2005 yılından beri İnternet üzerinden yürüttüğümüz tartışma toplantılarına ısrarla devam ediyoruz. Bu anlamda arkadaşlarımız büyük bir yoğunlaşma gösteriyor ve emek harcıyor. Tartışmalarda bu zamana kadar yüzlerce konu tartıştık. Yeri geldi ülke sorunlarını, yeri geldi dünyadaki sorunları tartıştık. Ülkemizdeki eğitimi, sağlık sistemini, mahallelerdeki sorunları konuştuk. Sistemi tartıştık. AKP’yi, çıkardığı torba yasaları, yasakları, baskı rejimini, yolsuzlukları tartıştık. Ortadoğu’yu, “Arap Baharı”nı, Kürt sorununu tartıştık. Avrupa’yı, oradaki yaşamı, oradaki Türkiyelilerin sorunlarını tartıştık. “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” şiarıyla, kendi sorununu tartışmak isteyen arkadaşlarımızın özel sorunlarını tartıştık. Birlikte çözüm bulmaya, elimizden bir şeyler gelip gelmeyeceğine baktık. Pratik meseleleri, 1 Mayıs’ı, 8 Mart’ı, polis baskılarını, tutuklamaları konuştuk…
Yukarıda da belirttiğimiz gibi toplantılarımızın bu denli uzun süre devam edebilmesi özellikle Pazartesi toplantıları üzerinde duran koordinatör arkadaşların özel çabası ile mümkün oldu. Neredeyse on seneye yaklaşacak. Hep birlikte toplantıların geliştiriciliğini, en basitinden bir toplantının nasıl yönetildiğini, bir konuya nasıl hazırlanılması gerektiğini dahi görmüş olduk. Toplantıdan geçen onlarca arkadaş, kendisini geliştirdi. Güncel sorunlar üzerine okumaya, tartışmaya hatta tartıştırmaya başladı.
Görüşmelerimize zaman zaman işçiler, aydınlar, farklı farklı kesimlerden insanlar katıldı konuk olarak. Onlar ile birlikte sorunları tartışabilmenin keyfini yaşadık. Mesela Ankara’da Tekel eylemleri sürecinde hem eylemlere dâhil olduk, öznesi hale gelebildik, tartıştırabildik; hem de Tekel çalışanı işçiler ile İnternet üzerinden tartışmamızı gerçekleştirerek onları ve taleplerini anlamaya, birlikte neler yapabileceğimizi görmeye çalıştık.
“Demokrasi Okulu” olarak adlandırdığımız çalışmalarımız her Pazartesi günü Türkiye saati ile 20:00’de Skype programı üzerinden yapılıyor. Demokrasi Okulumuzda birbirimizden öğrenebiliyoruz, birbirimizi dinleyebiliyoruz. Bireyler çalışma içerisinde hem öğrenci hem de öğretmen olabiliyor. Yani herkes, herkesten öğreniyor ve herkes herkese öğretiyor. Çalışmada mücadele içerisinde eski-yeni demeden, katılımcıların aldıkları burjuva eğitim seviyesini düşünmeden karşılıklı tartışmalar gelişiyor.
Demokrasi Okulumuzun 8 Aralık görüşmesinde ise, bizim de içerisinde örgütleyici pozisyonda bulunarak 15 Kasım’da gerçekleştirdiğimiz “Kadın Cinayetleri” konulu konferansı konuştuk. Bu görüşmemizde ise EHP’den Gülsüm ve Fidan arkadaşlar katılımcı oldular. Konferansı arkadaşlar ile ve birkaç kurum ile birlikte örgütlemiştik.
Bu görüşmemizde moderatörlüğü ise Yeşim arkadaş yaptı.
Arkadaş daha önceden hazırladığı soruları kolektife sundu.
Yeşim arkadaşın hazırladığı ilk soru “Kadın Cinayetleri konusunu işlemeye ne zaman başladınız? Konferansa kadar neler yapıldı? Sanatçı, aydınlar ve medya ile nasıl iletişime geçildi ve kamuoyu oluşturmak için ne gibi etkinlikler yapıldı?” idi.
Soruya Gülsüm arkadaş şu bilgilendirmeler ile cevap verdi: “Platform 2010 yılında geniş bir çağrı yapılarak kuruldu. İlk yaptığımız şey öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri ile beraber adalet aramak yani dava takipleri ve her hafta cinayetlerin görünür olması, gündeme gelmesi için yürüyüş yapmak oldu. Yıllar içerisinde çok farklı katmanlar ile mücadele yürüttük: protesto da yaptık, çözüm için yasa önerileri de hazırladık. Konuyu gündeme getirmek için her yola başvurduk. Bu süre zarfında sesimizi duyan aileler, gazeteciler, vekiller oldu. Onlar ile dayanışma ilişkileri geliştirdik.”
