Bir köre rengi nasıl anlatabilirsin?

0
1276


Özge Gül


Merhaba değerli okuyucu,

Size bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle biraz engellilikten, biraz sanattan ve biraz da sanatı engelsiz kılanlardan bahsetmek istiyorum.

Sanat, bireyin iç dünyasını, hayallerini ve söyleyemediklerini farklı dışavurum malzemeleri aracılığıyla ortaya koyabildiği çalışmaların tümünü içerir. Sanatın sınırsız malzemeleri vardır. Kimi iç dünyasının misafirlerini, şekillendirdiği ağaç heykellerinin yüzünde görmek ister; kimi ise ruhunun şarkısını piyano tuşlarında gezdirmeye çıkarır. Bazılarının iç dünyasındaki ritim onu çoktan dansa kaldırır, bazılarının ise kılıçtan keskin kalemleri kağıtlarda yerini alır. Ben ise size görmeyenlerin renk yağmurlarını nasıl tuvallerine fışkırttığından ve bir köre rengi nasıl anlatabileceğinizden bahsetmek istiyorum.

Doğuştan görme engelli bir ressam olan Eşref Armağan, 1953 yılında İstanbul’da doğdu. Resme dünyayı görebilmek için başladı. O da herkes kadar şelalelerin manzarasını, kıyıya vuran dalgaların köpüklerini, rengarenk çiçeklerin tadını çıkarmak istedi. Yolculuğuna 6 yaşında babasının sobacı dükkanında başladı. Dokunduğu nesnelerin ne olduğunu babasının büyük desteyi sayesinde öğrenebiliyordu. Babası her şeyi basit şekilde ona anlatıyor, o da anladıklarını çiziyordu. Bir gün bir şey oldu. Babası ile soba borularını keserken babası tavanda kelebek gördü. Ona kelebeğin beneklerinden kanatlarına, rengine kadar anlatmaya başladı. Fakat, Eşref Armağan anlatılanları algılamakta zorlanmıştı. Kelebeğe dokunmak istediğini söyledi. Babası ise onun dokunulamayacak kadar narin olduğunu, ölebileceğini anlatınca çok çok üzüldü. Babası, asla onun üzüntüsüne dayanamazdı ve hemen bakır bir levha üzerine kabartma kelebek resmi yaptı. Eşref Armağan, o günden sonra gerçekçi çizimler yapmaya başladı. Mukavva tarzı sert kağıtlara sivri uçlu kalem bastırarak çizimler yaptı. Derin kalem izleri onun sonradan parmaklarıyla tekrar çizdiklerine dokunma olanağı sundu. Aradan yıllar geçti, hayat onu zorladı, yıllar onu zorladı, engel onu zorladı. O ise her daim resim yapabilmeyi ve dünyayı parmakları ile görebilme çabasını zorladı. Artık maket objeleri ve rölyef tabloları parmakları aracılığıyla inceliyordu. Kendine has çizim teknikleri geliştirmeyi başardı. Çizimlerini yorgan ipliklerini tutkala batırarak ve daha sonra bu iplikleri tuvale yapıştırarak yapmaya başladı. Elde edilen kalın ve sert çizgileri, su bazlı akrilik boyanın kremsi yapısının parmaklarına sunduğu kolaylık sayesinde arzu ettiği şekilde boyamaya başladı. Boyalarını her zaman aynı sıraya koyuyordu ve bu sayede hangi renk boyanın nerede olduğunu da kolayca anlayabiliyordu. Geliştirdiği teknik sayesinde birçok ölümsüz eser ortaya koydu.

