Birleşik Muhalefet Hareketi Tartışma Taslağı

0
1998

Birleşik Muhalefet Hareketi’nin forumlarda tartışılması üzere hazırladığı taslak metni yayınlıyoruz:

 

birleşik muhalefetÖZGÜR, EŞİT BİR YAŞAM VE GELECEK İÇİN BİRLEŞİK MUHALEFET HAREKETİ


Küresel Kapitalist Yıkıma Karşı Dünya Halkları Meydanlarda Direniyor

Küresel kapitalist sistemin egemenleri yeni yüzyılın başında Tarihin Sonunu ilan etmişlerdi.

Geride bıraktığımız on beş yıl ise dünya halklarının bu iddiaya kulak asmadığını gösterdi. Yeni küresel kapitalist sistemin yarattığı eşitsizlikler, adaletsizlikler ve haksızlıklara karşı emekçi sınıflar ve ezilenlerin başkaldırılarına tanık olduk.

Küresel haramilerin gasp ettiği değerleri geri almak için halklar da dünya ölçeğinde meydanlarda, sokaklarda, fabrikalarda direniyor. Nerede bir zorbalık varsa orada halkın da direndiği bir meydanı oldu. Meydanlar direnişlerle özdeşleşti. Milyonlar meydanlarda birleşti.

Dünya çapında egemenlik kurmak isteyenlerin hesapları artık meydanları dolduran milyonlar tarafından altüst ediliyor. Emperyalist kurgu merkezlerinin evdeki hesabı meydana uymuyor.

AKP’nin Otoriter Muhafazakâr Siyaseti Gezi Direnişi Meydanına Çarptı
Emperyalist kapitalist egemenlerin hesapları ülkemizde de tutmadı.

On yılı aşkın süredir hükümette olan AKP’nin toplumun nefes yollarını tıkayan, toplumsal muhalefeti tavizsiz baskı yöntemleriyle sindirmeye çalışan küstah siyaseti 2013 yılı haziranında Taksim’de Gezi Direnişi’nin duvarlarına çarptı.

Ülkemizdeki kapitalist düzeni yeni dönemin kurucu partisi işleviyle yeniden yapılandırmaya çalışan AKP’nin karşılaştığı bu şiddetli itiraz ülkemiz toplumsal mücadeleleri tarihi için de yeni bir döneme işaretti.

Tüm farklılıklarına rağmen milyonlarca insan ülke tarihinde ilk kez siyaset sahasına doğrudan eylem yoluyla müdahale ettiler. Gezi Direnişi boyunca sokaklar ve meydanlar halk kitleleri için yepyeni bir siyasal eylem olanağı, güçlü bir siyasal ifade sahası olarak kabul gördü. Halk daha önceleri görülmemiş biçimlerde, yoğunlukta ve süreklilikte sokaklarda, meydanlarda, parklarda kaldı.

Neo-Liberal Saldırganlık Milyonları Meydanlarda Birleştirdi
Emperyalizmin yeni sömürü politikalarının ülkemizdeki kararlı uygulayıcısı olan AKP, iktidar yılları boyunca temsilcisi olduğu çıkar bloklarının birikim, talan ve yağma ihtiyacını kesintisiz biçimde karşıladı.
Emekçi sınıfların kazanılmış hakları bu dönemde birer birer budandı. Sömürü görülmedik biçimde yoğunlaştırılarak ülke bir bütün olarak neredeyse bir Taşeron Cumhuriyeti haline getirildi. Eğitimden sağlığa halkın temel hakları iktidarın sırtını dayadığı yeni sermaye kesimlerinin yararına ticari bir meta haline dönüştürüldü. İşçi sınıfının payına ise öve öve anlatılan “büyüyen ekonomi” değil, her zaman olduğu gibi sömürü, ezilme, hor görülme ve belki de her zamankinden de fazla yıkım, acı ve ölüm düştü.

AKP hükümeti sermayenin çıkarları doğrultusunda yasa üzerine yasa çıkarmada rekorlar kırdı. Neredeyse tüm kamu kuruluşları sermayeye ve iktidar yandaşlarına haksız kazanç sağlamak üzere özelleştirildi. Derelerimizden madenlerimize, kamuya ait fabrikalar ve işletmelerden ortak kamu çıkarlarını temsil eden yaşam alanlarımıza, parklarımıza, bahçelerimize kadar satılmadık şey kalmadı. Her bir özelleştirmeyle birlikte kıyıma uğrayan, işinden edilen emekçi sayısı çoğaldı, yoksulluk arttı.

