Haluk Gerger’in Anti-Devrimci Marksizmi-I

0
811

Selçuk Şahin Polat

Haluk Gerger’in “Anti-Marksist Devrimcilik-Marksizm Öncesi İsyancı Gelenek ve Günümüze Yansımaları” (Haluk Gerger, Anti – Marksist Devrimcilik, Yordam Kitap, İstanbul, 2022.) adlı kitabını okumaya başladığımda büyük bir heyecan duymuş ve komünizmin sorunlarına ve bugün yaşadığımız sıkıntılara, somut çözüm önerilerini, ha verdi, ha verecek diye okumaya büyük bir ilgiyle devam etmiştim. Sanırım yazar, kitabındaki başlık nedeniyle kendini sınırlamıştı: Marksizm Öncesi İsyancı Gelenek ve Günümüze Yansımaları. Çünkü o, Anti-Marksist olarak sadece isyancı geleneği görüyordu. Fakat yazarın, başlıktaki bu tespitiyle çelişen saptamaları vardı:

Temel tezim ise, kendisine karşı yabancı öğelerden arındırıldıktan sonra Marksizmin devrimci dinamiklerinin sağlıklı temellerde yeniden harekete geçirilmesinin yolu, bu zihniyetle hesaplaşmaktan geçmektedir.” (A.g.e., s. 11)

Dikkat ederseniz yazar, Marksizmin devrimci dinamiklerinin “yabancı öğelerden arındırılmasından” bahsediyor. Haklı olarak biz de bu yabancı ögeleri, hem merak ediyor, hem de nasıl bunlardan kurtulacağımızın yol ve yöntemlerini kitapta bulacağımızı umuyorduk. Fakat görüyoruz ki bu “yabancı ögeler”, yazarın kitap başlığına aldığı “isyancı gelenek ve günümüze yansımaları”ndan ibaretmiş:

“Bunlar, kapitalizmin ilk dönemlerinde ortaya çıkan, henüz olgunlaşmamış, tutarlı bir dünya görüşüne sahip olmayan, bilimsel bir temele oturmamış, tepkisel, çileci ve ahlakçı, isyankâr/devrimci akımlar, yapılanmalar, projelerdi.” (A.g.e., s.13)

Peki, yazarın bu bahsettikleri dışında, Marksizmin arındırılması gereken bir başka “yabancı öge” yok mu ki, kitap boyunca dönüp dolaşıp bunu anlatmış bize? Sanırım Gerger “yabancı öge”den sadece bu “tepkisel, çileci ve ahlakçı, isyankâr/devrimci akımlar”ı anlıyor. Bakalım!

Daha sonra yazar, uzun uzun bu anlayışın ortaya çıkışını, kapitalizmle, Fransız burjuva devrimiyle ilişkilendiriyor. Tabi Marx ve Engels’in bu konuda ki görüşlerini de bize aktarıyor. Daha önemlisi de, ilkel “komünizm” denen bu akımın taraftarlarının, Marx-Engels ve Marksist’lere karşı sekter ve şiddet içeren tavırlarını sergiliyor. Ve bu akımın temsilcileri Blanqui, Weitling, Willich, Neçayev gibilerini ayrıntılı şekilde bize tanıtıyor. Yazarın tüm bu çabasını takdirle karşılamamak elde değil! Hatta Marksizm’in güçlenmesi sonucu bu akımların, Marksizm içinde mevzilendiğini şu sözlerle de saptamış:

“(…) bu ırmaklar Marksizm okyanusuna akmaya başladılar.” (A.g.e., s.124)

Yazar, Marksizm dışındaki ilkel “komünizmi” bize başarılı biçimde aktardıktan sonra, bu akımların “amaçlarının hemen isyana kalkışmak değil de proletaryanın örgütlenmesi ve gelişmesi olan gizli proleter cemiyetler şahsında tehlikeli bir rekabetle karşı karşıya geldiler…” diyen Marx’ın tespitleriyle, onların Marksizm akımı içinde nasıl mücadele ettiklerini anlatmış. Bunlar çok güzel! Fakat bekliyoruz ki bu akımları bize somut olarak tanıtacak yazarımız. Ne gezer!

