Haftanın Özeti: Erzincan maden faciası iktidarın resmidir

0
311

Haftanın en çok tartışılan konularından birisi Erzincan’ın İliç ilçesinde yaşanan çevre ve işçi katliamıydı. 13 Şubat günü öğlen saatlerinde İliç ilçesi yakınlarındaki Çöpler altın madeni alanında 10 milyon metreküp toprak, 800 metre boyunca hızla kaydı. Yetkililer 9 işçinin siyanürlü heyelan altında kaldığını bildirdiler. 

Ülkemizin mühendisleri ve hukukçuları yakın felaket konusunda 14 yıldır uyarıyordu. Yapılan incelemelerde daha 2022 yılında meydana gelen siyanürlü bir borunun patlaması sonucunda 80 kilo siyanürün ekosisteme ve Fırat Nehri’ne karıştığı ortaya çıktı. Resmi kanser istatistiklerine göre bölgede 2002 ile 2016 arasında erkeklerde kanser vakaları 12 kat, kadınlarda ise 7.8 kat artmıştır!

Yüzde 80’i Kanadalı tekel Anagold tarafından işletilen maden sahası Türkiye’nin ikinci en büyük madeni gösterilmektedir. Maden sahası hisselerinin yüzde 20’si ise yandaş Çalık Holding’e aittir. Şirketin 2020 yılından bu yana 334,6 milyon dolar kar ettiği biliniyor. Maden işletmeciliğinden Türkiye’nin ise sadece kaybı oluyor. Çevreye ve insan sağlığına çok zarar vermiş olan şirketin vergi borçlarının 7,2 milyon doları açıktan ödüllendirilerek silinmiştir. 

Fırat Nehri’ne 600 metre mesafede olan Çöpler maden sahası 200 futbol sahası büyüklüğünde ve 1280 metre derinliktedir. Havanın ve suyun zehirlenmesi sonucunda Erzincan’da olağanüstü artan kanser vakarına rağmen, siyanür ile maden çıkarılan alanın kapasitesi 640 futbol sahasına çıkarılmak isteniyor. Bilindiği gibi Erzincan bir deprem bölgesidir. Maden sahası Fırat nehri yoluyla Erzincan, Sivas, Malatya, Antep yoluyla Suriye’yi, oradan Irak’ı ve Basra Körfezi’ni de tehdit etmektedir. Bu felaket maden üretiminde siyanürün yasaklanması ve maden işletmeciliğinin devletleştirilmesi, daha da önemlisi halkın çevreye sahip çıkması gerektiğini göstermektedir. 

Maden şirketleri dünyanın her yerinde çevre katliamı şikayetlerine yol açmaktadır. Ülkemizin emperyalist maden şirketlerine ve Arap zenginlerine peşkeş çekilmesi AKP-MHP ortaklığını yerlilik millilik iddialarını yerle bir etmektedir. CHP ve diğerleri ne yazık ki bu konuda onlardan farklı değildir. Maden faciasının medyada geniş yer almasının en önemli sebeplerinden biri kuşkusuz İstanbul yerel seçimleridir. İmamoğlu’nun rakibi Murat Kurum Çevre ve Şehircilik Bakanı olduğu dönemde yapılan uyarılara rağmen ölüm izin verdi. CHP ile AKP arasındaki çelişki bu sorunun kamuoyunda tartışılmasına olanak sağladı. İmamoğlu başa geçse, tekelci sermayenin adamı olduğu için, o da pek farklı davranmayacaktır. Dolayısıyla halk güçleri egemenler arasındaki çelişkilerden yararlanarak örgütlenemezse yazılanlar ve söylenenler halk açışından boşa gidecektir.  

