Haziran direnişinin üzerinden dört yıl geçti. AKP hileli seçimlerde bile çoğunluk sağlayamayacak duruma gelmiş olmasına rağmen hala iktidarda ve gidecek gibi de görünmüyor. “Beni seçim yoluyla alt edemezsiniz, oyları ben sayıyorum” diyor. CHP’nin ürkek lideri Kılıçdaroğlu referandumda çalınan oyların hesabını sormak için Yüksek seçim Kurulu önüne yürümeye cesaret edememiş olmalarının gerekçesini açıkladı. Çünkü orada silahlı ve sopalı insanlar varmış.
Gezi direnişinin koşulları gene var. Hatta şimdi çok daha fazla insan Erdoğan’a karşı. Hem de iç savaşı düşünecek kadar öfke dolu bir karşıtlık. Ama Kılıçdaroğlu AKP’yi uluslararası güçlerin devirmesini bekliyor. Solun önemli bir kesimi de öyle. İç savaşı tehdidi karşısında bir direniş gücü oluşturmaya çalışanlar ise yetersiz kalıyorlar. Birlik olmak ve devrimcileşmek gerekiyor.
Halk ayağa kalktı ama muhalefet bir şey yapamadı
Sürece kısaca göz atalım. 2013 Haziran direnişi AKP iktidarına karşı kitlesel bir patlamaydı. Türkiye solu için çok büyük gelişme olacağıydı. Ama sol bu büyük kalkışmayı değerlendiremediği için geriledi. Türkiye solundaki en kitlesel örgütlerden biri TKP üç parçaya birden bölünecekti. Solda birlik sağlamak anacıyla Haziran direnişinden esinlenerek kurulan örgütlenmelerden Haziran Hareketi kısa zamanda güç kaybetmeye başlayacaktı. Militan sol hareketlerin çoğu ise kadro ve taraftar kaybedecekti.
AKP iktidarı kısa bir şaşkınlıktan sonra kendisini toparlamış ve halk hareketini bastırmıştı. Ardından muhalefetin gözünü korkutmaya, onun gelişme yollarını tıkamaya ve direnme azmini kırmaya yönelik önlemler geldi. Camiye ayakkabıyla girdiler, orada içki içtiler, başörtülü bacımızı canavarca dövüp üzerine işediler, gibi yalanlar yayarak dini yanına aldı. Devletin iplerini elinde topladı. Çeteleri sokağa saldı. IŞİD de dinci iktidarın yardımına gelince muhalefet saflarında tereddütler arttı.
Haziran direnişi sol örgütlerin muhalefete önderlik etmek için ne denli dağınık ve yetersiz olduğunu ortaya koymuştu. Tek tek sol örgütler direnişi geliştirmek hususunda çok yetersiz kaldılar. Hükümetin göstericilere karşı faşist çeteleri ileri sürmesi, ardından da 20 Temmuz 2015 Suruç, 10 Ekim Ankara Garı gibi IŞİD saldırılarının yoğunlaşması sol hareketin faşist saldırılar karşısında aktif bir savunma geliştirmesi gerektiğini ortaya koyacaktı. Aktif savunma ise çelik disiplinli bir örgüt ister. Türkiye henüz böyle bir örgüt kurabilmiş olan yok. Devlet Türkiye solunu çok kolay bölebiliyor ve kolay etkisizleştirebiliyor. Bu durum solda dağıtıldığı körükleyen en önemli faktörlerden biridir.
Erdoğan Haziran direnişinden sonra koşulları yeniden belirledi. Devleti tepeden tırnağa yeniden düzenledi. Önce AKP içindeki Abdullah Gül (sözde tarafsız Cumhurbaşkanı’ydı, gerçekte hep AKP’li oldu) ve Bülent Arınç gibi muhalifleri tasfiye etti, sonra da tasfiye sırası poliste, orduda, yargıda, eğitim teşkilatında, bürokraside, medyada ve burjuvazi içinde alabildiğine örgütlü olan ve aynı zamanda da sırtını Batılı emperyalistlere dayamış olan Cemaat’e geldi. Bu noktada Türkiye’yi sarsan büyük bir kapışma oldu.
