İsrail Filistin sorunu üzerine – II

0
396

Selçuk Şahin Polat

Birinci bölümde, İsrail-Filistin sorununa ilişkin genel doğruları başarılı biçimde formüle ettiğim halde, pratik soruna yani İsrail-Filistin savaşına dair aktarım yaparken çok ciddi bir eksiklik ve hata yaptığımı gördüm. Filistin ulusal mücadelesini, Yahudi ulusal sorunuyla eşitleyerek ele aldığım bu yanlışı düzelterek ikinci bölüme başlayabiliriz.

Ezen ulus ile ezilen ulus sorununun, Marxist tanıma göre eşitlenemez olduğu gerçeğini ne yazık ki birinci bölümdeki yazımda dikkate almadığım sonucuna vardım. Yani Filistinliler, 75 yıldır emperyalistlerin İsrail aracılığıyla sürdürdüğü baskı ve terörün altındaki bir ulustur. Tıpkı Kürtlerin ülkemizde Suriye’de-Irak’ta-İran ve Kafkasya topraklarındaki konumu gibi! Bu Filistin ve İsrail arasındaki derin farklılık; elbette ki İsrail devletinin kuruluş sürecini ciddi şekilde incelendiğimizde açıkça gözüküyor. Emperyalist devletler tarafından yapay olarak kurulan İsrail’deki faşist çetelerin, Filistinlileri nasıl şiddet yoluyla evlerinden-barklarından, bu 75 yıl boyunca hiç yorulmaksızın attıklarına yani bir soykırım uyguladıklarına şahit oluyoruz. Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti güçlerinin Afrin’de Kürt ulusuna, 1930’larda Hitler iktidarının Yahudilere, 1915’lerden itibaren de Türk devletinin Ermeni-Rum-Keldani-Süryani halklara yaptıkları gibi! Elbette ki iki halk da uluslaşma süreci içindeler ve onların demokratik uluslaşmaya ihtiyaçları var. Yahudi ulus her ne kadar emperyalist irade tarafından kontrol ediliyor olsa da uluslaşma sürecini onların da yaşamaları gerekli. Daha açık bir ifadeyle söylersem: İki ulusun gerici ve faşist yöneticileri iki taraf için de uluslaşmanın önünde bir engel! Fakat Filistin ulusunun kafesteki çaresiz başkaldırısını, İsrail devletinin, emperyalist abilerine güvenerek attığı faşist cakasıyla eşitleyemeyiz. 

Ezilen ulusların mücadelesinin, daha önce de belirttiğim gibi, elbette ki demokratik ve devrimci değerler tarafından yönetilmediği zaman hiçbir başarı şansı yok! Bu açıdan Filistin halkının ulusal ve yaşam mücadelesinde HAMAS yönetimi bir talihsizliktir. Son eylem, anti-insani sonuçlar açısından desteklenmese de, bu eylem, Filistin halkının kulakları tırmalayan acı bir çığlığı olarak ele alınmalıdır. Bu sorun; ezilen ulusların milliyetçiliğinin faşizm sayılmaması ama ezen ulus milliyetçiliğinin faşizm olduğunun vurgusu biçiminde düşünülür ise daha iyi anlaşılacaktır. Yani iki tarafı aynı kefeye koymamamız gerekir, diye düşünüyorum.

