İNSANLIK ÖRNEĞİ ARKADAŞLARIN ANISINA

0
1900

dsdss
Kısa fakat onurlu yaşadılar. Denizler, Mahirler, İbrahimler gibi kirlenmeden öldüler. Ülkemizin bağımsızlığı, halkın mutluluğu ve ezilen insanlığın özgürlüğü ideallerini hayatlarının esas anlamı yaptılar. İdeallerine bağlı yaşadılar. Bu amaçla bencillikten arınmak ve devrimcileşmek için mücadele ettiler. Düşmandan aman dilememeye, arkadaşlarını mücadelede yalnız bırakmamaya ve en ön saflarda mücadele etmeye çok önem verdiler.
17 Ocak 1981 tarihinde askeri cuntaya karşı mücadele etmeye kararlı bir grup devrimci bu amaçla hazırlık yapmaya çalışıyordu. Bu doğrultuda girişilen bir eylemde Ali Aktürk ile Metin Adil Toraman adlı devrimciler Akyazı’da hayatlarını kaybettiler. Eylemde tutsak düşen devrimcilerden 4’ü ise (Ramazan Yukarıgöz, Erdoğan Yazgan, Mehmet Kanbur ve Ömer Yazgan) 1983 yılı başlarında asılarak idam edileceklerdi.
Ramazan Yukarıgöz idam kararını öğrendiğinde ailesine yazdığı mektupta “Böyle bir kararın benim hakkımda verileceğinden emindim (…) ancak sonuç ne olursa olsun, ben onurlu bir şekilde karşılarım gerekirse, yani infaz söz konusu olursa darağacına çıkarken tüm dünya halklarını selamlamasını, bizden sonra gelecek arkadaşlarıma örnek olmasını bileceğim. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Ben Türkiye halklarının sınıf mücadelesine katıldığım anda her devrimci gibi hayata sözlü, ölüme nişanlıydım. Onun için sonuç etkilemedi.
Kısa fakat benim değer yargılanma göre onurlu bir yaşamım oldu. İdeallerimden asla taviz vermedim. Kimseye ihanet etmedim. Silahımı teslim etmedim.
Halkımızın sınıf mücadelesinde en ön saflarda çarpışmaya çalıştım (…)şimdi bunu bizden sonra gelecek nesillerin sürdüreceğinden nihai hedefimize vaniacağından eminim. Tüm Gültepe halkına ve Türkiye halklarına selam. BEN HALKIMIN MUTLULUĞU İÇİN SAVAŞTIM. ADIM HÜZÜNLE BİRLİKTE ANILMASIN.” diye yazmıştı.
Erdoğan Yazgan ailesine “Bence yaşam bir idealle birleşince güzelleşir. Benim idealim halkımın mutluluğu, yurdumun bağımsızlığıdır. Bu idealin gerçekleşmesi için canımı ortaya koyarak mücadele ettim. Bencil duygulardan kendimi arındırmaya çalıştım, başarılı olduğuma inanıyorum. İki üç senedir sizlerden ayn yaşadığımı sizlere pek yardımımın olmadığını düşünüp kızabilirsiz. Ama ben sizi yoksul ama onurlu halkım kabul edip, benim canım halkım için feda olsun dedim. Ömür boyunca siz ve sîzin gibilere layık olmaya çalıştım. Bunun kavgasını verdim. Bu kavgayı verirken de bazı nedenlerden dolayı tek başına kaldığım oldu. Fakat halkıma olan sevgim, düşmanlarıma olan kinimi hiç kaybetmedim. Bu duygular beni ayakta tuttu. Bu duygular bugün de beni dimdik tutuyor. ” diye yazmıştı.
Mehmet Kanbur eşine mektubunda “Beni hayat devrimci yaptı. Her zaman devrimci öğretiler doğrultusunda kendi felsefe anlayışım olan bilimsel sosyalizmden ayrılmadan arkadaş ve halkıma ihanet etmeden halkımın mutluluğu için savaştım. Bu savaş sürecinde devrimci onurumdan asla taviz vermeden yılmadan, usanmadan bu görevi en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştım. Sanıyorum bunu da yaptım.(…) İdam sehpasına giderken arkaya bakmadan korkusuzca halkımın mutluluk sloganlannı haykırarak köhne düzenin cellatlarına fırsat vermeden sehpaya tekmeyi kendim vuracağıma söz veriyorum. Bu korkusuzluğu devrimci öğreti devrimci bilinç ve kavga koşullarına borçluyum.” demişti.
Ömer Yazgan infazın 10 dakika öncesinde; “Az sonra son görevimi yapmak üzere darağacına çıkacağım. Sloganlarımı haykıracağım, dizlerim titremeyecek.Yirmi yedi yaşına bastığım bu gecenin sabahını kimse unutmayacak. Halkımızın yazgısı bu değil. çok evladını kaybetti. Ama bir gün kazanmayı da öğrenecek. Ben şu anda oldukça moralliyim. Beni tek üzen şey, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin bir üyesi olamadan ölüme gitmektir. Gelecek, devrimcilerin birliği ile partimizin geleceğidir, buna inanıyorum.” diye yazdı.
