Dünya Gıda Günü: “Su Hayattır, Su Gıdadır Kimseyi Geride Bırakma”

0
237

Her yıl 16 Ekim Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Gıda Günü olarak kutlanmaktadır. Bu yıl ana teması “Su yaşamdır, su gıdadır. Kimseyi geride bırakma” olarak belirlenen Dünya Gıda Günü ile ilgili olarak; TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz’ın TMMOB adına Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odası tarafından 15 Ekim 2023 tarihinde İMO Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen sempozyumun açılışında yaptığı konuşmayı paylaşmak istedik. (Odak Dergisi)

Emin Korkmaz (TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı)

Değerli Oda Başkanlarım, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün Değerli Temsilcisi, Değerli Meslektaşlarım, Değerli Konuklar,

TMMOB Yönetim Kurulu adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Birliğimiz bünyesindeki 3 odamızın TMMOB adına her yıl birlikte düzenlediği Dünya Gıda Günü Sempozyumu’na hepiniz hoş geldiniz.

“Su Hayattır, Su Gıdadır Kimseyi Geride Bırakma” temasıyla hazırladığımız bu anlamlı etkinliğe emek veren tüm odalarımıza, yöneticilerimize ve elbette sempozyum boyunca görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına birliğimiz adına teşekkür ediyorum.

Bildiğiniz gibi Dünya Gıda Günü, dünya çapındaki yoksulluk ve açlık sorunu hakkında farkındalık yaratma amacıyla kutlanıyor.

TMMOB adına üç Odamız tarafından her yıl gıda gününde düzenlenen bu etkinkikte ise gıda sorunununa ilişkin farkındalık yaratmanın yanısıra, bu alanda sorunlara neden olan sınıfsal ve sistemsel dinamikleri de  ortaya koymaya çalışıyoruz.

TMMOB’nin sözü; insana, yaşama ve geleceğe dairdir.

Uzun yıllara dayanan örnek mesleki dayanışmaları ve bu toplumcu tutumları için Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odalarımızı bir kez daha kutluyorum.

Değerli Konuklar,

Hepimizin bildiği gibi, bugün içinde yaşadığımız bu eşsiz doğa içinde gördüğümüz tüm canlılığı suyun varlığına borçluyuz. Su, hava ve toprak gibi yaşamının en temel ögelerinden biridir.

Varlığımızı suya borçlu olduğumuz gibi, canlılığın devamını da suya borçluyuz. O nedenle su doğanın ve doğada yaşayan tüm canlıların ortak varlığıdır.

Doğayı ve doğada yaşayanları herhangi bir gerekçeyle sudan mahrum etmek asla kabul edilemez. Suyun korunması ve adil paylaşımı evrensel bir yaşam ilkesidir.

Güvenli su ise gıda güvenliği ve gıda güvencesinin gereklerindendir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de belirtildiği gibi, insanların temel gereksinimi olan suyun ve  gıdanın eşit ve adil dağıtılmadığı bir dünya güvenli değildir.

Yaşamak nasıl bir insan hakkı ise sağlıklı, güvenli ve yeterli gıda ile temiz suya, kolayca, yeterince, ekonomik  ve sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır.

Bunu sağlamak kamu otoritelerinin en önemli görevlerinden biridir. Gıda ve suya  erişim bir sorun ve endişe kaynağı olmaktan çıkarılmalıdır.

Değerli Konuklar,

Yaşamın sürdürülebilmesi olan bu hayati öneme rağmen yenilenebilir su kaynaklarımız yıldan yıla azalıyor.

Küresel ısınma, kuraklık, kirlilik, bilinçsiz tüketim gibi nedenlerle giderek artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli su kaynağının bulunmaması, dünyayı bekleyen en önemli sorunlardan birisi.

Küresel düzeyde yaşanan suya erişim sorununu derinleştiren etmenlerden birisi, suyun hızla ticarileştirilmesidir.

