Hamza Yalçın-
Bu kitabın ilk baskısı 2010 yılında yayınlandı. Aradan geçen zamanda görüşlerimiz doğrultusunda pratik ilerleme kaydetmekten çok polisin saldırılarıyla uğraştık. Polis genç arkadaşlarımızı korkutmak ve çalışmamızı dağıtmak için gayretlerini artırdı. Çalışmalarımızı geliştirmek için açmış olduğumuz Kadıköy Kültür Merkezi bir dizi başarılı etkinliğin ardından gelen saldırılar yüzünden kapandı. Böylece ülkemizde alternatif bir eğitimi ve dayanışmayı düşünmenin bile nasıl bir suç teşkil ettiğini öğrendik.
Gizliliğe ve illegaliteye gerek görmeyen, açıktan ve yasal çerçevede yürütüldüğü için mesela geleneksel sol bir perspektifle “sağ sapma” görülebilecek çalışma nedense “solcu” hallerimizden daha fazla tepki çekti ve daha oluşum aşamasındayken ezilmek için yasadışı terörist faaliyet olarak gösterildi. Oysa çalışmaya hangi gerekçelerle ve hangi düşüncelerle giriştiğimizi yasal olarak yayınlanan dergimiz Odak’ta açıkça belirtmiştik. Çalışmalarımız tamamıyla önceden belirttiğimiz esaslar ve çerçeve içinde gelişti. Bu çalışmalar çerçevesinde bir tek şiddet eylemi bile olmadı.
Ne zaman ki öğrenciler arasında bir parça gelişme olanağı bulduk ve çalışmaların ilerlemesi yolunda bir irade belirmeye başladı; o aşamada doğrudan ve açık müdahalelere giriştiler. Öğrenciler tutuklandı, çalışmanın koordinatörü “Kırmızı bültenle aranan tehlikeli bir terörist” olarak basına lanse edildi ve faaliyete yeni katılmış olan genç insanların adları “terörist örgüt” iddianamelerine yazıldı. Taciz amaçlı takipler başladı. Gençleri caydırmak için ayrıca aileleriyle gizlice ilişkiler kuruldu. Bir yandan da çalışmayı içten yıkma ve Hareketi bölme yolundaki gayretler arttı. Sonra da Eğitim ve Dayanışma Hareketi’nigeliştirmek için açılmış olan Kadıköy Kültür Merkezi basıldı, sahibi ve çalışanı arkadaşlar Karargah örgütüne üye olmak gibi uyduruk bir iddiayla gözaltına alındılar. Ardından Ankara’da Odak çalışanı arkadaşlar hapsedildiler.
Bu saldırıların özellikle Cemaat’ten kaynaklandığını biliyoruz. Onlar benzeri saldırıları Prof. Türkan Saylan’ın Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne (ÇYDD) de yapmışlardı. ÇYDD kapitalist düzenin dışına çıkmayı düşünmeyen bir kurumdur. Ama bu nitelikleri, operasyona uğramasına engel olamadı. Çünkü Cemaat rakip istemiyor. Dernek binalarında ve Türkan Saylan’ın evinde aramalar yapılmış, dernek hakkında mali ve siyasi soruşturmalar gerçekleştirilmişti. (http://www. cydd.org.tr/haberlerDetay. asp?id=211). Türkan Saylan’ı küçük düşürmek amacıyla hakkında “eşcinsel, Ergenekoncu, PKK taraftarı” gibi dedikodular yaymışlardı. Dernek bu yüzden önemli kayıplara uğramıştı.
Cemaat bu; bir yandan serbest rekabetten ve hatta hoşgörüden, diyalogdan söz ediyor; diğer yandan ise özellikle polisteki, yargıdaki, basındaki gücünü kullanarak eğitim ve dayanışma alanında rakip gördüğü güçleri ezmeye ve tasfiye etmeye çalışıyor. AKP hükümeti bir yandan Allahü Ekber! naralarıyla katliamlar yapan gericilere dünyanın silahını, cephanesini sağlıyor, onlara ülkemizde kamp yeri gibi türlü olanaklar vererek terörizmi destekliyor ve Ortadoğu’da mezhep savaşının başını çekiyorken diğer yandan ise tümüyle barışçı çabalarımıza terörizm damgası yapıştırabiliyor.
Bizi şaşırtan husus çok zayıf halimizle üzerimize gelmeleriydi. Yüzün üzerinde yurt, okul, anaokulu yaptırmış ve yüz binden fazla sayıda öğrenciye burs vermiş, yüzü aşkın şubesi olan ÇYDD gibi bir kurumun üzerine gelinmesi daha kolay anlaşılabilirdi. Bizse görüşlerimiz yolunda henüz doğru dürüst pratik adım atmamışken üst üste merkezi ve ÇYDD’ye yapılanla kıyaslanamayacak kadar kapsamlı saldırılara uğradık.
Devrimci kimliğimizden, görüşlerimizden telaş ve korkuya kapıldıkları için ısrarla engellemeye çalıştılar. İçine girdiğimiz faaliyetin gelişmesini riskli buldular ve onu ezmeye çalıştılar. Onlar istiyor ki devrimciler soyut devrim söylemiyle uğraşsınlar ve düzene bugünden alternatif olma yönünde düşünemesinler.