“Ham/kaba komünizmle yontulmamış devrimcilik, aralarındaki çekim gücüyle böyle birleşti” (A.g.e., s. 129) diyen H. Gerger, Marksizm dışı devrimci kişi ve akımların, Marksizm içinde var olduğunu düşündüğü ham/kaba komünizmle birleştiklerini bize aktarıyor. Ve bizi sevinçli yeni bir beklenti içine sokuyor. Çünkü Marksizm içinde; “yontulmamış devrimcilik” sızmadan önce de bir sapmanın olduğunu işaret etmiş ve kabullenmiş oluyor. Tabi ki, doğal olarak beklemeye başlıyorsunuz. Ama ne yazık ki genel tespit ve işaretler dışında bu birleşmenin ürünü olarak: Bunlar kimlerdir? Nerelerde ve nasıl çalışırlar? Bu konuda somut bir tespit yok! Ama Marksizmin içine sızmanın suçlusunu tespit etmiş ve bize bunu somut olarak gösteriyor:

“Bu sızmayı kaçınılmaz kılan, hızlandıran, kolaylaştıran fırsatların başında da 1917 Büyük Ekim Devrimi’ni saymak gerekir. Bolşevik Devrimi, nesnel olarak bu zihniyete alan ve imkân yarattı, canlanma fırsatı sundu, cesaret verdi.” (A.g.e., s.130)

Dahası da var:

“(…) mülkiyet duygusunun olumlu aşılması aşaması gerçekleştirilememiş bir ortamda sosyalist inşa ‘Bolşevik irade’yle de olmuyordu.” (A.g.e., s. 147)

Yazar, bu büyük ve cesaretli iddiasının kanıtlarını, her zamanki gibi bize sunmuyor. Tüm bu yapması gerekenleri bırakmış, o, Sovyetler’de eşitçiliği savunan ilkel komünistleri arıyor ve “Marx, Engels, Lenin’in eserlerini okuyun, eşitlemeciliğe nasıl karşı çıktıklarını göreceksiniz” diyen Stalin’in arkasında durmayı yeğliyor. Gel gör ki yazarımız, Stalin’in bırakın yanlışlarını anlatmayı, aksine, açıkça Stalin’in ve bürokrasisinin nasıl ham komünizme karşı mücadele verdiğini de açıklıyor:

“(…) bürokrasi, tam tersine ham komünizme karşıydı” (A.g.e., s. 137)

Zaten biraz aşağıda Stalin ile bürokrasinin aynı düşüncede olduğunu bize aktarmış:

“Ham-komünizme yaklaşımı farklı olmayan Stalin de, Batı’daki ideolojik saldırıda bu konunun sıkça işlendiğinin ayırdındaydı” diyerek Stalin’in eşitçilik ilkesini değerlendiren yazılarından alıntılar yapıyor. Eşitçilik ilkesini ayrıca tartıştığımızda bu tespitlerinde (yani hem yazarın hem de Stalin’in) ciddi yanlışlar içerdiğini görüyoruz.

MUTLAK EŞİTÇİLİĞE KARŞI ÇIKANLARIN MUHTEŞEM EŞİTSİZCİLİĞİ

Stalin’i bu konuda kısaca analiz ederek, yazara da bu başlık altında cevap vermiş olalım. Konuyu ele aldığım “SAĞ KOMÜNİZM- BİR BÜYÜKLÜK HASTALIĞI (HOMO KOMÜNUS-II)” adlı kitabımdan bu konuya ilişkin bir bölümü aynen aktarıyorum:

“Stalin bu konuda çok şey söylemiş fakat özeti şu: ‘İhtiyaçlar ve bireysel yaşam alanında eşitleme gericidir, küçük burjuva saçmalığıdır, Marksist yöntemle yapılanmış bir sosyalist topluma değil; ilkel, çileci mezheplere yakışır, çünkü herkesin aynı ihtiyaç ve beğenilere sahip olması, bireysel hayatlarını bir modele göre yaşaması istenemez.'” (J. V. Stalin, Eserler, c. 13, çev. Saliha N. Kaya, Redaksiyon, İsmail Yarkın, İnter Yayınları, 1992, s.s.308-312, Aktaran, Haluk Gerger.)