Ardından Seda arkadaş çalışmanın özellikle nasıl kadın cinayetleri üzerinde somutlandığını sordu. Gülsüm arkadaş tarafından bu soruya cevap verildi. Daha önce töre cinayetlerinin de gündeme taşındığını, bu anlamda emek verildiğini fakat kendilerinin daha geniş anlamda bir çalışma düşünerek böyle bir işe giriştiklerini belirtti. Modernleşme ile doğru orantılı kadın cinayetlerinin doğru orantılı olmadığını, aksine gazetelerin üçüncü sayfalarında yer almaktan başka bir duruma yaramadığını ifade etti.
Daha sonra Yeşim arkadaş ikinci sorusunu yöneltti: “Konferansa yönelik hedefleriniz nelerdi? Bu hedeflere ulaşılabilindi mi?”
Bu soruya Fidan arkadaş şu şekilde cevap verdi: “8 Ağustos’ta farklı kategorilerden ve kurumların da katıldığı binlerce kadının katıldığı bir yürüyüş yaptık biliyorsunuz. Bu yürüyüşten sonra gerçekten kadın cinayetlerini durdurmak isteyen diğer kurumlarla da birlikte, demokratik ve eşit zeminde bir hat oluşturarak omuz omuza bir mücadele büyütmeyi hedefledik. İki amacımız vardı aslında. Birincisi gerçek anlamda her kadının katıldığı ve çözümle ilgili somut sonuçları çıkan bir konferans gerçekleştirmekti ve böyle olduğunu düşünüyoruz. İkincisi de yukarıda da yazdığım gibi kadın cinayetlerine karşı çıkışta bir odak olmak konusu. Bunun için de önemli bir adımdı. her ikisinin de devamlılığını sağlamak bizim için önemli.”
Daha sonra Yeşim arkadaş üçüncü sorusunu sordu: “Biz konferansta erkekleri dışlayan bir tutum algıladık. Eylemleri erkeklerin katılımı olmaksızın yapmak pratik kolaylıklar sağlayabilir bu konuda hak veriyoruz. Çünkü kadınlarla erkekler daha bebeklikten itibaren birbirlerini dışlayarak günümüzün kadınları ve erkekleri haline gelir. Fakat bu durumun sakıncaları yok mu? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
Gülsüm arkadaş meselenin ontolojik (varlıksal-var oluşsal) bir sorun olduğunu bundan dolayı aslında yüz yüze tartışmanın daha sağlıklı olacağını ifade etti fakat şunları da ekledi: “Buradan ancak kısa formüller anlatabiliriz şöyle ki sömürü ve ezilme söz konusu olduğunda yani bir çelişkiden söz ettiğimiz her durumda ister istemez çelişkinin taraflarından söz ederiz. Bize göre kadınlar erkek egemenliği tarafından bir baskı ve ezilmenin tarafı. Kadın ve erkek işçiler sermeye sahipleri tarafından sömürünün tarafı. Yani kadınların yaşadığı ezilmede kibritin yanan ucu kadınlar, Özne olarak da kendi öz kuvvetleriyle örgütlenmelidir. Birlikte sömürüye karşı omuz omuza mücadele ettiğimiz erkek yoldaşlarımız bizim mücadelemizi anlayabilir, destek verebilir ama kadınlar tam olarak kurtulana kadar yani aramızda eşitsizlik sürdüğü sürece aynı tarafta olmamız yapısal olarak pek mümkün değil.”
Bunun üzerine mahalleden katılan bir kadın ilişkimiz şöyle söyledi: “Mesela biz Aleviyiz. Bu anlamda cidden sorun yaşıyoruz toplumda eskiden beri. Baskı altında insanlar Aleviler bugün hala ülkede. Ama mesela bu sorunu bizden daha çok sahiplenecek bir Sünni bizim çok hoşumuza giderdi.”
Seda arkadaş ise: “O zaman şunu atlamış olmuyor muyuz, kapitalizm kadına bir misyon biçiyor. Kendi işleyişini hızlandıran bir misyon. Bu misyonda bir kadın ”erkeğe” de bürünebiliyor. Mesela bugün erkek patron ile kadın patron arasında sadece cinsiyet farkı mı var?” dedi.
