Erdal Kudiş- 12/10/2013
“Seçimler demokrasinin önkoşulu değildir Tersine demokrasinin önündeki en büyük engeldir” Antonio Negri
Türkiye’de bu yıl seçim sürecine Demokratikleşme Paketi tartışmaları ile giriyor. Erdoğan tarafından sunulan bir Demokratikleşme Paketi var. Bu paket halkın talepleri ve beklentilerini dikkate almıyor, sivil toplum örgütleri ve Akil adamlarının hazırladığı dosyaları dahi dikkate almıyor. Ve yine bu paketin demokratikleşme sürecine yönelik ileri bir adım olduğunu ve seçimlerin de demokrasinin asli kuralı olduğunu iddia ediyor.
Oysa seçimler halkın demokratik taleplerinin önünü kesen bir süreci temsil ediyor. Temsil edenlerin temsil edilenleri yönettikleri bir düzen. Her iki sınıfta yer alanlar da genelde değişmez. Birinciler ikincileri yönetmek için vardır. Onların taleplerini yerine getirmek için değil. Seçimler ile sadece temsilciler arasından birileri seçiliyor . Bunları belirleyen de partiler oluyor. Onların kriterleri ise adayların dürüstlüğü, çalışkanlığı ya da topluma faydalı olmasından ziyade partiye ne katıp katmayacağı ve onu destekleyen kuvvetli bir gücün olup olmadığıdır. Bugün seçimleri kazanan partilere bakarsak BDP’yi kısmen dışında tutarsak hiçbirinde halkın içinden gelen kimseyi göremeyiz. Her kazanan, arkasında belirli bir güç olduğu için orada; belirli bir marifeti ya da tecrübesi olduğu için değil.
Gezi sürecini anti-demokratik gören AKP ve Erdoğan, halkın taleplerini ve isteklerini dile getirmesini bastırmayı ve insanları katletmeyi ise demokrasinin kuralı sanıyor. İnsanların sokağa çıkıp taleplerini dile getirmesi ya da yapılanları protesto etmesi değil de onları öldürmek ve kör etmek mi demokrasi? Ve onlara verilen öğüt “seçimlerde oy kullanarak tepkinizi gösterin” oluyor.
Yönetenlerin halkın isteklerini ve ihtiyaçlarını dikkate almadıklarını, salt kendi baskıcı düşüncelerini dayattıklarını çok kez gördük. En son ODTÜ olaylarında bu kendini bir kez daha doğruladı. ODTÜ’den yol geçmesine ve binlerce ağacın kesilmesine karşı çıkan ODTÜ öğrencileri, Yüzüncü Yıl ve Çiğdem mahallesi halkı, polisin yoğun saldırısına maruz kaldı. Bayram gecesi direniş olmayacağını düşünecek olmalılar ki, belediye ekipleri ve polisler üç bin ağacı yok etti. Melih Gökçek Twitter hesabında olay ile ilgili “dün gece arkadaşlar bana da sürpriz yapmışlar” dedi. Daha önce “Ağaç istiyorsanız gidin ormanda yaşayın” diyen Erdoğan bu kez de yapılacak yol ile ilgili “Yol uğruna her şeyi feda edilir. Yolun geçeceği yerde cami bile olsa yıkarız.” açıklaması ile bilindik gözü dönmüş tavrını sergiledi.
Kapitalist sistemdeki demokrasi ve seçimin anlamı budur işte. Yönetenler her istediğini yapar yönetilenler ise onların gösterdikleri adaylara oy verir. 2014’te iki seçim süreci yaşanacak. Öncelikle yerel seçimler ardından da milletvekili seçimleri olacak. AKP seçimler öncesinde kaybettiği oylarını geri alabilmek için demokrasi söylemleri adı altında kendi oy tabanına oynuyor. Özelikle Kürt ulusal hareketi ile başlatılan süreçten sonra tartışılan demokratikleşme paketinden en çok Kürt sorununa yönelik yasa önerileri bekleniyordu. Ancak tersine kendi tabanına yönelik yasa önerileri çıktı. Bundaki en büyük amaç ise Gülen Cemaati’yle açılan araları nedeniyle kaybettikleri oyları geri alabilmek. Ayrıca doğuda en büyük rakibi olan BDP’nin İslamcı tabanına da oynuyor. Bu arada bu tartışmalar ile çatışmasızlık ortamını seçimlere kadar korumayı amaçlıyor.
Gülen Cemaati, AKP’den istediklerini alamayınca kapalı kapılar arkasında iktidar çatışmasına girdi. En güçlü oldukları polis teşkilatını da AKP dağıttı. Yeni seçim sürecinde eğer istediği kontenjanı alamazsa ciddi bir ayrım olacak. Bu ayrımın CHP’ye yarayacağını iddia edenler var. Gülen Cemaati’nin yeni adresinin CHP olacağı da iddia ediliyor.
CHP ise AKP karşıtı muhalefetin lideri olmak amacı ile sağdan-soldan ve İslami çevreden herkesi partiye çekmeye çalışıyor. Bu kadar farklı çevreyi bir arada tutabilmek için güçlü bir liderliğin olmasının yanında toplumun desteklediği bir amacın da olması gerekir. CHP’nin ise bu haliyle topluma yararlı olamayacağı gibi başarılı olması da mümkün değildir. Söylemleri ile zaman zaman AKP’nin en gerici yanlarında yer alıyor.
Kürt ulusal hareketi AKP ile girdikleri barış görüşmelerinden eli boş dönecek. Bunun böyle olacağı da en başından belliydi. AKP gibi bir partinin demokrasi de özgürlük de getirmeyeceği gün gibi ortadayken, BDP zaman zaman AKP’nin koruyuculuğuna oynadı. Reyhanlı ve Gezi sürecinde olduğu gibi. Demokratikleşme Paketi’nden bekledikleri Kürt kimliği ve kültürünün anayasal güvenceye alınması, demokratik özerkliğin tanınması ve anadilde eğitimin kabul edilmesi gibi taleplerden sadece özel okullarda Kürtçe eğitim verilmesi büyük hayal kırıklığı yarattı. Kürt hareketinin önümüzdeki süreçte nasıl bir tutum alacağı merakla bekleniyor. Çünkü yaşanan hayal kırıklığından dolayı partiye ve Öcalan’a yönelik eleştiriler kısık sesle de olsa dile getiriliyor.
Direnişçiler olarak seçimlerden ciddi bir beklentimiz yok. İktidar partilerinin yarışın- da herhangi birisini destekleme durumuna düşemeyiz. Ancak seçimler döneminde politikleşen ortamı iyi değerlendirip örgütlenme olanaklarına çevirebiliriz. Bunun yanında mahalli seçimlerde adaylar çıkartabileceğimiz gibi dürüst ve yönü sola dönük adayları da destekleyebiliriz. Mahalli seçimlere kısa bir zaman kaldı. Şimdiden buna yönelik hazırlıklarımızı yapmalıyız.