Almanya’nın eğitim sistemi çöküşte

0
661

Karaca Kaplan

Almanya’da niteliğini yitiren eğitim sistemi ve buna bağlı olarak eğitim kurumlarında yaşanan kalifiyeli işçi eksiklikleri yıllardır tartışılmaktadır. Alman Öğretmenler Birliği (DL), 2022 yılının yeni eğitim öğretim yılına, takriben 30 ile 40 bin öğretmen açığı ile başlandığını açıklamıştı. 2035 yılına kadarsa Almanya’da yaklaşık 160 bin öğretmen açığının oluşacağı tahmin ediliyor. Alman devleti yıllardır eğitim uzmanları tarafından uyarılmasına rağmen, öğretmen eksikliği hala giderilmedi. Sistemde yaşanan bu gerileme ile, önümüzdeki süreçte oluşacak yeni aksaklıklar, eğitim sistemi üzerine yeniden düşünmemizi gerektiriyor.

Eğitim sisteminde kalifiyeli işçi eksikliği, Almanya’nın neo-liberal eğitim politikaları ile ortaya çıkan bir durumdur ve zamanla daha da vahim bir durum haline gelmektedir. Almanya’nın demografik yapısı gereği, 1980 ve 1990 yıllarının başında Batı Almanya’da üniversite eğitimini ve pratik sınavlarını başarı ile tamamlamış öğretmenler işe alınmıyordu. 1990’lı yılların ortasında öğretmen ihtiyacı oluştuğunda ise eyaletlerde, işsiz kalan öğretmenleri işe almak yerine, mevcut öğretmenlerin çalışma saatleri zorunlu olarak yükseltilmişti. Eski Doğu Almanya’da olan eyaletlerde de 1989 yılından sonra, Batı Almanya’daki gibi öğretmenlerin çalışma saatleri yükseltilmişti. 1990’lı yıllarda Almanya’dan göçen insan sayısının yükselmesi ve duvarın yıkılmasından sonra doğum oranının azalması sebebiyle bu sefer de ülke genelinde öğretmen sayısı, öğrenci sayısına göre fazla duruma gelmişti. Yapılan iş sözleşmeleri gereği işten atılmalar olmamıştı, fakat buna karşılık genç öğretmenler de işe alınmamıştı. Bu durum sonraki yıllarda okullarda daha çok yaşlı öğretmenlerin çalışmasına sebep olmuştu. Devlet, yaşlanan öğretmenlerin zamanı geldiğinde emekli olacağını bilmekte ancak bununla birlikte oluşacak öğretmen eksikliği sorununa göz yummaktaydı.

Almanya Eğitim ve Bilim Sendikası (GEW) zamanında, bu durumu öngörerek eğitim sisteminde değişiklik yapılması gerektiğini açıklamıştı. Gereken önlemleri almayan eyalet meclisleri, aksine, durumu daha da kötüye sürükleyecek kararlar almıştı; neol-liberal politikalar sonucu eğitim için ayrılan bütçenin giderek azaltılması sebebiyle sonu görünmeyen bir kısır döngü oluşmuştu. Üniversitelerde yeterince öğretim üyesi olmadığı için bazı dersler sunulmuyor, üniversiteye kabul edilen öğrenci sayısı giderek azaltılıyordu.

Almanya’da öğretmen olmak isteyenler, lisans ve yüksek lisansı tamamladıktan sonra 18 ay boyunca “Referendariat” denilen pratik eğitimi almak zorundadırlar. Bu eğitim için, komik bir maaş karşılığında okulda çalışıp, teorik ve pratik sınavı başarı ile tamamladıktan sonra öğretmen unvanını alabiliyorlar. Kısıtlanan bütçe sebebiyle bazı eyaletlerde bu eğitimi verecek okul bulunmadığı için üniversiteyi bitirmiş öğrenciler, ya başka eyaletlere taşınmak veya eğitimi yarıda bırakıp eğitim sisteminin başka alanlarında çalışmak zorunda kalıyor.

