Akyazı Şehitleri İstanbul’da Anıldı

    0
    2346

    129 Ocak 1983 yılında idam edilen Ömer YAZGAN, Ramazan YUKARIGÖZ, Mehmet KAMBUR ve Erdoğan YAZGAN ile Akyazı eyleminde şehit düşen Ali AKTÜRK, Metin Adil TORAMAN İstanbul TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nda yapılan panelde bir kez daha anıldı.
    Akyazı şehitlerimiz ile aynı ayda idam edilen Ali AKTAŞ ve Ermeni Devrimci Levon EKMEKÇİYAN ile 29 Ocak 1921 yılında burjuvazi tarafından Karadeniz’de boğdurulan Mustafa SUPHİ ve on beş arkadaşının da anıldığı panel ilk önce ÖMER’ler nezdinde bütün devrim şehitleri için yapılan bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
    Saygı duruşu “Ölenler dövüşerek öldüler, Güneşe Gömüldüler, Vaktimiz yok onların matemini tutmaya, Akın var akın, Güneşe Akın, Güneşi zapt edeceğiz, Güneşin zaptı yakın…” mısraları okunmasının ardından alkış ile saygı duruşu sonlandırıldı.
    Saygı duruşu sonrasında idam edilen arkadaşlarımızın yirmi beş yıl sonra ailelerine teslim edilen mektupları, genç arkadaşlar tarafından okundu. Mektuplar, gür alkışlar ile sonlandırılıyordu.
    Mektupların okunmasından sonra ÖMER’lerin anması için gelen şair Mehmet ÖZER, okuduğu üç şiir ile salondakileri coşkulandırdı. Gür ve mücadele dolu sesiyle şiirini okuyan Özer, salondakiler tarafından ilgi ile dinlendi.
    Özer’in ardından Hamza YALÇIN’ın anma için gönderdiği metin, genç arkadaşlarımız tarafından okundu. Yalçın’ın mesajından sonra, panelist olarak katılan Devrimci 78’liler Federasyonu İstanbul temsilcisi Yılmaz YUKARIGÖZ ve Odak Dergisi Temsilcisi Ezgi ÖZDAL konuşmalarını gerçekleştirdi. Yukarıgöz konuşmasında, Akyazı şehitlerini ve onların mücadelelerini anlatarak, bugün şehitlerimizin nezdinde nasıl bir mücadele gerçekleştirmemiz gerektiğini söyledi. Tıpkı o zamanki gibi bugün de sürdürülen haklı onurlu, şerefli mücadelenin; ailelerimiz için ve halkımıza karşı sorumluluklarımızdan ötürü sürdürülmesi gerektiğini ve bırakılmamasını söyledi.
    Ardından konuşma yapan Odak Dergisi temsilcisi Özdal ise, şehitlerimizden kısaca bahsederek “Şehitlerimiz, bizi üzülerek anmayın, diye yazdılar. Böyle insanların kaybına üzülmemek elde değil. Ama onlarla gurur duyuyoruz. Mücadelelerini devam ettirmeye ve onları mücadelemizde yaşatmaya çalışıyoruz.Şehitlerimizi andığımız, onların mücadelelerine sahip çıktığımız için baskılarla karşılaşıyoruz. Bir çok arkadaşımız, sadece Ömer Yazgan’ın Ankara Polatlı’daki mezarında anma yaptıkları için yargılandılar.” İfadelerinde bulundu. Özdal konuşmasında devlet tarafından hedef alındığımızı “Bizler Türkiye solunun bir parçası olarak bir süredir toplumda bir eğitim ve dayanışma hareketi yaratmaya çalışıyoruz. Bu hareket solun grupçuluktan kurtularak ezilenlerin dayanışmasının örgütlemesine önayak olmasını amaçlıyor. Bu çalışmalar çerçevesinde Hamza Yalçın arkadaşımızın kaleme aldığı bir kitabımız yayınlandı. O; bugün ileri sürdüğümüz Eğitim ve Dayanışma Hareketi’nin koordinatörü olduğundan dolayı Eskişehir, Ankara, İzmit, Bolu, İstanbul gibi illerde polis tarafından yapılan operasyonlarda ve basında da hedef haline getirildi. Bu çalışmalar dolayısıyla yargılanan arkadaşlarımız Ömerleri ve Denizleri anma etkinliklerine katıldıkları için de suçladılar.” cümleleri ile aktardı.
    Konuşmanın ardından, ÖMER’leri tanıyan mücadele arkadaşları onlardan ve birlikte anılarından, mücadele süreçlerinden bahsetti. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı etkinlik, katılımcıların yoğun ilgi ve yorumları ardından sonlandırıldı.
    HAMZA YALÇIN’ın Etkinlik İçin Gönderdiği ve Arkadaşlarımız Tarafından Okunan Mesajı:
    AKYAZI SON DEĞİL MÜCADELE SÜRÜYOR
    Daha önce de çeşitli kez belirtmiş olduğumuz gibi Akyazı, eylem seçimi olarak kuşkusuz hatalıydı ama o Akyazı ülkesine, halkına ve mücadeleye karşı derin sorumluluğun ve samimiyetin sonucu olarak gündeme geldi. Üçüncü Yol adı verilen grup orada bir anda önde gelen 7 insanını birden kaybetti. Bu çok ağır bir darbe oldu. 1981 yılıydı. Yani 12 Eylül darbesi dönemi. Grubun bütün önde gelenleri aranıyordu.
