Doğan BARAN
16 Nisan’da yapılacak referandum için devletin tüm olanakları AKP eliyle Evet çalışmalarına aktarılsa da, toplumsal manada halen Evet’in cılız kaldığı söylenebilir. Buna karşılık Hayır ise gayet gür bir ses tonuyla çıkıyor ve bir o kadar da meşru, ciddi bir taban bulabiliyor. Böylesi bir ortamda devrimciler açısından süreç doğru şekilde değerlendirilebilirse, çok daha olumlu sonuçlar alınabileceği, Hayır’ın çok ötesinde, toplumsal anlamda sürecin farklı sıçramalara neden olabileceği ayan beyan ortada. Önümüzdeki süreç, AKP karşısında ciddi bir muhalefet yaratabilme veya ondan kurtulabilmeyi bir kenara bırakalım; onun çok ötesinde, toplumun gerçekten özgürleşmesine dönük ilerlemelerin yaratılması şansını veriyor.
Referandum ve Demokrasi
10 Ocak tarihinde Odak Dergisinde yayınlanan “Başkanlık Referandumuna Yaklaşımımız” başlıklı yazıdan da hatırlanacağı üzere “Erdoğan bu koşullarda yapılacak bir başkanlık referandumunda eğer halkın yüzde 95’inin oyunu almazsa, demektir ki aslında çoğunluk ona isyan etmek istiyor.” cümleleriyle nasıl bir ortamda referandumuna gidildiği ifade ediliyordu. Aradan geçen zaman ise, ifade edilmeye tiran ve baskı ortamını bir kez daha doğruladı.
Referanduma yani halk oylamasına doğru yaklaşılırken iktidar ne kadar mafyası, hırsızı, arsızı, halk düşmanı varsa topluma bunlar üzerinden korku salmaya çalışıyor. Hayır çalışması yapmaya kalkan insanlar tehdit ediliyor, linç girişimlerine maruz kalıyor, gözaltına alınıyor, polisin gözleri önünde bıçaklı saldırılara uğruyor. Polis, asker iktidarın hizmetinde. Sokağa salınmış ki, “Hayır” diyen kim varsa gözaltına alıp yıldırmaya çalışsın. Esrarcısı, torbacısı da tembihlenmiş azılı köpek gibi ortalığa bırakılmış ki, halka saldırsın.
Ülkede Bakanlar çıkıp “Evet çıkmazsa, iç savaş çıkar.” diyor. Valiler Hayır çalışmasını yasaklamaya kalkıyor. AKP’li belediyelerde, ilçe binalarında otomatik tüfeklerle, tabancalarla sosyal medyaya konulmak üzere pozlar veriliyor. “Hayır da bir olasılıktır, elbette kabulümüzdür” diyen tek bir AKP’li yok. Topunun dilinde iç savaş tehdidi. Erdoğan ise beş tane şakşakçı topladığı meydanlarda halen dalga geçercesine “Bunun diktatörlükle ne alakası var?” diyebiliyor.
İşin doğası bu. Hiç öyle yapılanlara şaşırmamak gerek. Zaten şaşırtıcı olan özgürce alanlarda, sokaklarda Hayır çalışması yapabilmek olurdu. Eğer onca hırsız, katil, para babası sokaklarda Hayır diyen insanların söz ve eylem özgürlüğünü, ifade hakkını düşünseydi, oturup bizim Hayır’ın doğru bir seçenek olup olmadığını sorgulamamız gerekirdi.
Hayır’ın Olasılığı ve İmkanları
Referandum kararı alındığında “Bu da sandıktan geçer” diye umutsuzlananlar şimdi “Hayır çıkacak” diyor. Gün ve gün Hayır’a duyulan inanç artıyor. Hayır çalışmalarına yapılan baskı, Hayır’ı daha da gürleştirmekten başka hiçbir şeye yaramıyor. İnsanlar birbirine daha çok kenetleniyor, baskı görenler daha geniş bir çevre tarafından sahipleniyor.