Türkiye solu ne yazık ki bu kapışmayı da değerlendiremedi. Türkiye solu daha önce AKP-Cemaat ittifakı ile adları Ergenekoncu ve darbeci kalan kesim arasındaki çatışmayı dahi değerlendirememişti.
Erdoğan herkese şu mesajı verdi: Ya boyun eğeceksiniz ya da iç savaşı göze alacaksınız. Çok Atatürkçü ve kahraman geçinen generaller zaten baştan teslim olmuştu. CHP yönetimi teslim olma yolunu seçti. MHP yönetimi zaten Erdoğan’la birlikti. Cemaat direnmeye cesaret edebildi. Tabii bunu kendi yöntemleriyle yani komplocu yöntemlerle yaptı.
Türkiye solu ise ya korktu ya da hazırlıksız çıkışların ilerisine geçemedi. Hazırlıksız çıkışlar ise başarısızlık, dağınıklık ve moral bozukluğuyla sonuçlandı.
Kürt hareketi en büyük direniş gücü olarak ilkin Haziran ayaklanmasında tereddüt geçirdi. Eski rejimle Erdoğan arasındaki mücadeleden yararlanarak güç toplama çabasındaki Kürt hareketi Erdoğan’ı küçümseme hatasına düştü ve Erdoğan iktidarını kendi gelişmesine uygun gördüğü için başlarda Erdoğan’ı destekledi. Çünkü Kürt hareketi baştan Gezi direnişini eski rejimin inisiyatif alacağı bir kalkışma görmüştü. Kürt hareketi i direnişe sonradan katıldı. Orada inisiyatif de kurdu. Erdoğan durumunu sağlamlaştırdıktan sonra Kürt hareketi 2016 yılında tarihinin en şiddetli saldırısıyla karşı karşıya gelecekti. Erdoğan Kürt hareketini hendek savaşına çekti ve orada birçok yerleşim yerini yerle bir etti ve binlerce Kürt gencini katletti. Kürt hareketi hayranlık veren bir disiplin ve yiğitlikle direndi ama ağır darbeler aldı. Alınan darbe bir genel yenilgi olmadı çünkü Kürt hareketi Kürdistan’ın diğer alanlarında ve özellikle Kuzey Suriye’de gelişmesini sürdürmekteydi ve tarihin rüzgarı Kürt hareketinden yanaydı. O darbelere ve on binin üstünde insanın tutsak edilmesine rağmen Kürt bölgelerindeki eski tabanın referandumda #Hayır oyu verdiği görüldü.
Gezi Direnişi patlak verdiğinde temkinli bir şekilde onun içinde yer almaya karar verdik. Kendiliğinden halk hareketi sadece bizim değil solun yetişemeyeceğimiz kadar büyük çaplı idi. Bununla birlikte hareket sönünceye kadar hem Gezi Parkı’nda hem başka merkezlerde ve yerellerde hareketin içinde olmak için çaba gösterdik. Halk hareketine yardımcı olacak bir inisiyatif geliştirmek için sol gruplarla temas aradık. Barikatlarda yer aldık. Direnişten öğrenmeye ardından da forumlarda aktif olmaya çalıştık. Yurt dışındaki gücümüzle de hareketi desteklemek çabasında olduk.
Sol hareketin bu kalkışmaya müdahale olanağı çok zayıftı. Kalkışma AKP’ye karşı biriken tepkilerin ürünüydü ve aydınlanmacı, yurtsever ve halkçı içerik taşıyordu. Yöneticiler arasındaki çelişkiler halk hareketinin önünü açmıştı. Sol hareket içinde yakın olduğumuz bazı arkadaşlar direnişi devrime dönüştüreceklerini düşündüler. Biz ise solun hazırlıksız çıkışlarla ezilmeyip hareket içinde güç toplaması gerektiğini düşündük.