Bankalar halkın küçük birikimlerini haraca bağlayan, geleceğini rehin alan yasal tefeciler gibi çalışmaya devam etti. Borsa sermaye ve rant çevrelerinin sömürü şehvetini tatmin için kurulmuş dev bir kumarhane gibi işlemeyi sürdürdü.

Yeni Otoriter Muhafazakârlığın Siyasal Merkezi AKP
Bütün bu dönem boyunca AKP hükümeti otoriter muhafazakâr çizgideki saldırgan siyasal ajandasını sadece ekonomide değil toplum hayatını etkileyen tüm alanlarda, yeri geldiğinde sinsi yeri geldiğinde pervasızca uygulamaya devam etti.

12 Eylül faşist darbesinin on yıllar önce büyük toplumsal muhalefeti bastırmak maksadıyla yolunu açtığı muhafazakâr gericiliği toplumun tüm hücrelerine yerleştirme politikası AKP hükümetinin elinde gerçek bir silaha dönüştü.

Bu anlayışın temelinde yer alan rıza üretme ve biat mekanizması toplumumuzun geniş kesimlerinin dinsel inançlarının sömürülerek yağmaya ve sömürüye karşı dirençsiz, yer yer de kayıtsız kalması yolunda kullanıldı.

AKP, iktidar yılları içinde dinsel hassasiyeti kuvvetli kesimlerin geçmişte sınırlandırılan veya ortadan kaldırılan kimi hak ve özgürlüklerini iade adı altında toplumsal özgürlükler ve laiklik alanını gün geçtikçe daralttı.

Eğitim sisteminde iktidarın dayandığı dinsel ideolojik referanslar lehinde ardı arkası gelmeyen değişikliklere gidildi. Bu değişikliklerin kazanılmış Cumhuriyet dönüşümlerinin karşısında duracak dindar ve kindar nesiller yetiştirmek için yapıldığı açıkça ifadeye büründürüldü.

Otoriter muhafazakârlığın kurum, özne ve simgeleri toplumsal hayat ve kamu alanında yeniden konumlandırıldı. Gerici siyasal, kültürel, ideolojik baskı akla gelmeyecek yönetmelik ve yönergelerin yürürlüğe konmasıyla tüm toplumu kuşatacak, farklı düşünenlerin yaşam alanlarını adım adım yutacak biçimde yoğunlaştırıldı. İktidar, toplumun geniş kesimlerinde yaşam tarzının tehdit altında olduğu fikrini yaygınlaştıracak kısıtlayıcı, engelleyici, yıldırıcı, caydırıcı düzenlemeleri meydan okurcasına yürürlüğe sokmaktan kaçınmayacağını ilan etti.

AKP’nin Siyasal Pragmatizmi Toplumsal Sorunlara Çözüm Getirmedi
12 yıllık iktidarı süresince AKP hükümeti, toplumda kutuplaşmalara neden olan, toplumsal çatışma dinamiklerini harekete geçirme riski içeren birçok temel sorunda da kendi bildiğini okumaktan geri durmadı. Sorundan etkilenen tarafların fikrine sadece kendi politikalarını güçlendireceğine inandığı noktalarda başvuran bir siyasal hat izledi.

Ülkenin kuruluşundan bu yana en önemli sorunu olan Kürt sorununda pragmatik, çözümü geciktirici, süreçleri kendi siyasal ajandası doğrultusunda erteleyici bir tutum sergiledi. Kürt halkının vazgeçilmez demokratik haklarını yararcı siyasal pazarlıkların konusu haline getirdi. Kalıcı çözüme duyulan özlemi bir tehdit unsuruna dönüştüren, tarafların çözüm yolundaki siyasal iradesini rehin alan oyalayıcı siyasette ısrar etti.

Alevi toplumunun ibadet, eğitim ve kültürel haklarının önündeki engeller sözde Açılım hamlelerine karşın muhafaza edildi.  Her fırsatta Alevileri dışlayıcı siyasal üslupta ısrar edilerek toplumun önemli bir kesiminin haysiyeti ayaklar altına alındı. Büyük toplumsal patlamalara yol açabilecek keskin bir bölünme neredeyse bilinçli hamlelerle açık açık kışkırtıldı.

