Mustafa YILMAZ
ABD Başkanı Donald Trump ile damadı ve başdanışmanı Jared Kushner’in mimarı olduğu, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin “ilişkileri tamamen normalleştirme ve İsrail ile Bahreyn’in tam diplomatik ilişki kurma” anlaşmaları, “İbrahim Anlaşmaları” (Abraham Accords), 15 Eylül’de, Beyaz Saray’da düzenlenen bir törende imzalandı. Trump, 13 Ağustos’ta İsrail ile BAE’nin, 11 Eylül’de ise İsrail ile Bahreyn’in “ilişkilerini tamamen normalleştirmek” için anlaşmaya vardıklarını duyurmuştu.
Anlaşmalar ile gerçekte gerçekleşen ne?
Yatırım, turizm, kültür, doğrudan uçuşlar, güvenlik, telekomünikasyon, teknoloji, enerji, sağlık, kültür, çevre, karşılıklı elçiliklerin açılmasını kapsayan, BAE, Bahreyn ve İsrail arasında imzalanan bu anlaşmalar, asıl olarak, bölgede İsrail’in lehine bir güç kayması ve İran’ın stratejik olarak daha yakından kuşatılması anlamına geliyor.
Eskiden İsrail yayılmacılığına karşı Filistin’in arkasına saklanmış olan işbirlikçi Arap ülkeleri, yeni anlaşmalarla saklandıkları yerden çıkıp teslim olduklarını ilan ediyorlar. Efendileri İsrail, onlara İran’ı hedef gösteriyor. Anlaşmalar, imzacı Arap tarafların da vurguladığı gibi, şimdi ”İran’a karşı birlik Filistin davasından daha önemli” görülüyor.
İşbirlikçi rejimler bir yandan “Filistin davasından vazgeçmiş değiliz.” derken diğer yandan ise “güvenlik” ve “ekonomik” gerekçelerle Filistin’in ilhakına katkıda bulunuyorlar. Arap ülkelerinden desteğin giderek azalmasından endişe duyan Filistinliler, anlaşmanın imzalandığı saatlerde protesto gösterileri düzenledi.
Bu anlaşmalar, zamanlama olarak da, ülkesinde yolsuzluk soruşturmasıyla ve protestolarla uğraşan Netanyahu ve 3 Kasım’da ABD başkanlık seçimleri için kampanya yürüten Trump için de iyi bir fırsat oldu.
ABD Donanması’nın 5. Filosu’nun konuşlandığı Bahreyn’in İçişleri Bakanı Raşid bin Abdullah el Halifa, yaptığı yazılı açıklamada “İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi, İran’dan gelen tehditlerin arttığı bir dönemde ABD ile stratejik ilişkilerimizin gelişmesine de katkı sağlayacaktır.” dedi.
Gelişmiş silahlarını Libya ve Yemen’de kullanan Birleşik Arap Emirlikleri’nin İsrail’le imzalanan anlaşma sonrası ABD’den yeni gelişmiş silahlar satın alacağı ve bunların arasında F-35 savaş uçakları da olduğu belirtiliyor.
Şimdi, bu “barış” söylemli anlaşmalar üzerine düşünürken, 11 Eylül 2001’de New York’taki İkiz Kuleler’e yapılan saldırının ardından, ABD tarafından köktendinciliğe karşı ilan edilen savaşın, çok geçmeden nasıl dinciliği geliştirme çabalarına dönüştürüldüğü hatırlanmaldır.
Yine, 20 Mart 2003’te “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” olarak propoganda edilen ABD işgalinin, “özgürlük” adına ülkeyi yakıp yıktıktan sonra bir de iç savaşa sürükleyerek, yüz binlerce ölümün yaşanmasına, halkın yıllardır yıkım ve perişanlık içinde kalmasına neden olduğu da unutulmamalıdır.
ABD ve müttefiklerinin Afganistan’da başlayan askeri müdahalelerinin burayla sınırlı kalmayıp, hızla Irak, Libya ve Suriye gibi görece laik rejimlerin yıkılmasına yönelmesi manidardır. Yine, ülkemizde dinci AKP-Cemaat ittifakının iktidara getirilmesi de o planların bir parçasıydı.