Doğal kaynakların ticari bir meta haline dönüştürülerek şirketlere tahsis edilmesi, ihtiyaç planlamasına ve  mühendislik gereklerine dayanmayan ticari amaçlı hidroelektrik santrallerle nehir yataklarının değiştirilmesi  insanların ve diğer canlıların suya erişimini sınırlandırmakta, hem  insanlık hem de doğa için yaşamsal tehditler ortaya çıkarmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler verilerine göre her yıl 1,4 milyon insan su, sanitasyon ve hijyen eksikliği yüzünden hayatını kaybetmektedir. Dünyada her dört kişiden biri sağlıklı suya ulaşamamaktadır.

Bu süreci ülkemizde de yoğun biçimde deneyimliyoruz.

Bir yandan doğal kaynaklar ve hatta yer altı suları ticari işletmelere satılıp içme suyu tümüyle ticari bir meta haline getirilirken, diğer yandan da doğanın can damarları olan nehirler üzerine kurulan HES’ler ve Barajlarla doğal hayata telafisi imkansız zararlar veriliyor..

Suyun doğal akışına müdahale etmek, akarsuları bilinçsiz biçimde kullanmak sadece su yataklarını değil, bu suların biriktiği göllerimizi de kurutmaktadır.

Eğirdir, Burdur, Salda gibi göller başta olmak üzere Göller Bölgesi tümüyle kuruma tehlikesiyle yüz yüzedir. Çocukluğumuzda kitapların arkasında gördüğümüz Türkiye haritasında bulunan o güzelim göller birer birer yok olmaktadır.

Kentlerde ve tarım alanlarındaki bilinçsiz su tüketimi Türkiye’nin coğrafyasını ve haritasını değiştirmektedir.

Ülkemizdeki suları kullanılmaz hale getiren bir diğer önemli etken de kirliliktir. Özellikle sanayi tesislerinin bulunduğu kentlerimizdeki su kaynakları hızla kirlenmektedir.

Kentsel ve sınai atıkların arıtılmadan nehirlere ve denizlere karıştırılması sadece su kaynaklarını ve doğayı değil, insan hayatını da olumsuz etkilemektedir.

TMMOB olarak bizler yıllardan beri ülkemizdeki su kaynaklarını korunması, bilinçsiz su tüketiminin önüne geçilmesi, atık suların arıtılarak yeniden kullanılabilir hale getirilmesi, doğal yaşamı tehdit eden HES’lerin durdurulması ve hepsinden önemlisi de suyun ticarileştirilerek bir rant aracı haline getirilmemesi için mücadele ediyoruz.

Bu mücadelemiz kimi zaman açtığımız davalar yoluyla, kimi zaman yerellerdeki platformlar aracılığıyla, kimi zaman da bugünkü gibi bilimsel sempozyum ve raporlarla oluyor.

Bu mücadelenin parçası olan tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Sevgili Katılımcılar,

TMMOB örgütlülğü olarak, mesleki sorumlululuğumuz gereği nerede bir yangın varsa orada olmaya çalışıyor, ülkemizin her karışında halkımızla dayanışma içinde olmayı sürdürüyoruz.

Geçtiğimiz Cuma günü, depremin 8. Ayında depremzedelerle dayanışmak, meslektaşlarımızın ve örgütümüzün sesini duyurmak için yönetim kurulu üyelerimiz ve odalarımızın yöneticileri ile birlikte Hatay’daydık. 

Aradan geçen 8 aya rağmen eğitim, sağlık, güvenlik gibi gibi alanlarda yaşanan yetersizliklerin yanı sıra, barınmaa, içme suyu, kullanma suyu, gıdaya erişim, gibi insani ihtiyaçlara yönelik en temel problemlerin bile hala devam ettiğini ve depremzedelerin acılar içerisinde yaşadığını görmek hepimizi kahretti.