Gezi Direnişinden çıkardığımız en önemli dersler solun birliği yolunda daha inisiyatifli davranmak ve devrimcileşmek zorunluluğunu görmek oldu. Sadece bizim değil bütün solun önündeki bu iki can alıcı görevi iç içe geçmiş bir bütün görüyoruz. Sol hem birleşmeli hem de devrimcileşmelidir. Düşman IŞİD dahil her türlü terörü seferber etmeye hazır. Diğer yandan ise Erdoğan iktidarı yıkılsa dahi sol bu haliyle süreçte inisiyatifli davranamaz ve o zaman da Erdoğan’ın yerine emperyalistlerin desteklediği işbirlikçi güçler gelir. Dolayısıyla sol hareket çeşitli burjuva güçler arasındaki iktidar mücadelesine alet olmamak, kendi sözünü söyleyebilmek ve olanakları değerlendirerek kendi davası için etkili çıkışlar yapabilmek için ülkemizin bütün demokratik potansiyelini kapsayacak ve onu direnişçileştirecek şekilde bir yol izlemelidir.
Bu düşüncelerle biz ilkin Haziran Hareketi’nde yer aldık. Haziran’ı Türkiye solunun halkçı, aydınlanmacı ve yurtsever kesimlerine ulaşmak için uygun bir yaklaşım olarak gördük. Kürt hareketi çevresindeki sol örgütler bu kesimlere hitap etmekte yetersiz kalıyordu. Diğer yandan da ülkemize dayatılan iç savaşa devrimci savaşla cevap vermeye hazır olmak düşüncesiyle militan sol Kürt hareketiyle ilişkilerimizi geliştirmeye karar verdik.
Kürt hareketi ile ilişkilerimizin ajan provokatörler tarafından sabote edilmesine karşı önlemler aldık. Bulunduğumuz her yerde Kürt hareketiyle olumlu ilişkiler içindeyiz. Militan sol örgütlerle de aramızı bozmaya çalışılmasına karşı da gayet duyarlı davranıyoruz. Dilimizi ve yaklaşımlarımızı ona göre ayarlıyoruz. Birlik konusunda bazı militan sol hareketlerle henüz ileri bir sonuç alamamış olmakla birlikte gayet olumlu ilişkiler kurduk. Çok önemli eksiklikler var. Mesela Haziran içindeki çalışmaya yeni yeni alışmaktayız. Gericiliğin saldırılarına karşı halkın savunmasını örgütleme yolundaki çabalarımızda henüz önemli bir gelişme sağlayamadık. Ama devrimci hareket olarak iddiamızı korumayı ve daha ileri bir direniş azmi geliştirmeyi başarmış olmamız bu eksikliklerden daha önemlidir. Bir yandan Kürt hareketiyle dostluk çizgisinde dururken diğer yandan da Türkiye solunun bağımsız çizgisinde ısrar etmeyi başardık. İkinci olarak ise iç savaş dayatmasına meydan okuyacak bir devrimci ruh ortaya koyduk. Biz Direnişçiyiz, “Aman iç savaş çıkmasın” diye teslimiyet hattına girmeyiz, dedik. Bu hatta başarılı bir şekilde devam etmemiz gerekiyor.
Hareketimiz hem özgürlükçü hem de militan bir siyasi çizgi geliştirmek azmindedir. Önümüzdeki dönemde solda birlik doğrultusundaki çabalarımızı yoğunlaştırmalıyız. Bu anlamda solda grupçuluğu aşma yolunda sol gruplarla çeşitli konularda ortak çalışmalara girmemiz gerekir. Solda birliğin önündeki en önemli engel grupçuluktur. Grupçuluğu aşma meselesi ise devrimcileşme meselesidir. Burada fikirler yetmez. Grupçuluğu ancak devrimcileşme temelinde güç ve hareket yaratarak aşabiliriz. Birliğin yolu devrimcileşmekten geçiyor.
Devrimcileşme, içinde bulunduğumuz aşamada bizim için örgütlü çalışmada düğümleniyor. Başarılı olabilmemiz için bütün güçlerini ortak hedefe yönlendirebilen; ortak akıl ve irade geliştirerek duyguda, düşüncede ve eylemde birlik halinde gerçek bir mücadele örgütü yaratmalıyız.