Yukarıdaki yaklaşımın dışında; sorunu bir de Kürt Ulusal sorunu çerçevesinde değerlendirmeliyiz. Örneğin ülkemizde ve diğer 4 parçada Kürt ulusu Yahudiler gibi bir devlete ihtiyaç duyuyor. Toprakları var fakat bölünmüş. Aradaki fark, Yahudiler her ülkede var iken, Kürtler esas olarak beş parça içindeler. Nasıl ki Yahudilerin sorunu, 1948 yılında Filistin topraklarında yukarıdan aşağı emperyalistler tarafından suni olarak çözülmüş ise, aynı şekilde Kürtler için de benzer çözüm proje planları yapılmaktadır. Örneğin; ABD, “Tekçi Üniter Devlet” anlayışında olan Türkiye’yi, Suriye’deki Kürt ulusu üzerine salıyor, sonra da radikal şekilde SİHA düşürerek Kürtlerin kalbini kazanıyor. Eğer ABD bu konuda samimi olsaydı, Afrin işgalini bir emirle durdurabilirdi. Eğer samimi olsaydı, Türkiye Kandil’e yönelik operasyon başlattığında hava sahasını açmaz ve kimyasal silah kullanımına karşı tavır alırdı. Eğer samimi olsaydı, sınırdaki tavizleri Kürt yönetimine verdirmez ve son günlerdeki sivil hedeflere-hastanelere yapılan sivil kıyımın önüne geçebilirdi. Şov yaparak SİHA düşürüp Kürtlerin zayıf tarafını okşamazdı vb… Ayrıca bunun anlaşmalı olduğunu hükümetin tavrına bakarak da anlayabiliriz.

Kürt ulusu, demokratik modernite dedikleri siyasetleriyle ne kadar çok İsrail çözümüne benzer bir yola giriyorsalar da diğer yanda ezilen ulus olarak Filistin halkının dramını yaşıyorlar. Bu açıdan Filistin halkıyla dayanışması onun sosyal yanını ve devrimci enerjisini besleyecektir. Fakat ne kadar çok İsrail devletini desteklerse de ABD ve Batı’ya yaklaşmış olacaktır.

Ayrıca belirtmeliyim ki çoğu Kürt arkadaş, Y. Arafat’ın Saddam ile olan ilişkisine ve onun heykelinin Filistin topraklarında dikilmesine haklı olarak tepki göstermektedirler. Fakat bu olumsuzluktan, Filistin ulusu ile ilgili çok yanlış sonuçlara ulaşmaktadırlar. Hiçbir ulusun tamamı iyi veya kötü olamaz. Nasıl ki RTE’nin yaptığı her şey Türk halkıyla eşitlenemez ise, Filistin yöneticilerinin yanlışları da Filistin ulusuna mal edilemez. Tıpkı HAMAS’ın Filistin ulusunun gerçek temsilcisi olmadığı gibi. Tıpkı Barzani veya köy korucularının tavrının Kürt ulusunu anlatamayacağı gibi!

Fakat bugün iki güçlü akım, İsrail-Filistin savaşını forsa etmektedir: Birincisi ABD liderliğindeki Batılı ülkeler, ikincisi de Rus-Çin-İran’ın yönlendirdiği ülkeler. Bugün açıkça görülüyor ki çoğu devrimci bu iki güçlü akımdan birinin etkisi içinde hareket ediyorlar: Açıktan veya üstü kapalı olarak bu iki gücün etkisi altında ajitasyona baş vuruyorlar! Ayrıca barış çağrıları da üçüncü önemli bir akım olarak dile getirilse de pratikte demokratik ve hakkaniyetli bir barış yaptıracak örgütlü bir güç olmadıkları için, bugün ve gelecekte de bu sloganın bir karşılığı bulunmuyor.

Fakat komünistlerin şu sloganı bugün için değilse de gelecekte halkların kurtuluş yolu olacaktır:

1-     İsrail’deki demokratik güçler faşist yönetimlerinizi değiştirin! İsrail ordusundaki erler, silahlarınızı Filistin halkına değil, generallere çevirin!

2-     Yine aynı şekilde; Filistin halkı, Batı Şeria’da liberal hırsızları, Gazze’de gericileri alaşağı edin!

Barış işte bu durumda gerçek ve daim olacaktır.

Bu doğru taktik ve slogan, bugünün görünmeyen ve ciddiye alınmayanı olabilir. Ama gerçekler inatçıdır ve onlar bir gün er veya geç ezilen halkların tek çözüm yolu olacaktır! Tıpkı, 1914’lerde kimsenin olacağını hayal bile etmediği Ekim devrimi gibi!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.