AKP, bu yöndeki kışkırtıcı siyasetini dış siyaset alanına da yansıttı. Suriye’de Ortadoğu’ya yönelik emperyalist yeni tasarıların kışkırttığı toplumsal altüst oluşta mezhepçilikten beslenen bir siyaset izledi. Bu siyasetin sonucu olarak, sayısı bir milyona ulaşan göçmen topluluğu bugün toplumsal yaşamın çözümlenmesi güç sorunlarından biri haline geldi.

Toplumda geleneksel olarak var olan birçok dışlayıcı, ayrımcı, yok sayıcı, kıyıcı davranış önceki dönemlere kıyasla çoğaldı, yoğunlaştı, ilgili toplumsal kesimleri gelişebilecek daha vahim sonuçlarla karşı karşıya bıraktı.

Kadının varlığına ve haklarına bu hükümet döneminde başka hiçbir dönemde görülmedik biçimde saldırıldı. Kadın Cinayetleri toplumsal gündemin ana maddelerinden biri haline geldi.

LGBTİ bireylerine yönelik saldırganlık arttı, cinayetler sıklaştı.

Ermeni, Rum, Yahudi, Süryaniler gibi dinsel azınlıklar ve diğer toplum paydaşlarımızla bilinçli siyasetler izlenerek zaten azaltılmış olan birlikte yaşama duygusu, bu kesimlere yönelik saldırı ve cinayetlerle ortadan kaldırılmak istendi.

Aynı dışlayıcılık ve saldırganlık, suçmuş algısı yaratılmaya çalışılan dinsizlik, ateizm gibi anlayışlara ve bunları sahiplenenlere de yöneltildi.

Çerkezler, Lazlar, Gürcüler, Araplar, Yezidiler gibi farklı toplumsal unsurların hak taleplerini görmezden gelen aşağılayıcı ifade ve davranışlara yol verildi.

Çocuk işçiliğinde görülen artış bir neo-liberal ekonomi vahşeti olarak gündelik yaşamda yerini aldı.

Toplumun üçte birini ilgilendiren sakat ve engelliler sorununda köklü değişimler gerçekleşmedi.

Yüksek genç işsiz oranında kayda değer bir düşüş yaşanmadı. Gelecek umudu çalınan, toplumsal güvenceden yoksun genç nüfus içindeki uyuşturucu kullanma, çeteleşme, zorbalık ve şiddet eğilimindeki artış özellikle de sokağa yansıyan yıkıcı biçimleriyle görünür hale geldi.

Birleşik Direniş, Birleşik Dayanışma!
Bütün bu gelişmelerle birlikte, iktidar olmanın olanaklarını görülmemiş bir ayrımcılık ve yandaşlıkla kullanan AKP medyadan yargıya, yerel yönetimlerden merkezi bürokrasiye tüm kurumlarda kendi egemenliğini tesis etti.

Bu egemenliğin yarattığı olanakların da etkisiyle art arda kazandığı seçimleri hukuksuz, adaletsiz, dışlayıcı, baskıcı siyasetini kökleştirmek yolunda sonsuz ve sorgulanamaz bir meşruiyet aracı olarak gördü ve göstermeye çalıştı.

AKP iktidarı, söz konusu bu sorgulanamaz meşruiyet basıncını da hedefine koyarak sokaklara dökülen milyonların Gezi Direnişi ve ardından gelişen kitle hareketlerini otoriter muhafazakârlığın fıtratına uygun vahşi bir zorbalıkla, yaygın bir şiddet kampanyasıyla yanıtlamayı seçti.

O zamana dek dilinden düşürmediği adalet, hukuk ve özgürlükten gerçekte ne anladığı Gezi Direnişi ve 17 Aralık yolsuzluk operasyonları uygulamalarıyla apaçık ortaya çıktı. Hem ülke içinde hem dünya ölçeğinde farklı siyasal güçler, başbakanının siyasal refleksleri karşısında AKP iktidarıyla ilgili tutumlarını yeniden irdelemek zorunda kaldılar. İktidar bloğu içindeki çelişkiler giderek derinleşti, gerici muhafazakâr koalisyonun sarsılmaz görünen duvarları çatırdamaya başladı.