Sayı değil nitelik önce gelmelidir. Bu anlamda aşağıdaki hususlar üzerinde durmamız gerekiyor. Kolektif çalışma, Harekete bağlılık, mücadeleye adanmışlık, kararlılık, yaratıcılık ve inisiyatif, ilkeli ve tutarlı olmak, alçakgönüllülük, dürüstlük, öğrenmeye değişmeye açık olmak, özgünlük ve cüret içinde bulunduğumuz dönemde üzerinde çok durmamız gereken hususlardır.
Daima kolektif çalışmayı ve ekip çalışmasını esas almalıyız. Bütün bireysel inisiyatifler buna hizmet etmelidir. Bütün yerel inisiyatifler merkezi inisiyatife hizmet etmelidir. Hareketin bütünü ve üst organları onlara bağlı ekiplerden daha önemlidir, ekipler de kişilerden önemlidir. Tek tek bireyler olarak kendimizle ya da belli bir çalışma alanıyla sınırlı düşünmeye ve davranmaya son vermeliyiz. Bütün çalışmalarımız kolektif gücümüzü kullanmaya ve onu geliştirmeye dayanmalıdır. Motive olmanın ve gelişmenin en etkili yolu budur.
Harekete bağlılık, güçlendirmemiz ve tamamlamamız gereken en önemli eksikliklerden birisidir. Harekete bağlı olmalıyız. Biz grupçuluğu reddetmekle örgütlülüğü reddetmiş değiliz. Tutum ve davranışlarımıza yön veren bir grup kimliğimiz ve karakterimizin olması bir zaaf değil gerekliliktir. Grupçuluğu biz onun yerine bireyciliği benimsemek için reddetmedik. Eğer biz devrimciysek, Direnişçiysek, Hareketimize düşman bir insan bizim dostumuz olamaz. Hareketimize düşman insan bize de düşmandır. Eğer politik insanlarsak, apolitik değilsek, Hareketimizin dostları dostumuz düşmanları ise düşmanımızdır; bize karşı kişisel tutumları ne olursa olsun… Harekete hasmane tutum alan insanlara karşı tavrını ortaya koyamayanlar ya zayıflıklarından yapamıyorlardır ya da kendilerini esas almaktan yani bencillikten ve sorumsuzluktan. Birimiz hepimiz hepimiz birimiz içindir, ruhuyla dayanışma ve bilinç olmaksızın bir siyasi hareket, gelişmek şöyle dursun, ayakta bile kalamaz. Siyasi kişiliği zayıf bir hareket her yandan darbe almaya açıktır.
Duygu ve düşüncelerimizi ve çabalarımızı sömürücü sistem içinde şahsi bir yer edinmeye değil mücadeleye yoğunlaştırmalıyız. Saflarımızda kadrolardan sempatizanlara herkes mücadeleye daha çok dikkat, zaman ve olanak vermeye çalışmalıdır. Dikkatlerimizi mücadeleye yoğunlaştırmalıyız. Birinci meselemiz, mücadele olmalıdır. Bu anlamda mücadeleye adanmış insanlara çok ihtiyacımız var. Onlara ulaşmalıyız. Devrimci yenilenme temelinde bir siyasi hareket ancak onlarla geliştirilebilir. Her türlü şiddeti, hileyi göze almış bir dikta rejimine karşı ancak mücadeleye adanmış insanlarla direnilebilir.
Kararlı olmalıyız. İçimizden çıkan kahramanlar gibi, Cemalettinler ve Ömerler gibi kararlı ve yiğit olmalıyız. Takipçisi olduğumuz Mahirler, Denizler ve İbrahimler gibi… Sosyalist hareketin yetiştirdiği Ulaş Bayraktaroğlu gibi. Sosyalist hareketin kahramanları hangi örgütten olursa olsun bizim de kahramanlarımızdır. O kahramanlar gibi yiğit, onlar gibi mücadeleye adanmış, onlar gibi fedakar, korkmayan ve hiçbir zorluktan yılmayan, mücadeleyi her şart altında yürüten…
Yaratıcı ve inisiyatifli olmalıyız. Zorluklara ve olanaksızlıklara boyun eğmek teslimiyetçiliktir. Saflarımızda bu teslimiyetçiliğin üstesinden gelmeliyiz. İnsanımız yok, paramız yok, direnecek malzememiz yok, gibi gerekçelerle asla teslim olamayız. Eğer hayatın bize sunduğu olanakları incelersek eğer o olanakları değerlendirmek için inisiyatifli ve iradeli davranırsak yok’lar var’a dönüşecektir.