Almanya’da okullarda mevcut durumda 11 milyondan fazla öğrenci okumaktadır. Buna karşılık ise 800 binden fazla öğretmen çalışmaktadır. Haliyle, öğrenci ve öğretmen sayısı arasındaki dengesizlik yıllardır derinleşmektedir. Almanya Eğitim ve Bilim Sendikası’nın (GEW) açıklamalarına göre her geçen yılda daha fazla öğretmen yarı zamanlı çalışmayı tercih etmektedir. Federal İstatistik Ofisi’nin verilerine göre öğretmenlerin yüzde 40’a yakını yarı zamanlı çalışmayı tercih etmektedir. Yapılan araştırmalar, öğretmenlerin okullardaki kötü çalışma koşullarından ve buna bağlı ortaya çıkan stres ve sağlık sorunlarından dolayı yarı zamanlı çalışmayı tercih ettiklerini gösteriyor. Yıllardır kalifiyeli işçi eksikliğinden ve sınıfların büyümesinden dolayı büyük zorluklar ile karşı karşıyalar.

Artan doğum oranı, eğitim sistemini daha da kilitlemektedir. Federal İstatistik Ofisi’nin verilerine göre Almanya’da Mart 2021’de, bir önceki yılın aynı ayına göre çocuk doğumlarında yüzde 10 artış yaşanmış. Bu verilere bakarak 2021 yılında doğan çocuklar ilk okula başladığı zaman eğitim sistemindeki sorunların daha da derinleşeceği öngörülmektedir. Üstüne üstlük, 2015’ten beri yaşanan göç ile çocuk sayısı giderek artmaktadır.

Kalifiyeli işçi eksikliği sadece okullarda değil, aynı zamanda kreşlerde de yıllardır var olan ve pandemiden beri daha da derinleşen bir sorun. Almanya’da iki farklı şekilde meslek eğitimi alınabilmektedir: Üniversitelerde ve meslek okullarında. Kreşlerde çalışan pedagogların eğitimi meslek okullarında da alınabilmektedir. Buralarda, üniversitenin aksine pratiğe dayalı bir eğitim sistemi olduğu için, toplam üç yıl süren eğitimde, okulda görülen teorik derslerin yanı sıra iş yerinde pratik eğitim de verilmektedir. Pratik eğitim süresinde öğrenciler kalifiyeli eleman gibi ücretsiz veya çok düşük bir maaş ile çalıştırıldıkları için, çoğu öğrenci okul ve pratik eğitimin yanında ek bir işte çalışmak zorunda kalır. Meslek okullarının bu eğitim sistemi büyük bir emek sömürüsüne dayanmaktadır. Eğitimi tamamladıktan sonra ise sosyal çalışma alanlarının hepsinde olduğu gibi, kreşlerde çalışan pedagogların maaşı verilen emeğe göre çok düşük kalmaktadır.

Eğitmen olmanın vereceği maddi sıkıntı ve toplumda, “ne yapıyorlar ki, çocuklar ile sadece oyun oynuyorlar” şeklinde değersizleştirilen meslek niteliği nedeniyle Almanya’da gençlerin bu meslek yerine daha “prestijli” meslek gruplarına yönelmeleri görülmektedir. Bu ve benzeri nedenlerle ülkede meslek okullarında pedagoji eğitimi alan insan sayısının gün geçtikçe azaldığı görülmektedir.

Yıllardan beri yürütülen yanlış politikalar sonucunda gelişen kalifiye işçi eksikliği, var olan sistemin yavaş yavaş çökmeye mahkum olduğunu göstermektedir. Bu durum kreşlerin kapanmasına, daha çok çocuğun evde kalmaya mahkum olmasına sebep olmaktadır. Sonuç, aileleri de yakından etkilemekte, örneğin evde çocuklara dönük şiddet vakalarında belirgin bir artış görülmektedir. Çocukların kreşe gidemeyerek evde kalmaları sonucunda, kadınların ev içi emeği artmakta, böylelikle patriarka daha da güçlenmektedir. Zamanla daha çok annenin işinden çıkıp evde çocuklarına bakmaya mahkum olması öngörülmektedir.

Sosyal devlet modelinden neo-liberal piyasacı koşullara doğru geçiş, Almanya’da önümüzdeki dönemde daha büyük sorunların oluşmasına sebep olacaktır. Bunu sağlık sisteminde de görüyoruz. Bu duruma karşı devletin önlem alacağına ilişkin gözlemimiz ise henüz bulunmamaktadır. Yaşananlar ve yaşanacaklar, neo-liberal, piyasacı kapitalizmin sebep olduğu yaşam zorluklarından başka bir şey değildir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.