2014 yerel seçimleri bu çatırdamanın ortaya koyduğu siyasal iklimde gerçekleşti. AKP’nin görünürdeki seçim üstünlüğü, otoriter başbakanının şahsında sıkça ortaya koyduğu Başkanlık Sistemi yönündeki siyasal hedefine ulaşma arzusunu körükledi. AKP, yeni rejimin yollarını açmakta bir köprü olarak gördüğü Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde de oransal üstünlük sağlamış oldu. Önümüzdeki Milletvekili Genel Seçimleri de başkaca birçok etmenin yanı sıra AKP koalisyon ittifakının iç çatışmalarının belirleyici olacağı gergin bir siyasal iklimde gerçekleşecek.

Gelinen nokta, tarihsel Gezi Direnişini gerçekleşebilir kılmış, Bu Daha Başlangıç! diyerek iktidarın vahşi zorbalığı ve acımasız şiddetine göğüs germiş tüm toplumsal muhalefet bileşenlerinin önüne çok önemli bir görevi, sloganda belirtilen Mücadeleye Devam! görevini koymuştur.

Bu görev tüm demokratik muhalefet güçlerine, AKP ve Erdoğan’ın şahsında simgelenen bu gerici, baskıcı ve yağmacı sömürü düzenine son vermek, ülkemizi emperyalist kapitalist sistemin boyunduruğundan kurtarmak, halkın gerçek egemenliğini ifade eden bir demokrasiyi kurmak için güçlü biçimde yola çıkmayı işaret etmektedir.

Birleşik Eylem, Birleşik Muhalefet!
Birleşik bir muhalefet ve dayanışma hareketiyle; halkın direnme eğilimlerinin ortaklaştırılması, direnme mevzilerinin dayanışmasını güçlendirecek bir ilişkiler ağı ve sisteminin oluşturulması arasında sıkı bir ilişki vardır.
Birleşik muhalefet, hayatımıza yönelik saldırılara karşı birlikte olabilmenin, yan yana durabilmenin yollarını çoğaltmak, dayanışmacı bir toplumun nüvelerini bugünden yarına birlikte yaratabilmenin çabasında olmaktır.
Birleşik bir muhalefet hareketi, örgütlü-örgütsüz tüm demokratik kesim ve bireylerin kolektif-demokratik iradesinin içinden şekillenecek gönüllü, uzun, zahmetli bir yürüyüştür.

Bu anlamda, basitçe bir birlik tartışmasının, verili örgütlü yapıların arasındaki alışılmış tanım aralıklarına sıkışmış bir ortak eylem birlikteliğinin ötesinde, partilerin, örgütlerin, yapıların, toplulukların, kümelerin, bireylerin yani tüm demokratik muhalefet güçleri ve barındırdıkları potansiyellerin birleşik bir hareketini oluşturabilme arayışıdır.

Birleşik muhalefet hareketi bu güçler ve potansiyellerin güçlü, yaygın, etkili, süreklilik sergileyen bir demokratik muhalefet ekseninde bir araya getirilmesi ve örgütlendirilmesi yolunda büyük Haziran Direnişi’nin yenilediği veya hayatımıza kattığı tüm örgütsel, biçimsel, pratik olanakların değerlendirilmesi amaçlı bir girişimdir. Katılımcı bireylerin ve örgütlerin ayrı ayrı enerjilerinin ortak mücadele potasında dönüştürülerek aşılması, bu doğrultuda yeni bir muhalefet anlayışı ve örgütlenmesinin yaratılma çabasıdır.

Ortak Bir Mücadele Hareketi Olarak Birleşik Muhalefet
Dünya ölçeğinde etkin sınıfsal ve toplumsal mücadelenin gerilediği, kültür, inanç, yerel aidiyet sorunları odaklı kimlik talepleri üzerinden mücadelelerin öne çıktığı günümüz siyasal konjonktüründe solun asla vazgeçmemesi gereken nokta, mücadele sürecinin bütününü bu öğeleri de kapsayan ama onu aşan bir sınıfsal mücadele perspektifiyle sürdürmektir.