İlkeli ve tutarlı olmalıyız. Sözümüz ile eylemimiz ve yaşantımız birbirine uygun olmalıdır. Tutarsızlıklarımızı saptamak ve onları aşmak için mücadele etmeliyiz. Tutum ve davranışlarımız nihai hedefimize, ezilenlere sevgi ve bağlılığımıza, devrimci çizgimize ve ahlakımıza uygun olmalıdır. Tutum ve davranışlarımız devrimci kültür yaratmalıdır. Mücadele araçlarını ve metotlarını hep buna uygun seçmeliyiz. Güç karşısında asla eğilmemeliyiz. Güç olmak için de ilkelerden ön vermemeliyiz. Aynı zamanda da ilkeli ve tutarlı çizgide güçsüz kalmayıp mutlaka güç yaratmalıyız. .
Alçakgönüllü olmalıyız. Burjuva toplumunun ve yabancılaşmış insan ilişkilerinin empoze ettiği büyüklenmeden kesinlikle uzak tutumda olmalıyız. Hatamız varsa bunu kabul etmeye hazır olmalıyız. Mücadeledeki yerimiz ne olursa olsun devrimci eleştiriye karşı alçak gönüllü bir şekilde açık olmalıyız. Her türlü ayrıcalıktan kesin tutumla uzak durmalıyız.
Dürüst olmalıyız. Hareketimizin bütün tutumlarında dürüstlük okunmalıdır. Açıklamalarımız daima gerçeği yansıtmalıdır. Bir çalışma grubunun, bir Direnişçinin raporlarında abartı ya da çarpıtma olmamalıdır. Raporlar gerçeği yansıtmalıdır. İçimizde dürüstlükten uzak tutum ve davranışlara karşı çok dikkatli ve acımasız davranmalıyız. Kurnazlık düşmana karşı geçerli olabilir. Dostlara karşı kurnazlık bir çeşit ihanettir.
Öğrenmeye ve değişmeye daima açık olmalıyız. Bu anlamda eğitim çalışmaları hem bireysel hem grup düzeylerinde her koşulda sürdürülmelidir.
Özgün ve yaratıcı olmalıyız. Hiçbir sol gruba öykünmemeli, hiçbir güç karşısında eğilmemeliyiz. Başka pratiklerden başka görüşlerden daima yaratıcı tutumla faydalanmalıyız. Yaratıcılık özgün ve eleştirici tutumla gelişir.
Cüretli olmalıyız. Önemli başarıların arkasında cüret yatar. “Gerçekçi ol imkânsızı iste”. Çünkü imkânsız görünen aslında çoğunlukla hayatın bizde yarattığı yanılsamadır. Devrimci çalışma cüretli hedefler koyarak, o hedeflere yürümek için kolektif çalışmayla, ekip çalışmasıyla irade, güç, olanak ve hareket yaratarak gelişebilir. .
Yukarıdaki değerler saflarımızda öyle canlı öyle hissedilir ve güçlü olmalıdır ki aramıza katılan herkes bu değerlerimizi kolayca benimseyebilsin. Bu değerleri örgütlü çalışmada değerlerimiz yapamazsak birlik yolunda gelişme sağlayamayız.
Diğer yandan bu konular üzerinde durmamız halinde engelleri aşarak Türkiye halkına bir devrimci öncü ve devrimci hareketlere de gerçek bir yoldaş örgüt yaratmış olacağız. Sol hareketi rakip örgütlerden değil yoldaş örgütlerden oluşan bir yapıya dönüştürmek için…
Gün birlik ve mücadele günüdür. Birlik için ise bütün varlığımızla, çevremizle birlikte devrimcileşmeliyiz.
10.06.2017