Mahalleden başka bir kadın arkadaşımız ise, kadın sorununun aslında erkeğin sorunu olduğunu bundan dolayı asıl dönüşmesi gerekenin erkek olduğunu ifade ederek mücadele içerisinde erkeğin de olması gerektiği görüşünü söyledi.
Gülsüm arkadaş ayrıca kadın mücadelesine bakış açıları hakkında şunları ekledi: “Biz kadın kurtuluş mücadelesinin öznesinin kadınlar olduğunu ama bir parça olarak kadınların kurtuluşunun salt mümkün olmadığını, kadınların aynı zamanda kurtuluşlarının ön koşullarını sağlayacak anti-kapitalist mücadeleyi de örgütlü olarak vermesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü tüm eşitsizliklerin ortadan kaldırıldığı bir dünya kurulmadığı sürece kadınlar belirli bir eşitlik kazansa dahi bunu yaşatmak pek mümkün olmayacaktır eşitliksizlerin hâkim olduğu bir toplumda bunu korumak da pek mümkün değildir.”
Daha sonra kadınların ezilmesinin tarihi üzerinde sohbet edildi. Ataerkil sistemin kapitalizm ile var olmadığı, kapitalizmden çok eskilere dayandığı söylendi. Yaşadığımız dünyada ise hem ataerkil hem de kapitalist bir sistem olduğu söylendi. Burada Engels’in ataerkil sistemi tarihsel olarak özel anlamda incelediği söylendi. Örnek olarak ise Engels’in “Ailenin, özel mülkiyetin ve devletin kökeni” adlı kitap verildi.
Doğan arkadaş kadın cinayetlerinin durdurulması mücadelesinde özellikle öldürülen kadın kardeşlerimizin ailelerine dolayısıyla ailelerdeki erkek bireylere de önemli görevler düştüğünü ifade etti.
Asena arkadaş ise, “Pratikte erkeğin dışlanması gibi tutumlar olmadığında mücadelenin tarihinde ve teorisinde erkekler yadsınmıyor sanırım.” diye söyledi.
Ümit arkadaş ise: “Sorunu salt kadınların yaşadığı bir sorun olarak tanımlıyorsak bu mücadelenin tek öznesinin kadınlar olması doğal olur, ama ben sorunun salt kadınların değil insanlığın bir sorunu olarak tanımlıyorum, bu nedenle öznesi olmak istiyorum.” diye ekledi.
Yeşim arkadaş ise son sorusunu sordu: “Sol gruplarla ile ortak hareket etme fikri çalışmaya neler kattı? Kadın cinayetleri ya da kadın meselesinde birlikte hareket etme fikri başka çalışmalarda da olacak mı?”
Toplantıya mahalleden katılan arkadaşlar sol güçlerin çeşitli çalışma alanlarında birliktelik sağlamasını önemli gördüklerini, doğru zeminlerde yan yana gelmek ve ortak mücadeleyi geliştirmenin mantıklı olduğunu söylediler.
Seda arkadaş ise EHP’den arkadaşların meseleyi yüz yüze tartışma önerilerini önemli gördüğünü ifade etti.
Gül arkadaş ise, kendisinin haftada iki gün temizliğe gittiğini, gittiği evlerde kadınlar tarafından sömürüldüğünü, yeri geldiğinde kadın patronların erkeklerden daha sömürücü olduğunu ifade ederek, aramızda fikir ayrılıkları da olsa Direnişçi kadınların da böylesi bir mücadelede olması gerektiğini söyledi. “Eylemlilikte ideolojik olarak ayrılıklar oluyor ama kadın sorunu ki bizim benim sorunum ortaklaşmak bir şeyler yapmak önemlidir.” dedi.
Gülsüm arkadaş, “Omuz omuza mücadelenin olanaklarını aramaya devam etmeli ve aynı zamanda fikri tartışmayı sürdürmeliyiz.” dedi.
Daha sonra toplantı bir sonraki haftanın moderatörü ve konusu belirlenerek bitirildi. Bir sonraki hafta konu olarak “Ak saray ve milli eğitim şurası” olarak belirlendi. Moderatörlüğü ise Doğan arkadaş aldı. Hazırlıklı ve bu toplantıdaki gibi coşkulu olması yönünde çalışılacağı söylendi. Bir sonraki tartışma için uygun konuklar ayarlanmaya çalışılacak yine.
Toplantı otuz beş kişi ile yapıldı. Nitelik olarak da iyi bir tartışma sağlandı.