Birleşik muhalefet hareketi kimlik taleplerini yadsımayan, bu talepleri içeren ama kendini bu alanlara hapsetmeyen bir sınıfsal ve toplumsal mücadeleler anlayışının geliştirildiği geniş, ortak, birleşik bir mücadele hareketi yaratmayı hedeflemektedir.

Bugün devrimci mücadele ne ulusal demokratik Kürt hareketine sırt çevirerek ne de bu hareketin öngördüğü ve sürdürdüğü mücadeleler zeminine kendisini hapsederek geliştirilebilir. Ulusal demokratik bir hareketle devrimci, sol  bir hareketin kuracağı ilişkide birlik ve dayanışma kadar bağımsızlığın, özgünlüğün de olması gerekir. Kürt hareketinin demokratik taleplerini dile getirmek, geliştirebilmek ve güçlendirmek için bugün sol siyaset sahnesinde var olan Birliklerden bağımsız bir yol çizmek, bu yolda ilerlemeyi hedeflemek de mümkündür.

Birleşik muhalefet hareketi, tarihsel devrimci birikimlerimizin ve Haziran isyanının deneyiminin işaret ettiği forumlar, meclisler, dayanışmalar üzerinden hayatı ve direnişi üretici, dayanışmacı, paylaşımcı temelde yeniden örgütlemenin zeminlerini savunarak, emekçi ve ezilen sınıfların siyasete daha etkin müdahalesini, her alanda an be an, günbegün gerçekleştirmeyi önermektedir.

Birleşik Muhalefet Hareketi’nin Siyasal Hedefleri

I. Emperyalist Kapitalist Sistemin Egemenliğine Son
1. Tüm dünyayı yeniden sömürgeleştiren uluslararası kapitalizm ve emperyalist dünya egemenliği alt edilmediği sürece, ne insanlığın ne de gezegen üzerindeki canlı yaşamının bir geleceği olabilir.
2. ABD emperyalizmi ve müttefikleri, tüm askerî personeli, fiyakalı etiketlerle parlatılmış ‘ceo’, ‘uzman’ ve sair manipülatör ve spekülatörleri, her türden filoları, konvansiyonel ve nükleer bombaları ve türlü çeşitli üsleriyle birlikte ülkemizden ve bölgemizden acilen defolup gitmelidir.
3. Türkiye, uluslararası sermayenin hizmetindeki emperyalist askerî ittifaklardan çıkmalı,  ‘devlet sırrı’ perdesinin ardına gizlenen tüm gizli anlaşmalar kayıtsız koşulsuz halka açıklanmalıdır.
Hiçbir emperyalist birliğin, ticari ortaklığın tarafı olmayan, üretenlerin tasarlayıp yönettiği demokratik bir ülke için, bu hedefte ortaklaşacak olan tüm güçleri birleşik, ortak mücadeleye çağırıyoruz.

II. Emeğin, Toplumun Çıkarlarını Savunmak İçin Demokratik Kamuculuk; Emekçilere, Ezilenlere, Yoksullara, Halka Eşit, Özgür Yaşam Hakkı
4. Ülkenin kaynaklarının sermayenin yeni kâr alanlarına dönüştürülmesi doğrultusunda yapılan özelleştirmelere ve tüm insani temel ihtiyaçların ticarileştirilmesine esastan karşıyız.
5. Özelleştirilen kamu iktisadi kurumları, halkın ve emekçilerin yararına ve onların demokratik üretim, denetim ve yönetimini içerecek programlar doğrultusunda yeniden kamulaştırılmalıdır.
6. Eğitim, sağlık, ulaşım ve barınma gibi temel insani ihtiyaçların herkes için nitelikli, ulaşılabilir ve ücretsiz hale getirilmesine dayanan toplumsal politikalar uygulanmalıdır.
7. İşçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Taşeronluk sistemi koşulsuz kaldırılmalıdır. Madenlerin, inşaatların, fabrikaların işçi güvenliği işçi örgütlerine devredilmelidir.
Tüm bu hedeflere ulaşmak için, emekçileri ve emek örgütlerini birleşik emek hareketini güçlü biçimde örgütlemeye, birleşik ve ortak mücadeleye çağırıyoruz.

