Canan Duru
2008 Yılı Newroz kutlamalarının bilançosunu hatırlarsınız değil mi?
Geçen sene; Newroz kutlamalarının ilk ölüm haberi Suriye’nin Qamışlo Kenti’nden gelmiş ve sırayı Yüksekova ile Van izlemişti. Kolluk kuvvetlerinin sert ve acımasız müdahaleleri sonucu Qamışlo kentinde üç, Van ve Yüksekova’da ise birer kişi polis kurşunlarıyla hayatını kaybetmişti. Kutlamalar sonrası insanın kanını donduran olaylardan birisi de Hakkari’de 15 yaşındaki bir çocuğun kolunun polisler tarafından işkence edilerek kırılmasıydı. Binlerce kişinin yaralanması ve gözaltına alınması, bilançoyu daha da ağırlaştırmıştı.
Halepçe’de yaşananları da hatırlarsınız. Hani Newroz’dan 5 gün öncesini; hani 16 Mart 1988’deki Halepçe Katliamı’nı. Saddam Hüseyin Diktatörlüğü, büyük çoğunluğunu Kürt Halkı’nın oluşturduğu Halepçe’de 5 bini aşkın insanı katletmişti. Kimyasal silahların kullanıldığı Katliam’da ilerici, demokrat, aydın, ihtiyar, kadın, çocuk birçok masum insan hayatını kaybetmişti.
Yine bir başka katliam da 1992’deki Newroz kutlamalarında yaşanmıştı. 100’ün üzerinde insanımız katledilmişti.
İnsanın kanını donduran bu olayları niye mi hatırlatıyorum? Faşizm’in inkâr ve imha politikasına karşı bu yapılanlar aklımızın bir köşesinden hiç çıkmasın diye. Ne Halepçe Katliamı; ne de her yıl Newroz kutlamalarında yaşanan şiddet ve ölümler hafızalarımızdan silinmesin diye.
Her yıl Newroz kutlamalarında Kürtler, özenle giydikleri kıyafetleriyle barış ve özgürlük taleplerini haykırmak; bayramlarını kutlayıp geleneklerini, kimliklerini yaşatmak; baharın tazelenmesini halaylarla karşılamak için sokağa çıkıyorlar. Statüko ise Kürtlerin asimile etmeyi başaramadığı kimliklerini; kadın-çocuk-yaşlı ayırt etmeksizin baskı ve şiddet ile aşırı güç kullanarak bastırmaya çalışıyor. Bunda ne Ortadoğu halklarının birlikteliğini amaçlayan 21 Mart’ın, ne de Kürt Halkı’nın hiçbir suçu yoktur! Suçlu kim mi? Halepçe’de, 1992 Newroz kutlamalarında Kürt Halkı’na kan kusturanlar; 15 yaşındaki çocuğun kolunu kıranlardır. Kürt Halkı’nın özgürlük, eşitlik taleplerine karşı katliamlar gerçekleştirenlerdir. Festival görünümü kazanmış Newroz kutlamalarını kana bulayanlardır.
Hâlbuki Newroz, egemenlerin kendilerinden olmayanı yok sayma politikalarına karşı özgürlüğün, eşitliğin, birlikteliğin sembolüdür.
Newroz baharın gelişinden, tabiatın uyanışından öte; zulmün ve zorbalığın sona erdiği, esarete karşı özgürlük ateşinin yakıldığı, kötülüğün yok edildiği; eşit, aydınlık ve özgür günlerin, yani ‘başkaldırı’nın ilk adımdır.
Bir Kürt Efsanesi’ne göre Demirci Kawa’nın sarı, kırmızı ve yeşil renkleri içeren demirci önlüğünü bayrak yapıp, özgürlük ateşini yaktığı, halkın da içinde bulunduğu zulme karşı ayaklandığı gündür.
Dehak gibi zalimlerin başının ezildiği, esarete ve zulme karşı, barış ve özgürlük savaşının verildiği bir isyandır.
Newroz geliyor…
Egemenlerin her türlü provokasyon çabalarına rağmen; her yıl yaptığımız gibi barış ve dostluk içinde, halklarımızın kardeşliği için, eşitlik ve aydınlık günler için Newroz’da yakılan özgürlük ateşini körükleyelim!
Newroz Piroz Be!
Arap Olduğum İçin
Tek kişilik bir hücredeyim şimdi,
Nedenini mi soruyorsunuz bayım?
Çünkü ben
Ruhunu satmayı reddetmiş
Özgürlüğü uğruna savaşmış bir Arabım…
Çünkü ben halkının ezilmesine direnen
Barışı yiğit bir dost gibi seven
Her yanda pusu kurmuş ölümden korkmayan
İnsanların kardeşçe yaşamasını isteyen bir Arabım
İşte bayım, bu nedenle
Bu tek kişilik hücredeyim şimdi…Mahmud Derviş