Gerçekten de toplumda başkanlık referandumuna karşı ciddi bir tepki gelişiyor. Artık insanlar meseleyi o’cu, bu’cu olmaktan öte, yaşam meselesi olarak görüyor. AKP içerisinde ve tabanında da referanduma tepkili büyük bir kesim var. Her şeyden önce, Hayır’ın ciddi psikolojik üstünlüğü var. Evet diyenler neye evet diyeceği ile ilgili hiçbir fikir sahibi değilken, Hayır oyu kullanacaklar ise gayet bilinçli. Mevcut durum, AKP’nin dalaverelerini hesaba katmazsak, Hayır’dan yana gözüküyor. Böylesi bir durumda sandıktan Evet’in çıkması, ancak ciddi bir oy hırsızlığının sonucunda gelişebilir. İşte Hayır, o kadar mümkün.
Toplumda çok elverişli bir politik ortam mevcut. Sol belki de on yıllardır yakalayamadığı imkanlar ile karşı karşıya. Mevcut olanakların doğru şekilde kullanılması belki de solu çok güçlü bir muhalefet haline getirecektir. Onca yıldır alınamayan yol, şu kısa zamanda kolayca katedilecek; halk ile yeniden buluşulacaktır. Toplumda bunun olanağı şu an mevcut. Hayır’ın toplumdaki meşruluğu ve olasılığının bu sebeple iyi kullanılması gerekir.AKP karşısındaki psikolojik üstünlük ve politik hassasiyet gayet gelişime açıktır.
Nasıl Bir Hayır?
Hayır tarafı bilindiği üzere çok çeşitli görüş ve eğilimler barındırıyor. İçerisinde kendince birbirinden farklı politik argümanları olan yapılar var. CHP’sinden devrimcilerine-yurtseverlerine, MHP içerisindeki muhalif kanadından (ki herhalde azımsanmayacak bir kesim olduğu ifade ediliyor) Saadet Partisi’ne, Furkan Vakfı gibi yapılarına kadar geniş bir kesim Hayır diyecek. Böylesi geniş bir çeşitlilik içerisinde devrimcilerin Hayır’ı ise ayrı bir önem taşımaktadır.
Sandıktan çıkacak Hayır elbette ciddi bir kazanım olacaktır çünkü Hayır, AKP’nin derinden sarsılmasına neden olur; halkın, AKP karşısında bir güç olduğunu hatırlatır. Hayır bu yönleri ile dikkate alınan bir adım olarak düşünülmelidir. Ancak Hayır bir başına ne ülkeyi ne de toplumu gerçek bir kurtuluşa kavuşturur. Hayır’ın bu yönü öncelikle dikkate alınması gereken, devrimciler tarafından özellikle unutulmaması ve toplum ile tartışılmaya çalışılması gereken yönüdür.
Devrimciler Hayır’ı mücadele edebilecek kitleler ile buluşabilmek amacıyla değerlendirmelidir. Bu ülkenin emekçileriyle, gençliğiyle, kadınlarıyla, samimi müslümanları ve diğer inançlardan kesimleriyle; Kürt’ü, Ermeni’si, Arap’ı, Türk’ü ezilen, mazlum halklarıyla ve daha sayamadığımız, haktan ve emekten yana ve halk düşmanlarına karşı birleşebilecek ne kadar insan varsa, hepsiyle buluşabilmenin ve bir olabilmenin yollarını aramamız gerekmektedir.
Hayır’ın renkliliği ve çeşitliliği gibi liberal söylemler veya Evet’çilerden oy devşirme taktik ve planları, toplumda gelişen tehlikeyi görmezden gelmeye çalışmaktan başka birşey olamaz. Elbette söylediğimiz gibi Hayır’ın üstünlüğü çok ciddi olanaklar ile sonuçlanacaktır. Ama bizim her şeyden önce, Hayır çalışmaları içerisinde asli görevlerimizi unutmamamız gerekmektedir. Devrimcilerin Hayır’ı toplumdaki etliye sütlüye dokunmayan, refahlarının bozulmasından kaçan orta sınıfa değil; bu ülkenin ezilenlerine, emekçilerine, yoksullarına hitap etmeli ve onlarla bütünleşmeyi temel almalıdır.