III. Kürt Sorununun Demokratik Çözümü Ertelenemez

8. Kürt halkının demokratik iradesinin, her düzeyde ve gerçek eşitlik içinde kendini özgürce ifade etmesinin önündeki bütün engeller koşulsuz olarak kaldırılmalıdır.
9. İnsanların ırk, dil, düşünce, inanç farklılıklarını toplumsal çatışma vesilesi haline getiren ayrımcı, dışlayıcı, ötekileştirici, yok sayıcı gerici politikaların egemenliğine karşı mücadele etmek siyasal iktidarın sıfat ve icraatından bağımsız olarak tüm demokratik güçlerin ve birleşik muhalefet hareketinin her dönemde önde gelen görevidir.
10. Kürt halkının adil, eşit, özgür, demokratik bir gelecek yolunda sürdürdüğü mücadelesinin çeşitli güdülerle bastırılmaya çalışılması, küçük düşürülmesi, yok sayılması, sonuçsuz kılınmaya çalışılması hiçbir biçimde kabul edilemez.
11. Haziran isyanında Diren Lice! çağrısıyla yürüyen on binler ülkemiz halklarının bir arada yaşama ve birlikte mücadele etme iradesini simgelemektedir. Bu irade güçlendirilip yaygınlaştırılmalı, iktidarın barış gibi yüce bir kavramı dahi ikiyüzlüce kullanarak kendi egemenliğinin bir aracı haline getirmesine son verilmelidir.
Halkların özgürce, eşitlik, kardeşlik ve barış içinde birlikte, bir arada yaşaması için gerekli siyasal, toplumsal, kültürel, iktisadi kanalların sonuna kadar açılması yolunda tüm demokratik halk güçlerini birleşik, ortak mücadeleye çağırıyoruz.

IV. Otoriter Muhafazakârlığın Kurumsallaştırılması Tehdidine Karşı Her Koşulda Laiklik

12. Özellikle AKP siyasal muhafazakârlığı söyleminde toplumumuz yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir toplum ilan edilerek farklı dinsel, kültürel, toplumsal yaşam anlayış, eğilim, yönelim ve tercihleri yok sayılmaya çalışılmaktadır. Ülkemiz gerçekliğinde karşılığı olmayan bu türdeş toplum yaratma tasavvur, uygulama ve dayatmalarına karşı direnmek demokratik güçlerin her dönemde ön alan görevleri arasındadır.
13. Halkımızın hak ve özgürlükler alanını otoriter muhafazakârlığın kalıcı biçimde tesisi adına daraltmayı hedefleyen, mezhep egemenliğine dayalı, dinsel temelli tek tip bir toplum yaşamı amaçlayan AKP siyasal karanlığına hayır denmelidir.
14. Alevilerin inanç, kültür ve siyasal hakları kayıtsız koşulsuz tanınmalı, Alevi toplumuna yönelik ayrımcı politikalardan vakit yitirmeksizin geri dönülmeli, her düzeyde eşit ve özgür yurttaşlar olarak varlıklarını sürdürüp geliştirmelerinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
15. Ülkemizde azınlıklar olarak geçen Ermeni, Rum, Yahudi ve diğer toplum paydaşlarımızın kazanılmış tüm hakları harfiyen tanınmalı, hak ihlallerine son verilmeli, bu kesimlerin eşit ve özgür yurttaşlar olarak varlıklarını sürdürüp geliştirmelerinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
16. Çerkezler, Lazlar, Gürcüler, Araplar, Yezidiler ve diğer farklı etnik, dinsel, kültürel, töresel, yöresel, yerel aidiyet ve inançlara bağlı kesim, topluluk, küme ve bireylerin tüm ifade, örgütlenme ve varlığını idame hakları tanınmalı, eşit yurttaşlık hakları güvence altına alınmalıdır.
17. Dinsizlik, ateizm ve ateistlik tabu olmaktan çıkartılmalı, inançsız veya inanmayan kesim, topluluk, küme ve bireyler üzerindeki görünür görünmez tüm baskılara son verilmeli, kendilerini ifade etmeleri önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Otoriter muhafazakârlığın yoğunlaşan baskısı karşısında halkın bağımsız özgür iradesinin güçlendirilmesini hedefleyen tüm demokratik güçleri, her türden toplumsal özgürlük alanının ve seküler toplum yapısının geliştirilmesini öngören, dinin kamusal alana müdahalesini reddeden gerçek bir laikliğin tesisi için birleşik, ortak mücadeleye çağırıyoruz.

