işi piyasayı korumaktır. Bunu yapabilmek için de diğer bütün işlerden çekilmesi, ellerini serbest bırakması gerekmektedir. Artık sınıf çatışmasını dizginleyecek kurallar koymakla yetinemeyen burjuvazinin, sınıf çatışmasını ezilen sınıfı güçle bastırarak dizginlemek dışında bir seçeneği kalmamıştır. AKP’nin, bugün, toplumun her kesimine akıl almaz bir şiddetle saldırmasının arka planı budur. AKP, bir yandan ormanları, gölleri, yer altı zenginliklerini piyasaya açarken bir yandan da buna direnen tüm kesimleri bastırıyor. Bir yandan tekelci sermayeye rant alanları açıp teşvikler verirken, bir yandan da işçi ve emekçilere saldırıyor. Fiziki zorla yönetmek mümkün olmadığı için, ideolojik etkisini de yaymaya çalışıyor. İktidara geldiği ilk günlerdeki ürkekliğini üzerinden attıktan sonra, özellikle 2011 seçimlerinden sonra, tüm saldırılarına rıza üretmek için, bütün politikalarını dinle ambalajlamaya başladı. Ayrıca açıktan bir mezhep düşmanlığını da bayrak edindi. Yedek sanayi ordusunun sayısının düşmemesi için, doğurganlığın artması mı isteniyor, AKP üç çocuk demeye başlar! Hemen kürtajın din açısından günah olduğu söylenmeye başlanır.

Kent merkezi mi yağmalanacak, hemen oraya cami yapılacağı da söylenir. Gezi Parkı’na kondurulacak AVM’yle yaratılan rant, tarihimizden bir eser yapılacak denilerek gizlenir. Böylece AKP, bir yandan neo-liberal politikaları engelsiz uygulayabilmek için kitle desteği kazanmaya, ideolojik etki alanını genişleterek, işçi sınıfı ve ezilen tüm kesimleri bastırırken, geniş bir kesimi kendi yanına geçmeye ya da suskun kalmaya zorlamaktadır. İçki yasakları, Cem evlerine hakaret, köprülere Yavuz Selim adı verilmesi, yaşamın her alanına el atılması, AKP’nin yeşil tonlu neo-liberalizmidir. Neo-liberalizm, Kapitalizmin; doğanın, kentlerin, bütün kaynakların ve insanın dibine dek sömürüldüğü aşamasıdır. AKP buna sadece, dinin de sınırsız sömürülmesini eklemiştir.

AKP’nin Geleceği De Vizyonu Da Tükenmiştir

akpBir konjonktür partisi olarak emperyalizmin Ortadoğu’ya müdahale ederek bölgeyi dizayn için doğru at olmuştu AKP. Muhafazakâr, demokrat, ılımlı İslam gibi kavramlarla tanımlansa da, yürüttüğü politikalar ne demokrat ne de ılımlıdır. İçte demokratik harekete karşı tamamen bastırma temelli, dışta ise emperyalizme tam uygunluk içerisindedir. Uyumlu İslam’ın AKP pratiği de burada bulur ifadesini. Bu yüzden, Ortadoğu ülkelerinde emperyalizmin ihtiyaç duyduğu değişimin sancısız gelişmesi için, bu ülkelere model olarak gösterilmiştir.

Ne zaman ki Tunus ve Mısır’da halk isyanları başladı, uyumlu İslam’ın model değerinin olmadığı ortaya çıktı. Ancak bu gerçek görülmediği gibi, uyumlu İslam’ın gerekliliğinin kanıtı olarak ortaya sürüldü. Gezi’den başlayan isyan ve buna karşı tepkisiyle Erdoğan’ın uyumlu İslam’ın sınırları net olarak görüldü. Şimdi emperyalizm, umutsuzca, bu seçenekle devam etmek mi, yoksa seçenek değiştirmek mi gerektiğini hesaplamaya çalışıyor. Tüm bu hesaplar boştur. Artık kapitalizmin hiçbir devlet biçimi, yönetim şekli topluma çıkış sunamıyor. Bu yüzden emperyalizmin politikaları da ne radikali, ılımlısı, uyumlusu siyasal dincilikle ne de laikçilikle bölgede tutmaz. İşçi ve emekçilerin, ezilenlerin yani insanlığın tek çıkışı, devrimle sömürüsüz dünyayı kurmaktır. Bunun için yaşamın her alanında dayanışmayı geliştirmek ve buna uygun örgütlenmeler yaratmak birincil görevdir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.