Hayır İçerisinde Örgütlenebilmek
Solda “Hayır’ı birbirimize anlatmayalım, Hayır’ı evetçilere yaymaya çalışalım” düşünceleriyle bazı tartışmaların ilerlediği gözüküyor. Elbette bu görüş altında yatan kaygı ve hassasiyet, dikkate alınmalıdır. Böyle kaygısı olanları da anlarız. Fakat bizim asıl tartışmamız gereken ve üzerinde durmamız gereken konu, solun Hayır içerisinde ne denli örgütlü olacağıdır.
Sandıktan olur da alavere-dalavere yapılarak Evet çıkarıldı. Bu durumda Erdoğan’ın diktatörlüğünün daha fazla baskı ve terör getireceği zaten biliniyor. Şu an olası gözüken Hayır çıkması halinde ise AKP elbette belli bir sarsılma yaşayacaktır fakat sonucunda gericilerin saldırılarına ve teröre devam edecekleri de büyük olasılıktır. 7 Haziran seçimleri sonrası 1 Kasım’a kadar geçen süreyi hatırlamakta fayda var.
CHP ve reformist güçlerin, hesaplarını, iktidarın ufak-tefek gösterilerle yıkılacağı olasılığı üzerine kurdukları görülüyor. Bu da bir olasılıktır ama zayıf bir olasılıktır. Bu olasılığın altında ABD ve AB’nin müdahelesine bel bağlamak yatıyor. Bu nedenlerle şimdi bizim düşünmemiz gereken, gelişecek baskı ve zor koşullarına karşı nasıl daha güçlü duracağımızdır. Hayır diyen işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler daha fazla baskı görecek. Mahallelerimize, yaşam alanlarımıza kastedilecek. Toplum daha çok baskıyla, şiddetle ve zorla dize getirilmeye çalışılacak. Dolayısıyla bugün ilk düşünmemiz gereken görev, Hayır içerisindeki örgütlülüğümüzü görerek eksikliklerimizi gidermek olmalıdır.
Sonuç
Karşımızdaki güç kendisini tüm olanaklarıyla baskıya, savaşa, teröre hazırlamakta; bu temelde kontrgerilla ve çeteci-mafyacı örgütlenmelerini geliştirmektedir. Olanakları yanında iç ilişkilerinin çıkara dayanan, kof temelli ilişkiler olduğu da en büyük eksiklikleridir. Geliştirecekleri baskı ve terör, kararlı bir direnişle alt edilebilir. Mücadeleyi göze alabilirsek özgürlüğü kazanma olanağımız var. Mücadeleyi göze alamazsak bizi koyulaşmış dinci kölelik bekliyor.
Süreç halk ile köklü temaslar kurabilmemize büyük olanaklar sunmaktadır. Bu çalışmalar içinde solda birlik ve devrimci yenilenme hedefine yürüme olanaklarımız artıyor. Hayır çalışmaları hem solun kendi içerisinde doğru ve grupçuluktan uzak tutumlar ile çalışabilmesini hem de halkla eşit ilişkiler temelinde çalışmalar geliştirmeyi hedeflemelidir. Bu açıdan, tüm çalışmalarımız asıl olarak Hayır içerisinde daha sıkı örgütlenmeyi temel almalıdır.
Bugün gelişen faşist diktatörlüğe direnebilecek tek güç bilinmelidir ki devrimcilerdir. Sandıktan ne çıkarsa çıksın her iki durumda da ne yılar ne de köşemize çekiliriz. İçerisinde bulunduğumuz süreç haklılığımızı ve meşruiyetimizi bir kez daha doğruluyor. Bu halk düşmanlarına karşı bize düşen görev, bugün Hayır’ın sesini ve örgütlülüğünü daha da yükseltmek ve gelişen baskı rejimine boyun eğmeyip direnmektir.
İnanıyoruz ki Hayır kazanacak!
Zafer Direnen Halkın Olacak!