Uluslararası terörizm ile mücadele söylemleriyle Irak’ın işgal edilmesi ve Suriye’de iç savaş çıkarılmasıyla, aslında, İslamcı gericiliğin önünü açtılar ve IŞİD gibi örgütlere ortam hazırlamış oldular.
Şimdi de bölgeye “barış” getireceği söylemiyle bölgedeki işbirlikçileri ile imzaladıkları Siyonist yayılmacılığı perçinleyen anlaşmayı “tarihi anlaşma”, “yüzyılın anlaşması” diye propoganda ediyorlar.
Bunlar Büyük Ortadoğu Projesi ve Büyük İsrail Projesi yönünde atılan adımlardır.
İran ile Suudi Arabistan ve Körfez devletleri arasındaki çelişkileri kışkırtarak bölgedeki egemenliklerini pekiştiriyorlar. Bunu İsrail’e teslim olmuş ülkelerin birbirileri arasındaki düşmanlıkların kışkırtılması izleyecektir.
ABD’nin bölgedeki çıkarlarına ve İsrail’in de bölgesel güç olmasına yarayacak bir anlaşmadan bölgedeki halklar için barış umudu çıkmayacağı gibi buradaki ortamı daha kırılgan yapacağı kuşkusuz. Bu anlaşmalar bir yandan İsrail’i daha da saldırgan yapacak diğer yandan da işbirlikçi rejimlerin çürümesini hızlandıracaktır.
“İmza töreninde BAE ve Bahreyn bakanlarına ‘bilge liderlikleri’, Bahreyn liderliğine ‘İbrahim’in tüm çocuklarına umut getirdiği’ için teşekkür eden ve Arapça “Salam aleykum” diyen Netanyahu, “Hepimizin karşı karşıya olduğu çok sayıda meydan okuma ve zorluğa karşın, tüm bunlara rağmen, bir an durup bu kayda değer günü takdir edelim.” çağrısında bulunarak şunları söyledi:
“Tarihi dönüm noktasındayız, barış için yeni bir şafaktayız. Birkaç yıl önce bu imkansız görünürdü, ama çözüme yönelik kararlılıkla bölgeye yeni bir çehre getirdik, bunu başardınız. Bu anlaşmayla İsrail-Arap çatışmasının kati olarak son bulmasını umuyorum. Anlaşmanın faydaları tüm ülkelerin yurttaşlarına ulaşacak, bu halklar arasında bir barıştır. İsrail’i güçlü yapmak için çalıştım. Tarih bize gücün güvenlik getirdiğini, gücün müttefikler getirdiğini ve nihayetinde gücün barış getirdiğini öğretti.”
İşbirlikçi BAE ve Bahreyn iktidarlarını Umman, Suudi Arabistan, Çad, Moritanya ve Katar gibi ülkelerin izlemesi bekleniyor. İsrail Başbakanı Netanyahu işbirlikçi Arap rejimlerinin İsrail’in kapısında teslim olma kuyruğuna girmesini güç politikasının zaferi görürken baskıya ve teröre dayanan bir “barış ve güvenlik politikası” izlemeye devam edeceklerini belirtmiş oluyor. Bu satılık rejimler Filistin’i ilhak eden İsrail’in yanına geçtiler. İsrail kendisine biat eden bu ülkeleri İran’a karşı örgütlerken aynı zamanda bu rejimlerin aralarındaki çelişkileri de yöneterek hepisinin birden üzerindeki gücünü artıracaktır.
İsrail, Amerika’nın kendisine verdiği sınırsız destekle güçlendi. İsrail, bu gücün etkisiyle, bölge ülkelerine kendi egemenliğini dayatararak, köleleştirici barışını “kabul” ettirmektedir.
İsrail’in kazandığı güç özellikle Suriye’nin iç savaşla harap edilmesinden geliyor. Filistin davasının savunucusu geçinen ve işbirlikçi rejimleri suçlayan Erdoğan, Suriye’de yaptıklarıyla Filistin halkına çok büyük zarar verdi.
Ortadoğu’yu yakıp yakarak kurdukları egemenlik düzeni kalıcı olamayacak. ABD egemenliği dünya çapında gerilerken İsrail de bölge gericiliği de bu gelişmeden payını alacaktır.
(*)İbrahim Anlaşmaları: Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinlerinin her üçünde de kabul gören İbrahim (Abraham) peygambere atıfta bulunulmaktadır.