TTB Merkez Konsey üyesi Karer Yurtdaş ile röportaj

0
814

Son dönemde artarak süren sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ve sağlıkçıların çalışma koşullarına ilişkin Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey üyesi Karer Yurtdaş ile röportaj yaptık. Konuya ilişkin sorularımızı yanıtladığı için kendisine Odak Dergisi olarak teşekkür ediyor ve röportajın tamamını yayınlıyoruz.

*Son dönemlerde sağlık personeline özellikle doktorlara yönelen şiddetin nedenleri nelerdir?

Toplumsal bir fenomen haline gelmiş olguların nedenlerini madde madde saymak güçtür. Başta birbiriyle ilgisiz görünebilecek birçok farklı neden (siyasal, ekonomik, sosyal ve sağlık alanıyla ilişkili olarak) birbirlerini de etkileyerek sorunun bu düzeye gelmesine neden olmuştur. Bunların tamamını açamayacak olsak da öncelikle sağlıkta şiddetin küresel bir sorun olduğunu fakat bazı ülkelerde farklı dönemlerde ciddi artışlar gösterdiğini bilmek gerekir. Bu küresel karakter bize durumun yalnızca ulusal sağlık politikalarıyla açıklanamayacağını, kapitalizmin dünya sistemine iyice yerleşmesiyle beraber, otoriter emek rejiminin sağlık emeğini insani hüviyetinden koparıp pazarın hakimiyetine geçirmesiyle doğrudan ilişkili olduğunu anlatıyor. Öte taraftan sağlıkta şiddetin Çin, Hindistan, ABD, Nepal, Sri Lanka, İtalya ve Türkiye gibi ülkelerde yoğunlaşması bu ülkelerdeki otoriter emek rejimi çerçevesinde pazarın mutlak hakimiyetine giren sağlık sistemlerinin ve bu ülkelerde şiddetin artan bir şekilde gündelik yaşamın bir parçası oluşunun çıktısı olarak görülebilir (Pandeminin de bu ülkelerde -tamamen özgün bir karakteri olan Çin’i bir yana bırakırsak- yönetilemediğini görmek bazı bağlantıların kurulması açısından önemli). Bunun yanında kaynağını sistemin varoluşundan alan şiddetin siyasi otorite tarafından söylemsel ve eylemsel bazda (yasal önlem, politika değişikliği vs.) nasıl karşılandığı da hayli önemlidir. Bu son ifade ülkemizde sağlıkta şiddetin çığrından çıkması, hekimlerin ve tüm sağlık emekçilerinin kendilerini sürekli bir risk altında ve yalnız hissetmelerinin temel gerekçesi olmaktadır. Zira güncel olan kendisini en yakıcı biçimde dayatır. Bugün Türkiye sağlık ortamı, pazar egemenliğinin yanında beceriksiz politikacılar ve lümpen şiddetin körüklediği çöküntü ile her geçen gün şiddete daha da açık hale gelmektedir. Sorun bir fasit daire halini almıştır.

*İktidarın “küçük” ortağının TTB’yi sürekli hedef tahtasına oturtması ile saldırılar arasında bir anlayış, mantık bağı olabilir mi?

TTB sağlıkta şiddetin münferit vakalar olarak değerlendirilmesinin, sonu hiçbir yere varmayan telkinlerin ve oyalama çabalarının önünde engel teşkil ettiği gerekçesiyle son dönemlerde tekrar hedef gösterilmektedir. İktidar ve sorunuzda geçen haliyle tüm ortakları birinci dereceden bu şiddet ortamının sorumlusudur ve hedef saptırmaya çalışmaktadırlar. Yukarıda da vurguladığımız şekliyle şiddet olgularının karşısında siyasi otoritenin aldığı tutumun yangına kürekle gitmekle eşdeğer olduğunu açıkça söyleyebiliriz.

*İktidar içinden ve çevresinden provoke edici açıklamalar saldırıları daha da artırmış durumda, Sağlık Bakanlığı bu saldırılar karşısında nasıl bir önlem alıyor?