V. Ataerkil Toplum Tasarısına Karşı Kadınların, Erkek Olmayanların, LGBTİ Bireylerin,Çocukların, Sakatların Hak ve Özgürlükler Mücadelesinin Yanında, İçindeyiz
18. Mevcut kapitalist sistem her alanda erkek egemenliğine dayalı ataerkil bir sistemdir. Ataerkillik, kapitalizmin ortaya çıkmasında olduğu kadar sürdürülmesinde de son derece etkin bir rol oynamaktadır. Bugün dünyanın pek çok ülkesinde neo-liberalizm ile ataerkil yeni muhafazakârlığın mutlu evliliğine dayalı hükümetler iktidardadır.  AKP hükümeti de bu ataerkil küresel ailenin ülkemizdeki temsilcisi durumundadır.
19. AKP, yaptığı düzenlemelerle bir yandan kadınların asıl yerinin evleri, asıl işlerinin de çocuk yapmak olduğunu vazederken diğer yandan kadınları sömürücü istihdam piyasasına erkeklere kıyasla daha güvencesiz, daha ucuz iş gücü seçeneği olarak sürmektedir.
20. Kadınların kendi bedeni üzerinde söz sahibi olmasını, kişisel ve toplumsal yaşamı üzerinde karar alma ve uygulama hakkını kısıtlayan, kürtaj ve doğum gibi alanlarda edinilmiş haklarını gasp eden, kadını gitgide daha da güvencesiz kılan  çok sayıda yasal ve idari değişiklik dayatılmıştır.
21. Ev içlerinde emeklerine bedelsiz el konulan, sözleri yok sayılan kadınlar, istihdam edildiklerinde de siyasette de görünmez, aşılmaz engellemelerle karşılaşmakta; önleyici, kesici, dışlayıcı duvarlarla mücadele etmekte, taciz ve şiddetle bu alanların dışına itilmektedir.
22. Bu dışlama ve şiddet mekanizmasının son aşaması tecavüz ve ölümdür. Kadın Cinayetleri eşitsizlik ve güvencesizlik koşullarının artmasına koşut olarak somut, her gün yaşanan bir gerçeklik, oluk oluk kanayan iyileşmez bir yara haline gelmiştir. Daha önceki dönemlere kıyasla  görülmemiş oranda artan bu cinayetleri durdurmak için hiçbir gerçek adım atılmamıştır.
23. Hükümetin ataerkil muhafazakârlığı güçlendirme siyaseti, toplum belleğindeki derin ataerkil reflekslere hitap ederek, erkek olmayanların, LGBTİ bireylerin, çocukların yaşam alanlarını her geçen gün daha da daraltmaktadır. LGBTİ ve çocuk cinayetleri de hızla artmakta, fail ve katiller hak ettikleri cezalara çarptırılmamaktadır.
24. Çocuklar hem kapitalizmin doğal işleyişinin yarattığı sorunlar hem de otoriter eğitim anlayışının bir tezahürü olarak çocukluklarını yaşayamamaktadırlar. Her yıl on binlerce çocuk tarım işçisi statüsünde çalıştırılmakta, bunların önemli bir bölümü temel eğitimini sürdürememekte, binlercesi alt sanayi dallarında çırak olarak çalışmaya zorlanmaktadır. Aile içi uygulamalardan da beslenen devletin itaatkâr birey yetiştirme siyaseti iktidarın din istismarcılığı ile birlikte tehlikeli bir noktaya yükselmiş bulunmaktadır.
25. AKP hükümetleri toplumun üçte birini ilgilendiren sakat ve engelliler sorununda da geleneksel görmezden gelme, gözden ırak tutma, gizleme siyasetinde görünür bir değişime gitmemiştir.
26. Mevcut kapitalist sistemin bütünleyici parçası haline gelmiş ayrıştırıcı, kıyıcı ataerkil kurum, kurallar ve yaşayış biçimlerinin, kendi örgütlülüklerimiz de içinde olmak üzere her alandaki işleyiş ve sürdürülüşüne karşıyız.

Tüm demokratik güçleri; kadınların, erkek olmayanların, LGBTİ bireylerin ve çocukların bir kısmı yukarda belirtilen gasp edilmiş hak ve özgürlüklerini kendi elleriyle kazanacakları birleşik, ortak bir mücadelenin yürütücüsü ve parçası olmaya çağırıyoruz.