Bilindiği gibi geçtiğimiz yüzyılın son on yılına girerken reel-sosyalizmin çökmesiyle birlikte sosyalist hareketin kendini gözden geçirmesinin önemi arttı. “Devrim, bir ihtilalci örgüt önderliğinde halk ayaklanması yoluyla iktidarı ele geçirmekle başlar”, şeklindeki geleneksel düşünce sorgulanmaya başladı. Bizler bu sorgulama sürecinde yer alan devrimciler olarak “devrim muhalefette de devrimdir” görüşünden yola çıktık (Bakınız Sosyalist Hareketin Sorunları, Ç Can 2003) ve devrimci mücadelede insan ilişkilerinin değiştirilmesini esas almak sonucuna vardık. Dayanışma ve Eğitim Hareketi bu düşünceye dayanıyor. Bizler devrimci mücadelenin yapıcı ve özgürleştirici yanlarının öne çıkarılması gerektiğine inanıyoruz. Bu hem sosyalist hareketin özüne ve hem de içinde yaşadığımız döneme uygun düşmektedir.
Eğitim ve Dayanışma Hareketi, devrimci bilinç yaratılması üzerinde yoğunlaşarak yeni-insan ilişkileri geliştirme temelinde bir sosyalist yenilenme hareketidir. Devrimci bilinç yaratılmasında benimsenen metot, diyalogdur. Çıkış noktamız, sosyalist harekete hakim olan anlayışın bürokratik diktatörlüğe varan anlayış olduğu, bu anlayışın klasik öğretmen-öğrenci, klasik öncü-kitle anlayışına dayanıyor olması nedeniyle burjuva düzenine alternatif yaratamayacağı tespitidir.
Devrimci mücadelede dayanışmacı ve özgürleştirici bilinç ve insan ilişkileri yaratma stratejimizi terörist buldular. Çalışmalarımızı dolaylı ve alttan alta saldırılarla yeterince sabote edemedikleri aşamada açıktan saldırılara başladılar.
Biz ise uğradığımız her saldırıyı zayıflıklarımızı görmek ve gidermek için bir gelişme olanağı olarak değerlendirmeye çalıştık. Yolumuza devam edebilmek için daha sıkı örgütlenmeye ve daha geniş güçlerle birlikte davranmaya ihtiyacımız olduğunu öğrendik.
Eğitim ve Dayanışma Hareketi yolunda önümüze Kapital okuma çalışması, alternatif öğrenci yurdu, bir eğitim ve dayanışma kurultayı gibi üç somut görev koyduk. Günümüz kapitalizmini sol güçlerle birlikte Marks’ın Kapital’i yardımıyla inceleyerek ortak görüşlere varmak istiyoruz. Sol güçlerle birlikte alternatif bir öğrenci yurdu açmak istiyoruz
lkemizin ilerici güçleriyle birlikte bir eğitim ve dayanışma kurultayı örgütlemek istiyoruz. Yurt önerimizi 24 Aralık 2011’de İstanbul’da düzenlediğimiz bir etkinlikte aşağıdaki şekilde ifade etmiştik:
“Bildiğiniz gibi yurtlar Fethullahçıların ve diğer gericilerin etkisinde. Alevi kökenli öğrenciler bile gericilerin yurtlarında kalmak durumuna düşebiliyorlar. Bunlar beyin yıkama, insan satın alma ve gericiliği yayma yurtları. Fethullahçıların “altın nesil yetiştirme” dedikleri devlette ve toplumda dinci kurumlaşmanın en önemli araçlarından biri.
Biz sol güçler niye alternatif bir öğrenci yurdu geliştirmeyelim?
Öğrenciler arasında örgütlü bir ders dayanışmasının ve demokratik etkinliklerin yer alacağı alternatif bir yurt niye açmayalım?”
Sosyalist Forum adlı internet sitesinde 10.01.2012 tarihinde yayınlanan önerimize şöyle bir cevap gelmiş:
”Sosyalistlerin kesinlikle el atması gereken çok acil bir konu bence bu. Yaşadığım şehir sosyalist yayınlara, derneklere ulaşmak açısından çok rahat bir şehirdi. Ancak üniversiteyi kazanıp tamamen bunun zıttı diyebileceğim bir şehre gelince hissettiğim ilk şey “yalnızlık” oldu. Terminalde ilk indiğimde Fethullahçı kızlar ve erkeklerin ayrı ayrı kurulmuş stantları, yurtlarına yönlendirdikleri servisleri vs. her türlü imkanları vardı. Orada “bizden” birini görememek gerçekten çok acıydı.
Böyle bir yerde olanaksızlıktan insan her şeyi yapabilme sınırına geliyor. Gidecek kalacak bir yeriniz olmayınca “aa burası Fethullahçıların yurdu ben burada kalamam” diyemiyorsunuz. Gönül ister ki sizin gibi olmasa da en azından yobaz faşist güruhun tekelinde olmayan bir yerde yaşayasınız. Ama bu herkese kısmet olmuyor pek.