Eşref Armağan gibi dünyaca ünlü bir sanatçıyı uzun yıllar tanıma fırsatımız olmadı. Onu, sonradan menajeri de olacak olan Joan Eröncel sayesinde tanıma şansı bulduk. Joan Eröncel, Eşref Armağan’ın Türkiye ve dünyada tanınmış bir kör ressam olabilmesi için ciddi çaba harcadı. Joan Eröncel’in büyük desteği, ona yeteneğinin Harvard Üniversitesi tarafından da tescillenmesi olanağını sundu. Harvard Üniversitesi, Eşref Armağan’ın beyin tomografisini çekti. Tomografiler sırasında eş zamanlı eline farklı şekiller verildi. Yapılan bu eş zamanlı gözlemler ise doğuştan hiç görmeyen birisinin dokunuşlar sayesinde beynin görme fonksiyonlarını çalıştırabildiğini kanıtladı. Evet, Eşref Armağan görüyordu. Babası sayesinde, kelebek sayesinde, Joan ve ona merak ettiği ne varsa fedakarca gösteren insanlar sayesinde görüyordu. The Colors of Darkness isimli ödüllü belgesele konu oldu. Ayrıca, Real Super Humans isimli belgeselde de kendisine detaylı bir şekilde yer verildi. Eşref Armağan şuan 68 yaşında ve asla dünyayı parmaklarıyla görmekten vazgeçmedi. Muhteşem parmakları tuvallerinde ölümsüz eserler yaratmaya devam ediyor. Hayata karşı duruşu, yaptığı yurt içi ve yurt dışı sergilerine sığdırılamayacak kadar büyük.

Resim yapabilmek için birçok engelle mücadele eden bir diğer isim ise Fatma Işıkkaya. Bu görme engelli kadının, asla körlere uygun olmayan boya malzemelerini kullanmaktan çekinmemesini anlatmadan geçmek istemem.

Fatma Işıkkaya 1962 yılında İzmir’de dünyaya geldi. İlkokul yıllarında sanat hayatına müzikle giriş yaptı. Dördüncü sınıfta babası ona mandolin almıştı. Aman allahım, sanat nasıl büyük bir aşktı öyle? Ona asla mandolin yetmezdi. Fatma Işıkkaya, melodika da çaldı, blok flüt de, ud da. Bir TRT sanatçısı olmayı hayal ediyordu. Ancak, bu hayali gerçek olmadı. Yıllar geçiyor, Fatma Işıkkaya’nın az olan görmesi git gide azalıyordu. 35 yaşında tamamen görmesini kaybetti. Görmesini kaybetmesi onun için bir son değildi.

Fatma Işıkkaya, 1989 yılında gazetede bir habere rastladı. Haberde Eşref Armağan’dan ve görmediği halde nasıl gerçekçi resimler yaptığından bahsediliyordu. Hayatında onca istediği şeye türlü türlü engeller koyulan Fatma Işıkkaya için bu engelsiz adam yeni bir dönüm noktası demekti. Boya kalemleri onun oyuncaklarını, çiçeklerini ölümsüzleştirebilirdi.
Resimle yeniden hayata tutunan Fatma Işıkkaya’nın sevinci uzun sürmemişti. Bir gün akrabası tarafından yaptığı resimlerin kötü olduğu ile ilgili uzun ve bol kalp kırıcı konuşmanın ardından resimlerini sobada yaktı. Fatma Işıkkaya’nın resim malzemeleri onsuz birkaç yıl geçirdi. 2000’li yılların başıydı. Hüsniye Puza Gacar, Fatma Işıkkaya’nın çalışmalarını görmüştü. Evet, belki de ilk defa karşısında onun yapmak istediklerini anlayabilen biri çıkmıştı. Hüsniye Puza Gacar’ın da manevi desteği sayesinde Fatma Işıkkaya, fırçası olan parmaklarıyla özgürce resimler yapmaya devam etti. Birbirinden farklı pasteller, sulu-susuz boyalar, karakalemler sayesinde oyuncaklarını, çiçeklerini ve içindeki her şeyi ortaya çıkarabilmeyi başardı.

İlk kişisel sergisini Erenköy Kazım Karabekir Kültür Merkezi’nde açtı… Yıllar sonra düzenlenen Biresku resim yarışmasında jüri özel ödülünü almaya hak kazandı. Fatma Işıkkaya, eserleriyle bize sanatta engele yer olmadığını göstermeye devam ediyor.

Eşref Armağan ve Fatma Işıkkaya gibi değerli insanlar, bizlere sanatta engellerin aşılabileceğini göstermeye devam ediyorlar. Sanatta tüm engellerin aşılması için bu iki değerli insandan aldığımız ilhamla mücadele etmeye devam ediyoruz. Hayal ettiğimiz dünya, sadece sokakların ya da binaların erişilebilir olmasından ibaret değil. Bizler, erişilebilir sanat malzemeleri, duyarlı eğitimciler, erişilebilir müzeler ve ön yargısız bir toplum hayali kuruyoruz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.