Çok ilginç gelişmelerden biri de geçtiğimiz 10 Kasım törenlerinde Tuzla Piyade Okulu’nda yakalarına Atatürk resmi taşımayı reddeden teğmenlerle onları eleştiren teğmenler arasındaki tartışma, her iki tarafın birden ordudan ihraç edilmesiyle sonuçlanması oldu. Atatürk resmi taşımayı reddeden subayların bir tarikatla ilişkilerinin kanıtlanması, onlarla tartışan teğmenlerin ihraç edilmesini önleyemedi. Bilindiği gibi Türkiye’nin NATO’ya girmesinden bu yana Atatürk ismi NATO’culuğun ambalajına dönüştürülmüştü. AKP iktidarından sonra ise Atatürk de çöpe atılmaya başlandı. Gidiş böyle devam ederse bir süre sonra Atatürk’ün ismi dahi orduda sembol olmaktan çıkarılabilir. Hatta belki Vahdettin’i kahraman Atatürk’ü de hain ilan edebilirler. 

CHP’nin, çıkar ve güç çekişmeleri nedeniyle, yerel seçimler öncesinde olağanüstü dağınık durumda olduğu belirtiliyor. CHP’de “yenilenme” adı altındaki parti içi güç mücadelesi bu hafta içinde çirkin biçimler almaya devam etti. İmamoğlu ve kısmen de Özgür Özel’in Kadıköy, Çankaya, İzmir, Hatay gibi kolay kazanılacak yerlere kendi adamlarını yerleştirmesi partide tepki topluyor. CHP eski milletvekili Gürsel Tekin, Dikili’nin çok prestijli eski belediye başkanı Osman Özgüven ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Koza Yardımcı’nın aralarında bulunduğu çok sayıda isim CHP üyeliğinden istifa ettiler. Hatırlanacağı gibi CHP eski genel başkanı Kılıçdaroğlu, Ekmeleddin adlı dinci gericiyi Cumhurbaşkanı adayı olarak CHP kitlesine dayattığında “Paşa paşa oy verecekler” demişti. CHP kitlesini kendilerine mahkum gören “yeni” yöneticiler aynı geleneği derinleştirerek sürdürüyor. Bu sefer de bir Ekmeleddin faciası yaşanması olasılığından söz ediliyor. Bunun olası sonuçları üzerinde düşünülmesi gerekiyor.

AKP iktidarının hafta içinde Batılı sistem ile yakınlaşma çabaları dikkat çekmeye devam etti. İktidar F-16 vaadi karşılığında İsveç’in NATO’ya girişini onayladı. Biden yönetimi sözünü tuttu ve F-16 uçaklarını satmayı kabul etti. ABD; AKP iktidarının talebini Yunanistan’a daha gelişkin savaş uçağı olan 40 adet F35 uçağı satmak karşılığında onayladı. Uçaklar Türkiye’ye hem çok pahalı fiyattan hem kullanılması koşullara bağlanarak satılıyor hem de bu yoldan ordunun ABD’ye bağımlığı kuvvetlendirilmiş oluyor. Hatırlanacağı gibi Türkiye’de kendi uçağını üretme iradesi daha 1909 yılında başlıyor. M. Kemal sağ iken bu konuda başarılar kazanılıyor. NATO’ya girişle birlikte yerli uçak üretimi çabaları onlarca yıl rafa kaldırılıyor. F-16 uçakları kararı gibi Erdoğan’ın Mısır’a gidip daha önce “katil” dediği Sisi ile fazlasıyla dostane görüşmesi ve ekonomide kararların Mehmet Şimşek gibi Batı yanlısı bürokratların inisiyatifinde alınması AKP iktidarının Batılı emperyalistlere yakınlaşmasını göstermektedir.

Tekrar işçi sınıfının durumuna dönecek olursak iş kazaları yanında işsizliğin de artmış olduğu görüldü. DİSK-AR son 1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısının 1,5 milyon arttığını açıkladı. Raporda işsizlerin yüzde 90’ın işsizlik ödeneği almadığı da belirtildi. 