Mevcut ortam yalnızca Fethullahçıların, ilim yayma cemiyetlerinin ve türevlerinin tekelinde desek abartmış olmayız. Devlet yurtlarının hali içler acısı. İlk yerleştirme sonrası tercih eden her 3 kişiden en az 1’i boş yer olmadığından dışarıda kalıyor. Doğal olarak çareler arıyor.
Sözün kısası bir an evvel bu üniversite yurtlarına el atmak lazım. Aksi halde her gelen üniversiteli, liseli gençlik bu fare yuvalarında yok olacak…”
”…Ölüm gözünü kamaştırmaz partizanın…” rumuzunu alan yazarın görüşünün çok insan tarafından paylaşılacağına inanıyoruz. Türkiye solunun dayanışmacı eğitim temelinde öğrenci yurtları açma potansiyeli kesinlikle var. Hazırlıklı ve örgütlü adımlar atıldıkça o potansiyel açığa çıkacaktır.
Alternatif bir eğitim ve dayanışma kurultayının toplanmasını istiyoruz, dedik. Kapitalizmin bencillik, lümpenlik, dincilik ve milliyetçilik kılıklarında teslimiyet üreten düzeniyle hesaplaşmaksızın özgürleşemeyiz. Eğitim ve Dayanışma Kurultayı, köleleştirici bilinç ve ilişkiler üreten bu düzeni diyalog metoduyla sorgulamak ve özgürleştirici alternatifler geliştirmek için çok önemli olanaklar yaratacaktır. Eğitim ve Dayanışma Kurultayı ile bütün ilerici ve sol örgütler, eğitimciler, öğrenci örgütleri ve dayanışmacı kurumlar arasındaki diyalogun ve bu yoldan sol güçlerin toparlanmasının ve insan ilişkilerinin yenilenmesinin önünü açabiliriz.
Kitap okuma kampanyamızın bir parçası olarak günümüz kapitalizmi hakkında daha ileri bir görüş birliğine ulaşmak için Kapital’i birlikte okuyarak tartışmak istiyoruz. Sol güçler arasındaki iletişimi geliştirmeye de hizmet edecek bu çalışma, Eğitim ve Dayanışma Kurultayı yolunda önemli bir adım olacaktır.
Solun birliğine biz de bu çalışmalarla katkıda bulunmak istiyoruz. Çalışmaların temelinde yeni insan ilişkileri yaratmayı esas alan devrimci mücadelenin amacına ve özüne uygun her türlü meşru mücadele araç ve metodu uygulayabilecek direnişçi bir örgütlenmenin geliştirilmesi düşüncesi var. Açık ve yasal çalışmalar temelinde geliştirmeye çalıştığımız Eğitim ve Dayanışma Hareketi illegal ve gizli devrimci çalışmaların alternatifi değildir. Düzene ve geleneksel sola alternatif olma amacımıza sol güçleri saf dışı etme değil çeşitli sol güçler arasında diyalog sağlama temelinde ulaşabileceğimize inanıyoruz.
Kitapta sosyalist harekete yapılan eleştiriler birer özeleştiri olarak da anlaşılmalıdır. Biz sosyalist hareketin bir parçasıyız. Onun hatası ve kusurlarını şu veya bu şekilde taşıyoruz. Kaldı ki emekçilerin, kadınların, gençlerin, engellilerin; ulusal, etnik veya dinsel kimlikleri nedeniyle ezilen ve horlanan insanların özgürlüklerinin en samimi savunucusu devrimciler, sosyalistler oldu. Sosyalizm sömürücü düzenin biricik alternatifi, sosyalistler insanlığın umudu ve yüz akıdırlar. Sosyalist hareket, her biri Pir Sultan Abdal fedakarlığında ve kararlılığında çok sayıda lider ve militan yetiştirmiştir. Bugün sosyalist hareketin liderlerinin çoğunun yaşamı birer des- tan niteliğindedir. Eleştirilerin amacı sosyalist hareket olarak daha tutarlı ve daha güçlü duruma ulaşmaktır.
Kitabın ikinci baskısına bazı eklemeler yaptık. Aşağıda Murat Karayel ve Doğan arkadaşların kitapla ilgili tanıtım yazılarını göreceksiniz. Sonra metot yazısı var. Orada okur Marksist felsefeye yaklaşımımızı görecektir. Son bölümde de baskı ve saldırılara karşı bazı cevaplara yer verdik. Evet, pratikte etkili adımlar atmakta yetersiz kaldığımızı söyledik. Bunun temel nedeni baskılara karşı direniş geliştirmekte yetersiz kalmış olmamızdır. Yolumuzdan dönmeyeceğiz. Biz devrimciyiz; yenilgilerimizden dersler çıkararak, her yenilginin ardından, daha bilinçli ve daha donanımlı olarak, daha büyük bir azim ve kararlılıkla yürüyeceğiz. Bu hareket mutlaka gelişecek ve hedefe ulaşacak. Çünkü yolumuz doğru ve biz Direnişçiyiz.
28 Ekim 2012