Haftanın Özeti

0
1675

Bu haftaki özetimizde Sedat Peker videoları dolayısıyla rejimin tartışılan suçlarını, Boğaziçi Direnişi’ni ve Gezi Direnişi’ni gözden geçirerek vardığımız sonucu ifade edeceğiz.

Geçtiğimiz haftalarda sıkça konuşulan çete lideri Sedat Peker’in videoları bu hafta da gündem olmaya devam etti. 8’nci videosunu yayınlayan Peker, kendisini değil, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu sahiplenen “Tayyip abi”sine içerlenerek, bir sonraki videoda “abi”siyle helalleşeceğini belirtti. Ancak daha hafta bitmeden, bazı gazetecilerin “14 Haziran’da ABD Başkanı Joe Biden ile yapacağı görüşme öncesi Erdoğan’ın elini zayıflatmaya çalıştığı” iddiası nedeniyle helalleşme videosunu sonraya ertelediğini açıkladı. Peker son videosunda Suriye’deki cihatçılara giden silahlardan da bahsetti. Geçtiğimiz yıllarda gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül’ün Cumhuriyet’te haberini yaptığı ve Dündar’ın yapılan haber nedeniyle 27 yıl hapis cezası aldığı Suriye’deki terör örgütlerine giden silahlarla ilgili konuşan Peker, AKP’nin paramiliter yapılanması SADAT’ın kendisinin üzerinden Suriye’deki çetelere silah ve mühimmat yolladığını “içerden” biri olarak doğrulamış oldu. Bugünün “muhalif”i, eski Başbakan Davutoğlu ise o dönem iddiaları yalanlayarak “Vallahi, yemin ederek söylüyorum, o tırlar Türkmenlere gidiyordu” diye meydanlarda yeminler etmişti ancak bugün Peker’in iddialarına ilişkin, kendi dönemiyle alakası olmadığı açıklamasını yapmakla yetindi.

Peker’in önceki videosunda bahsettiği “eski Başbakan AKP’li Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın uyuşturucu ticareti için Venezuela’ya gittiği” iddiası da hafta boyunca tartışılmaya devam eden konular arasındaydı. Peker’in iddiaları sonrası açıklama yapan Binali Yıldırım, oğlunun Venezuela’ya yardım amaçlı maske ve test kiti götürdüğünü belirtmişti. Ancak Erkam Yıldırım’ın Venezuela’ya gittiği tarihlerdeki gümrük kayıtları söz konusu ülkeye herhangi bir maske sevkiyatı yapılmadığını ortaya koydu. Gümrük kayıtlarının Yıldırım’ı yalanlaması üzerine AKP’li milletvekilleri ve yandaş gazeteciler Yıldırım ailesini savunmak için yarışa başladı. İlk olarak Peker’in “düşkün” dediği yandaş gazeteci Abdulkadir Selvi konuyla ilgili yazdığı bir köşe yazısında Erkam Yıldırım’ın yardım için götürdüğü maskelerin uçakta yanında taşıyabileceği kadar olduğunu yazdı. Ardından da AKP İstanbul milletvekili Serkan Bayram seçimleri gözlemlemek için gittikleri Venezuela gezisinde Erkam Yıldırım’ın da gezmek için kendilerine katıldığını ve yanlarında bir-iki koli maske ve test kiti olduğunu iddia etti.

Çete liderinin videoları gündemi meşgul ederken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanan kayyum rektör Melih Bulu’ya karşı yaklaşık 6 aydır direnen Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin yüzüne ikinci kez kampüs kapıları kilitlendi. Öğrenciler yine polis şiddeti ile karşı karşıya kaldı. Kayyum rektör ve işbirlikçileri bu kez direnişi destekleyen akademisyenleri hedef alarak, akademisyenlerin işlerine son verdi. Bunun üzerine kampüste direniş başlatan öğrencileri polis gece yarısı darp ederek kampüs dışına attı. Ancak öğrenciler kayyuma da işbirlikçilerine de geçit vermeyeceklerini belirterek akademik boykot çağrısı yaptı.

Son dönemde yaşanan gelişmeler sebebiyle geri plana düşse de koronavirüs salgını ülke gündeminin önemli bir parçası olmaya devam ediyor. AKP’nin 1 Haziran itibariyle açıkladığı normalleşme kararları ile amacın halk sağlığı olmadığı, asıl amacın yaşam tarzına müdahaleyi kalıcı hale getirmek olduğu bir kez daha anlaşıldı. Normalleşme kararlarına göre çok sayıda iş yeri pazar günleri hariç açılabilecekken, alkol bulunan restoran ve mekanların kapalı kalması AKP iktidarının salgını da kendi dinci-gerici toplum inşa etme hedefine uygun olarak kullandığını gözler önüne seriyor.

Geride bıraktığımız haftanın en önemli gündemlerinden biri de Gezi Direnişi’nin 8’nci yıl dönümü olmasıydı. Taksim’de Gezi Direnişi’nin yıldönümünde katledilenleri anmak isteyenler salgın bahanesiyle polis tarafından engellendi. Aynı Taksim’de AKP’li Erdoğan’ın emri ile inşa edilen caminin açılışı ise binlerce kişiyle yapıldı ve açılış öncesi meydan 25 ton gül suyu ile yıkandı. Caminin açılışının Gezi’nin yıldönümüne getirilmesi ise tesadüf değil, Erdoğan için bir meydan okumaydı elbette. Tarihi bir geçmişi olan Taksim Meydanı, 1977 1 Mayıs’ı sonrasında şehrin en önemli politik meydanı haline dönüşmüştü. Gezi’yle pekiştirilen bu politik mekan algısını bozmayı hedefleyen Erdoğan, yıllardır ağzından düşürmediği cami projesi ile hem meydanı dincileştirerek tarihi ve politik yapısından koparmayı, hem de Gezi’yle hesaplaşmayı hedefledi.

Gezi Direnişi dayanışmanın ve alternatif insan ilişkilerinin istenildiğinde nasıl mümkün olduğunu bizlere göstermesi açısından oldukça önemliydi. Ancak Türkiye solu bu olanağı ne yazık ki değerlendiremedi. Geride bıraktığımız 8 yıl içinde AKP kendi dinci-faşist sistemini sağlamlaştırmanın yollarını bulurken, sol ise örgütsüzlük ve grupçuluk yüzünden eline geçen en iyi fırsatı değerlendiremedi.

Bugün bu dinci-gerici iktidarın iç çatışmalarla kendiliğinden çökeceği umudunu yayanların aksine, bizler tek çözümün ilerici halk güçlerinin bir araya gelmesinden geçtiğini biliyoruz. Çünkü AKP, 19 yıllık iktidarı boyunca yaşadığı tüm iç çatışmalar sonrası, muhalifleri ve tüm toplumu bastıracak olanaklar yaratmayı becerdi. Bizler de buna karşı durmanın yolunun örgütlenmekten ve birleşik halk hareketinden geçtiğini bilerek, bunun için çalışmalıyız.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.