Hepimiz bilyoruz ki, TMMOB’nin raporları ve önerileri dikkate alınsaydı, mühendislik, mimarlık ve plancılık hizmetleri bir prosedür haline getirilmeseydi, kentleşme ve barınma politikaları kamucu bir anlayışla oluşturulsaydı, içinde yaşadığımız binalar ve kentsel alt yapı tesisleri  deprem gerekliliklerine göre inşa edilsedeydi yaşadığımız acıların boyutu en aza indirebilirdi.

Değerli Konuklar,

Türkiye tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyoruz.

Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, sürdürülemez hale geldi. Enflasyondan döviz kurlarına cari açıktan dış borçlara her şey kontrolden çıktı.

Gıda fiyatları dünya genelinde düşüş eğilimi gösterirken, ülkemizde ekonomik ve politik nedenlerle sürekli artıyor.

Bırakınız sağlıklı beslenmeyi halkımızın ezici bir çoğunluğu açlıkla boğuşuyor.

Ülkemiz açlık sınırının altında maaşlarla geçinmeye çalışan emekçilerin, her gün bir başka kapıdan geri çevrilen işsizlerin, gıda  ihtiyacını dahi karşılayamayan  emeklilerin  ülkesi haline geldi.

Elbette ki, tüm toplumsal kesimler gibi, biz mühendisler mimarlar, şehir plancıları da yaşanan bu derin krizden doğrudan etkileniyoruz. Bitmeyen zamlar altında her geçen gün bir önceki günden daha güç koşullarda yaşıyoruz.

Artık sadece kendi hayatımızdan değil, çocuklarımızın hayatlarından da feragat ederek yaşıyoruz. Yıllardır artan sorunlarımıza artık bir çözüm istiyoruz.

İş güvencesine sahip olmamak, çalışma koşullarının giderek ağırlaşması, yetersiz ücret, işsizlik tehlikesi, sigortasız çalıştırılma, fazla çalıştırma, iş saatleri ihlali; sosyal hak ve özlük hakkı ihlalleri, insan onuruna yaraşır emeklilik sürecini yaşayamama ortak sorunumuz haline geldi.

Bildiğiniz gibi, mesleğimize,  meslektaşlarımızın hak ve yetkilerine ve meslek örgütümüze yönelik yıllardır sürdürülen sistematik saldırıları kamuoyu gündemine taşımak, dönemin en itibarlı, gözde mesleklerinin Cumhuriyetin 100. yılında ne hale geldiğini, nasıl ve neden gözden çıkarıldığını, hangi sorunları yaşadığını ortaya koymak ve sorunlarımızın çözümü için bir aydır “Boşuna mı Okuduk” ana başlığıyla bir kampanya sürdürüyoruz.

Kampanyamız mayıs ayı sonunda yapacağımız TMMOB Genel Kuruluna kadar çeşitli etkinliklerle sürecek.

Tabii ki sorumuzun cevabını elbette hepimiz biliyoruz.

Bizler asla “Boşuna okumadık”

Kampanyamızın amacı Cumhuriyet’in 100.yılına yaklaştığımız bugünlerde, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığının ülke kalkınmasındaki önemini ısrarla vurgulamaktır.

Bizler, boşuna okumadık!  Çünkü Cumhuriyet tarihinde yaratılan ve pek çoğu sata sata bitirilemeyen her kalkınmacı değerde biz mühendis, mimar ve plancıların emeği, özverisi ve temsil ettiği teknik akıl var.

Boşuna okumadık… Çünkü bizi yetiştiren bu ülkeye sorumluluğumuz, bu ülkenin harcında alın terimiz var. Çünkü ülkemizin ve halkımızın bizlere ihtiyacı var.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar

Sözlerimi bitirirken sizlere Adnan Yücel’in yaşamı, toprağı ve suyu anlattığı Bir Derenin Akışında şiirinin şu satırlarıyla seslenmek istiyorum;

“…
Hep kavgayla boğuştu yaşam
Yılları sevinçle bağlayamadık
Sularla dolaştık
Sularla söyleştik bunca yıl
Bir mutluluk selinde çağlayamadık …”

Sempozyumun başarılı geçmesini diliyor ve hepinizi sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.