Görünüşte doğru olan bu tespit aslında Marx’ın kaba bir yorumundan ibaret. Çünkü Marksizm dışı komünist ütopyacıların iddiası olan bu “mutlak eşitlik” sloganına karşı, Stalin’in yukarıdakine benzer sayısız tespitleri elbette ki doğru ve yerindedir. Eğer bu eşitlikçiler, kendilerine Marksist diyor, yine de mutlak eşitlikten bahsediyor ve bunu hayata geçirmeye çalışıyor iseler, ülkemizde de örnekleri olan köylü ideolojisinin temsilcileri olarak (Mao’nun kötü bir takipçisi olarak) mahkûm edilmeleri gerekmektedir. Fakat sorunumuz bu değildir! Sorun; Stalin’in bu kaba eleştirisinde de sırıtan ve daha da önemlisi, ülkesinde uygulanan ve başarısızlığa uğrayan “eşitsiz eşitlik hakkının” yani Marx’ın formüle ettiği bu ilkenin, hayata geçirilmemiş olmasıdır. Konunun daha anlaşılır olması için örnekleme yaparak ilerleyelim. Birincisi; asker-sivil bürokrasi, yargıçlar ve siyasilerin ücretleri, işçi sınıfının ortalama ücretinin üzerinde mi değil mi, buna bakmamız gerekiyor. Verilen tüm bilgiler, kanıtlar, bu ilkenin hiçbir zaman uygulanmadığını gösteriyor. Peki, Stalin ne yapıyor? İlkel komünizmin sloganına görünüşte karşı çıkarak, yukarıdaki Marx’ın formüle ettiği “eşitsiz eşitlik” ilkesini perdeliyor?! Yukarıdaki ilkenin birinci ölçüsünü Lenin şöyle açıklamıştı:

“(…) 2. Bir işçinin ücretinden yüksek olmayacak bir ücret; (…)” (Ekim Devrimi Dosyası: II, SOVYET YÖNETİMİNİN ÖRGÜTLENMESİ, s. 35. Ekim yayınları, Lenin MARKSİZMİN OPORTÜNİSTLER TARAFINDAN ALÇALTILMASI Ağustos-Eylül 1917 de yazıldı.)

Eşitçilik anlayışına karşı çıkmak elbette ki doğru ve yerindedir. Ama bu karşı çıkışın doğru temellere oturması için yol gösterici alternatifleri de sunmak gerekir. Eğer siz eşitçiliğe karşı çıkıyor fakat eşitsizliği örgütlüyorsanız sizin bir şeyleri örtmek için bunları söylediğiniz anlamına gelir. Stalin’in yönetiminde bırakalım eşitçiliği, marxist anlamda bir eşitlilik hiç oldu mu? Marx’ın formüle ettiği “eşitsiz eşitlik” hakkı, yukarıda Lenin’in formüle ettiği yani sadece ortalama işçi ücretleri dikkate alınmayarak hayata geçirilmiyor. İkinci bir ölçüsü daha var! Bu da, eşitsizliği sağlayan kapitalizmden devraldığımız orantısızlıkların, yapılan işlerin listelenmesi ve de her farklı çalışana (bürokrasi de dâhil) uygun ve hakkı olan ücreti vermek için gerekli düzenlemeyi yapmaktır. Yukarıda Marx’ın tariflediği ve örneklediği gibi! Stalin iktidarında var mı böyle bir çalışma? Esamesi bile okunmuyor!”

DEVAM EDECEK…

Gelecek yazı: HALUK GERGER’İN ANTİ DEVRİMCİ MARXİSMİ-II PARİS KOMÜN İLKELERİ VE DERSLERİ

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.