Kişilerden bağımsız olarak Sağlık Bakanlığı’nın an itibariyle kalpsiz dünyanın kalbi gibi görünmeye çalışmak dışında bir işlevi var gibi görünmüyor. Bakanlığa tanımlanmış görevin isyan eden kitleyi yatıştırma, sabır telkin etme, kitlenin yanındaymış gibi görünme olduğu anlaşılıyor. TTB buna rağmen diyalogu, ortak masayı, çözüme yönelik görüşme arayışlarını sürdürmektedir.

*Gerek özlük haklarınız için gerekse yaşam haklarınız için sık sık g(ö)rev kararı almak zorunda kalıyorsunuz. Kararlara tabiplerin katılımı ne düzeyde oluyor?

G(ö)rev kararlarının istemeyerek, mecburiyetten alındığı bilinmeli. Son derece haklı, insani taleplerimiz ısrarla görmezden gelindi, gücümüz hafife alındı. Bunun sonucunda yalnızca hekimlerin ve sağlık çalışanlarının hakları için değil aynı zamanda toplumun sağlık hakkı için de bu eylemleri yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Bu noktada hastalarımız için mağduriyet yaratmamaya azami özen gösteriyoruz. Sorunuzla ilgili olarak kamu hastanelerinde, üniversitelerde g(ö)rev eylemlerine çok yoğun bir katılım var. Yüzde 80’nin üzerinde katılım sağlandığı oldu. Fakat özel hastanelerde katılım düşük. Uzun bir zamandır kamu da sermayenin iç mantığıyla işliyor olmasına rağmen özel hastaneler emek yağması koşullarının daha sert işletildiği yerler olarak önde kalmaya devam ediyor.

*Mesleğin diğer bileşenleri olan (hemşireler, tıbbi sekreterler, yardımcı personel vb) sağlık çalışanlarının demokrasi mücadelesindeki rollerini nasıl görüyorsunuz?

Tüm sağlık emekçilerinin bu mücadelede buluşmasını çok kritik görüyoruz. Aynı işin tarihsel dönem içerisinde oluşmuş bölümlerini yerine getiriyoruz. Temelde işimiz insan ve toplum sağlığı. Emek gücünün kendi içideki ahengi bozmak, iş bölümü temelinde çalışanları arasına duvarlar örmek bu sistemin merkezi karakterlerinden. Bölünerek otoriteye tabi kılınmaya çalışılırken son dönemlerdeki özlük hakkı kayıplarımız da bu ayrışmanın derinleşmesine sebep oldu. TTB bunun karşı istikametinde çalışmalarını sürdürmektedir.

*Güvenlik için hastahane girişlerinde X- Ray sistemi var mı? Saldırılara önlem olarak hastane girişlerinde X-ray kontrolüne ne diyorsunuz? Başka önlemler olarak ne düşünüyorsunuz?

İnsan yaşatmanın, şifanın merkezi olması gereken mekanların güvenlik önlemleri çerçevesinde tartışılıyor olması aslında sağlık sistemimizin geldiği halin özeti sayılabilir. Tarihsel olarak hekimlerin kendilerini hastalarından korumaya çalışmak gibi bir gündemleri olmamıştır ama maalesef artık sağlıkta şiddetin gelip geçici bir fenomen olmadığı da herkesçe anlaşılmıştır. Bu çerçevede X-Ray ya da güvenliğin arttırılması gibi konular TTB’nin de gündemine gelmiştir. Kökünden bir çözüm olmadığının elbette hepimiz farkındayız fakat böylesi günü kurtarma tarzında değişikliklere de ihtiyaç var gibi görünüyor.Kökünden çözüm için kısaca ifade edecek olursak, sorunu tanımlarken dünya sistemi, sağlık sistemleri, siyasi otorite gibi dıştan içe doğru üçlü bir hattan bahsetmiştik. Tersinden sonuna kadar giden bir yaklaşımla da çözümü konuşabilmemiz gerekir. TTB’nin varlığı ve mücadelesi burada merkezidir ama hattın üzerinde ilerledikçe birçok toplumsal bileşenle işbirliği gerekecektir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.