VI. Doğayı Gözeten Bir Yaşam, Doğal Geleceği Güvence Altına Alan Bir Doğa Politikası
27. Büyük halk yığınlarının sağlıklı ve yeterli gıdaya erişim hakkını gasp eden, gıda egemenliğini elinde tutan, doğayı tüketen, iklim felaketlerine, salgınlara, kıtlıklara yol açarak insanlığın sonunu hazırlayan küresel kapitalist sistem dünya ölçeğindeki ekolojik yıkımın baş sorumlusudur.
28. Küresel gıda tekellerince yaygınlaştırılan genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) ürünler politikası gezegen üzerindeki canlıların sağlığını ve biyolojik çeşitliliği tehdit etmektedir. Tohum üretimi ve çeşitliliği kamusal bir varlık olmaktan çıkartılmış, insanlığın geleceğini açlıkla rehin alabilecek biçimde küresel sermayenin mutlak denetimine verilmiştir.
29. Toprağımız, suyumuz, derelerimiz özelleştirilmiş, eskisiyle yenisiyle her türden sermaye gruplarınca yağmalanmaktadır. Ülkemizin dört bir yanının nükleer santral ve HES inşaatları ile kuşatıldığı bir felaketle, görünür bir çölleşme geleceğiyle karşı karşıyayız.
30. Küresel kapitalist sistem plansız vahşi üretimi dizginsiz biçimde yüceltmekte, her şeyi tüketerek yaşamayı iktisadi, toplumsal, kültürel olarak dünya ölçeğinde örgütlendirerek mümkün ve uygulanabilir başka bir yaşam biçiminin olmadığı algısını yaratmakta, yaymaktadır. İhtiyaçları karşılamak için değil azami kar etmek odaklı büyüme politikaları, gezegen üzerindeki diğer canlıların yaşam haklarını hiçe sayan türcü anlayış karşısında doğa ve doğal yaşam tehdit edici biçimde küçülmektedir.
Tüm demokratik halk güçlerini, gezegenin insanlık üzerindeki haklarını kabul eden, insan-doğa uyumunu temel alan bir yaklaşım ve çevre sorumluluğu anlayışı ışığında, piyasacı ve özelleştirmeci enerji politikalarının terk edildiği, doğal dengenin korunmasını ve geleceğini gözeten sürdürülebilir bir doğal yaşam politikası doğrultusunda birleşik, ortak mücadeleye çağırıyoruz.

Sonuç Yerine
Birleşik Muhalefet Hareketi Forumları’ndaki tartışmalarda ortaya çıkan bu genel çerçeve uzun mücadele sürecinde bileşenlerimizi bir arada tutacak ortak cümleleri içermektedir.

Yol haritamızı tasarlarken ortak cümlelerimizi hep birlikte yeniden ele alabilir, tartışabilir, biçime kavuşturabilir, giderek de ekseni etrafında toplanacağımız bir siyasal programın öğeleri haline dönüştürebiliriz.

Bunun için; ülkemizin örgütlü-örgütsüz tüm kesim ve bireylerinin doğrudan katılımına dayanarak gelişen, her düzeyde eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışmacı olan, emekten yana, kamucu, bağımsızlıkçı, doğayla uyumlu, cinsiyetçi ve türcü ayrımcılıklara temelden ve tavizsiz karşı duran, Kürt halkının demokratik iradesinin önündeki her türlü engelin kaldırılması ve halkların özgürce, eşitlik, kardeşlik ve barış içinde birlikte, bir arada yaşaması için gerekli kanalların sonuna kadar açılmasını savunan, farklı inanç topluluklarının ve inançsızların hak ve özgürlüklerini eşit güvenceye alan, sözde değil gerçek laiklikten yana  bir kitlesel demokratik mücadeleyi, fikirden eyleme tüm mücadele alanlarında hayata geçirmek, birleşik bir muhalefet hareketi içinde hep birlikte büyütmek için yeni bir adım atmayı öneriyor, tüm demokratik halk güçlerini bu iradeyi ortaya koyma doğrultusunda birleşik, ortak mücadeleye çağırıyoruz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.