Hafta boyunca işçi direnişleri devam etti. Emekçiler Eskişehir’de emeklilere insanca yaşamak için ücret talebiyle AKP binasına doğru yürüyüşe geçti. Konya’nın Seydişehir İlçesinde Eti Alüminyum Fabrikası işçileri düşük ücret zammına karşı başlattıkları direnişlerini sürdürdüler. Seydişehir’de çiftçiler de geçtiğimiz hafta artan pahalılık ve maliyetlere karşı traktörle eylem yapmıştı. Sendikalaşma hakkı, işine dönme hakkı ve ücret zamları doğrultusunda çok sayıda işçi direnişleri yaşandı. Emek cephesindeki güzel gelişmelerden biri Tülay Çal’ın atıldığı işine dönme yolundaki direnişinin başarıya ulaşmasıyken en kötü gelişmelerden birisi ise İzmir Çiğli’de faaliyet gösteren Akar Tekstil patronunun hakkını arayan işçilere silahla saldırarak DERİTEKS Genel Başkanı Makum Alagöz yaralaması oldu. 

Dünyada işçi ve çiftçi eylemleri sürdü. Bilindiği gibi bu eylemlerde çalışma saatlerinin düşürülmesi, sıkça tekrarlanan taleplerden biridir. Bu yolda bir talep de Yunanlı işçilerden geldi. Geçtiğimiz hafta Yunanlı çiftçiler eylemleriyle kendilerinden söz ettirmişlerdi. Bu hafta Yunanistan’da Teleperformance, Webhelp, TTEC, Foundever gibi çokuluslu dev şirketlerde çalışan işçilerin; kalıcı sözleşme, haftada 35 saat mesai, maaşlara yüzde 20 zam, AB vatandaşı olmayan işçiler için “özel amaçlı vize” yerine çalışma vizesi çıkarılması, tuvalet molaları hariç 1 saat mola, evden çalışanlar için internet, elektrik, ısınma, ofis eşyaları gibi masrafların ödenmesi, yeni annelerin ve sağlık sorunu olan işçilerin korunması gibi talepleri vardı. Taleplerin AB üyesi olmayan ülkeden gelen işçileri de kapsayacak şekilde genişletilmesi gayet olumludur. 

Hafta boyunca Ukrayna savaşı devam etti. Ukrayna Karadeniz’de büyük bir Rus çıkarma gemisini vurdu. Rusya ise Ukrayna’nın çok sayıda askerini öldürdü ve teslim aldı. Yaklaşan ABD seçimlerinde iktidara gelmesi beklenen Trump Avrupa’ya soğuk mesajlar verdi. Avrupa’nın mevcut NATO’cu hükümetleri “Trump iktidara gelir de Rusya ile işbirliği yoluna girerse biz ne olacağız?” derdine düştüler. 

Özetimizi Türkiye’ye dönerek tamamlıyoruz. Yerel seçimlerde CHP adaylarının Kılıçdaroğlu dönemindekinden daha az oy alması ihtimali hafta içinde güçlendi. Hafta içinde TİP’in Hatay Belediye Başkanı adayının İYİ Parti milletvekilliği eski adaylarından Gökhan Zan olduğu açıklandı. Defne’de sol ittifak TİP’i solun birliğini sabote etmekle suçlarken TİP’in yerel seçimlerdeki tutumuyla hızla sağa kaymakta olduğu gözlendi. Bu, Türkiye solu adına üzücü bir gelişmedir.

Odak’ın da aralarında olduğu bir kısım sosyalist grup, Kadıköy’de Maçoğlu’nun adaylığında birleştiler. İstanbul’dan Gül Özgül’ün Ankara’dan Cuma Gürsoy’un muhtar adaylığını destekleyen Odak Dergisi, ilerici güçleri sol güçlerin birliğine ve gelişmesine yardımcı olacak adaylar etrafında birleşmeye ve destek olmaya çağırıyor. CHP’nin çok kötü bir seçim yenilgisi alması ihtimalini göğüslemek için sosyalist solun aktif ve birlik halinde olmasının önemi artıyor. Tablo ilk bakışta iç açıcı değil. Fakat yüreğinde güçlü insan sevgisi, halk ve yurt sevgisi olanlar yukarıdaki karanlık resmin içindeki aydınlığa açılan olanakları görebilirler. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.