Arkadaşlarını çatışmada kaybettikten sonra tutsak düşen arkadaşlar idam cezasını da ölümü de yiğitçe karşıladılar. Mücadelelerinin devam ettirilmesini istiyorlardı. Buna inançlarını ifade ederek ölüme gittiler.
Türkiye halkının bu yiğit evlatlarının öldürülmesi büyük kayıptı. Onlar da biz de bu kaybı zafere dönüştürmek için çalıştık. Biz de arkadaşlarımızla başlattığımız mücadeleyi sürdürmek için hayatımızı ortaya koyduk. Onları mücadelemizde yaşatıyoruz.
Ahlak ve namus deniyorsa bu insanlara bakılsın: Hayatı seviyorlar ve kendilerine büyük değer veriyorlardı. İşte tam da bu yüzden kariyer için, para için, mal ve mülk için ya da günlerini gün etmek için yaşamadılar. Her biri de ailelerini ve yakınlarını çok sevdikleri halde halka, insanlığa ve mücadeleye karşı sorumluluklarını ve görevlerini daima önde tuttular. Düzenin sunduğu şahsi nimetlere sırt döndüler. Büyük mahrumiyetleri ve hatta ölümü göze aldılar. Bunları ne kendilerine cennette yer edinme beklentisiyle ne de dünyada cezalandırılma ve öldükten sonra cehenneme gitme korkusuyla yaptılar. Hiç bir insanı davalarına zorla katmaya çalışmadılar. Kendileri içeride tutsak yatarken ya da darağacına giderken mücadeleyi bırakıp özel hayatı esas alarak yaşamayı seçmiş olan eski arkadaşları hakkında bile düşmanca konuşmadılar.
Bundan daha büyük ahlak ve maneviyat bundan daha büyük insan yüceliği olabilir mi?
Bir de maneviyat satan İŞİD’cilere BOKO HARAM adındaki çetelere; onların silahlandıran, destekleyen dini bütün ve maneviyatçı istihbarat başkanı ve yetkililere; Ortadoğu’yu ve Afganistan’ı çıkarları için kan gölüne çevirmiş olmalarına rağmen insanlığa demokrasi dersi vermeye devam eden emperyalistlere ve bu pis düzene direnmek yerine ondan nemalanmaya çalışan milyarlarca bencil, sorumsuz ve korkak insana bakılsın.
Ahlaklı nesiller yetiştireceğiz, diyen din sömürücüleri bir bencilce yaşayan, en küçük bir olanağı dahi şahsi çıkarları için değerlendirmeye göre yetiştirilmiş olan kendi çocuklarına bir de bu kahramanlara baksınlar. Hepsi de devlet olanaklarını çocukları ticaret yapsın diye kullandılar (9.2.2009, Milliyet, Hangi bakanın oğlu ne iş yapıyor?, http://www.milliyet.com.tr/hepsi-ticari deha-/ekonomi/ekonomidetay/09.02.2009/1057372/default.htm). Cumhurbaşkanı Gül’ün oğlu 16 yaşında ticarete girdi ve paralar kazandı. Erdoğan’ın çocuklarının babalarıyla birlikte eve sığdıramadıkları paraları polis basacak diye nasıl kaçırdıklarını dünya alem duydu. İçişleri Bakanlarından Muammer Güler’in oğlu evindeki çelik kasalara dövizleri sığdıramıyor. Bu pislikler sadece buzdağının görünen kısmı. Derinde ne büyük pislikler var!
Bir yanda Pir Sultan geleneğinden, Che Guevara geleneğinden gelen özverili ve tertemiz insanlar diğer yanda ise Yezid ve Bush geleneği!
Cemalettin Yalçın, Müslüm Çakıcı, Ali Aktürk, Metin Adil Toraman, Ramazan Yukargöz, Erdoğan Yazgan, Mehmet Kanbur, Ömer Yazgan, Şükrü Erşan, Rıza Arı, Alidaş Metin, Ali Önay adlı arkadaşlarımızın bizlere bıraktıkları mücadeleyi sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.
Ömerlerin katledildiği tarih sadece Ömer’in yaş gününe denk gelmiyordu. Aynı gün Türkiye devrimci hareketinin önderlerinden Mustafa Suphi ve 14 arkadaşı burjuvazi tarafından Karadeniz’de katledilmişlerdi. Ömer Yazgan 29 Ocak 1983 yılında 26ncı yaş gününde Ali Aktaş da 23 Ocak 1983 yılında 27nci yaş gününde idam edilmişti.
Onların paraya ve güve tapan Özalları, Bilalleri, Gülenleri, Erdoğanları var bizim Mustafa Suphilerimiz, Şefik Hüsnülerimiz; Kıvılcımlımız, Mihri Bellimiz, Denizlerimiz, Mahirlerimiz, İbrahimlerimiz, Ömerlerimiz var!
İNSANLIK ÖRNEĞİ ARKADAŞLARIN ANISINA

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.