    Kendisine Üçüncü Yol adı takılmış olan grup Türkiye solunun kadro, taraftar sayısı, tecrübe ve olanakları en zayıf gruplarından biriydi. Mahir Çayan’ın liderliğini yaptığı THKP-C’nin görüşlerini ve eylem çizgisini; Mahirlerin, Denizlerin ve İbrahimlerin liderlik anlayışını hayata geçirmeye çalışıyordu. Solun birliği için uğraşıyor, birliği de öncelikle THKP-C solunda birlik olarak tasarlıyordu. Grup, solda bölünmeyi iyice geliştirmeyelim diye kendisine bir ad bile vermemişti. O durumuna rağmen cuntaya karşı direnmeye karar vermişti.
    Akyazı olayının geri planı ve özü işte bu direnişçiliktir. Ömerler işte bu iradenin ve bu kararın insanlarıdırlar!
    Onlar şahsi geleceklerini değil sosyalizm yolunda devrimci mücadeleyi esas aldılar. Cunta gelince teslim olmadılar. ”Sayımız az, imkânımız yok”, mazeretlerinin arkasına sığınmadılar. İçlerinden Ali Aktürk ve Mehmet Kambur evli ve çocuk sahibiydiler. Hepsi de inandıkları yolda neyin gerekli olduğuna inanıyorlarsa samimiyetle ve cesaretle yaptılar. Cezaevleri sürecinde de böyleydiler idam sehpasına giderken de.
    Sonra ne oldu? Her şey Akyazı’da ve idam sehpasında bitti mi?
    Sonra olan şudur: Bir kısım insan Ömerlerin mücadelesini aynı cesaret ve fedakarlıkla sürdürdü. Başka bazıları da haliyle dayanamayıp mücadeleyi bıraktı ve özel hayatlarını esas aldılar. Mücadeleyi sürdürenler mücadeleyi bırakanlardan vefasızlık, haksızlık ve hatta yer yer düşmanlık gördü ama onlara düşmanlık etmediler.
    Ben bu işin yükünü omuzlayanlardan biriyim. Daha askeri darbe öncesinden cezaevinden firar etmiş, gücüm yettiğince arkadaşlarımla birlikte mücadele etmeye çalışıyordum. Akyazı öncesi de sonrası da cunta tarafından birinci dereceden sorumlu olarak aranıyordum. Bazı acılı anne ve babaların, çocuklarının veya yakınlarının başı belaya girmiş bazı ailelerin kızgınlığı da haliyle benim üzerime toplandı. Ayrıca saflarımızda pişmanlık duyanlar da olumsuz duygularını benim üzerimde toplayacaklardı. Hep beraber kararlaştırdığımız yolda ne kadar olumsuz şey yaşamışsak sorumlusu ben oldum.
    Hiçbir zorluğu mücadeleden çekilmek için mazeret görmedik. Direndik, mücadelemize sahip çıktık, yıkılmadık. Çünkü yıkılsaydık Cemalettinler ve Ömerler de yıkılmış olacaklardı.
    Kendimizi asla devrimci arkadaşlarımızın sırtından var etmeye kalkmadık. Daha öncesinden işkencede direniş örneğimiz olmuş Cemalettin Yalçın arkadaş var. Onların devrimciliklerini örnek aldık, örnek gösterdik. Kendimizi onların sırtından var etmeye çalışmadık.
    Şimdi biz geldiğimiz yerde 1980’lerdeki görüşlerimizi birebir savunmuyoruz. Ama gene solun birliği için mücadele ediyoruz. Gene esas olarak,hayatlarının başına mücadeleyi almış ve kendisini mücadeleye adamış devrimcilerden oluşuyoruz.
    Şimdi biz solun birliği için solda ve toplumda bir Eğitim ve Dayanışma Hareketinin geliştirilmesini savunuyoruz. Ömer Yazgan idam sehpasına çıkmadan dakikalarca önce ”Halkımız çok evladını kaybetti. Bir gün kazanmasını öğrenecek”, diye yazmıştı. Kazanmamız için solun kendi özüne uygun yeni bir bilinçlenme metodu geliştirmesi ve bunu da toplumda bir dayanışma hareketi geliştirerek yapması gerekir. Solun grupçuluktan uzaklaşabilmesi ve kitlelerle buluşması için devrimci temelde kendi özüne uygun olarak yenilenmesi gerekir. Eğitim ve Dayanışma Hareketi dediğimiz budur.
    Olanaklarımız az, sayımız az, dönem kötü diye düşünmüyoruz. Yakın zamanda Fethullahçılar üzerimize geldiler ve baskılarıyla bizi çok engellediler. Ama yılmadık, yılmayacağız. Mutlaka başaracağız. Çünkü biz Karadeniz’de katledilen Onbeşlerin, Şefik Hüsnülerin, Kıvılcımlı ve Mihri Belli gibi direnişçi önderlerin, Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin, Cemalettinlerin ve Ömerlerin yolunda yürüyen insanlarız. Onların derin insan sevgisi, onların yiğitlikleri ve fedakârlıkları örneğimizdir.

    2

    CEVAP VER

    Please enter your comment!
    Please enter your name here

    This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.